Karın İki Yüzü
fotoğraf: Deniz Geniş
"İklim krizi, şu kadar günlük su kaldı. Yağmur yağmıyor, tarlada mahsul yetişmiyor. Geçmişte şu kadar kar yağardı. Yağsın, yağsın bereket olur; yağmur duası edelim."
Bu sözler, gökyüzünden bir damla düşsün diye bekleyenlerin fısıltısıdır. Ama beklenen yağmur yerine, yağmursuz geçen baharların ardından incecik bir kar düşer kentlere. Şehir beyaza bürünür, hayat felç olur. Arabalar yollarda kalır, insanlar karı izler. Sosyal medyada neşeyle kar manzaraları paylaşılır; herkesin beğendiği fotoğraflar dolaşır.
Ama o beyaz örtü, herkes için aynı değildir. Sobasını yakacak odunu olmayan yaşlılar, doğalgazı tükenen aileler, kömür bulamayanlar için kar, mutluluktan çok çaresizliği getirir. Anadolu’nun is kokan kırsalı, büyük şehirlerin kenar mahalleleri… İnsanlar ne bulursa yakar; eski kıyafetler, plastik parçaları, umutlarının kırıntıları…
Ankara Çankaya
Ucuz kömür bulabilenler şanslı sayılır, çünkü yoksulluğun kışı daha keskindir. Kar, kimileri için neşe, kimileri içinse yokluğun en sızlatıcı yüzüdür.
Nazım Hikmet'e göreyse kar bu şiirde saklıdır:
"Lambayı yakma, bırak,
sarı bir insan başı
düşmesin pencereden kara.
Kar yağıyor karanlıklara.
Kar yağıyor ve ben hatırlıyorum.
Kar...
Üflenen bir mum gibi söndü koskocaman ışıklar...
Ve şehir kör bir insan gibi kaldı
altında yağan karın."
O kör şehir, altında ezilirken beyazın, kimse kimin üşüdüğünü göremez. Kar, birinin mutluluğu, diğerinin titreyen elleridir. Beyazın altındaki karanlık sessizdir ama her zaman oradadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder