27 Haziran 2024 Perşembe

SEN ANLAT

KONUK: SİYASET BİLİMCİ AKADEMİSYEN PROF.DR. AHMET ÖZALP


 

SİYASETTE “ÇIKARCILIK” TARTIŞMASINDAN SON SEÇİMLERE KADAR DEĞERLENDİRMELER:

PROF.DR. ÖZALP:

“MAKYAVEL YAŞASAYDI, BUGÜNLERİ GÖRSEYDİ, BU KADARINI BEN BİLE ÖĞÜTLEMEDİM DERDİ”

“BUGÜNKÜ SİYASETÇİLER MAKYAVELLİ’NİN RUHUNA FATİHA OKUTUR”

“MAKYAVELLİ GÜNLÜK HAYATTA FIRSATÇILIĞI ÖNERMEDİ”

“BUGÜN KAYGAN BİR ZEMİN VAR, GÜVENSİZ ORTAM VAR, AHLAKİ YOZLAŞMA YARATIYOR”

“SADECE TÜKETİME DAYALI EKONOMİK MODEL İÇİN YAŞIYORUZ”

“SİYASET KURUMUNDA GÜÇ ZEHİRLENMESİ OLUYOR”

“SİYASETTE KUTUPLAŞIRKEN BENZEŞİYORLAR”

“SON SEÇİMLERDE KRİZ YANINDA İMAMOĞLU VE YAVAŞ FAKTÖRÜ ÖNEMLİYDİ”

“TABANDA ÖRGÜTLENEN KİTLE İMAMOĞLU’NU LİDER OLARAK GÖRÜYOR”

“TEMEL SORUN SİYASETİN VE SİYASETÇİNİN FİNANSMANI”

 

 

NEVİN BİLGİN

Siyaset Bilimci Akademisyen Prof. Dr. Ahmet Özalp, Sen Anlat köşesinin konuğu oldu. Özalp, siyasette son dönemde yaşanan faydacılık tartışmalarından, son seçimlere, siyasetle zengin olanlara, siyasette oportünizme (kendine faydacılık) kadar pek çok konuyu değerlendirdi.

Soru: Makyavelizm, siyasi liderlerin güçlerini korumak ve arttırmak için ahlaki normları esnetmeleri veya ihlal etmelerini önermektedir. Sizce bu yaklaşım günümüz demokrasilerinde ne derece kabul edilebilir veya uygulanabilir?  

Makyavelli, Makyavelist miydi? Makyavelizm’in Makyavelli’sine haksızlık mı yapıyoruz? Yaşasaydı ve bu günleri görseydi, bu kadarını ben bile öğütlemedim diyebilirdi. Makyavelizm konusu tartışmalıdır.

Bir kısım düşünürler Makyavelliyi olumlarlar. Makyavelist olmadığını, halka olan biteni göstermeye çalıştığını, olgulardan hareket ettiğini söylerler. Rousseau’ da Hegel’de görebilirsiniz.

Makyavelli’ye eleştirileri getirenlerin ahlakçılar olduğunu görürüz. Kilise tarafından özellikle sert şekilde eleştirilmiştir. Jean Bodin de Makyavelli’yi tirana dalkavuklukla eleştirir. Sonuçta kendinden sonrakiler üzerinde etkisi olan bir düşünür.

Makyavelli olgulardan hareket ediyor. Prens’in girişinde söylüyor zaten, tarihsel örneklere baktığını. Bu nedenle modern siyaset biliminin kurucusu sayılıyor. Yazdığı için böyle olmadı. Makyavelli zaten böyle olduğu için yazdı. Makyavelizm’de Makyavelli’nin Prens kitabında verdiği öğütlerin rolü var ama hepsinin ona mal edilmesinin haksızlık olduğunu düşünüyorum. Kötülüklerin hepsi Makyavelli ’den önce de vardı. O tespit etti. Olgular üzerinden gitti.

İYİ BİR AMAÇ KÖTÜ ARACI MEŞRU KILAR MI?

Olması gereken ya da ideal olan üzerine kafa yormuyor. Olan üzerinden gidiyor. Olması gerekenleri yazanların da ne kadar tutarlı olduğuna bakmak lazım. Yozlaşmış Hristiyanlık özellikle. Döneminde ahlaki bir iki yüzlülükte var. Makyavelli, Kilise ahlakıyla kendini bağlamaz. Rönesans’ın siyasal düşünürüdür.  Makyavelli’nin içinde yaşadığı koşulları da unutmayalım. Öğütleri Prens’e verdi. Misyon yükledi ona. İtalya’nın siyasal birliğini sağlamak misyonunu. Bunun için de iktidarı nasıl ele geçirip koruyacağını söylemeye çalıştı.

İyi bir amaç, kötü bir aracı meşru kılar mı? Bu felsefi bir tartışmadır aslında. Her türlü yasa dışılığı yapan mafya babası yoksullara yardım yapınca o işi meşrulaştırır mı? Günümüzde örnekleri olduğu için söylüyorum.

MAKYAVELLİ GÜNLÜK HAYATTA FIRSATÇILIĞI ÖNERMEDİ

Bunun üzerinden eleştirilebilir Makyavelli. Makyavelizm, çok basit cümleye indirgendi. Amaca ulaşmak için her yol meşrudur, mübahtır. Sorsanız size söylenecek söz budur. Tartışılabilir. Ama Makyavelli şöyle biri değildi, günlük hayatta insanların fırsatçı olmasını önermiyordu. Siyasal bir amaç öngörüyordu. İktidar alanını ayırıyordu. Bu raison d’etat’ın da habercisiydi.

Makyavelli hakkındaki tartısmaların bir nedeni de, Prens kitabından sonra, sürgün döneminde Floransa’ nın kırsalında bir çiftlikte yaşarken yazdığı  Titus Livius Üzerine Söylev  kitabıdır. Roma tarihi hakkındaki bu kitapta başka bir Makyavelli çıkıyormuş gibi olabilir karşımıza. Yurttaşlıktan söz eden, kamusal erdemlerden söz eden, yasaların, özgürlüğün önemini vurgulayan bir Makyavelli.

Sürgüne gidince görüşleri mi değişti? Birisinde Prens var, ötekinde Roma’dan alınan kavramlar.  Temel görüşleri değişmemiştir aslında.

Prens İtalya birliğini kurana kadar bu işleri yapacaktır. Zorunlu olan işleri, iktidarı elde etmek için. Bir kez siyasal birlik kurulduktan sonra cumhuriyetçi Makyavelli var.

Makyavelli günahkâr bir insandı Kilise’ye göre. Görünüşü ürkütücü. Diplomattı. Entrikalı işleri biliyordu. Muhtemelen Prens’i de görevinde kalabilmek için yazdı, Medici ailesine.

O yüzden bugün Makyavelli iyi miydi kötü müydü, melek miydi, şeytan mıydı? Bunları tartışmak bize bir şey vermez, hayatı ve çalışmaları üzerinden gidebiliriz. Sürgündeki Makyavelli, kendisini tarihsel figürleri, olayları araştırmaya adayan, yazmaya başlayan, entelektüel çevrede fikir alışverişi yapan bir isimdi.

Makyavelli Prens’de öğütler verdi. İktidarı elde etmek için ne zorunluysa onu yapmak Prens’in erdemiydi, virtusuydu. Skinner bunu çok güzel açıklar. Ama Prens yazılmasa bu yapılan kötülükler ortaya çıkmayacak mıydı?



Bugün de baktığımızda siyasi liderlere, Makyavelliyi bilerek ya da bilmeyerek ama Makyavelli’nin ruhuna Fatiha okutacak kadar, onun da öngörüsünün ötesinde Makyavelist olduğunu görebiliyoruz. Hiç değilse Makyavelli bir amaca yönelmiştir. Bu amaç İtalya'nın siyasi birliğini sağlamaktır. Günümüzdeki siyasi liderlerin böyle bir amacı da yok. İyi amaç da kalmamış. Tamamen kişisel çıkarlara, ranta dayalı bir siyaset alanı var.

SORU: Makyavelli pragmatist miydi?

Makyavelli, pragmatist miydi? Pragmatizm çoğu kez oportünizmle yani fırsatçılıkla karıştırılıyor. Makyavelli realist birisiydi. Günümüzde pragmatizmi farklı değerlendiriyoruz. Pragmatizm teoriye boğulmadan bir sorunu en kestirme yoldan. Pratikle çözmektir aslında. Tabii felsefi olarak da böyledir. Fırsatçılık, oportünizm bambaşka bir şeydir. Tamamen kişisel çıkara odaklı, hiçbir ilkeye dayanmayan her fırsatı kendi lehine çevirmeye çalışan bir anlayıştır, tavırdır.

Günümüzde aslında insanlar tabii küreselleşmenin kapitalizmin etkisi altında tamamen oportünist tavır sergiliyorlar. Siyasetle uğraşanların büyük kısmı siyaseti sadece bir fırsat olarak görüyorlar. Zenginleşme aracı, kariyer planlama aracı olarak görüyorlar.  O yüzden de dışarıdan bakıldığında olan bitene anlam vermekte zorlanıyoruz.

ARKA PLANDA OLANLAR VAR

Çünkü sosyal medyada, ekranlarda, gazetelerde gördüklerimizden, okuduklarımızdan, duyduklarımızdan farklı bir ilişki ağı var arka planda. Medya ve ekran örtü işlevi görüyor ağırlıklı olarak.

Arka planda küresel sermayenin, ulusal sermayenin, yine uluslararası güçlerin ekrana yansımayan farklı güç odaklarının etkisinin olduğunu söyleyebiliriz. Arka planı sorgulamak için, sadece sunulanla yetinmemek, farklı kanalları takip etmek gerekiyor. Bazen ekranda izlediğiniz hareketin aslında çok farklı bir nedeni olabiliyor. Bu neden, bazen büyük anlam yüklenecek bir şey de olmayabiliyor. Basit, kişisel bir hesap olabiliyor. Bir dosya olabiliyor örneğin.

Soru: Sosyal medya ve dijital platformlarla birlikte siyasi manipülasyonun arttığı gözlemleniyor. Bu urumun demokratik süreçlere ve seçmen davranışlarına etkisi üzerine düşünceleriniz nelerdir?

Sosyal medya, dijital platformlar manipülasyona yol açıyor ama başka yönü de var.

Hiçbir şey, tüm çabalara rağmen gizli kalmıyor uzun süre. Farklı görüşler platformlarda yer bulamıyordu geçmiş dönemde, daha az yer buluyordu. Denetimi kolaydı. Özellikle son dönemdeki Diamond Tema tartışması sosyal medyada yankı odalarından çıkmanın ve etkileşimi arttırmanın ne kadar önemli olduğunu gösterdi.



SOSYAL MEDYA TABULARI YIKIP GEÇİYOR

Soru: Gölgeleme de yapmıyor mu?

Bu da gerçi bir sorun. Arka plan gölgede kalabiliyor. Ama bunu da yine medya, daha doğrusu iletişim kanallarını kullanarak aşabiliriz. İlk anda siyaset dışı görünen alanlardaki tartışmalar da önemli. Sosyal medya çözücü bir etkiye de sahip. Tabuları yıkıp geçiyor ama sonuçlarını göreceğiz.

Sosyal medya sayesinde belli konular sorgulamaya açılıyor. Doğru ya da yanlışlığından bağımsız olarak söylüyorum. Bu görünürlüğün gerçekleşmesi farklı düşünenlerin de görüşlerin ifade edilebilmesine bağlı.

İfade özgürlüğü, din, inanç ve vicdan özgürlüğü demek, çoğunluğun düşüncesini korumak değildir. İlk itiraz şu, çoğunluğunu inancına saygı duyalım. Bu saygı ifadesi, ötekinin düşüncelerini ifade etmesine engel olmamalı.

Bu tezle ortaya çıktığınızda hiçbir şeye dokunamazsınız. Meslek grubuyla ilgili reklam çekiliyor. Hemen itiraz! Ya da bir toplulukla ilgili. Ne konuşacağız o zaman?

Anlamlandırma önemli aslında. Derinliği bazen ortadan kaldırıyoruz böyle davranarak.

Sosyal medya bir tarafıyla, çok doğru, manipüle ediyor. Finans ve sermaye, popülerlik öne çıkıyor. Bazen de yankı odaları oluşuyor. Herkes işine geleni duymak istiyor.

 Sonuçta toplumu manipüle ettiğiniz şeyler olumsuz sonuçlar da yaratabiliyor. Dönüşüm sağlanana kadar, hukuksal alt yapısı oturana kadar, ortalık toz duman olmaya devam edecek.

NORM VE DEĞERLER BAĞLAYICI DEĞİL ARTIK

Genel kabuller yıkıldığında yenisi gelene kadar, her kafadan bir ses çıkacak. Kabuller ortadan kalkmış. İnsanlara yol gösterecek norm ve değerler bağlayıcı değil artık. Öyle bir dönemdeyiz. Mevcut olan çözüldü. Onun sancıları yaşanıyor.

Sosyal medyanın rolü büyük. Sorgulamalarda arayış çabaları var. Bin yıldır kabul etiğimiz bir şeyi bir günde sosyal medya sorgulatabiliyor.

 İnsanlık da gelişiyor. Bilinç düşünce farklılaşıyor. 50 yıl önceki yaklaşımımız ile bugünkü aynı mı?

Evcil hayvanlar konusu örneğin. İtlaf, 30-40 yıl önce belediyelere verilen yetkiydi. Şimdi kıyamet kopuyor. Bilinç değişti. Bunda da sosyal medyanın rolü var. Sürekli etkileşime giriyorsunuz. Videolar izliyorsunuz, paylaşımılar oluyor evcil hayvanlarla ilgili. Duyguları var, etkileşimdeler diyorsunuz. Bu sefer mesafe daraldığı için hayatınızda yer ettiği için Duygu biçiminiz, bakış açınız değişiyor.

TOPLUMDA ÇIKARÇILAR ÇOĞUNLUKTA MI

Buna benzer çok örnek var. Her şeyin iç içe geçtiği dönem yaşıyoruz. Nereye evrileceği önemlidir. Bugün yapılan şeyler nasıl bir yola gireceğimizi gösterecek. Her türlü çabayı önemsiyoruz. Ne değişecek ki değil. Çorbaya herkes bir şey katacak. Katılanların miktarı, çorbanın nasıl bir lezzette olacağını gösterecek. Her çaba önemli. Oportünistler sürekli girişimde bulunmaktan kaçınmıyorlar. Buna karşı diğerlerinin de belli ölçüde bireysel bile olsa tavır alması önemli. Önemsiz diye bir şey yok. Kaybolmuyor yani.

Soru: Oportünistler çoğunlukta mı?

Dönemsel. Sınıfsal analiz yapılmıyor. Dönemler var. Tarım toplumu vardı, Göbeklitepe de avcı toplayıcı derken nasıl oldu da orada farklı bir medeniyet çıktı deniliyor.

Sanayi toplumu, ardından sanayi sonrası-post endüstriyel toplum tartışmaları. Şimdi kapitalizm artık küresel. Bu kadar metalaşmanın olduğu, paranın önem kazandığı tükettiğiniz şeylerin statünüzü belirlediği ortamda ister istemez az ya da çok bir yerindeyiz.  Ayakta kalma çabasında insanlar.

AHLAKİ YOZLAŞMA VE DOYUMSUZLUĞUN SEBEBİ

Kaygan bir zemin var bireyler için, bunu görmek gerek. Belirsizlik var, güvensizlik var. Bunlar ahlaki yozlaşma ve doyumsuzluk getiriyor. Sonu yok. Bugün diyelim araba ihtiyaç. A marka araba ihtiyaç değil. O statü göstergesi. Cep telefonu ihtiyaç; pahalı olan statü göstergesi.

İnsan ilişkileri de piyasalaştı. İlişkiler de tükeniyor. Piyasanın mantığı sosyal ilişkileri belirliyor. Her dönemin tabii ki üretim tarzı ilişkileri toplumsal ilişkileri de etkiliyor. Karşılıklı etkileşim içinde.

Bu durum Marx’ı akla getiriyor.

Marx’tan söz etmemek için iktisat dersinde Marx anlatmayanlar var. İlgisizler. Oysa Marx, katı olan her şey buharlaşıyor diyor. Para her şeyi kendisine dönüştürüyor diyor.

TÜKETİMİ DAYALI, EKONOMİK MODEL İÇİN YAŞIYORUZ

Görebiliyoruz şu anda. Altın aramak için ormanların yok edilmesi, denizlerin müsilajla kaplanması derken her şey metalaşıyor. Ne için para kazanmak için. Sağlık, barınma, eğitim, emek metalaşma sürecine dahil oluyor.  Temel amaç para kazanmak oluyor. Paranın kendisi değil sağladığı ayrıcalıklar.

Dizide rol model olarak bizde hala bilim insanın olduğu bir dizi çekmedik. Zengin, vurdulu kırdılı, gücün öne çıktığı, insanların bu güçlülere taptığı senaryolar var. Böyle bir kültürü besliyor. Diğer taraftan da markaların amacı ne, tüketimi arttırmak. Tüketime dayalı ekonomik model içinde yaşıyoruz. Dolayısıyla bütün bunlar değerlerle alakalı.

 

Soru: Ahlaki değerler de değişecek o zaman gelecekte?

Nereye doğru değişecek? Tarihsel süreç gösterecek.

Etikte sonuçta yine özne ve bilinç var. Özne kendisi karar veriyor. Ahlak bir toplumun norm ve değerleriyle alakalıdır. İyi kötü denilen şey içinde olduğumuz topluluğa göre değişir, görelidir. Etik de evrensel değildir ama genel ilkelere ulaşmaya çalışır.  Ama etik için asıl olan özne, bilinç ve tercihtir.

 Kişi, toplulukla ters düşeni benimseyebilir. Bu daha doğru olabilir de. Bazı alışkanlıklar, toplum tarafından kabul gördüğü için doğru kabul edilir.  Karşımıza burada çelişki ve ikilem çıkıyor.

İNSANLIK DUVARA ÇARPABİLİR

Tarihe yön veren her zaman çoğunluklar olmuyor. Tarihe baktığımızda Galileo Galilei çıktı. Tek başınaydı. Ev hapsi, gözetim, hayatta kalmak için sonra dünya dönmüyor dedi mahkemede, inkâr etti. Sonra ısrar etti. Yön veren o oldu sonuçta. Belirleyici oldu. Onun bu şekilde önünü açtığı modern bilim anlayışına zemin oluşturdu. Bugün de bilmiyoruz. Büyük felaketlerle karşılaşabiliriz. İnsanlık duvara çarpabilir.

Bugün kitlesel hareket eden çoğunluk yanında, daha az görünür olan ama bir şeyler üreten oluşturan bir azınlık da olabilir. Sürdürebilir değil mevcut durum.

Birgün diyelim ki küresel eşitsizlik dayanılmaz aşamaya geldiğinde büyük savaşa yol açtığında bir yanda her şeyi alt üst edebilir.

İklim değişikliği yaşıyoruz, pandemiler yaşıyoruz, değişim için zorlayıcı olabilir. Sonuçları öngörülebilir değil. Ama riskleri görüyoruz ve bu riskler küreselleşti.




GÜÇLÜ OLAN HERŞEYİ YAPAR MI?

Mutlak iyi, mutlak kötü diyebileceğimiz belli durumlar var. Filistin de İsrail in yaptığı katliam mutlak kötü. Küresel sistemin de altını oyan bir şey. Uluslararası hukukun bağlayıcılığını ortadan kaldırıyor. Güçlü olan her şeyi yapar gibi bir şey ortaya çıkıyor.

Günlük hayatımızda olan şeylere bakıyorsunuz. Makyavelizm çıkarcılık diyoruz ama Makyavellinin aklına gelmeyecek şeyler. O insanın zaaflarını ortaya koymuştu, şimdi de bu zaafları deneyimliyoruz.

Gemi batıyor üst kattasınız diye. Kendinizi iyi durumda görüyorsunuz. Batmayacağınız düşünüyorsunuz. Buna benziyor. Şu anda zenginim rahatım bireysel davranayım. Üstünü örtüyor. Futbol maçları, festivaller eğlenceler, öteki tarafa kıtlık, açlık, savaş. Korkunç dilemma. İkilem sürdürülebilir değil. Değişime zorlayacak.

SİYASET KURUMUNDA GÜÇ ZEHİRLENMESİ OLUYOR

Soru: Siyasetçileri vatandaştan kopuk buluyor musunuz?

Siyaset kurumunda güç zehirlenmesi oluyor. Siyasetin finansmanı ve kaynak dağıtımındaki rolü de var.

Partiler kendi içinde hiyerarşik yapılar. Parti kurucularından birisi olarak söylüyorum. Parti kurulduğunda kendi içinde hiyerarşi oluyor. Parti içindeki konumunu korumak birinci amaç oluyor. İktidar partisindeyseniz, elinizde güç varsa, hazine yardımı vs. Gibi, parti içi mücadeleye odaklanıyorsunuz, genel başkan olduğunuzda tabanla kopuyorsunuz, toplumla kopuyorsunuz. Parti dışındaki etkili güçlerden kopamıyorsunuz. Halktan daha çok halkın dışındaki aktörler daha belirleyici oluyor. Halk, meşruluk sağlamak için seçim dönemi hatırlanıyor. Sorunları çözerse oy alıyor çözemezse oy kaybediyor.

SİYASETTE KUTUPLAŞIRKEN BENZEŞİYORLAR

Soru: Siyasi gettolar oluşturulmuş gibi.

Parti, partizanlık, particilik, kutuplaşma da bunu besleniyor. Kendi içinde insanlar farklı görüşlere yer vermezler. Ortak hedef ortaya çıkar. Manipülasyon kolay hale gelir.

Son genel seçimde muhalefet “terlik koysak kazanır”, “kimi koysak kazanır” dan buraya geldi. Kaybedildi. Linç kültürüyle farklı sesler bastırıldı. Kutuplaşma yüzünden eksikleri de görseniz bir şey yapamıyorsunuz. Sıra bizde diyor. Öteki de yapıyor diyor. Öteki 22 yıldır yapıyor diyor. 2 yanlıştan bir doğru çıkmaz. Benzeşiyorlar. Derin kutuplaşma var. Toplumsal bölünmeye kadar ilerde götürebilecek bir kutuplaşma var. Çünkü kutuplaşırken benzeşiyorlar. Yanlışlarda benzeşiyorlar.

SEÇİMLERDE KRİZ YANINDA İMAMOĞLU VE YAVAŞ FAKTÖRÜ

Soru: Son seçime değerlendirirsek milliyetçilerden oy aldı CHP, taban mı gitti siyasi isimlere mi oy gitti?

Siyasi iktidarın hegemonyası sarsılıyor. Derin ekonomik kriz bunu sarsıyor. Derin değilken söylediğiniz hiçbir şey karşılık bulmuyor. 22 yıldır iktidar farklı bir şey yapmıyor. Ama şimdi vatandaş ekonomik krizi hissettiği için karşılık buluyor. Yolsuzluklar göze batıyor. Çok fazla maaş alanlar, kamudaki israf göze batmaya başladı. Böyle olunca da insanlar, siyasi iktidar karşısında kim varsa kazanabilecek, ona yöneldi. Yerel yönetimler de bu daha kolay. Belediyeyi yönetiyor. Ülkeyi yönetmiyor çünkü. Bu seçimde böyle oldu.

İYİ Parti, Gelecek Partisi, Deva tabanı CHP ye yöneldi. Sn. İmamoğlu’nun Sn. Mansur Yavaş’ın popülaritesi de var. Bu tablo ortaya çıktı.

Ak Partili seçmen ya sandığa gitmedi ya da Yeniden Refah’a oy verdi, bir kısım da CHP adaylarına yöneldi.

KİTLE İMAMOĞLU’NU LİDER OLARAK GÖRÜYOR

Soru: Oluşan örgütlü bir taban liderini mi arıyor?

Lideri yok değil aslında. Lideri var. Beklentileri karşılar mı karşılamaz mı? İmamoğlu liderliği var. Lidersiz kaldığı için değil, kitle İmamoğlu’ nu lider olarak görüyor. Elbette sosyolojik tabanın dinamiklerine göre farklı adaylar olacak. Bir sonraki seçimde de kazanan aday ve partisi arasında makas açık olur.

50 artı biri tek başına bir parti yakalayamaz.  Altılı Masa bunun içindi. Bir sürü parti var. Seçime katılma yeterliliği olan daha az. Parti eksiği yok. Sisteme dahil oluyorlar. Seçmen davranışını sonra analiz etmek lazım. Bizde nasıl profile oy verir seçmen, psikolojik faktörler, ekonomik faktörler ne zaman etkili? 5 yıl önce psikolojik faktör önemliydi, şimdi ekonomik faktör önemli.

 Seçmen farklı düşünüyor. Akademisyenin, milyonlar nasıl peşinden gidiyor dediği bir kişi ülke yönetebilir. Siyasetin referansları farklı.

İstanbul’ u iki kez alması, Sn. İmamoğlu'nu öne çıkarıyor. Medya üretir bunu. Ama herkeste de tutmuyor örneğin.

Cem Uzan vardı. Ondan önce Cem Boyner vardı. Cem Uzan dengeleri değiştirdi. Yüzde 7 aldı baraj altı bıraktı birçok partiyi. AKP’nin çıkışı böyle oldu. Barajı yüksek tutarsanız ters sonuçlar olabiliyor. Cem Boyner tutmadı. Herkes için geçerli değil bu.

Sofistler var Antik Yunan’da. Yerleşikler sevmiyor. Atinalı kızıyor bir sofiste, “şöhretini Atina’ya borçlusun” diyor. “Doğru” diyor Sofist, “Ama sen Atina’dayken bile bir şey değilsin”.  Kişisel özellikleri de göz önünde bulundurmak lazım.

TEMEL SORUN SİYASETİN VE SİYASETÇİNİN FİNANSMANI

Soru: Aday olup malvarlıkları artanlar var, bu konuda ne söylersiniz?

Münferit değil bu. Türkiye öyle bir ülke haline getirildi. Sorunu üretiyor, sistem ya da mekanizma. İsmi Ali olmaz Veli olur. Sisteme uymazsan, şunu şunu yapmazsan orada olamazsın. Etik sorunlar var.  O hale getirildi konjektürel olarak. Ama istisnalar da vardır elbette. Siyasette temel sorun, siyasetin ve siyasetçinin finansmanı. Yerel seçimlerde de genel seçimlerde de bu tartışmaları yaşıyoruz.

Soru: Senden götürdükleri de ayrı getirdikleri gibi?

Verilen tavizleri ilk etapta insan göremiyor. Çok boyutlu. Sosyolojik, ekonomik, psikolojik boyutu var. İnsan da süreç. Bugün yapanlar, yarın yapmasaydım diyebilir. Kapılıyor yani, “Lüküs Hayat’ın cazibesine. Her dönemin bir ruhu var, Hegel’in dediği gibi. Biz hangi ruhu arıyoruz?

 


KİMDİR

AHMET ÖZALP KİMDİR?

1974 yılında Adıyaman'da doğan Ahmet Özalp, eğitim hayatına Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Kamu Yönetimi bölümünde başlamış ve buradan mezun olmuştur. Mezuniyetinin ardından Ankara Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Ana Bilim Dalı'nda yüksek lisans ve doktora eğitimini tamamlamıştır.

2011 yılında Siyasal Düşünceler Doçenti ünvanı alan Özalp, 2017 yılında Hitit Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü'nde Profesör unvanını almıştır.

Çeşitli yurtiçi ve yurtdışı üniversitelerde dersler vermiştir. Emekli olduktan sonra 2023 yılında Memleket Partisi Ankara 1. Bölge Milletvekili adaylığı için görevinden ayrılan Ahmet Özalp, daha sonra Ufuk Üniversitesi'nde ders verdi.

Aynı zamanda Memleket Hareketi ve Memleket Partisi kurucu üyesi olan ve halen Merkez Yürütme Kurulu üyeliğini sürdüren Özalp, 31 Mart 2024 Yerel Seçimleri için memleketi Adıyaman'dan Belediye Başkan adayı olmuştur. İki çocuk babası olan Ahmet Özalp, Türkiye Felsefe Kurumu üyesidir ve çok iyi derecede İngilizce bilmektedir.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder