ÇIKAR ÇÖPLÜĞÜ VE
VİCDAN DOLANDIRICILARI
NEVİN BİLGİN
Günümüzde insanlar "günaydın" derken bile acaba bu selamdan ne devşiririm diye düşünüyor. Eğer selam verip çıkarına uygun değilsiniz, gözünü kaçırıp, hızlıca uzaklaşıyor yanınızdan.
Gözlerinin içiyle değil, cebinin içiyle konuşuyor artık insanlar. "İyi akşamlar" diyenin aklında “yarın buna ne işim düşebilir, belki bundan bir iş çıkar” hesabı var.
Her kelimenin bir faturası var, taksitli sevgiler. Duygular değil, ihtiyaç listesi okunuyor.
Çocuklar bile "Anneciğim, babacığım" diye sarılırken artık içten değil, içgüdüsel faydacılıkla yaklaşıyor. Ne zaman ki o anne baba bir işe yaramaz hale gelir, işte o zaman evlatlık görevden istifa ediyor. Eyvallah bile demiyor.
Gönül vermek, sevmek, dost olmak için "yatırım araçları"na uygun olmanız gerekiyor. Günü gelince bozdurulabilmeniz için.
Tanıştığın biri ya da uzun zamandır görmedin bir akraban hemen sorulara başlıyor: "Nerede çalışıyorsun? Ne kadar maaş alıyorsun? Aaa yurtdışında mı yaşıyorsun?"
Hele yurtdışında yaşıyorsanız ve Türkiye'ye gelmişseniz. O cümleyi kurduğun anda çevrende bir anda yeni “dostlar” peydah oluyor. Öyle bir ilgi gösteriyorlar ki, sanırsın başkan adayıyız. Amaç net: Gezilecek yer, kalınacak bedava otel, hatta belki yurt dışı kargo taşımacılığı…
Kendini bir anda "Avrupa hattı" gibi hissedersin. Uçak biletin yoksa bile onların planı hazırdır: “Senin yanına geliriz yaa bir gün, hep hayalimdi zaten .... görmek.”
Kafada tilki gibi planlar yapılır. Uçuş hazırdır.
Sen de anlam veremezsin bu ani samimiyete. Meğer samimiyet değil, samimi çıkar ilişkisiymiş. Sosyal medyada selfieler, storyler… Onlar için senin yanında olmak bir tatil değil, içerik üretimi. "Bugün İsviçreli arkadaşımdaydım" pozları, “viski + dost sohbeti + manzara” üçlemesi…
İyi bir pozisyondaysan aramalar durmaz. “Canım yaa, ne zamandır aklımdasın.”
Ama koltuğu bıraktığın an telefonlar sus pus. Titreşim bile atmazlar. Çünkü sen değil, görevin önemlidir.
Ne yazık ki birçok insan koltuğa dost, kişiye turisttir.
Akrabaların desen ayrı bir alem. Senin maaşını sorar, araban var mı, markası ne, otomatik mi manuel mi? Hatta müsait bir zamanında “hangi deterjanı kullanıyorsun?”a kadar gelir. Ama “İyi misin?” diye soran yok. Sorarlarsa da laf olsun diye. Sırtına vurur, “Sen güçlüsündür be!” der. Çünkü ağlamanı bile kıskanır bazıları.
Komşunun biri yalnız yaşayan kişiye utanmazca sorar onu ne kadar kıracağını sinsice bildiği halde: “Senin ev kime kalacak?” Merak değil, miras hesabı yapar.
O soruyu soran şahıs lüks arabasıyla ortalıkta gezer, devlettten yıllarca çalışmadan maaş alır, dışarda başka işler takip eder. Sorsan "danışmanım" der. Hayatı boyunca danışan kimse yoktur oysa ona. Devletin yakasına yapışmış, fişi çekilmeyen bir priz gibidir.
Bu çıkar çöplüğünde, bu kirli ilişkiler mezarlığında insan bazen aynaya bile güvenemez. Çünkü aynada gördüğü yüz bile, bazen birilerinin menfaatiyle şekillenmiş olabilir.
Çıkarla sevilmek, hiç sevilmemekten daha ağırdır aslında. Çünkü en azından nefret samimidir. Sevgiymiş gibi yapılan çıkar ilişkisi ise tam bir vicdan dolandırıcılığıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder