29 Haziran 2024 Cumartesi

                               SEN ANLAT

KONUK: ÖZEL KUVVETLER KOMUTANI VE

 ŞEMDİN SAKIK OPERASYON KOMUTANI MİTHAT IŞIK




 

KOMUTAN IŞIK, 

TÜRKİYE’DEKİ GÜVENLİK STRETEJİLERİNDEKİ DEĞİŞİMDEN, ROBOT ASKERLERE, PROFESYONEL ORDUDAN, PKK İLE MÜCADELEYE KADAR PEKÇOK KONUDA KONUŞTU:


“GÜVENLİK STRATEJİSİNİN DEĞİŞMESİNİN SEBEBİ PKK’YA SAĞLANAN DIŞ DESTEKTİR”

“PKK YANINDA GÖÇ, RUM KESİMİNİN, YUNAN ADALARININ SİLAHLANDIRILMASI TEHDİTTİR”

“GELİŞEN TEKNOLOJİ PROFESYONEL ORDUYA GEÇİŞİN EN ÖNEMLİ SEBEPLERİNDENDİR”

“TÜRKİYE, PKK İLE MÜCADELEDE BAŞARI SAĞLAMIŞTIR”

“TSK, 2018’DEN İTİBAREN KONSEPT DEĞİŞİKLİĞİNE GİTMİŞTİR”

“PKK, PYD, YPG BÖLGEDE DEVLETLEŞME PEŞİNDE”

“BÖLGEDEN DİĞER DEVLETLER VE TERÖR UNSURLARI ÇEKİLMEDİĞİ SÜRECE ÇEKİLMEMİZ MÜMKÜN DEĞİLDİR”

“SÜLEYMAN ŞAH TÜRBESİ YERİNE TAŞINMALIDIR”

“TERÖRLE MÜCADELEDE TECRÜBE, İSTİHBARAT, TEKNOLOJİ KULLANIMI ETKİLİ OLDU”

“MODERN ORDULAR GELECEKTE YAPAY ZEKA, ROBOT ASKER, OTONOM SİLAH KULLANACAKTIR”

“GELİŞEN TEKNOLOJİ SAVAŞI UZAYA TAŞIYACAKTIR”

 


NEVİN BİLGİN

Özel Kuvvetler Komutanı ve Şemdin Sakık Operasyonu’nun kilit isimlerinden Kd.Albay Mithat Işık, PKK ile mücadele, göç ve yarattığı tehdit unsurları, Suriye’deki gelişmeler, Yunan adalarının silahlandırılması, NATO ile ilişkiler, ordunun teknolojik gelişmelere uyumu konularını değerlendirdi. Işık’ın sorulara verdiği yanıtlar şöyle:

Türkiye'nin güvenlik stratejileri son yıllarda nasıl değişti ve bu değişikliklerin sebepleri nelerdir?

1980’li yıllar Türkiye’nin iç ve dış güvenliği açısından son derece hızlı değişimin yaşandığı yıllardır. 12 Eylül 1980 Askeri darbesinden sonra Türkiye ile Avrupa Ekonomik Topluluğu arasındaki ilişkiler donduruldu. 1979’da İran’da gerçekleştirilen devrimle ABD, Ortadoğu’da önemli bir müttefikini kaybetti. Humeyni dine dayalı yeni bir rejim kurdu. ABD’yi bölgedeki Şeytan olarak tanımladı. Bu durum bölgedeki dengeleri değiştirdi. Bu durum gerek Türkiye’de geçmişte ABD’nin bölgedeki güvenlik ve stratejisini gözden geçirmesine neden oldu. Aynı yıl Sovyetler Birliği, Afganistan’ı işgal etti. Bu Soğuk Savaş dönemindeki kutuplaşmayı daha da arttırdı. 1980 ve 1988 yılları arasındaki İran-Irak Savaşı nedeniyle sınırlarının güvenliği sağlanamadı. PKK’nın özellikle Irak’ın Kuzeyinden Türkiye’ye sızarak terörist eylemler yapması Türkiye’nin güvenlik kaygılarını arttırdı.  

1984 Şemdinli ve Eruh Baskınlarıyla adını duyuran PKK, Türkiye’nin üniter yapısını tehdit etmeye başladı. PKK Türkiye’nin sorunu olarak devam ederken bölgesel bir sorun haline gelen PKK terör örgütü halen de Türkiye’nin en önemli ve bir numaralı güvenlik sorunudur.

ABD’nin 1991’de Irak’ı işgal etmesiyle Irak’ın Kuzeyinde oluşan otorite boşluğu PKK’nin bölgede daha rahat hareket etmesine ve güçlenmesine neden oldu.

Çekiç Güç ve oluşturulan güvenli bölge nedeniyle Irak ordusunun oluşturulan güvenliği bölge nedeniyle 36. Paralelin Kuzeyine geçememesi, Türkiye Irak sınır hattının güvenliğinde büyük zafiyet yarattı.

Bölgede Barzani ve Talabani’nin aralarındaki çatışma PKK’nın Irak’ın Kuzeyinde daha rahat hareket etmesini ve bölgede taban kazanmasını sağladı.

Birinci Körfez Savaşı’nda, Irak’ın Kuzeyinden Türkiye’ye olan büyük göç dalgası ile birçok PKK mensubu bu göçlerle Türkiye’ye giriş yaptı. Dağılan Saddam ordusundan pek çok silah Peşmerge ve PKK’nın eline geçti.

Kıbrıs Barış Harekâta nedeniyle ABD Türkiye’ye ambargo uyguladı. Türkiye ve ABD’nin Ortadoğu, Kıbrıs, Kafkaslar gibi stratejilerinin uyuşmaması ABD’nin PKK’ya verdiği örtülü destek Suriye’de PKK’nın uzantısı PYD/YPG’ye SDG adı altında verdiği açık destekle gizlenemeyecek derecede açığa çıktı. ABD’nin Türkiye’nin Kuzey sınırı boyunca Kandil’den başlayıp Irak-Suriye sınırı boyunca devam eden ve Akdeniz’e ulaşan terörist bir devlet oluşturması Türkiye’nin beka sorunudur. Türkiye ve ABD, NATO müttefikidir. Sadece iş birliği yapan iki ülke durumundadır. Türkiye güvenliği için çok yönlü politikalar uygulanmalıdır Komşu ülkeleri ile İran-ırak- Suriye başta olmak üzere dostluk ve iyi komşuluk ilişkileri geliştirmelidir.

Körfez ülkeleri Rusya, Ermenistan, Ukrayna ile de dostluk ilişkileri geliştirmelidir.

RUSYA-UKRAYNA SAVAŞINDAKİ TAVIR

Rusya-Ukrayna Savaşı’nda tarafsızlığını korumalıdır. Balkanlarda Afrika’da etki ve ilgi alanlarını geliştirmeli, Libya’da kendisine münhasır bir yönetim oluşturmalıdır. Libya ordusunu Kara, deniz, hava ve polis teşkilatı kurmalıdır.

Kafkaslarda Azerbaycan, Ermenistan barışının sağlanmasını destek vererek bu sorunun bir anlaşmayla bitirilmesi sağlanmalıdır. İran ve Ermenistan görüşerek Zengezur Koridorunun açılmasının sağlanmalı ve Türk dünyası ile kara bağlantısı kurulmalıdır.

Irak ile Basra’dan başlayıp Basra-Bağdat-Musul-İstanbul kalkınma yolunun yapımına bir an önce başlanması için başta Irak olmak üzere komşu ve dost ülkeler nezdinde de girişimler hızlandırılmalıdır. Başta Muhalefet Partisi olmak üzere bütün siyasi partilere TBMM’de açıklayıcı bilgiler verilmelidir.

Türkiye’de iç cephede oluşacak birlik ve beraberlikte Dış Politika ’da Türkiye’yi daha güçlü kılacaktır.

Kıbrıs Barış Harekatı’nın bu yıl 20.07.1974. 50. Yılını kutluyoruz. Kıbrıs’ta Türk ve Rumların ir arada yaşaması mümkün değildir. Kıbrıs’ta iki ayrı halk iki ayrı devlet vardır. Bu nedenle KKTC’nin tanınması sağlanmalıdır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kalıcı deniz ve hava üsteleri kurmalıdır. 

Türkiye’nin güvenlik stratejisinin değişikliğinin en önemli nedeni başta ABD olmak üzere birçok NATO ülkesi ve AB ülkesinin Türkiye’nin güvenliğini 40 yıldır tehdit eden başta PKK-YPG-KCK olmak üzere terör örgütlerine verdikleri örtülü ve açık destektir. Türkiye’nin haklı Kıbrıs davasında Güney Kıbrıs Rum Yönetimini tanımaları, Annan Planına hayır diyen Rum yönetimini AB’ye almaları, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tanımamaları ve ambargo uygulamaları Türkiye’ye hava savunma silahı satmamaları, ABD’nin S-400 aldık diye Türkiye’ye CAATSA yaptırımları uygulaması, Yunanistan’da s-300 bulunmasına rağmen bu duruma duyarsız kalması Türkiye’yi haksız yere F-35 projesinden çıkarması gibi sorunlardır.

TÜRKİYE’NİN GÜVENLİK TEHDİTLERİ

Türkiye'nin en büyük güvenlik tehdidini günümüzde ne olarak görüyorsunuz?

Türkiye’nin en büyük güvenlik tehdidi terördür. 40 yıldır dost ve müttefik ülkelerin de desteğini alan PKK-YPG-KCK’dir. Ayrıca Türkiye’de bulunan başta Suriyeliler olmak üzere ülkemizdeki yaklaşık 6 milyon göçmen nüfustur. Bunların içerisinde çeşitli ülkelerin istihbaratının elemanları olduğunu düşünmeliyiz. Göçmen Politikamızı gözden geçirmeliyiz. Özellikle sınır vilayetlerimizde sosyolojik yapının değişmesine neden olacak göçmen nüfusunun artmasını önleyici tedbirler almalıyız. Artan göçmen nüfus iç güvenliğimiz için büyük tehdittir.

Suriyeli göçmenlerin güvenli bölgelere dönmesi için politikalar geliştirmeliyiz. Göçmenlerin Türkçe öğrenmesi, Türk kültürüne uyum sağlaması için projeler geliştirmeliyiz.

Doğu Akdeniz’deki Hikrokarbon yatakları neden bölgede olan gelişmeler Kıbrıs Rum kesiminin silahlanması, ABD, Fransa ve İsrail’in Kıbrıs Rum kesiminde liman ve üsler oluşturması Türkiye için bir tehdittir.

Yunanistan’ın Ege Adalarını silahlandırması ve bu Adalara asker yerleştirmesi aidiyeti tespit edilmemiş Türkiye’ye yakın aslında Türkiye’ye ait olan bu ada ve kayalıklara bayrak dikmesi Türkiye için bir tehdittir.



ÖZEL KUVVETLERİN KURULUŞU

Türkiye'de ilk özel kuvvetlerin kuruluşu, sonra profesyonel askerliğin ortaya çıkışına kadar yer alan süreç hakkında neler söyleyebilirsiniz? Bu geçiş süreci nasıl oldu?

Başta ABD olmak üzere birçok ülke özel kuvvetlere sahiptir. Türkiye 1990 yılına kadar Özel Harp Dairesi bünyesinde sayıları mahdut olan özel kuvvet timlerine sahiptir. 1990 yılında konsept değiştirerek Özel Kuvvetler Komutanlığı ismini almıştır. Başlangıçta bir Özel Kuvvet Alayı daha sonra iki alay daha kurmak suretiyle 1992’de üç alayın kuruluşunu tamamladı. Sonra dördüncü alayı da kurdu. Bu alaylar, taburlar, taburlardaki timlerden oluşur. Personeli subay ve astsubaylardır. Tamamı uzman personelden oluşan bir alay daha mevcuttur. Özel Kuvvetler de jandarma dahil kara, deniz, hava kuvvetleri dahil bütün kuvvetlerden personel vardır. Bu personel gönüllülük esasına göre seçilir. Başta komando kursu olmak üzere Özel Kuvvetler kursu ve diğer birçok özel kurslardan geçerek başarılı olan subay ve astsubaylar birlikte göreve başlar. Komando kursu ilk kurstur. Bunu başaramayan özel kuvvetler kursuna alınmaz. Dolayısıyla da özel kuvvetlere kabul edilmezler. Uzmanlar için farklı kurslar uygulanır.

PROFESYONEL ORDUYA GEÇİŞİN EN ÖNEMLİ SEBEBİ

Gelişen teknoloji, silah sistemlerinin gelişmesi profesyonel orduya geçişin en önemli nedeni olmuştur. Profesyonel ordu pahalı bir ordudur. Yönetilmesi inisiyatifli nitelikli her kademede iyi yetişmiş komutanlara gerek vardır. TİM. Komutanı, Bölük Komutanı, Tabur Komutanı, Tugay Komutanını iyi yetiştirmezseniz başarılı olamazsınız.

Günümüz savaşlarında küçük birlik harekâtı önem kazanmıştır. Muhabere sahasının generalleri astsubaylar, teğmenler, binbaşılar olmuştur. Muhaberelerde gelişen teknoloji birliklerin küçük birlik seviyesinde dağılmasını mecbur kılmıştır. Uzman çavuş, uzman onbaşı, sözleşmeli er seçiminde çok dikkatli olmak gereklidir. Sivil hayatta başarılı olamamış, iş bulamamış olanlar kesinlikle alınmamalıdır. Bu rütbelere en doğru ve güvenli seçim için mecburi askerlik 12 ay olmalı, uzman çavuş, onbaşı ve sözleşmeli erler bu askerler arasından gönüllülük esasına göre seçilmelidir. Bunların en az lise ve dengi okul mezunu olması sağlanmalıdır. İstisnalar hariç şoför vs gibi.

Bunların astsubay okul sınavlarına girmesine imkân sağlanmalıdır, bir noktada bunlar astsubay kaynağı olmalıdır. Her kuvvet için askeri liseler açılmalıdır. Kuleli Askerî Lisesi, Deniz lisesi, Hava Lisesi fakir aile çocuklarının sınavı kazanması durumunda orta okuldan sonra bu okullarda okuması ve Harp Okullarına geçişi sağlanmalıdır. Harp okullarının öğrencisi yarısı sivil liselerden yarısı askeri liselerden olmalıdır. Tam gelişme çağında askeri liselerde eğitim gören çocuklar disiplinli bir ortamda eğitim gördükleri için daha sağlıklı ve gelişmiş olacaklardır.

Geleceğin savaşlarının komutanlarını ne kadar eğitimli, sağlıklı, vizyon sahibi ve entelektüel yetiştirirsek o kadar başarılı oluruz. Askerliğin de bir sanat olduğunu kabul etmeliyiz. Sahnesi çoğu zaman arazidir. İyi yetişmiş komutanlar her yerde ve her şartta savaşı iyi yönetir.



TÜRKİYE PKK İLE MÜCADELEDE BAŞARI SAĞLAMIŞTIR

PKK ile mücadelede Türkiye'nin başarılı mı başarısız mı olduğunu düşünüyorsunuz? Bu başarı veya başarısızlığın nedenleri nelerdir?

Türkiye PKK ile mücadelede başarılı olmuştur. Mücadele ettiğimiz terör örgütü dünyadaki başta ABD olmak üzere birçok NATO, AB ve çeşitli Ortadoğu vs ülkelerinden destek almıştır ve almaya devam etmektedir. PKK başta Irak ve Suriye olmak üzere otoritenin olmadığı ve güvenlik zafiyeti mevcut ülkelerde yerleşmiştir.

Türkiye yurt içerisinde sınırlarımız dışında, Irak’ın Kuzeyinde, Suriye’de terör örgütüne karşı etkili operasyonlar icra etmiştir, etmeye devam etmektedir. Yurt içerisinde, terör örgütüne katılışlar nerede ise sonlanmıştır. Örgüt yurt içinde Cudi, Gabar, Besler, Lice, Kulp, Sason vs gibi bölgelerde ikişer, üçer kişilik gruplar halinde varlığını devam ettirmeye çalışmaktadır. Halk desteği hemen hemen sıfırlanmıştır.

Gelişen teknoloji İHA ve SİHA’lar sayesinde örgüt mensupları hareket edemez duruma gelmiştir. Gelişen teknoloji, uzak mesafeli gece görüş cihazları sayesinde operasyon birliklerinin gece ve gündüz hareket kabiliyeti artmıştır.

TSK’DAKİ KONSEPT DEĞİŞİMİ

TSK da konsept değiştirmiş ve 2018’den itibaren Irak’ın kuzeyinde kalıcı üsler teşkil etmiştir. Bu bölgede Pençe serisi operasyonları devam etmektedir. Terör örgütünün Irak’ın kuzeyindeki barınma alanları imha edilmiş örgüt belli alanlarda mağara ve sığınaklarda gizlenmek suretiyle varlığını devam ettirmeye çalışmaktadır.

Zaman zaman açtığı taciz ateşleri ile operasyon birliklerimize zafiyet verdirmeye çalışmaktadır. Terörle mücadelede ilk yıllarda istihbarat eksikliği, yetersiz silahlı ve silahsız helikopter eksikliği, teknik malzemenin sınırlı sayıda olmasıyla nedeniyle şehit ve yaralılarımız oldu. Pek çok alanda gelişen teknoloji personelin operasyon tecrübesinin artması, İHA, SİHA vs. nedeniyle TSK terörle mücadelede dünyanın en başarılı ve fedakâr ordusu haline gelmiştir.

Türk Milleti, ordusunun yıpratılmasına asla müsaade etmemelidir. Ordumuz milletin ordusudur. Siyasetin dışında ve üstünde tutulmalıdır. Kışlaya siyaset sokulmamalıdır. Düşmanlarımız ve ülkemize karşı düşmanca emelleri olanlar kışlalarımıza siyaseti sokmak için azami çabayı gösteriyorlar. Çok dikkatli olalım.



SURİYE’DEN GÖÇ

Suriye'deki durum ve göç olgusunu Türkiye'nin askerî güvenliği açısından nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu sürecin getirdiği en büyük zorluklar nelerdir?

Suriye’de büyük bir otorite boşluğu mevcuttur. Rejim güçleri, Rusya, ABD ve SDE, PKK-YPG, İran Türkiye ve Türkiye’nin eğitip donattığı Suriye Milli Ordusu, çeşitli Arap aşiretleri, küçük gruplar bulunan Fransa ve Danimarka gibi ülkelerin askerleri de vardır.  

Türkiye Suriye ile olan Güney Sınır boyunda bir terör devletinin oluşmasını önlemek amacıyla Suriye’de Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı gibi harekatlar yaparak Cerablus-Elbab, Afrin, Resulayn, Talabiyat gibi bölgeleri Fırat’ın doğusunda ve batısında kontrol altına almış, oluşturduğu bu güvenli bölgelerdeki halk huzur ve güven içerisinde yaşamaktadır.

Fırat’ın doğusundaki Kamışlı-Kobani problemli bölgelerdir. Fırat’ın doğusunda tam güvenliği sağlamak için bu iki yerleşim bölgesini de kontrol altına almamız gerekir. Ancak ABD ve zaman zaman Rusya’nın tutumları buna engel teşkil etmektedir.

Fırat’ın batısında TELRIFAT-MEMBİÇ’i kontrolümüze alarak güvenliğin bütünlüğünü sağlamamız gerekiyor. Ancak İDLİB’de durum daha çok farklıdır. Bu bölgede bir milyon nüfus mevcut ve değişik örgütler İDLİB’de bulunuyor.

SÜLEYMAN ŞAH TÜRBESİ YERİNE TAŞINMALIDIR

Türkiye Süleyman Şah Türbesini Suriye’deki toprağımız olan yerine taşımalıdır. Sınırımızdan 30 km mesafede bulunan bu bölgeye açılan yol boyunca oluşturacağımız bu güvenli bölgeye ve değişik zamanlarda yaptığımız Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı hareket bölgelerindeki güvenlik bölgeleri Türkiye’de Suriyeli göçmenleri göndermek için çalışma başlatmalıyız. Suriye’de rejimle görüşmeler yapılmalıdır. Ancak Esat görüşmek için TSK’nın bölgeden çıkmasına istiyor. Bunu kabul etmemiz mümkün değil. ABD, Rusya Suriye’de mevcut iken bize çıkın demesi abesle iştigaldir. Kaldı ki Türkiye, Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunmaktadır.

PKK-YPG-PYD bölgede devletleşme peşinde. ABD bu örgüte her türlü desteği veriyor. Her halükârda terör örgütü ABD, Rusya vs Suriye’de bulunduğu sürece Suriye’den çıkmamız mümkün değildir. Suriye devleti teröre karşı bizimle iş birliği yapmalı, terörü topraklarında yok etmelidir. Türkiye’de bulunan Suriyeliler memleketlerine dönmelidir. Ancak biz de o zaman Suriye’den çekiliriz. Aksi halde orada olacağız, olmalıyız. 

TÜRK ORDUSU VE TEKNOLOJİK GELİŞMELER

Türk ordusu dijitalleşme, elektronikleşme ve yeniden donanım teknolojilerine ne kadar uyum sağlamıştır?

Türk ordusu gelişen teknolojiye tüm dünya ordularından daha güçlü bir şekilde uyum sağlamıştır. TSK’nın komuta kademesi de muhabere etmesine güç katacak tüm yeniliklere açıktır.

HİÇBİR ÜLKE YÜZDE YÜZ KENDİ ÜRÜNLERİYLE ÜRETİM YAPMIYOR

Türkiye'nin savunma sanayi konusunda İsrail başta olmak üzere başka ülkelere teknolojik ve yazılım anlamında bağımlı olduğunu düşünüyor musunuz? Savunma sanayinde Türkiye ne kadar yerli? Bu konudaki durum nedir?

Türk Savunma Sanayi her geçen gün güçlenerek gelişiyor. Bütün ülkeler teknolojinin gelişmesi için birbirlerinden ürün alıyorlar. Hiçbir ülke yüzde yüz kendi ürünleri ile cihaz, silah yapmıyor. Bunda zaman, işgücü, maliyet önemli. Türk Savunma Sanayi, dünyanın sayılı sanayileri arasına girmek için başarılı çalışmalar yapıyor. Özel sektör de önemli başarılar imza atıyor Hiçbir ülkede yüzde yüz yerli ürün yapılmıyor. Türkiye böyle ancak çok yeni ve başarılı atılımlar yapıyor. Daha da başarılı olmak için nitelikle personel tercih edilmelidir. Bu konuda çok hassas davranılması önem arz etmektedir.

TERÖRLE MÜCADELEDE TECRÜBE, İSTİHBARAT, TEKNOLOJİ KULLANIMI ETKİLİ OLDU

Türkiye'nin terörle mücadelesinde geçmişten günümüze en büyük değişim veya gelişim ne oldu sizce?

Türkiye terörle mücadele her kademede büyük bir tecrübe kazandı. Halkın kazanılması Terörle Mücadelede başarılı olmaya katkı verdi. İnsana dayalı istihbarat gelişti.  Küçük birlik harekâtı, tim vb seviyede birçok gelişme sağlandı. Etkili istihbarat ağı oluşturuldu. İstihbarat konusunda kurumlar arasındaki iş birliğini geliştirildi. İstihbaratın tek bir elde toplanması, gelişen teknolojiye çabuk uyum etkili bir şekilde sağlandı.

Teknolojik gelişme için mühendisle operasyon birlikleri arazide buluştu. Mühendis ürettiği ürünün etkisini varsa eksiğini arazide bizzat gördü. Daha iyisini daha güzelini yapmak için arazide motive oldu, hırslandı ve başarısını daha yukarı çekti.

GÜÇLÜ ORDUYA SAHİP OLMAYA MECBURUZ

Asker sayısının Türkiye'de azaltılması konusunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bulunduğumuz jeopolitik ve jeostratejik konumumunuz güçlü bir orduya sahip olmamızı adeta mecbur kılıyor. Dünyada en çok sınır komşusu olan ülkeyiz. Komşularımızın birçoğunda iç güvenlik problemleri mevcut. Uzun bir kara ve deniz sınırına sahibiz. Birçok ülke Türkiye’deki terörü destekleyerek iç kargaşa çıkarmaya çalışıyor. Sınır komşularımızla başta Yunanistan olmak üzere sorunlarımız var. Bu nedenle güçlü bir orduya sahip olmak durumundayız. Ordunun sayısı önemli ancak iyi eğitilmiş modern silah ve malzemeye sahip problemli bölgelere süratle intikal edebilen, her kademede inisiyatif kullanan durumu, çabuk değerlendirerek doğru karar veren komutanlar her zaman muhabere sahasına artı bir güç katar.

4 ordumuz mevcut. Birinci ordu, İkinci Ordu, Üçüncü ordu ve Ege Ordusu. Bana göre her ordunun 5 ile 6 tugayı olmalı. Bu tugaylar karadan ve havadan süratle taşınma imkanına sahip olmalı. Bunun için yeterli bir nakliye helikopterine ve uçağına sahip olmalıyız.

Güçlü Deniz kuvvetleri ve şu an için bir Amfibi Tugayı yeterli. SAS ve SAT timlerimizin sayısı arttırılabilir.

 İç güvenliği sağlayacak güçlü bir jandarma kuvveti gereklidir. Gerektiğinde bu kuvvetler nizami savaşlarda kullanılabilir. Muhabere sahasında kullanılacak en az 3 komanda taburu olmalıdır. Kıbrıs Barış Harekâtına 2 komanda taburu ile destek vermiştir.

İç güvenlik için eğitimli bir polis teşkilatı da önem taşımaktadır.

TÜRKİYE VE NATO İLİŞKİLERİ

Türkiye'nin NATO içindeki öneminin azalıp azalmadığı konusunda ne düşünüyorsunuz? NATO içinde Türkiye’nin asker sayısı da azalmış mıdır?

Türkiye’nin NATO içerisindeki önemi hiçbir zaman azalmamıştır. Azalmayacaktır. Türkiye ABD ile NATO içerisinde en güçlü orduya sahip bir ülkedir. Stratejik bir konuma sahiptir. Boğazlara sahiptir. Balkanlarda, Kafkaslarda, Ortadoğu’da, Asya ve Afrika’da geniş bir etki ve ilgi sahası vardır. Bu nedenle Türkiye NATO için önemli bir ülkedir. NATO tatbikatlarına ve Deniz korsanlığının bulunduğu bölgelerde verilen görevleri etkili bir şekilde icra etmektedir. NATO’da yeterli bir gücümüz mevcuttur.

Özel Kuvvetler Okul Komutanlığı'nda İç Güvenlik ve Gerilla Harekâtı öğretmenliği yaparken en çok üzerinde durduğunuz konular nelerdi?

Kursiyerlerin bulunduğu rütbe gereği kullanacakları silahların eğitimi, ateş disiplini, hedef tespiti, halkla ilişkiler, komşu birlikle irtibat ve bilgi alışverişi sorumlu olduğu, olacağı operasyon bölgesini çok iyi tanıyıp analiz etmesi personelin moral ve motivasyonunun daima üst seviyede tutulması, personel ile özellikle alt kademe personel ile sohbet ve onların özel sorunlarının çözümü için gerekli tedbirlerin alınması vs. konular öne çıkardı.

Kurs personelinden müzahir gruplarla görev yapacak alanlara, bu grupların eğitim, görev yapma şekilleri, örf adetlerini görerek ve gelenekleri, nizami bir ordu gibi olmadıkları disiplin anlayışları, aşiretleri, aşiret yapıları, aşiret adetleri vs gibi konuları kapsayan eğitimlerle birlikte istihbarat ve istihbarata karşı koyma emniyet, özel haberleşme teknikleri vs kapsayan eğitimler ve eğitim konularını kapsayan eğitimlerdir,

Terör örgütünün uyguladığı taktikler, teknikler, pusu kurduğu bölgenin özellikleri, mayın döşeyebileceği yerler, muhtemel sığınakların bulanabileceği yerler ve özellikleri, sorumluluk alanında bulunan köylerle ilgili güvenlik tedbirleri, sorumluluk alanında bulunan köylülerin günlük işlerini kolaylaştırıcı tedbirleri almak, imkanlar dahilinde köylünün sağlık dahil bütün ihtiyaçları ile ilgilenmek üst komutanlara bildirmek. Bulunduğu bölgede muhtarlar dahil tüm kamu görevlileri ve mülki amirlerle iyi ilişkiler kurulması vs gibi konuların kapsayan eğitimler ve uygulamalar verilirdi.

Güneydoğu Anadolu'da Özel Kuvvetler Alay Komutanı olarak görev yaparken hangi stratejileri uyguladınız ve bu stratejilerde nasıl başarılar elde ettiniz?

Özel Kuvvetler Alay Komutanı olduğum dönemde bizim operasyon bölgemiz Irak’ın kuzeyi, bugünkü PENÇE serisi operasyonlarının icra edildiği bölgeyi kapsıyordu. Ben daha çok istihbarata dayalı pek çok operasyonları yaptırdım ve şehit vermeden Alay olarak çok başarılı nokta operasyonları icra ettik. Operasyon yaptığımız bölgeler yakınsa gece sızma yapıp operasyonlar icra ettik. Bazen gece sızıp gündüz Irak sınırları içinde gizlenerek gündüzü geçirir gece teröristlerin bulunduğu mağara ve sığınıklara nokta operasyonları icra ettik. Bazı operasyonlarımız hedef üzerine, yakınına helikopter veya helikopterlerle hücum indirmesi şeklinde baskınlar yaparak operasyonlar düzenlerdik. Derinlikte bulunan hedeflere peşmergelerle koordineli olarak baskınlar yaparak operasyonlar icra ettik.

Yurt içerisinde zaman zaman asayiş komutanlarının isteği üzerine nokta operasyonları yaptık. Bazen özellikle gece uçuşu yapan helikopterlerle kışın yurt içinde teröristlerin yaktığı ateşleri tespit eder, Kobraları yönlendirmek suretiyle operasyonlar icra ederdik. Yurt içinde kritik noktalarda alan kontrolü yapacak olan birliklerin emniyetli bir şekilde bölgelerine intikalleri için bu bölgelere gece sızmak suretiyle birliklerin emniyetini sağlardık.

Ben Alay Komutanı olarak özel kuvvetleri daha çok tim veya ihtiyaca göre tabur şeklinde kurardım ve çok başarılı operasyonlar icra ettik.

1995-1996 yıllarında TSK ile Irak’a müşterek operasyonlar yaptık ve Irak’ın Kuzeyinde belli noktalarda IDBK (İleri Destek Birim Komutanlıkları) oluşturduk ve bu bölgelerden peşmerge ile müşterek çok sayıda operasyonlar icra ettik.

METİNA-GARA-ZAP- SİNAT-HATANİN gibi bölgelerde çok sayıda teröristi etkisiz hale getirdik. Yurt içinde operasyonlarda yaralanan çok sayıda askeri gece ve gündüz özel kuvvetlerin helikopterleri tahliye ediyordu. Bu helikopterlere zaman zaman emniyet için 2-3 personel veriyordum. 1995-1996 yıllarında gece sadece özel kuvvet helikopterleri uçuş yapıyordu.  

 

PEŞMERGELERLE İŞBİRLİĞİ

Kuzey Irak'ta yürüttüğünüz operasyonlarda peşmergelerle olan iş birliğiniz nasıldı? Bu iş birliğinin avantajları ve dezavantajları nelerdi?

1996 yılında tamamen Kuzey Irak’a yerleştik. 3 özel kuvvet taburum Kuzey Irak’a teşkil ettiğimiz üslerde kalıyor. Bu üslerden hareketle Barzani peşmergeleri ile çok başarılı operasyonlar yaptık. Bir özel kuvvet timine 800 peşmerge alıyorduk. Bizim timler operasyonda daha çok peşmergeyi sevk ve idare ediyordu. Bazen alay olarak 7-8 bin peşmerge ile METİNA-ZAP-GARA’da operasyonlar yapıyorduk. Operasyonlar 10 gün, 15 gün sürüyordu. Operasyon sürecince peşmergenin yiyecek ve mermi ihtiyacını biz karşılıyor, yaralılarını helikopterlerle tahliye ediyorduk. Yaralılar DUHOK Hastanesine ağır yaralılar da Şırnak, Diyarbakır, Gülhane’ye helikopterle, Diyarbakır’a oradan uçakla Gülhane’ye gönderiyorduk. Peşmergeler ve Peşmerge komutanları bizi çok seviyor ve bize çok güveniyordu. Kendi personelimiz gibi olmuştu.

Özel Kuvvetler Alay Komutanlığı yaptığım 1995-1996-1997-1998’de çok başarılı operasyonlar yaparak terör örgütünü bölgede eylem yapamaz duruma getirdik. Talabani bizimle 1997’den sonra iş birliği yapmaya başladı.

İşbirliğimiz çok faydalı oldu. Özel kuvvetler olarak yerel bir güç olan peşmergeyi PKK’ya karşı operasyonlarda başarılı bir şekilde kullandık.

TALABANİ VE BARZANİ İLE YAPILAN GÖRÜŞMELER

Barzani ve Talabani ile yaptığınız görüşmelerde hangi konular üzerinde duruldu ve bu görüşmelerin sonuçları neler oldu?

Barzani ve Talabani görüşmelerde Kuzey Irak’ta PKK’ya karşı yapılacak olan operasyonlar ağırlıklı olurdu. Biz çoğunlukla Barzani’ye bağlı peşmergelerle operasyonlar yaptık. Haftanin, Metina, Gara, ZAP Barzani sorumluluğundaki bölgedeydi. Barzani görüşmeden sonra peşmerge komutanlarına ve istihbarat sorumlularına talimat verirdi. Biz de onlarla operasyonları planlar icra ederdik. Küçük ve günlük operasyonları tabur komutanları ilgili peşmerge komutanları ile planlayıp icra ederlerdi. Büyük operasyonların planlanması, 15-20 gün zaman alırdı. Bazen Türkmenlerle ilgili sorunları görüşürdük. Bazen Habur gümrük kapısında olan sorumlularla görüşülürdü. Benim görev yaptığım dönemde çok iyi ilişkilerimiz oldu. Çok güzel görevler yaptık. O dönemde Habur gümrük kapısında Şırnak vali yardımcısı sorumlu idi. Sınır ticareti vali yardımcısı koordine ederdi.

PARALI ASKERLİK VE SON SAVAŞLAR

Paralı askerlik konusunda ABD ve Rusya örneklerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu ülkelerin paralı asker kullanma stratejileri hakkında ne düşünüyorsunuz?

Ülkelerde sivil toplum kuruluşlarının etkisi çok arttı. Bunlar sivil ve askeri bürokrasi üzerinde çok etkili oluyorlar. Teknolojinin gelişmesi çatışma bölgelerini, TV ekranları ve telefonlar vasıtasıyla evlere taşıdı. İnsanlar çatışmaları canlı izledi. Irak-Afganistan, Suriye, Ukrayna, Gazze gibi yerlerde bunu gördük. Amacı belli olmayan bu savaşta askerlerin, sivillerin çocukların ölümlerine başta asker aileleri olmak üzere, STK etkisi ile halk karşı çıktı. Bu askeri ve özellikle sivil bürokrasiyi çok etkiledi. Bu durum vekalet savaşlarının özel askeri şirketlerin, paralı askerlerin çatışma alanlarında kullanılmasının önünü açtı. Bu durum ihtiyaçtan doğdu ve devam edecektir.

Biz de Suriye’de SMO kullanıyoruz. ABD, PKK-YPG’yi kullanıyor. Bir zamanlar IŞİD’i, El Kaide’yi yarattı ve kullandı.

Black Water’i kullandı.

Rusya paralı askerleri kullanıyor.

Çağımızın savaşlarında terör örgütleri, özel güvenlik şirketleri, yerel güçler kullanılmaktadır.

OTONOM VE YAPAY ZEKA DESTEKLİ SİLAHLAR

Otonom yapay zekâ destekli silahların kullanımı hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu tür silahların suikast ve savaşta kullanılması konusunda endişeleriniz var mı?

Modern ordularda gelecekte yapay zekâ kullanılacaktır. Yapay zekâ öncelikle çabuk ve süratle karar verme özelliği nedeniyle kullanılabilir. Savaşlarda ordular personel zaiyatı vermek istemezler bu nedenle yeni teknolojileri kullanmak isterler.

ROBOT ASKERLER

Robot askerlerin kullanılması ve bu yöndeki gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Yapay zekâ destekli silahlardaki gelişmelerin gelecekteki savaşlar üzerindeki etkileri nelerdir?

Savaşlarda özellikle meskûn mahallerde düşman mevzilerini açığa çıkarmak için robot askerler kullanılacaktır. Robot askerler aynı zamanda sütre gerisindeki hedefleri etkisiz hale getirmek, mayın temizleme görevlerinde de kullanılacaktır. Robotlar gelecekte savaşlarda kullanılırken hukuki mevzuat nasıl uygulanacaktır? BM Savaş Hukuku’nda, Cenevre Sözleşmesi’nde bunların görüşülmesi gerektiğine inanıyorum.

SAVAŞLARIN UZAYA TAŞINMASI

Savaşın uzaya taşınması yönündeki çabaları nasıl karşılıyorsunuz? Bu gelişmelerin gelecekteki askeri stratejiler üzerindeki etkileri nelerdir?

Gelişen teknoloji savaşı uzaya taşıyacaktır, ancak bunun kısa sürede olacağını düşünmüyorum. Uzay savaşları da karadaki savaşan orduları etkileyecektir. Bu nedenle ordular karada daha küçük birliklerle savaşacak Gayri Nizami Harp önem kazanacaktır.

NATO'daki teknolojik değişim ve dönüşümle birlikte Türk askerinin sayısal varlığının azaltılıp azaltılmadığı konusunda ne düşünüyorsunuz?

Dünyadaki son gelişmelere ve cepheleşmelere baktığımızda teknolojik gelişmeler nedeniyle NATO’da mevcut azalmayacak. Bir süre daha bazı ülkeler mevcutlarını arttıracaktır. Buna Almanya, Polonya vs gibi ülkeleri de örnek verebiliriz.

Gelecek nesillere ve özellikle askeri kariyer düşünen gençlere vermek istediğiniz en önemli tavsiyeler nelerdir?

Gençlerin Harp Okullarında girmelerini, bu okullarda okumalarını ve seçtikleri sınıflardaki ve branşlardaki lisans ve lisans üstü eğitim almalarını isterim. Kara, Deniz, Hava Kuvvetlerini gençlere mesleki kariyerlerinde büyük imkanlar sunuyor. Bu olanakları değerlendirmelerini tavsiye ederim. Yakın tarihimizi ve en azından Kurtuluş Savaşı’nı okuyup incelemelerini, Kıbrıs’ın tarihini 1950’den sonrasını, 1974 Kıbrıs Barış Harekâtına nasıl gelindiğini, incelemelerini, TMT (Türk Mukavemet Teşkilatı), Makaryos’un kurduğu EOKA tedhiş örgütünü bilmelerini, Rum ve Yunanın ENOSİS megola idea emelleri nelerdir okumalarını tavsiye ederim. Unutmayalım ki, kanla sulanan toprağa vatan denir. Vatanımızı koruyalım, sahip çıkalım. Biz başka ülkelere göçemeyiz. Göçmen olamayız. Vatanımız bize şehitlerimizin ve gazilerimizin emanetidir.

ŞEMDİN SAKIK OPERASYONU

Şemdin Sakık'ın yakalanması sürecinde neler yaşadınız? Bu operasyonu ve yaşadıklarınızı anlatabilir misiniz?

Sakık Operasyonu direk görev nokta operasyonudur. Bu operasyonu üç alternatifli olarak planladım.

1.    Bulunduğu evden operasyonla almak

2.    Şehirde (DUHOK) uygun bir noktada almak

3.    DUHOK-ERBİL yolunda peşmergenin göremeyeceği ölü bir noktada almak

Operasyon Dahuk-Erbil yolunda Sakık, 3 araçla Erbil’e giderken daha önce belirlenen noktada araçlarla önü kesilmek suretiyle iki koruması ve kardeşi ile birlikte araçtan inip kaçmaya çalışırken yakalanmış Silopi’den kalkan Skorsky Helikopteri ile alınarak Silopi’ye Özel Kuvvetler Alay Karargahı’na getirilmiştir. Operasyon 45 dakika sürmüştür. Operasyon ayrıntılı olarak yazdığım YARASA OPERASYONU kitabında anlatılmıştır.

 

KİMDİR?

Kd. Albay Mithat IŞIK

1951 yılında Amasya’nın Şerefter Köyü’nde doğan Mithat Işık, 1970 yılında Türk Silahlı Kuvvetleri'ne katıldı. 1972'de Özel Komando Kursu'nu tamamladıktan sonra piyade takım komutanı olarak Kıbrıs Barış Harekatlarına katıldı. 1980-1990 yılları arasında Bolu Komando Tugayı'ndan görevli olarak Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da birçok terör operasyonunda yer aldı.

1990-1992 yılları arasında Mardin Dargeçit'e atanan (Komando Tabur Komutanlığı yaptı) Işık, 1992-1995 yılları arasında Özel Kuvvetler Okul Komutanlığı'nda İç Güvenlik ve Gerilla Harekâtı Öğretmenliği yaptı.

1993-1994’te Azerbaycan Ordusu’nda eğitim görevi üstlendi.

1995-1998 yılları arasında Özel Kuvvetler Alay Komutanı olarak Güneydoğu'da görev aldı.

Terörle mücadelede başarılarından dolayı üstün cesaret ve feragat madalyası sahibidir. KKTC’nin Kıbrıs Harekâtı nedeniyle verdiği Barış ve Özgürlük Madalyası sahibidir. Yüzün üzerinde aldığı takdir, başarı belgesi mevcuttur.

27 Haziran 2024 Perşembe

SEN ANLAT

KONUK: SİYASET BİLİMCİ AKADEMİSYEN PROF.DR. AHMET ÖZALP


 

SİYASETTE “ÇIKARCILIK” TARTIŞMASINDAN SON SEÇİMLERE KADAR DEĞERLENDİRMELER:

PROF.DR. ÖZALP:

“MAKYAVEL YAŞASAYDI, BUGÜNLERİ GÖRSEYDİ, BU KADARINI BEN BİLE ÖĞÜTLEMEDİM DERDİ”

“BUGÜNKÜ SİYASETÇİLER MAKYAVELLİ’NİN RUHUNA FATİHA OKUTUR”

“MAKYAVELLİ GÜNLÜK HAYATTA FIRSATÇILIĞI ÖNERMEDİ”

“BUGÜN KAYGAN BİR ZEMİN VAR, GÜVENSİZ ORTAM VAR, AHLAKİ YOZLAŞMA YARATIYOR”

“SADECE TÜKETİME DAYALI EKONOMİK MODEL İÇİN YAŞIYORUZ”

“SİYASET KURUMUNDA GÜÇ ZEHİRLENMESİ OLUYOR”

“SİYASETTE KUTUPLAŞIRKEN BENZEŞİYORLAR”

“SON SEÇİMLERDE KRİZ YANINDA İMAMOĞLU VE YAVAŞ FAKTÖRÜ ÖNEMLİYDİ”

“TABANDA ÖRGÜTLENEN KİTLE İMAMOĞLU’NU LİDER OLARAK GÖRÜYOR”

“TEMEL SORUN SİYASETİN VE SİYASETÇİNİN FİNANSMANI”

 

 

NEVİN BİLGİN

Siyaset Bilimci Akademisyen Prof. Dr. Ahmet Özalp, Sen Anlat köşesinin konuğu oldu. Özalp, siyasette son dönemde yaşanan faydacılık tartışmalarından, son seçimlere, siyasetle zengin olanlara, siyasette oportünizme (kendine faydacılık) kadar pek çok konuyu değerlendirdi.

Soru: Makyavelizm, siyasi liderlerin güçlerini korumak ve arttırmak için ahlaki normları esnetmeleri veya ihlal etmelerini önermektedir. Sizce bu yaklaşım günümüz demokrasilerinde ne derece kabul edilebilir veya uygulanabilir?  

Makyavelli, Makyavelist miydi? Makyavelizm’in Makyavelli’sine haksızlık mı yapıyoruz? Yaşasaydı ve bu günleri görseydi, bu kadarını ben bile öğütlemedim diyebilirdi. Makyavelizm konusu tartışmalıdır.

Bir kısım düşünürler Makyavelliyi olumlarlar. Makyavelist olmadığını, halka olan biteni göstermeye çalıştığını, olgulardan hareket ettiğini söylerler. Rousseau’ da Hegel’de görebilirsiniz.

Makyavelli’ye eleştirileri getirenlerin ahlakçılar olduğunu görürüz. Kilise tarafından özellikle sert şekilde eleştirilmiştir. Jean Bodin de Makyavelli’yi tirana dalkavuklukla eleştirir. Sonuçta kendinden sonrakiler üzerinde etkisi olan bir düşünür.

Makyavelli olgulardan hareket ediyor. Prens’in girişinde söylüyor zaten, tarihsel örneklere baktığını. Bu nedenle modern siyaset biliminin kurucusu sayılıyor. Yazdığı için böyle olmadı. Makyavelli zaten böyle olduğu için yazdı. Makyavelizm’de Makyavelli’nin Prens kitabında verdiği öğütlerin rolü var ama hepsinin ona mal edilmesinin haksızlık olduğunu düşünüyorum. Kötülüklerin hepsi Makyavelli ’den önce de vardı. O tespit etti. Olgular üzerinden gitti.

İYİ BİR AMAÇ KÖTÜ ARACI MEŞRU KILAR MI?

Olması gereken ya da ideal olan üzerine kafa yormuyor. Olan üzerinden gidiyor. Olması gerekenleri yazanların da ne kadar tutarlı olduğuna bakmak lazım. Yozlaşmış Hristiyanlık özellikle. Döneminde ahlaki bir iki yüzlülükte var. Makyavelli, Kilise ahlakıyla kendini bağlamaz. Rönesans’ın siyasal düşünürüdür.  Makyavelli’nin içinde yaşadığı koşulları da unutmayalım. Öğütleri Prens’e verdi. Misyon yükledi ona. İtalya’nın siyasal birliğini sağlamak misyonunu. Bunun için de iktidarı nasıl ele geçirip koruyacağını söylemeye çalıştı.

İyi bir amaç, kötü bir aracı meşru kılar mı? Bu felsefi bir tartışmadır aslında. Her türlü yasa dışılığı yapan mafya babası yoksullara yardım yapınca o işi meşrulaştırır mı? Günümüzde örnekleri olduğu için söylüyorum.

MAKYAVELLİ GÜNLÜK HAYATTA FIRSATÇILIĞI ÖNERMEDİ

Bunun üzerinden eleştirilebilir Makyavelli. Makyavelizm, çok basit cümleye indirgendi. Amaca ulaşmak için her yol meşrudur, mübahtır. Sorsanız size söylenecek söz budur. Tartışılabilir. Ama Makyavelli şöyle biri değildi, günlük hayatta insanların fırsatçı olmasını önermiyordu. Siyasal bir amaç öngörüyordu. İktidar alanını ayırıyordu. Bu raison d’etat’ın da habercisiydi.

Makyavelli hakkındaki tartısmaların bir nedeni de, Prens kitabından sonra, sürgün döneminde Floransa’ nın kırsalında bir çiftlikte yaşarken yazdığı  Titus Livius Üzerine Söylev  kitabıdır. Roma tarihi hakkındaki bu kitapta başka bir Makyavelli çıkıyormuş gibi olabilir karşımıza. Yurttaşlıktan söz eden, kamusal erdemlerden söz eden, yasaların, özgürlüğün önemini vurgulayan bir Makyavelli.

Sürgüne gidince görüşleri mi değişti? Birisinde Prens var, ötekinde Roma’dan alınan kavramlar.  Temel görüşleri değişmemiştir aslında.

Prens İtalya birliğini kurana kadar bu işleri yapacaktır. Zorunlu olan işleri, iktidarı elde etmek için. Bir kez siyasal birlik kurulduktan sonra cumhuriyetçi Makyavelli var.

Makyavelli günahkâr bir insandı Kilise’ye göre. Görünüşü ürkütücü. Diplomattı. Entrikalı işleri biliyordu. Muhtemelen Prens’i de görevinde kalabilmek için yazdı, Medici ailesine.

O yüzden bugün Makyavelli iyi miydi kötü müydü, melek miydi, şeytan mıydı? Bunları tartışmak bize bir şey vermez, hayatı ve çalışmaları üzerinden gidebiliriz. Sürgündeki Makyavelli, kendisini tarihsel figürleri, olayları araştırmaya adayan, yazmaya başlayan, entelektüel çevrede fikir alışverişi yapan bir isimdi.

Makyavelli Prens’de öğütler verdi. İktidarı elde etmek için ne zorunluysa onu yapmak Prens’in erdemiydi, virtusuydu. Skinner bunu çok güzel açıklar. Ama Prens yazılmasa bu yapılan kötülükler ortaya çıkmayacak mıydı?



Bugün de baktığımızda siyasi liderlere, Makyavelliyi bilerek ya da bilmeyerek ama Makyavelli’nin ruhuna Fatiha okutacak kadar, onun da öngörüsünün ötesinde Makyavelist olduğunu görebiliyoruz. Hiç değilse Makyavelli bir amaca yönelmiştir. Bu amaç İtalya'nın siyasi birliğini sağlamaktır. Günümüzdeki siyasi liderlerin böyle bir amacı da yok. İyi amaç da kalmamış. Tamamen kişisel çıkarlara, ranta dayalı bir siyaset alanı var.

SORU: Makyavelli pragmatist miydi?

Makyavelli, pragmatist miydi? Pragmatizm çoğu kez oportünizmle yani fırsatçılıkla karıştırılıyor. Makyavelli realist birisiydi. Günümüzde pragmatizmi farklı değerlendiriyoruz. Pragmatizm teoriye boğulmadan bir sorunu en kestirme yoldan. Pratikle çözmektir aslında. Tabii felsefi olarak da böyledir. Fırsatçılık, oportünizm bambaşka bir şeydir. Tamamen kişisel çıkara odaklı, hiçbir ilkeye dayanmayan her fırsatı kendi lehine çevirmeye çalışan bir anlayıştır, tavırdır.

Günümüzde aslında insanlar tabii küreselleşmenin kapitalizmin etkisi altında tamamen oportünist tavır sergiliyorlar. Siyasetle uğraşanların büyük kısmı siyaseti sadece bir fırsat olarak görüyorlar. Zenginleşme aracı, kariyer planlama aracı olarak görüyorlar.  O yüzden de dışarıdan bakıldığında olan bitene anlam vermekte zorlanıyoruz.

ARKA PLANDA OLANLAR VAR

Çünkü sosyal medyada, ekranlarda, gazetelerde gördüklerimizden, okuduklarımızdan, duyduklarımızdan farklı bir ilişki ağı var arka planda. Medya ve ekran örtü işlevi görüyor ağırlıklı olarak.

Arka planda küresel sermayenin, ulusal sermayenin, yine uluslararası güçlerin ekrana yansımayan farklı güç odaklarının etkisinin olduğunu söyleyebiliriz. Arka planı sorgulamak için, sadece sunulanla yetinmemek, farklı kanalları takip etmek gerekiyor. Bazen ekranda izlediğiniz hareketin aslında çok farklı bir nedeni olabiliyor. Bu neden, bazen büyük anlam yüklenecek bir şey de olmayabiliyor. Basit, kişisel bir hesap olabiliyor. Bir dosya olabiliyor örneğin.

Soru: Sosyal medya ve dijital platformlarla birlikte siyasi manipülasyonun arttığı gözlemleniyor. Bu urumun demokratik süreçlere ve seçmen davranışlarına etkisi üzerine düşünceleriniz nelerdir?

Sosyal medya, dijital platformlar manipülasyona yol açıyor ama başka yönü de var.

Hiçbir şey, tüm çabalara rağmen gizli kalmıyor uzun süre. Farklı görüşler platformlarda yer bulamıyordu geçmiş dönemde, daha az yer buluyordu. Denetimi kolaydı. Özellikle son dönemdeki Diamond Tema tartışması sosyal medyada yankı odalarından çıkmanın ve etkileşimi arttırmanın ne kadar önemli olduğunu gösterdi.



SOSYAL MEDYA TABULARI YIKIP GEÇİYOR

Soru: Gölgeleme de yapmıyor mu?

Bu da gerçi bir sorun. Arka plan gölgede kalabiliyor. Ama bunu da yine medya, daha doğrusu iletişim kanallarını kullanarak aşabiliriz. İlk anda siyaset dışı görünen alanlardaki tartışmalar da önemli. Sosyal medya çözücü bir etkiye de sahip. Tabuları yıkıp geçiyor ama sonuçlarını göreceğiz.

Sosyal medya sayesinde belli konular sorgulamaya açılıyor. Doğru ya da yanlışlığından bağımsız olarak söylüyorum. Bu görünürlüğün gerçekleşmesi farklı düşünenlerin de görüşlerin ifade edilebilmesine bağlı.

İfade özgürlüğü, din, inanç ve vicdan özgürlüğü demek, çoğunluğun düşüncesini korumak değildir. İlk itiraz şu, çoğunluğunu inancına saygı duyalım. Bu saygı ifadesi, ötekinin düşüncelerini ifade etmesine engel olmamalı.

Bu tezle ortaya çıktığınızda hiçbir şeye dokunamazsınız. Meslek grubuyla ilgili reklam çekiliyor. Hemen itiraz! Ya da bir toplulukla ilgili. Ne konuşacağız o zaman?

Anlamlandırma önemli aslında. Derinliği bazen ortadan kaldırıyoruz böyle davranarak.

Sosyal medya bir tarafıyla, çok doğru, manipüle ediyor. Finans ve sermaye, popülerlik öne çıkıyor. Bazen de yankı odaları oluşuyor. Herkes işine geleni duymak istiyor.

 Sonuçta toplumu manipüle ettiğiniz şeyler olumsuz sonuçlar da yaratabiliyor. Dönüşüm sağlanana kadar, hukuksal alt yapısı oturana kadar, ortalık toz duman olmaya devam edecek.

NORM VE DEĞERLER BAĞLAYICI DEĞİL ARTIK

Genel kabuller yıkıldığında yenisi gelene kadar, her kafadan bir ses çıkacak. Kabuller ortadan kalkmış. İnsanlara yol gösterecek norm ve değerler bağlayıcı değil artık. Öyle bir dönemdeyiz. Mevcut olan çözüldü. Onun sancıları yaşanıyor.

Sosyal medyanın rolü büyük. Sorgulamalarda arayış çabaları var. Bin yıldır kabul etiğimiz bir şeyi bir günde sosyal medya sorgulatabiliyor.

 İnsanlık da gelişiyor. Bilinç düşünce farklılaşıyor. 50 yıl önceki yaklaşımımız ile bugünkü aynı mı?

Evcil hayvanlar konusu örneğin. İtlaf, 30-40 yıl önce belediyelere verilen yetkiydi. Şimdi kıyamet kopuyor. Bilinç değişti. Bunda da sosyal medyanın rolü var. Sürekli etkileşime giriyorsunuz. Videolar izliyorsunuz, paylaşımılar oluyor evcil hayvanlarla ilgili. Duyguları var, etkileşimdeler diyorsunuz. Bu sefer mesafe daraldığı için hayatınızda yer ettiği için Duygu biçiminiz, bakış açınız değişiyor.

TOPLUMDA ÇIKARÇILAR ÇOĞUNLUKTA MI

Buna benzer çok örnek var. Her şeyin iç içe geçtiği dönem yaşıyoruz. Nereye evrileceği önemlidir. Bugün yapılan şeyler nasıl bir yola gireceğimizi gösterecek. Her türlü çabayı önemsiyoruz. Ne değişecek ki değil. Çorbaya herkes bir şey katacak. Katılanların miktarı, çorbanın nasıl bir lezzette olacağını gösterecek. Her çaba önemli. Oportünistler sürekli girişimde bulunmaktan kaçınmıyorlar. Buna karşı diğerlerinin de belli ölçüde bireysel bile olsa tavır alması önemli. Önemsiz diye bir şey yok. Kaybolmuyor yani.

Soru: Oportünistler çoğunlukta mı?

Dönemsel. Sınıfsal analiz yapılmıyor. Dönemler var. Tarım toplumu vardı, Göbeklitepe de avcı toplayıcı derken nasıl oldu da orada farklı bir medeniyet çıktı deniliyor.

Sanayi toplumu, ardından sanayi sonrası-post endüstriyel toplum tartışmaları. Şimdi kapitalizm artık küresel. Bu kadar metalaşmanın olduğu, paranın önem kazandığı tükettiğiniz şeylerin statünüzü belirlediği ortamda ister istemez az ya da çok bir yerindeyiz.  Ayakta kalma çabasında insanlar.

AHLAKİ YOZLAŞMA VE DOYUMSUZLUĞUN SEBEBİ

Kaygan bir zemin var bireyler için, bunu görmek gerek. Belirsizlik var, güvensizlik var. Bunlar ahlaki yozlaşma ve doyumsuzluk getiriyor. Sonu yok. Bugün diyelim araba ihtiyaç. A marka araba ihtiyaç değil. O statü göstergesi. Cep telefonu ihtiyaç; pahalı olan statü göstergesi.

İnsan ilişkileri de piyasalaştı. İlişkiler de tükeniyor. Piyasanın mantığı sosyal ilişkileri belirliyor. Her dönemin tabii ki üretim tarzı ilişkileri toplumsal ilişkileri de etkiliyor. Karşılıklı etkileşim içinde.

Bu durum Marx’ı akla getiriyor.

Marx’tan söz etmemek için iktisat dersinde Marx anlatmayanlar var. İlgisizler. Oysa Marx, katı olan her şey buharlaşıyor diyor. Para her şeyi kendisine dönüştürüyor diyor.

TÜKETİMİ DAYALI, EKONOMİK MODEL İÇİN YAŞIYORUZ

Görebiliyoruz şu anda. Altın aramak için ormanların yok edilmesi, denizlerin müsilajla kaplanması derken her şey metalaşıyor. Ne için para kazanmak için. Sağlık, barınma, eğitim, emek metalaşma sürecine dahil oluyor.  Temel amaç para kazanmak oluyor. Paranın kendisi değil sağladığı ayrıcalıklar.

Dizide rol model olarak bizde hala bilim insanın olduğu bir dizi çekmedik. Zengin, vurdulu kırdılı, gücün öne çıktığı, insanların bu güçlülere taptığı senaryolar var. Böyle bir kültürü besliyor. Diğer taraftan da markaların amacı ne, tüketimi arttırmak. Tüketime dayalı ekonomik model içinde yaşıyoruz. Dolayısıyla bütün bunlar değerlerle alakalı.

 

Soru: Ahlaki değerler de değişecek o zaman gelecekte?

Nereye doğru değişecek? Tarihsel süreç gösterecek.

Etikte sonuçta yine özne ve bilinç var. Özne kendisi karar veriyor. Ahlak bir toplumun norm ve değerleriyle alakalıdır. İyi kötü denilen şey içinde olduğumuz topluluğa göre değişir, görelidir. Etik de evrensel değildir ama genel ilkelere ulaşmaya çalışır.  Ama etik için asıl olan özne, bilinç ve tercihtir.

 Kişi, toplulukla ters düşeni benimseyebilir. Bu daha doğru olabilir de. Bazı alışkanlıklar, toplum tarafından kabul gördüğü için doğru kabul edilir.  Karşımıza burada çelişki ve ikilem çıkıyor.

İNSANLIK DUVARA ÇARPABİLİR

Tarihe yön veren her zaman çoğunluklar olmuyor. Tarihe baktığımızda Galileo Galilei çıktı. Tek başınaydı. Ev hapsi, gözetim, hayatta kalmak için sonra dünya dönmüyor dedi mahkemede, inkâr etti. Sonra ısrar etti. Yön veren o oldu sonuçta. Belirleyici oldu. Onun bu şekilde önünü açtığı modern bilim anlayışına zemin oluşturdu. Bugün de bilmiyoruz. Büyük felaketlerle karşılaşabiliriz. İnsanlık duvara çarpabilir.

Bugün kitlesel hareket eden çoğunluk yanında, daha az görünür olan ama bir şeyler üreten oluşturan bir azınlık da olabilir. Sürdürebilir değil mevcut durum.

Birgün diyelim ki küresel eşitsizlik dayanılmaz aşamaya geldiğinde büyük savaşa yol açtığında bir yanda her şeyi alt üst edebilir.

İklim değişikliği yaşıyoruz, pandemiler yaşıyoruz, değişim için zorlayıcı olabilir. Sonuçları öngörülebilir değil. Ama riskleri görüyoruz ve bu riskler küreselleşti.




GÜÇLÜ OLAN HERŞEYİ YAPAR MI?

Mutlak iyi, mutlak kötü diyebileceğimiz belli durumlar var. Filistin de İsrail in yaptığı katliam mutlak kötü. Küresel sistemin de altını oyan bir şey. Uluslararası hukukun bağlayıcılığını ortadan kaldırıyor. Güçlü olan her şeyi yapar gibi bir şey ortaya çıkıyor.

Günlük hayatımızda olan şeylere bakıyorsunuz. Makyavelizm çıkarcılık diyoruz ama Makyavellinin aklına gelmeyecek şeyler. O insanın zaaflarını ortaya koymuştu, şimdi de bu zaafları deneyimliyoruz.

Gemi batıyor üst kattasınız diye. Kendinizi iyi durumda görüyorsunuz. Batmayacağınız düşünüyorsunuz. Buna benziyor. Şu anda zenginim rahatım bireysel davranayım. Üstünü örtüyor. Futbol maçları, festivaller eğlenceler, öteki tarafa kıtlık, açlık, savaş. Korkunç dilemma. İkilem sürdürülebilir değil. Değişime zorlayacak.

SİYASET KURUMUNDA GÜÇ ZEHİRLENMESİ OLUYOR

Soru: Siyasetçileri vatandaştan kopuk buluyor musunuz?

Siyaset kurumunda güç zehirlenmesi oluyor. Siyasetin finansmanı ve kaynak dağıtımındaki rolü de var.

Partiler kendi içinde hiyerarşik yapılar. Parti kurucularından birisi olarak söylüyorum. Parti kurulduğunda kendi içinde hiyerarşi oluyor. Parti içindeki konumunu korumak birinci amaç oluyor. İktidar partisindeyseniz, elinizde güç varsa, hazine yardımı vs. Gibi, parti içi mücadeleye odaklanıyorsunuz, genel başkan olduğunuzda tabanla kopuyorsunuz, toplumla kopuyorsunuz. Parti dışındaki etkili güçlerden kopamıyorsunuz. Halktan daha çok halkın dışındaki aktörler daha belirleyici oluyor. Halk, meşruluk sağlamak için seçim dönemi hatırlanıyor. Sorunları çözerse oy alıyor çözemezse oy kaybediyor.

SİYASETTE KUTUPLAŞIRKEN BENZEŞİYORLAR

Soru: Siyasi gettolar oluşturulmuş gibi.

Parti, partizanlık, particilik, kutuplaşma da bunu besleniyor. Kendi içinde insanlar farklı görüşlere yer vermezler. Ortak hedef ortaya çıkar. Manipülasyon kolay hale gelir.

Son genel seçimde muhalefet “terlik koysak kazanır”, “kimi koysak kazanır” dan buraya geldi. Kaybedildi. Linç kültürüyle farklı sesler bastırıldı. Kutuplaşma yüzünden eksikleri de görseniz bir şey yapamıyorsunuz. Sıra bizde diyor. Öteki de yapıyor diyor. Öteki 22 yıldır yapıyor diyor. 2 yanlıştan bir doğru çıkmaz. Benzeşiyorlar. Derin kutuplaşma var. Toplumsal bölünmeye kadar ilerde götürebilecek bir kutuplaşma var. Çünkü kutuplaşırken benzeşiyorlar. Yanlışlarda benzeşiyorlar.

SEÇİMLERDE KRİZ YANINDA İMAMOĞLU VE YAVAŞ FAKTÖRÜ

Soru: Son seçime değerlendirirsek milliyetçilerden oy aldı CHP, taban mı gitti siyasi isimlere mi oy gitti?

Siyasi iktidarın hegemonyası sarsılıyor. Derin ekonomik kriz bunu sarsıyor. Derin değilken söylediğiniz hiçbir şey karşılık bulmuyor. 22 yıldır iktidar farklı bir şey yapmıyor. Ama şimdi vatandaş ekonomik krizi hissettiği için karşılık buluyor. Yolsuzluklar göze batıyor. Çok fazla maaş alanlar, kamudaki israf göze batmaya başladı. Böyle olunca da insanlar, siyasi iktidar karşısında kim varsa kazanabilecek, ona yöneldi. Yerel yönetimler de bu daha kolay. Belediyeyi yönetiyor. Ülkeyi yönetmiyor çünkü. Bu seçimde böyle oldu.

İYİ Parti, Gelecek Partisi, Deva tabanı CHP ye yöneldi. Sn. İmamoğlu’nun Sn. Mansur Yavaş’ın popülaritesi de var. Bu tablo ortaya çıktı.

Ak Partili seçmen ya sandığa gitmedi ya da Yeniden Refah’a oy verdi, bir kısım da CHP adaylarına yöneldi.

KİTLE İMAMOĞLU’NU LİDER OLARAK GÖRÜYOR

Soru: Oluşan örgütlü bir taban liderini mi arıyor?

Lideri yok değil aslında. Lideri var. Beklentileri karşılar mı karşılamaz mı? İmamoğlu liderliği var. Lidersiz kaldığı için değil, kitle İmamoğlu’ nu lider olarak görüyor. Elbette sosyolojik tabanın dinamiklerine göre farklı adaylar olacak. Bir sonraki seçimde de kazanan aday ve partisi arasında makas açık olur.

50 artı biri tek başına bir parti yakalayamaz.  Altılı Masa bunun içindi. Bir sürü parti var. Seçime katılma yeterliliği olan daha az. Parti eksiği yok. Sisteme dahil oluyorlar. Seçmen davranışını sonra analiz etmek lazım. Bizde nasıl profile oy verir seçmen, psikolojik faktörler, ekonomik faktörler ne zaman etkili? 5 yıl önce psikolojik faktör önemliydi, şimdi ekonomik faktör önemli.

 Seçmen farklı düşünüyor. Akademisyenin, milyonlar nasıl peşinden gidiyor dediği bir kişi ülke yönetebilir. Siyasetin referansları farklı.

İstanbul’ u iki kez alması, Sn. İmamoğlu'nu öne çıkarıyor. Medya üretir bunu. Ama herkeste de tutmuyor örneğin.

Cem Uzan vardı. Ondan önce Cem Boyner vardı. Cem Uzan dengeleri değiştirdi. Yüzde 7 aldı baraj altı bıraktı birçok partiyi. AKP’nin çıkışı böyle oldu. Barajı yüksek tutarsanız ters sonuçlar olabiliyor. Cem Boyner tutmadı. Herkes için geçerli değil bu.

Sofistler var Antik Yunan’da. Yerleşikler sevmiyor. Atinalı kızıyor bir sofiste, “şöhretini Atina’ya borçlusun” diyor. “Doğru” diyor Sofist, “Ama sen Atina’dayken bile bir şey değilsin”.  Kişisel özellikleri de göz önünde bulundurmak lazım.

TEMEL SORUN SİYASETİN VE SİYASETÇİNİN FİNANSMANI

Soru: Aday olup malvarlıkları artanlar var, bu konuda ne söylersiniz?

Münferit değil bu. Türkiye öyle bir ülke haline getirildi. Sorunu üretiyor, sistem ya da mekanizma. İsmi Ali olmaz Veli olur. Sisteme uymazsan, şunu şunu yapmazsan orada olamazsın. Etik sorunlar var.  O hale getirildi konjektürel olarak. Ama istisnalar da vardır elbette. Siyasette temel sorun, siyasetin ve siyasetçinin finansmanı. Yerel seçimlerde de genel seçimlerde de bu tartışmaları yaşıyoruz.

Soru: Senden götürdükleri de ayrı getirdikleri gibi?

Verilen tavizleri ilk etapta insan göremiyor. Çok boyutlu. Sosyolojik, ekonomik, psikolojik boyutu var. İnsan da süreç. Bugün yapanlar, yarın yapmasaydım diyebilir. Kapılıyor yani, “Lüküs Hayat’ın cazibesine. Her dönemin bir ruhu var, Hegel’in dediği gibi. Biz hangi ruhu arıyoruz?

 


KİMDİR

AHMET ÖZALP KİMDİR?

1974 yılında Adıyaman'da doğan Ahmet Özalp, eğitim hayatına Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Kamu Yönetimi bölümünde başlamış ve buradan mezun olmuştur. Mezuniyetinin ardından Ankara Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Ana Bilim Dalı'nda yüksek lisans ve doktora eğitimini tamamlamıştır.

2011 yılında Siyasal Düşünceler Doçenti ünvanı alan Özalp, 2017 yılında Hitit Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü'nde Profesör unvanını almıştır.

Çeşitli yurtiçi ve yurtdışı üniversitelerde dersler vermiştir. Emekli olduktan sonra 2023 yılında Memleket Partisi Ankara 1. Bölge Milletvekili adaylığı için görevinden ayrılan Ahmet Özalp, daha sonra Ufuk Üniversitesi'nde ders verdi.

Aynı zamanda Memleket Hareketi ve Memleket Partisi kurucu üyesi olan ve halen Merkez Yürütme Kurulu üyeliğini sürdüren Özalp, 31 Mart 2024 Yerel Seçimleri için memleketi Adıyaman'dan Belediye Başkan adayı olmuştur. İki çocuk babası olan Ahmet Özalp, Türkiye Felsefe Kurumu üyesidir ve çok iyi derecede İngilizce bilmektedir.