Kentsel mi, Kırsal mı?
Nevin Bilgin
Modern çağın insanı, kentlerin yüksek betonarme binaları arasında, ufuk çizgisini göremeden ömrünü tüketir. Kentlerde yaşayanlar için ufuk çizgisi, doğal manzaraların yerini almış, devasa binaların silüetlerinde kaybolmuştur. Kırsalda ise ufukta beliren manzara, beyaz takkeli dağlar ve tepelerle şekillenir. Bu karşıtlık, kent ve kırsal yaşam arasındaki derin uçurumu yansıtır.
Kentlerde, pazar ve marketlerde yiyecek fiyatları, arz-talep dengesi, denetimsizlik ve sermaye sahiplerinin kontrolünde belirlenir. Bu durumda, kent insanı adeta ezilip büzülür; yüksek fiyatlar altında karınlarını doyurmaya çalışır. Kırsalda ise, her ne kadar eski üretim biçimleri azalmış olsa da, köy pazarları kente göre daha ucuzdur. Kırsalda yaşayan insanların, köklerine ve bağlarına duyduğu güvenlik hissi daha fazladır. Oysa kentlerde insanlar, köksüz ve yersiz-yurtsuz bir yaşam sürdürür, apartman dairelerinde sıkışmış bir halde hayatlarını devam ettirirler. Göçmen olarak gelenler, bağlarını kaybetmiş, yerine ne koyacağını bilmeden yaşamlarını sürdürmeye çalışır.
Ufuk çizgisini göremeyen insan, gerçekten mutlu olabilir mi? Ufuk çizgisine bakmadan ölenler, onun kıymetini bilenler, bir ömür boyu manzaralı evler için didinenler...
Ev denilen sığınaklara sıkışanlar.
Kentin her adımda para ödemek zorunda kalanlar. Sağa dönmek para, sola dönmek para, otopark para, kapıcı para, asansör para, yönetici para, parkta oturmak parası, yoldan geçmek parası...
Para duvarlarıyla çevrilen insanlar, adeta kuşatılmış ve kıpırdayamaz hale gelmiştir. Hala para kazanmanın özgürlük olduğuna inananlar, bu kısır döngünün farkında mıdır?
Kent yaşamının yoğun baskısı altında ezilen insan, özgürlüğünü kaybettiğini fark eder mi? Yoksa, paranın getirdiği zincirlerle özgürlüğe adım attığını mı düşünür?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder