27 Nisan 2025 Pazar

HEM FAKİR, HEM TERBİYESİZ, HEM DE İSRAFÇI OLDUK

GÜNAYDIN FAKİR!



Nevin BİLGİN 

Nasıl mı başardık bunu? Üçlü bir kombinasyon: Fakirleş, terbiyesizleş, bir yandan da israfın kitabını yaz. Dünya liginde eşine az rastlanır bir başarı hikayesi.


Önce fakirleştik. Her gün cüzdanlarımız inceldi, markette filesiz dolaşır olduk. Enflasyon kafasını uzatıp her sabah bize "Günaydın fakir!" diyor. Türk Lirası mı? Zaten zar zor hayatta kalan bir cankurtaran simidi gibi, her dalgada biraz daha suya batıyor. Fakiriz, evet. Peki buna göre mi yaşıyoruz? Tabii ki hayır!



Çünkü biz hem fakir hem de lüks düşkünü bir halkız. Evde yemek yapmak mı? Aman kim uğraşacak! Kısıtlı paramızla dışarıdan sipariş veriyoruz, hem de öyle böyle değil: soslu falan, hijyen falan hak getire, bol ekmekli, yanına yarım metrelik içecek, kutulu büyükçe de tatlı. Sonra "Para yetmiyor" diye ağlıyoruz. 


İyi de, insan biraz kendi fakirliğine saygı duyar be!


Her gün evlerimizin fayanslarını değiştire değiştire bir hal olduk. O apartmanların içini dışını yaptıra yaptıra, kamera, çardık, çatı, oluk, asansör, boya diye diye ömür geçirdik. 


Koltukları beğenmedik daha taksidi bitmeden çöpe bıraktık. 


Kredi kartlarına yükleniyoruz. Limit mi? Ne limiti, kart patlayana kadar! 


Ne için peki? 


Üç kuruşluk maaşla dizilerdeki, reklamlardaki 'ışıltılı' insanlara benzemek için. Marketten kıyma alamıyoruz ama dolabımızda marka marka kıyafet var. Yetmiyor, o kıyafetlerin taksitleri bitmeden hepsini torbalara doldurup sokaklara bırakıyoruz. 


Yolda yürürken her gün kaldırımlarda, orada burada don-pantolon artık o günün şansına ne varsa görmek artık normal. 


Sabah işe giderken kaldırımda 'sabah selamı' veren bir kot pantolonla ya da bir donla göz göze gelmek, yeni şehir hayatı ritüeli oldu.


Ama sadece fakir ve müsrif değiliz, aynı zamanda terbiyemizi de kaybettik. Herkeste bir çemkirme hali, el kol hareketleri, bağırarak konuşmalar. Selam versen dövecek tavırlar. Küfürler, küfürler...


Televizyon karşısında otura otura, tartışma programı izlerken kavga edenlerden "davranış kodu" öğrenirken iyice hoyratlaştık. 


Ne empati kaldı, ne anlayış. Birbirimize bakarken "Bundan bana ne çıkar?" diye düşünüyoruz. Saygı desen, o da gitti... Şimdi her kavga küçük bir çıkar çatışmasından patlıyor.


Kısacası, hem fakirleştik, hem terbiyesizleştik, hem de israfın kitabını yazdık. 


Üstelik bunu da gayet rahat ve doğal bir şekilde yapıyoruz. Sanki olması gereken buydu, sanki başka türlüsü mümkün değilmiş gibi.


Belki de biraz durup kendimize sormalıyız:

"Ben bugün gerçekten ihtiyacım olanı mı aldım, yoksa reklamdaki o gülümseyen modele benzemek için mi harcadım?"

"Bugün gerçekten birine nezaket gösterdim mi, yoksa sadece çıkarım için mi konuştum?"

"Bugün gerçekten bir tas çorba yapıp evimde yedim mi, yoksa kredi kartına bir çentik daha mı attım?"


Sorular basit. Ama cevabı bulmak için biraz cesaret, biraz da yüzleşme gerekiyor.

Yüzleşelim mi biraz ne dersiniz? 


Yoksa daha çok don-pantolon selamı alırız kaldırımdan, sabah sabah.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder