SİYASETTE “ÇIKARCILIK” TARTIŞMASINDAN SON SEÇİMLERE KADAR DEĞERLENDİRMELER:
PROF.DR.
ÖZALP:
“MAKYAVEL
YAŞASAYDI, BUGÜNLERİ GÖRSEYDİ, BU KADARINI BEN BİLE ÖĞÜTLEMEDİM DERDİ”
“BUGÜNKÜ
SİYASETÇİLER MAKYAVELLİ’NİN RUHUNA FATİHA OKUTUR”
“MAKYAVELLİ
GÜNLÜK HAYATTA FIRSATÇILIĞI ÖNERMEDİ”
“BUGÜN
KAYGAN BİR ZEMİN VAR, GÜVENSİZ ORTAM VAR, AHLAKİ YOZLAŞMA YARATIYOR”
“SADECE TÜKETİME DAYALI EKONOMİK MODEL İÇİN
YAŞIYORUZ”
“SİYASET KURUMUNDA GÜÇ ZEHİRLENMESİ OLUYOR”
“SİYASETTE KUTUPLAŞIRKEN BENZEŞİYORLAR”
“SON SEÇİMLERDE KRİZ YANINDA İMAMOĞLU VE YAVAŞ
FAKTÖRÜ ÖNEMLİYDİ”
“TABANDA ÖRGÜTLENEN KİTLE İMAMOĞLU’NU
LİDER OLARAK GÖRÜYOR”
“TEMEL SORUN SİYASETİN VE SİYASETÇİNİN
FİNANSMANI”
NEVİN
BİLGİN
Siyaset Bilimci Akademisyen Prof. Dr. Ahmet Özalp, Sen
Anlat köşesinin konuğu oldu. Özalp, siyasette son dönemde yaşanan faydacılık
tartışmalarından, son seçimlere, siyasetle zengin olanlara, siyasette oportünizme (kendine faydacılık)
kadar pek çok konuyu değerlendirdi.
Soru: Makyavelizm, siyasi liderlerin
güçlerini korumak ve arttırmak için ahlaki normları esnetmeleri veya ihlal
etmelerini önermektedir. Sizce bu yaklaşım günümüz demokrasilerinde ne derece
kabul edilebilir veya uygulanabilir?
Makyavelli, Makyavelist miydi? Makyavelizm’in Makyavelli’sine
haksızlık mı yapıyoruz? Yaşasaydı ve bu günleri görseydi, bu kadarını ben bile öğütlemedim
diyebilirdi. Makyavelizm konusu tartışmalıdır.
Bir kısım düşünürler Makyavelliyi olumlarlar. Makyavelist
olmadığını, halka olan biteni göstermeye çalıştığını, olgulardan hareket ettiğini
söylerler. Rousseau’ da Hegel’de görebilirsiniz.
Makyavelli’ye eleştirileri getirenlerin ahlakçılar
olduğunu görürüz. Kilise tarafından özellikle sert şekilde eleştirilmiştir.
Jean Bodin de Makyavelli’yi tirana dalkavuklukla eleştirir. Sonuçta kendinden
sonrakiler üzerinde etkisi olan bir düşünür.
Makyavelli olgulardan hareket ediyor. Prens’in girişinde
söylüyor zaten, tarihsel örneklere baktığını. Bu nedenle modern siyaset
biliminin kurucusu sayılıyor. Yazdığı için böyle olmadı. Makyavelli zaten böyle
olduğu için yazdı. Makyavelizm’de Makyavelli’nin Prens kitabında verdiği öğütlerin
rolü var ama hepsinin ona mal edilmesinin haksızlık olduğunu düşünüyorum.
Kötülüklerin hepsi Makyavelli ’den önce de vardı. O tespit etti. Olgular
üzerinden gitti.
İYİ BİR AMAÇ KÖTÜ ARACI MEŞRU KILAR MI?
Olması gereken ya da ideal olan üzerine kafa yormuyor.
Olan üzerinden gidiyor. Olması gerekenleri yazanların da ne kadar tutarlı
olduğuna bakmak lazım. Yozlaşmış Hristiyanlık özellikle. Döneminde ahlaki bir
iki yüzlülükte var. Makyavelli, Kilise ahlakıyla kendini bağlamaz. Rönesans’ın
siyasal düşünürüdür. Makyavelli’nin
içinde yaşadığı koşulları da unutmayalım. Öğütleri Prens’e verdi. Misyon
yükledi ona. İtalya’nın siyasal birliğini sağlamak misyonunu. Bunun için de iktidarı
nasıl ele geçirip koruyacağını söylemeye çalıştı.
İyi bir amaç, kötü bir aracı meşru kılar mı? Bu
felsefi bir tartışmadır aslında. Her türlü yasa dışılığı yapan mafya babası yoksullara
yardım yapınca o işi meşrulaştırır mı? Günümüzde örnekleri olduğu için
söylüyorum.
MAKYAVELLİ GÜNLÜK HAYATTA FIRSATÇILIĞI
ÖNERMEDİ
Bunun üzerinden eleştirilebilir Makyavelli.
Makyavelizm, çok basit cümleye indirgendi. Amaca ulaşmak için her yol meşrudur,
mübahtır. Sorsanız size söylenecek söz budur. Tartışılabilir. Ama Makyavelli
şöyle biri değildi, günlük hayatta insanların fırsatçı olmasını önermiyordu.
Siyasal bir amaç öngörüyordu. İktidar alanını ayırıyordu. Bu raison d’etat’ın
da habercisiydi.
Makyavelli hakkındaki tartısmaların bir nedeni de,
Prens kitabından sonra, sürgün döneminde Floransa’ nın kırsalında bir çiftlikte
yaşarken yazdığı Titus Livius Üzerine
Söylev kitabıdır. Roma tarihi hakkındaki
bu kitapta başka bir Makyavelli çıkıyormuş gibi olabilir karşımıza. Yurttaşlıktan
söz eden, kamusal erdemlerden söz eden, yasaların, özgürlüğün önemini
vurgulayan bir Makyavelli.
Sürgüne gidince görüşleri mi değişti? Birisinde Prens
var, ötekinde Roma’dan alınan kavramlar. Temel görüşleri değişmemiştir aslında.
Prens İtalya birliğini kurana kadar bu işleri
yapacaktır. Zorunlu olan işleri, iktidarı elde etmek için. Bir kez siyasal birlik
kurulduktan sonra cumhuriyetçi Makyavelli var.
Makyavelli günahkâr bir insandı Kilise’ye göre.
Görünüşü ürkütücü. Diplomattı. Entrikalı işleri biliyordu. Muhtemelen Prens’i
de görevinde kalabilmek için yazdı, Medici ailesine.
O yüzden bugün Makyavelli iyi miydi kötü müydü, melek
miydi, şeytan mıydı? Bunları tartışmak bize bir şey vermez, hayatı ve
çalışmaları üzerinden gidebiliriz. Sürgündeki Makyavelli, kendisini tarihsel
figürleri, olayları araştırmaya adayan, yazmaya başlayan, entelektüel çevrede
fikir alışverişi yapan bir isimdi.
Makyavelli Prens’de öğütler verdi. İktidarı elde etmek
için ne zorunluysa onu yapmak Prens’in erdemiydi, virtusuydu. Skinner bunu çok
güzel açıklar. Ama Prens yazılmasa bu yapılan kötülükler ortaya çıkmayacak
mıydı?
Bugün de baktığımızda siyasi liderlere, Makyavelliyi
bilerek ya da bilmeyerek ama Makyavelli’nin ruhuna Fatiha okutacak kadar, onun
da öngörüsünün ötesinde Makyavelist olduğunu görebiliyoruz.
Hiç değilse Makyavelli bir amaca yönelmiştir. Bu amaç İtalya'nın siyasi
birliğini sağlamaktır. Günümüzdeki siyasi liderlerin böyle bir amacı da yok.
İyi amaç da kalmamış. Tamamen kişisel çıkarlara, ranta dayalı bir siyaset alanı
var.
SORU: Makyavelli pragmatist miydi?
Makyavelli, pragmatist miydi? Pragmatizm çoğu kez
oportünizmle yani fırsatçılıkla karıştırılıyor. Makyavelli realist birisiydi.
Günümüzde pragmatizmi farklı değerlendiriyoruz. Pragmatizm teoriye boğulmadan
bir sorunu en kestirme yoldan. Pratikle çözmektir aslında. Tabii felsefi olarak
da böyledir. Fırsatçılık, oportünizm bambaşka bir şeydir. Tamamen kişisel
çıkara odaklı, hiçbir ilkeye dayanmayan her fırsatı kendi lehine çevirmeye
çalışan bir anlayıştır, tavırdır.
Günümüzde aslında insanlar tabii küreselleşmenin
kapitalizmin etkisi altında tamamen oportünist tavır sergiliyorlar. Siyasetle
uğraşanların büyük kısmı siyaseti sadece bir fırsat olarak görüyorlar.
Zenginleşme aracı, kariyer planlama aracı olarak görüyorlar. O yüzden de dışarıdan bakıldığında olan bitene
anlam vermekte zorlanıyoruz.
ARKA PLANDA OLANLAR VAR
Çünkü sosyal medyada, ekranlarda, gazetelerde
gördüklerimizden, okuduklarımızdan, duyduklarımızdan farklı bir ilişki ağı var
arka planda. Medya ve ekran örtü işlevi görüyor ağırlıklı olarak.
Arka planda küresel sermayenin, ulusal sermayenin,
yine uluslararası güçlerin ekrana yansımayan farklı güç odaklarının etkisinin
olduğunu söyleyebiliriz. Arka planı sorgulamak için, sadece sunulanla
yetinmemek, farklı kanalları takip etmek gerekiyor. Bazen ekranda izlediğiniz
hareketin aslında çok farklı bir nedeni olabiliyor. Bu neden, bazen büyük anlam
yüklenecek bir şey de olmayabiliyor. Basit, kişisel bir hesap olabiliyor. Bir
dosya olabiliyor örneğin.
Soru: Sosyal medya ve dijital
platformlarla birlikte siyasi manipülasyonun arttığı gözlemleniyor. Bu urumun
demokratik süreçlere ve seçmen davranışlarına etkisi üzerine düşünceleriniz
nelerdir?
Sosyal medya, dijital platformlar manipülasyona yol
açıyor ama başka yönü de var.
Hiçbir şey, tüm çabalara rağmen gizli kalmıyor uzun
süre. Farklı görüşler platformlarda yer bulamıyordu geçmiş dönemde, daha az yer
buluyordu. Denetimi kolaydı. Özellikle son dönemdeki Diamond Tema tartışması
sosyal medyada yankı odalarından çıkmanın ve etkileşimi arttırmanın ne kadar
önemli olduğunu gösterdi.
SOSYAL MEDYA TABULARI YIKIP GEÇİYOR
Soru: Gölgeleme de yapmıyor mu?
Bu da gerçi bir sorun. Arka plan gölgede kalabiliyor.
Ama bunu da yine medya, daha doğrusu iletişim kanallarını kullanarak
aşabiliriz. İlk anda siyaset dışı görünen alanlardaki tartışmalar da önemli. Sosyal
medya çözücü bir etkiye de sahip. Tabuları yıkıp geçiyor ama sonuçlarını göreceğiz.
Sosyal medya sayesinde belli konular sorgulamaya
açılıyor. Doğru ya da yanlışlığından bağımsız olarak söylüyorum. Bu görünürlüğün
gerçekleşmesi farklı düşünenlerin de görüşlerin ifade edilebilmesine bağlı.
İfade özgürlüğü, din, inanç ve vicdan özgürlüğü demek,
çoğunluğun düşüncesini korumak değildir. İlk itiraz şu, çoğunluğunu inancına saygı
duyalım. Bu saygı ifadesi, ötekinin düşüncelerini ifade etmesine engel olmamalı.
Bu tezle ortaya çıktığınızda hiçbir şeye dokunamazsınız.
Meslek grubuyla ilgili reklam çekiliyor. Hemen itiraz! Ya da bir toplulukla
ilgili. Ne konuşacağız o zaman?
Anlamlandırma önemli aslında. Derinliği bazen ortadan
kaldırıyoruz böyle davranarak.
Sosyal medya bir tarafıyla, çok doğru, manipüle
ediyor. Finans ve sermaye, popülerlik öne çıkıyor. Bazen de yankı odaları
oluşuyor. Herkes işine geleni duymak istiyor.
Sonuçta toplumu
manipüle ettiğiniz şeyler olumsuz sonuçlar da yaratabiliyor. Dönüşüm sağlanana
kadar, hukuksal alt yapısı oturana kadar, ortalık toz duman olmaya devam
edecek.
NORM VE DEĞERLER BAĞLAYICI DEĞİL ARTIK
Genel kabuller yıkıldığında yenisi gelene kadar, her
kafadan bir ses çıkacak. Kabuller ortadan kalkmış. İnsanlara yol gösterecek
norm ve değerler bağlayıcı değil artık. Öyle bir dönemdeyiz. Mevcut olan
çözüldü. Onun sancıları yaşanıyor.
Sosyal medyanın rolü büyük. Sorgulamalarda arayış çabaları
var. Bin yıldır kabul etiğimiz bir şeyi bir günde sosyal medya sorgulatabiliyor.
İnsanlık da
gelişiyor. Bilinç düşünce farklılaşıyor. 50 yıl önceki yaklaşımımız ile bugünkü
aynı mı?
Evcil hayvanlar konusu örneğin. İtlaf, 30-40 yıl önce
belediyelere verilen yetkiydi. Şimdi kıyamet kopuyor. Bilinç değişti. Bunda da
sosyal medyanın rolü var. Sürekli etkileşime giriyorsunuz. Videolar izliyorsunuz,
paylaşımılar oluyor evcil hayvanlarla ilgili. Duyguları var, etkileşimdeler
diyorsunuz. Bu sefer mesafe daraldığı için hayatınızda yer ettiği için Duygu biçiminiz,
bakış açınız değişiyor.
TOPLUMDA ÇIKARÇILAR ÇOĞUNLUKTA MI
Buna benzer çok örnek var. Her şeyin iç içe geçtiği
dönem yaşıyoruz. Nereye evrileceği önemlidir. Bugün yapılan şeyler nasıl bir
yola gireceğimizi gösterecek. Her türlü çabayı önemsiyoruz. Ne değişecek ki
değil. Çorbaya herkes bir şey katacak. Katılanların miktarı, çorbanın nasıl bir
lezzette olacağını gösterecek. Her çaba önemli. Oportünistler sürekli girişimde
bulunmaktan kaçınmıyorlar. Buna karşı diğerlerinin de belli ölçüde bireysel
bile olsa tavır alması önemli. Önemsiz diye bir şey yok. Kaybolmuyor yani.
Soru: Oportünistler çoğunlukta mı?
Dönemsel. Sınıfsal analiz yapılmıyor. Dönemler var.
Tarım toplumu vardı, Göbeklitepe de avcı toplayıcı derken nasıl oldu da orada
farklı bir medeniyet çıktı deniliyor.
Sanayi toplumu, ardından sanayi sonrası-post endüstriyel
toplum tartışmaları. Şimdi kapitalizm artık küresel. Bu kadar metalaşmanın
olduğu, paranın önem kazandığı tükettiğiniz şeylerin statünüzü belirlediği
ortamda ister istemez az ya da çok bir yerindeyiz. Ayakta kalma çabasında insanlar.
AHLAKİ YOZLAŞMA VE DOYUMSUZLUĞUN SEBEBİ
Kaygan bir zemin var bireyler için, bunu
görmek gerek. Belirsizlik var, güvensizlik var. Bunlar ahlaki yozlaşma ve
doyumsuzluk getiriyor. Sonu yok. Bugün diyelim araba
ihtiyaç. A marka araba ihtiyaç değil. O statü göstergesi. Cep telefonu ihtiyaç;
pahalı olan statü göstergesi.
İnsan ilişkileri de piyasalaştı. İlişkiler de
tükeniyor. Piyasanın mantığı sosyal ilişkileri belirliyor. Her dönemin tabii ki
üretim tarzı ilişkileri toplumsal ilişkileri de etkiliyor. Karşılıklı etkileşim
içinde.
Bu durum Marx’ı akla getiriyor.
Marx’tan söz etmemek için iktisat dersinde Marx
anlatmayanlar var. İlgisizler. Oysa Marx, katı olan her şey buharlaşıyor diyor.
Para her şeyi kendisine dönüştürüyor diyor.
TÜKETİMİ DAYALI, EKONOMİK MODEL İÇİN
YAŞIYORUZ
Görebiliyoruz şu anda. Altın aramak için ormanların
yok edilmesi, denizlerin müsilajla kaplanması derken her şey metalaşıyor. Ne
için para kazanmak için. Sağlık, barınma, eğitim, emek metalaşma sürecine dahil
oluyor. Temel amaç para kazanmak oluyor.
Paranın kendisi değil sağladığı ayrıcalıklar.
Dizide rol model olarak bizde hala bilim insanın
olduğu bir dizi çekmedik. Zengin, vurdulu kırdılı, gücün öne çıktığı,
insanların bu güçlülere taptığı senaryolar var. Böyle bir kültürü besliyor.
Diğer taraftan da markaların amacı ne, tüketimi arttırmak. Tüketime dayalı
ekonomik model içinde yaşıyoruz. Dolayısıyla bütün bunlar değerlerle alakalı.
Soru: Ahlaki değerler de değişecek o zaman
gelecekte?
Nereye doğru değişecek? Tarihsel süreç gösterecek.
Etikte sonuçta yine özne ve bilinç var. Özne kendisi
karar veriyor. Ahlak bir toplumun norm ve değerleriyle alakalıdır. İyi kötü denilen
şey içinde olduğumuz topluluğa göre değişir, görelidir. Etik de evrensel
değildir ama genel ilkelere ulaşmaya çalışır. Ama etik için asıl olan özne, bilinç ve tercihtir.
Kişi, toplulukla
ters düşeni benimseyebilir. Bu daha doğru olabilir de. Bazı alışkanlıklar, toplum
tarafından kabul gördüğü için doğru kabul edilir. Karşımıza burada çelişki ve ikilem çıkıyor.
İNSANLIK DUVARA ÇARPABİLİR
Tarihe yön veren her zaman çoğunluklar olmuyor. Tarihe
baktığımızda Galileo Galilei çıktı. Tek başınaydı. Ev hapsi, gözetim, hayatta
kalmak için sonra dünya dönmüyor dedi mahkemede, inkâr etti. Sonra ısrar etti.
Yön veren o oldu sonuçta. Belirleyici oldu. Onun bu şekilde önünü açtığı modern
bilim anlayışına zemin oluşturdu. Bugün de bilmiyoruz. Büyük felaketlerle
karşılaşabiliriz. İnsanlık duvara çarpabilir.
Bugün kitlesel hareket eden çoğunluk yanında, daha az
görünür olan ama bir şeyler üreten oluşturan bir azınlık da olabilir. Sürdürebilir
değil mevcut durum.
Birgün diyelim ki küresel eşitsizlik dayanılmaz aşamaya
geldiğinde büyük savaşa yol açtığında bir yanda her şeyi alt üst edebilir.
İklim değişikliği yaşıyoruz, pandemiler yaşıyoruz,
değişim için zorlayıcı olabilir. Sonuçları öngörülebilir değil. Ama riskleri
görüyoruz ve bu riskler küreselleşti.
GÜÇLÜ OLAN HERŞEYİ YAPAR MI?
Mutlak iyi, mutlak kötü diyebileceğimiz belli durumlar
var. Filistin de İsrail in yaptığı katliam mutlak kötü. Küresel sistemin de
altını oyan bir şey. Uluslararası hukukun bağlayıcılığını ortadan kaldırıyor. Güçlü
olan her şeyi yapar gibi bir şey ortaya çıkıyor.
Günlük hayatımızda olan şeylere bakıyorsunuz. Makyavelizm
çıkarcılık diyoruz ama Makyavellinin aklına gelmeyecek şeyler. O insanın
zaaflarını ortaya koymuştu, şimdi de bu zaafları deneyimliyoruz.
Gemi batıyor üst kattasınız diye. Kendinizi iyi
durumda görüyorsunuz. Batmayacağınız düşünüyorsunuz. Buna benziyor. Şu anda
zenginim rahatım bireysel davranayım. Üstünü örtüyor. Futbol maçları, festivaller
eğlenceler, öteki tarafa kıtlık, açlık, savaş. Korkunç dilemma. İkilem
sürdürülebilir değil. Değişime zorlayacak.
SİYASET KURUMUNDA GÜÇ ZEHİRLENMESİ OLUYOR
Soru: Siyasetçileri vatandaştan kopuk
buluyor musunuz?
Siyaset kurumunda güç zehirlenmesi oluyor. Siyasetin
finansmanı ve kaynak dağıtımındaki rolü de var.
Partiler kendi içinde hiyerarşik yapılar. Parti
kurucularından birisi olarak söylüyorum. Parti kurulduğunda kendi içinde
hiyerarşi oluyor. Parti içindeki konumunu korumak birinci amaç oluyor. İktidar partisindeyseniz,
elinizde güç varsa, hazine yardımı vs. Gibi, parti içi mücadeleye odaklanıyorsunuz,
genel başkan olduğunuzda tabanla kopuyorsunuz, toplumla kopuyorsunuz. Parti
dışındaki etkili güçlerden kopamıyorsunuz. Halktan daha çok halkın dışındaki
aktörler daha belirleyici oluyor. Halk, meşruluk sağlamak için seçim dönemi
hatırlanıyor. Sorunları çözerse oy alıyor çözemezse oy kaybediyor.
SİYASETTE KUTUPLAŞIRKEN
BENZEŞİYORLAR
Soru: Siyasi gettolar oluşturulmuş gibi.
Parti, partizanlık, particilik, kutuplaşma da bunu
besleniyor. Kendi içinde insanlar farklı görüşlere yer vermezler. Ortak hedef
ortaya çıkar. Manipülasyon kolay hale gelir.
Son genel seçimde muhalefet “terlik koysak kazanır”,
“kimi koysak kazanır” dan buraya geldi. Kaybedildi. Linç kültürüyle
farklı sesler bastırıldı. Kutuplaşma yüzünden eksikleri de görseniz bir şey
yapamıyorsunuz. Sıra bizde diyor. Öteki de yapıyor diyor. Öteki 22 yıldır
yapıyor diyor. 2 yanlıştan bir doğru çıkmaz. Benzeşiyorlar. Derin kutuplaşma
var. Toplumsal bölünmeye kadar ilerde götürebilecek bir kutuplaşma var. Çünkü kutuplaşırken
benzeşiyorlar. Yanlışlarda benzeşiyorlar.
SEÇİMLERDE KRİZ YANINDA İMAMOĞLU VE YAVAŞ FAKTÖRÜ
Soru: Son seçime değerlendirirsek
milliyetçilerden oy aldı CHP, taban mı gitti siyasi isimlere mi oy gitti?
Siyasi iktidarın hegemonyası sarsılıyor. Derin ekonomik
kriz bunu sarsıyor. Derin değilken söylediğiniz hiçbir şey karşılık bulmuyor.
22 yıldır iktidar farklı bir şey yapmıyor. Ama şimdi vatandaş ekonomik krizi
hissettiği için karşılık buluyor. Yolsuzluklar göze batıyor. Çok fazla maaş alanlar,
kamudaki israf göze batmaya başladı. Böyle olunca da insanlar, siyasi iktidar
karşısında kim varsa kazanabilecek, ona yöneldi. Yerel yönetimler de bu daha
kolay. Belediyeyi yönetiyor. Ülkeyi yönetmiyor çünkü. Bu seçimde böyle oldu.
İYİ Parti, Gelecek Partisi, Deva tabanı CHP ye yöneldi.
Sn. İmamoğlu’nun Sn. Mansur Yavaş’ın popülaritesi de var. Bu tablo ortaya
çıktı.
Ak Partili seçmen ya sandığa gitmedi ya da Yeniden
Refah’a oy verdi, bir kısım da CHP adaylarına yöneldi.
KİTLE İMAMOĞLU’NU LİDER OLARAK GÖRÜYOR
Soru: Oluşan örgütlü bir taban liderini mi
arıyor?
Lideri yok değil aslında. Lideri var. Beklentileri
karşılar mı karşılamaz mı? İmamoğlu liderliği var. Lidersiz kaldığı için değil,
kitle İmamoğlu’ nu lider olarak görüyor. Elbette sosyolojik tabanın
dinamiklerine göre farklı adaylar olacak. Bir sonraki seçimde de kazanan aday
ve partisi arasında makas açık olur.
50 artı biri tek başına bir parti yakalayamaz. Altılı Masa bunun içindi. Bir sürü parti var.
Seçime katılma yeterliliği olan daha az. Parti eksiği yok. Sisteme dahil
oluyorlar. Seçmen davranışını sonra analiz etmek lazım. Bizde nasıl profile oy
verir seçmen, psikolojik faktörler, ekonomik faktörler ne zaman etkili? 5 yıl önce
psikolojik faktör önemliydi, şimdi ekonomik faktör önemli.
Seçmen farklı düşünüyor.
Akademisyenin, milyonlar nasıl peşinden gidiyor dediği bir kişi ülke
yönetebilir. Siyasetin referansları farklı.
İstanbul’ u iki kez alması, Sn. İmamoğlu'nu öne
çıkarıyor. Medya üretir bunu. Ama herkeste de tutmuyor örneğin.
Cem Uzan vardı. Ondan önce Cem Boyner vardı. Cem Uzan
dengeleri değiştirdi. Yüzde 7 aldı baraj altı bıraktı birçok partiyi. AKP’nin
çıkışı böyle oldu. Barajı yüksek tutarsanız ters sonuçlar olabiliyor. Cem
Boyner tutmadı. Herkes için geçerli değil bu.
Sofistler var Antik Yunan’da. Yerleşikler sevmiyor.
Atinalı kızıyor bir sofiste, “şöhretini Atina’ya borçlusun” diyor. “Doğru”
diyor Sofist, “Ama sen Atina’dayken bile bir şey değilsin”. Kişisel özellikleri de göz önünde bulundurmak
lazım.
TEMEL SORUN SİYASETİN VE SİYASETÇİNİN
FİNANSMANI
Soru: Aday olup malvarlıkları artanlar var,
bu konuda ne söylersiniz?
Münferit değil bu. Türkiye öyle bir ülke haline getirildi.
Sorunu üretiyor, sistem ya da mekanizma. İsmi Ali olmaz Veli olur. Sisteme uymazsan,
şunu şunu yapmazsan orada olamazsın. Etik sorunlar var. O hale getirildi konjektürel olarak. Ama
istisnalar da vardır elbette. Siyasette temel sorun, siyasetin ve siyasetçinin
finansmanı. Yerel seçimlerde de genel seçimlerde de bu tartışmaları yaşıyoruz.
Soru: Senden götürdükleri de ayrı getirdikleri
gibi?
Verilen tavizleri ilk etapta insan göremiyor. Çok
boyutlu. Sosyolojik, ekonomik, psikolojik boyutu var. İnsan da süreç. Bugün
yapanlar, yarın yapmasaydım diyebilir. Kapılıyor yani, “Lüküs Hayat’ın
cazibesine. Her dönemin bir ruhu var, Hegel’in dediği gibi. Biz hangi ruhu
arıyoruz?
KİMDİR
AHMET ÖZALP KİMDİR?
1974 yılında Adıyaman'da doğan
Ahmet Özalp, eğitim hayatına Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler
Fakültesi, Kamu Yönetimi bölümünde başlamış ve buradan mezun olmuştur.
Mezuniyetinin ardından Ankara Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Ana
Bilim Dalı'nda yüksek lisans ve doktora eğitimini tamamlamıştır.
2011 yılında Siyasal Düşünceler
Doçenti ünvanı alan Özalp, 2017 yılında Hitit Üniversitesi Siyaset Bilimi ve
Kamu Yönetimi Bölümü'nde Profesör unvanını almıştır.
Çeşitli yurtiçi ve yurtdışı
üniversitelerde dersler vermiştir. Emekli olduktan sonra 2023 yılında Memleket
Partisi Ankara 1. Bölge Milletvekili adaylığı için görevinden ayrılan Ahmet
Özalp, daha sonra Ufuk Üniversitesi'nde ders verdi.
Aynı zamanda Memleket Hareketi ve
Memleket Partisi kurucu üyesi olan ve halen Merkez Yürütme Kurulu üyeliğini
sürdüren Özalp, 31 Mart 2024 Yerel Seçimleri için memleketi Adıyaman'dan
Belediye Başkan adayı olmuştur. İki çocuk babası olan Ahmet Özalp, Türkiye
Felsefe Kurumu üyesidir ve çok iyi derecede İngilizce bilmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder