5 Nisan 2024 Cuma

SEN ANLAT BÖLÜM 1 HAKAN ÜNSER

Hazırlayan: Nevin Bilgin 

 "SEN ANLAT"

 





ÜLKÜCÜLERİN HİKAYELERİ

1.  BİRİNCİ  BÖLÜM

                                                  HAKAN ÜNSER

 

"Sen Anlat" siyaset, bürokrasi, sanat, medya ya da sıradan vatandaş hikayelerini bulacağınız bir platform olacak. Sadece bir röportaj serisi değil, aynı zamanda bir anı defteri, tarih dersi, ilham kaynağı da olacak.

İlk olarak ülkücülerin hikayeleri ile başlangıç yapıyoruz. İlk isim Hakan Ünser olacak. Ünser'in hikayesi sadece kendi yaşamının bir kesiti değil, aynı zamanda bir davanın, hareketin ve tarihsel dönemlerin de anlatısı olacak.

 

HAKAN ÜNSER: “AĞACIN TEPESİ BUDANDI YANLARDAN DAL VERDİ”


 

Hakan Ünser kimdir?

1967'de Sivas'ta bir memur çocuğu olarak doğdum. Babam ziraat yüksek mühendisi idi. 5 kardeşiz. Hepimiz ayrı bir şehirde doğduk. Bunu ailenin zenginliği olarak gördük. Her yerde eş, dost, tanıdıklarımız oldu. Kırşehir'e döndük. O zaman Milliyetçi Çalışma Partisi (MÇP) vardı. Babam MÇP il başkanı oldu. 1991 seçimlerinde aday oldu. RP ile ittifak vardı. Babamla beraber seçim gezisine katıldık. İlkokulu Manisa, ortaokulu Kayseri, liseyi Ankara'da, üniversiteyi İstanbul'da okudum. İstanbul Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Jeofizik Mühendisliğini bitirdim. Aynı üniversitesinin Deniz Bilimleri Enstitüsü'nde Deniz Jeolojisi ve Jeofizik Ana Bilim Dalı'nda yüksek lisans yaptım. Mesleğimi çok icra etmedim. Yayıncılık ve ticaretle uğraştım. Siyasi hayatımsa ortaokula başladığımda, 12 Eylül'ün olduğunda Kayseri Fevzi Çakmak Ülkü Ocakları'na adım atmamla başladı. Ama öncesinde babam da ülkücü olduğu için buna yabancı değildim. Babam, 1969'da Kırşehir MHP adayı olmuştu. 12 Eylül İhtilali olduğunda babam Ülkü-Tek İl Başkanıydı. Ülkücü hareket içinde büyüdüm. Dedem de Osman Bölükbaşı ile CKMP'nde siyaset yapardı. Hareketin çoğunluğu gibi üniversitede ülkü ocakları ile tanışmadım. Daha öncesinde ülkücü hareket içinde bulundum.

Ortaokula giderken ihtilal oldu. Boşluk oldu. Kopukluk oldu. Liseyi Ankara Fatih Sultan Mehmet Lisesi'nde okudum. Bizim Ocak Dergisi'nin Necatibey Caddesi'nde bir yerde çıktığını duydum. Gidip oradaki arkadaşlarla tanıştım. Sonra dergiyi okulda dağıtmaya başladık. Başbuğ cezaevindeydi. Başbuğ'un cezaevinden çıkması ile benim üüniversiteyi kazanmam aynı döneme denk gelir.

İstanbul'da Bizim Ocak Dergisi'ni açtık. İstanbul'da açılan ilk şubeydi. 1986 ve 1987 yıllarıydı. Ondan sonra 1991'de üniversiteyi bitirdim. İstanbul'daki bütün ocak yönetimlerinde yer aldım. Sultanahmet'te binamız vardı. 1986-1991 arası tüm yönetimlerde yer aldım. Üniversite bitince iş hayatına atıldım. O süre içinde Ocak'tan uzak düştüm. Bazı anlaşmazlıklar oldu. 1996'ya kadar ocaktan bağımsız dergi çıkardık, yayınlar yaptık. 1996'da Ülkü Ocakları'nda değişim oldu. Azmi Karamahmutoğlu başkan olunca, ben de başkan yardımcısı oldum. Başbuğ'un ölümünün ardından Azmi Karamahmutoğlu istifa etti. Ben ocak başkanı oldum. Atilla Kaya'nın göreve gelmesine kadar başkanlık yaptım.

Daha sonra ATP'nin (Aydınlık Türkiye Partisi) kuruluşunda yer aldım. İttifak adayı oldum. 2002 seçimlerinde Tuğrul Türkeş'in 6 kişilik listesindeydim. Daha sonra da 2015'te MHP'den aday adayı oldum. Aday olamadım. İyi Parti'nin 2018'de kuruluşunda yer aldım. 2017'de Kırşehir'den milletvekili adayı oldum. Halen İyi Parti'deyim.

Soru: Ülkücülükle yolunuz nasıl kesişti?

Dedem gibi babam da ülkücüydü. Siyasetin konuşulduğu bir ailede büyüdüm. Daha sonra da Ülkü Ocakları'na gittim görev aldım. Ailem de destekledi. Ülkü Ocakları'nda büyüdüm dersem yeridir. Ülkü Ocakları ile tanıştığımda 10 yaşlarındaydım. O günün Türkiye'sinde ortaokula kadar siyaset inmişti. Ortaokulda siyasi kavgalar olurdu. Bu durum yadırganmazdı. 

Türk Milliyetçiliğinin entellektüel, çağdaş bir hareket olduğunu çok bilinçli ve görerek seçmiş bir ailenin çocuğuyum.

Üniversitede mühendislik fakültesine gittiğimde ülkücü 3-4 kişiydi. Ben kendimi özel kabul ediyordum. Kırşehir Mucur'un seçim sonuçlarına baktım; yüzde 96 sağ, yüzde 50'si MHP idi. Bunun fıtratla ilgili olduğunu düşündüm. Milliyetçiliği seçmemiz de sosyo ekonomik yapının, doğduğunuz coğrafyanın etkisiyle oluyor. O ideolojiyi seçiyorsunuz.


 

Soru: 1996 yılında, 1995 seçimlerinin sonucu olarak MHP yeniden yapılanmaya gitti. Ülkü Ocakları Genel Başkanı Alaattin Aldemir yerine Azmi Karamahmutoğlu Genel Başkan oldu. Siz de 2. Başkan oldunuz. Türkeş'in atadığı son Ülkü Ocakları yönetiminde yeraldınız. Türkeş'in ölümünün ardından yapılan olaylı kongreler sürecinde de yönetimdeydiniz. Kongrede kürsü işgali oldu, silahlar sıkıldı. Şimdi bu olayları nasıl yorumluyorsunuz? O zaman kim emir verdi, kendiliğinden gelişen olaylar mıydı?

Alparslan Türkeş'in onadığı Ülkü Ocakları yönetimindeydim. Son yönetimdeydim. Olaylı kongre sonrası Azmi Başkan istifa etti ve ben devraldım. Olaylı kongreden sonra 15,5 sene hapis cezasıyla yargılandım. Beraat ettim. O zaman ve bugün için de toplumun ve bizim hafızamızda muhasebe meselesidir. Zaman zaman gençliğin verdiği aşırılıklar vardır ama tavrımı doğru buluyorum. Kürsü olayı yanlış ama tepki verilmesi gerekirdi. Kürsü başkaları tarafından işgal edildiği için biz onları uzaklaştırdık. Divan Başkanı ile Azmi Karamahmutoğlu'nun kürsüye çıkışı arasındaki süreye kimse bakmıyor. Kürsü devirme hadisesi yoktu. 3 hilalli kürsüyle kimsenin bir alıp veremediği yoktu.

Keşke mümkün olsa da görüntüleri başa sardırarak izleyip konuşsak; kürsüye kim çıkmış, kim ne demiş. Kürsünün görünmeyen tarafı var bir de. Görünmüyen tarafı; güç mücadelesi, zaaflar.  Bazıları isteyerek, bazıları istemeyerek rol aldı. Tuğrul Türkeş inkâr edilemeyecek bir oy aldı. İkinci turda çıkabilecek nitelikte bir oydu. Birinci tur sonucunda VIP odasında Devlet Bahçeli ile Tuğrul Türkeş görüştü. Kısa bir görüşme oldu. Türkeş, "Hocam ne yapacağız" dedi, Bahçeli, "İkinci turu görelim" dedi ve çıktı. Tuğrul Türkeş de "Sandıkları hazırlayın ikinci turu yapacağız" dedi. O sırada bir gürültü koptu, diğer adaylar el ele tutuşarak kürsüye doğru yürüdü. Kürsüyü önce onlar ele geçirdi. Aslında Ramiz Ongun kürsüyü işgal etti.

Ben Tuğrul Türkeş'e "Ne yapalım" diye sordum. "Arkadaşlar tepki göstersin ama ne sahaya insinler ne de salondan çıksınlar. Tirübinden tepki göstersinler" dedi. Ben de arkadaşlara bunları söyledim. Sloganla tepki gösterilsin dedik. Ama kürsü kontrolünü kaybetti. Başkaları çıktı kürsüye, kalabalık tahrik edildi. Azmi Karamahmutoğlu ile konuştuk, 'kürsüyü kurtaralım' diye karar verdik. Bugün konuşmak zor. Hala görüştümüz insanlar bunlar. Kürsüyü ele geçirmişler. Bizim tavrımız kürsünün işgalini engellemekti. Talimat değil. Çok kontrollü, istenen bir olay değildi. Kürsüyü temizlemekti niyetimiz, devirmek değildi. Kitlenin yapısı, tansiyonun yüksek olması, kürsünün devrilmesine neden oldu. En son ben konuştum. 'Tribünlerdeki yerlerinizi alın' dedim ama arkamı döndüğümde kürsü peşimizden geldi. Orada kürsüden daha çok seçim sandıkları önemliydi. Benim aldığım talimat bu değildi. Orada herhangi bir başka talimat, emir- komuta dışında birşey varsa biz yapmadık. Bizim, kürsünün, seçim sandıklarının yıkılmasıyla ilgili tavrımız olmadı. Ben büyük illerden birinin başkanını arıyorum. Ulaşamıyorum, kafasına göre davranıyor. Ülkü Ocakları Başkanı'nda değil başka yerden emir almış olabilir. Yanıltılmış olabilir.

Vektörel davranış olduğunu düşünüyorum. Herhangi bir yere bağlı demek istemiyorum. Etki- tepki meselesi. Türkeş ölmüş, öldükten sonra birçok uç baş vermiş. Partinin geleceğiyle ilgili birçok yapı var. Mücadele başlamış. Mücadelenin içinde her şey olabilir. Başka partiler, hükümet, jandarma, polis, asker herşey olabilir. Bizim burada şöyle bir şey yok. Tek etki üzerine tek sonuç yok.

Ne ben istediklerimi yapabildim ne de onlar istediklerini yapabildi. Çıkan sonuç, görevi bıraktım. Kim geldi, hangi şartlarda geldi. O olay bugün hala konuşuluyor. O gün ne Ülkü Ocakları ne de MHP dışında hiçbir yerden ne emir aldım ne etkim oldu. Sivil bir milliyetçilik anlayışım var. Milliyetçi camia içinde yetişmiş, sivil milliyetçilerden birisiyim. Niye orada duramadım? Orada durmam bazı hesapları bozuyordu. Geleceğe dönük hesapları bozuyordu.

 


Soru: Ülkü Ocakları'nın yapılanmasını nasıl buluyorsunuz? Devlet Bahçeli'nin gelişiyle birlikte Ülkü Ocakları'nda da bir değişime gidildi. Merkezi denetimden çıkma eğilimi gösteren bazı taşra yönetimleri feshedilirken, sayı azaltıldı. Eğitimli genç ülkücüler yetiştirileceği söylendi. Parti Okulu kuruldu. Bir imaj mühendisliği yapıldı. Yani Bahçeli, 1990'lardan beri süregelen "milliyetçi reaksiyonu dizginleme" politikasını devam ettirdi. Yapılanları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ülkü Ocakları'ın ilk yapılanması Soğuk Savaş döneminde ortaya çıkmış. Eskiden her mahallede bir Ülkü Ocağı vardı. ÜGD ve ÜYD idi. 12 Eylül öncesi dernek şeklinde yapılanma vardı. 12 Eylül sonrası dergi temsilciliği şeklindeydi. Kırşehir Dergi Temsilcisi, Mersin Dergi Temsilcisi şeklinde. Dergi aylık çıkıyordu. Her ay arka kapağında yeni açılan şubelerin isimleri olurdu, heyecanla bu ay nerede açılmış diye bakardık. Açılarak çoğalarak geldik. 1987-1988'de illerde açılmaya başladık. Okuldan mezun olup kendi memletine dönen arkadaşlarımız bulundukları yerlerde temsilcilikleri açtılar. Göreve geldiğimizde 1800 küsür ocak devraldık. O zaman İstanbul Ocak Başkanı, 'kaç ocak başkanımız var bilmiyorum' diyordu. Kesin sayıyı başkan bile bilmiyordu. Biz devraldığımızda Başbuğ döneminde azaltma başlamıştı. Ocak başkanı atarken üniversite mezunu olma şartı aramaya başlamıştık. Dolayısıyla Devlet Bey geldiğinde hazır bir çalışmanın üzerine gelmişti.

Daha önce vakıf kurulmuştu. Faaliyete geçmemişti. Vakfın üzerine gayrimenkul vardı onları devrettik. Canlandırdık. Tamamen vakıf olması bizden sonra oldu. Biz temsilci olarak devam etmiştik. Şimdi tamamen vakıf olarak yapıyorlar.

Ülkü Ocakları vakıf, dernek, temsilcilik ne olduğunun o kadar önemi yok. Toplumsal kabul görmüş sivil toplum örgütü. Ocak başkanlığı hukuken tam tanımlanmasa bile toplumsal kabul görmüştür. Sokakta kabul görmüştük. Devlette de kabul görmüştür. Ocak neymiş, ocak başkanı kimmiş demiyor kimse.

Ülkü Ocakları'nı da dünya, ülke şartları içinde değerlendirmek gerekir. Bizim öğrenciliğimizde İran-Irak Savaşı, İran Devrimi vardı. Sonra Türk Dünyası'nın özgürlüğüne kavuşması dönemi, ocak tepkisi, yapılanması, öncelikleri farklıydı. 1990'larda daha farklı çünkü Türk dünyasının önü açılmıştı. İran Devrimi'nin siyaseti bizde de etkili oldu. Ancak orada 'savaşa gideyim' diyeni duymadım. Afganistan'daki savaşa giden ülkücüleri çok duydum. Azerbaycan'a giden, Suriye'ye giden arkadaşlarımız oldu. Ülkü Ocakları da değişime göre pozisyon alıyor. O günün Türkiye'si, örneğin Kıbrıs hadisesi vardı. Orada duruma göre tavır aldık. Bakü, Kerkük'de pozisyon alındı. Ülkü Ocakları'nı değerlendirirken, Türkiye ve dünya siyasetine göre değerlendirme yapmak gerekiyor. 

Soru: Bu bağlamda Osmanlı Ocakları kuruldu, Alperen Ocakları var. Bu yapılanmaları nasıl buluyorsunuz? Ülkü Ocakları yapılanmasına ihtiyaç var mı sizce?

Yeni kurulanlar aslının kopyaları gibi. Bazı sanatçılar bir şarkıyı meşhur eder. Taklitleri çıkar. Bazen taklitleri ondan fazla da satabilir. Ocak'ı hukuki bir boyutu yok. Yani dernek, şirket gibi hukuki bir tanımı bulunmuyor ancak, toplumsal karşılığı var. Tutmuş, çalışan bir sistem. Benzer yapılar kuruluyor. Bazen komik bulduklarım, hayret ettiklerim oluyor. Ülkü Ocakları tabii ki olmalı. Diğer ocaklarda ne yaptıklarını çok iyi bilmediğim için kanaatim yok.


 

Soru: Ülkü Ocakları'nda görevliyken KKTC'de motosiklet eylemi yapıldı. Yürüyüş olduğu gün Derinya’da bir Rum genci öldü, birkaç gün sonra cenazesinde Türk bayrağını indirmek isteyen bir başka Rum genci, tırmandığı gönderde dramatik bir şekilde vurularak gönderden indirildi. Şimdi bu olayları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Protesto edeceklerini ve sınırı aşacaklarını duyduk. Nasıl bir cevap verebiliriz diye çalışmaya başladık. 'Motosikletli gençler organize edelim' diye Türkiye'deki motosiklet dernek ve topluluklarıyla görüştük. Yeterli sayıda bulamadık. Onlar gibi kitlesel hareket edebilecek grup olamadık. O gün kamuoyunun gözünden kaçan birşey var. KKTC'de nüfus sayımı vardı. Sokağa çıkma yasağı vardı. Sınırı geçecekler, istedikleri gibi cirit atacaklardı. Engel olmak için harekete geçtik. KKTC'de protesto gösterisi düzenlemeye karar verdik. Türkiye'den de temsili ekip gelecekti. Motosikletle gelen azdı. Kendi imkanlarıyla geldi insanlar. Protesto yapıldı. Sınırda Derinya tarafında mayınlı bölge dedikleri bir yerde, onlar bireysel geçiş yaptılar. Gençlerimiz cevap verdi. Bizim tarafa geçen Rum genci öldü. Onun cenazesinde olaylar çıktı. O direğe tırmanan Rum kendisi nasıl ineceğini düşünmeliydi.

KKTC'nin ilanından sonra statüko oluştu. Adada olabilecek en güzel şey. Trafik kazası dışında ölen olmuyordu. Bu durum çözümün doğru olduğunu gösteriyor. Orada mevcut durum sürekli kaşınan, bugün de gündemimizde olan bir konu. Bizim inandığımız çözüm diğerleri tarafından kabullenilmiyor.

O gece AB milletvekilleri sınırı geçti. Rauf Denktaş geldi, ben tavizsiz protesto yapıyorum. Yanıma kadar geldi. Ben elini öptüm. Ortam çok rahatladı. O da elini omzuma attı. 'Artık bitti' dedi. Ankara da bana ulaşamıyordu. Gösteri anında. Herhangi bir tatsızlık olmadan olaylar son buldu.


 

 

 

Soru: Ülkücüler Afganistan işgali, Kıbrıs'ta eylemde, Azerbaycan’a neden gidiyor?

Bizim dünya görüşümüz itibariyle dünyada her olup bitenle ilgiliyiz. Yakın çevremizle daha da ilgiliyiz. Türk dünyasıyla da ilgiliyiz. Bu bizim entellektüel yapımızı ve canlılığımızı gösteriyor. Türk insanları Afganistan'ı bilmezken, biz hangi grup neyle ilgili ona kadar biliriz.

Azerbaycan'da olanlar bizi çok yakından ilgilendirir. Biz Afganistan'da insanların sorunlarıyla ilgilenmezsek, bugün Kırşehir'de Afganistanlılarla ekmeğimizi paylaşmak zorunda kalıyoruz. Zamanında onların problemlerine ilgisiz kaldığımız için. Aynısı Suriye için de geçerli. Hele ki, Osmanlı coğrafyası içinde ülkelerle ilgilenmemiz çok doğaldır. İlgilenmemek bizim için abestir. Keşke Meksika'dan ABD'ye göç edenlerle de ilgilensek. Her yıl dünyada 70 milyon insan göçmen oluyor. Bunların yüzde kaçı Türk, Orta Asya'dan göç edenler, Kırgız, Kazak kızları Kore'de ne geziyor? Komünist dönemde gitmiyorlardı. Bugün gidiyorlar. Kimse bunları problem olarak görmüyor.


 

Soru: MHP'den ayrılarak İyi Parti'ye geçme sürecini, neden böyle bir yapılanma içine girdiğinizi, MHP'de niye devam etmediğinizi nasıl açıklarsınız?

MHP'nin 2015 seçimlerinden sonra Haziran ve Kasım seçimlerinde yarı yarıya milletvekili kaybı izaha muhtaçtı. Orada başlayan rahatsızlık 2017 referandumuyla zirveye çıktı. Benim algım açısından hukuksuzluk dönemiydi. Orada devam etme imkânı hiç kalmamıştı. Yeni bir oluşum gerekiyordu. İyi Parti kuruldu. İyi Parti milliyetçi bir partidir. Ülkücü bir parti değildir. Ülkücülerin kendilerini hiçbir sınırlama olmadan ifade edebilecekleri yerdir. Yuvadır yani. İYİ Parti'de olmaktan memnunum. Gittikçe de memnuniyetim artmaktadır. MHP'den görüş ayrılığım sadece yapısaldır.

Soru: MHP ile İyi Parti karşılaştırması yaparsanız ne söylersiniz? Bahçeli ve Akşener karşılaştırması yaparsanız ne söylersiniz?

İki siyasi lider de toplumda karşılığını bulmuştur. Ciddi siyasi karşılığı olan insanlar. Bu iki kişiyi yarıştırmak gibi bir karşılaştırmayı benim yapmam şık olmaz.

Lider olarak Meral Akşener'i nasıl buluyorsunuz. Milliyetçi ülkücülük yaklaşımını nasıl buluyorsunuz?

Ülkücülük, Milliyetçiliğin özel bir yorumu. İyi Parti ülkücü bir parti değil. Milliyetçi bir parti. Ülkücüleri de içinde barındıran bir parti. Kendisini de milliyetçi olarak tanımlıyor. Milliyetçi, demokratik ve kalkınmacı parti olarak tanımlıyor. Ülkücülerle kan uyuşmazlığı yok. Meral Akşener kişisel özellikleri olarak da çok sağlıklı bir milliyetçilik anlayışına sahip. Çağdaş ve sağlıklı bir milliyetçilik anlayışı var.  Renan Milliyetçilik diye ifade etti. Çok yüklendiler. Görüşüne katılıyorum. Meral Akşener, Türk siyaseti için şans. Kadın olarak siyaset yapıyor. Genelde kadınlar solda siyaset yapıyor. Toplumda karşılığı var. Çok ciddi bir karşılığı var. Oy olarak karşılığını henüz bulamadığını düşünüyorum.

Soru: Milliyetçi tabandan yöneliş nasıl Akşener'e?

Ülkücülerin babaları hakkında bir anket yapabilsem. 'Biz kimiz'i cevaplarken buna yanıt arasak keşke. Ülkücü kökenli İyi Partililer, ülkücülükten gelen İyi Partililer, daha okumuş, daha şehirli değil. Bekir Ağırdır, İyi Parti seçmeni çoğulcu demokrasiye inananları dedi. Milliyetçilerin çoğulcu demokrasiye inananlar bu tarafa geldi. Meral Akşener'in milliyetçilik bakışı sağlıklı. İskender Öksüz Hoca, milliyetçiliğin aydınlık yüzü diyor. Biz de orada olmaya çalışıyoruz.

Soru: Dünyada teknolojik gelişmelerle birlikte giderek artan küreselleşme sizce milliyetçiliğin sonunu getirir mi? MHP'nin küreselleşmeye bakışında son 20 yılda bir değişim oldu mu? İyi Parti küreselleşmeye nasıl bakıyor?

Milliyetçilerin arasında da tartışma konusu. Milliyetçiliğin daha da genişleyeceğini düşünüyorlar. Temel unsurlarından, diğer insanlardan bizi farklı kılan dil ve din ortadan kalkmadan, küreselleşme milliyetçiliği bozmaz. Milliyetçilik tavır değiştirebilir belki. Varlığını ortadan kaldırmaz.

Soru: MHP'nin küreselleşme bakışında 20 yılda değişim oldu mu sizce?

Böyle bir değişim hissetmedim. Küreselleşmeye değil, kendisini yenilediğini, farklı pozisyon aldığını görmedim. İç siyaset dışında.

Soru. Devlet Bahçeli'nin daha önceleri küreselleşme konusunda daha keskin söylemleri vardı. Şimdi biraz değişmiş görünüyor.

Yapısal sorunlar fikri sorunların önüne geçiyor. Dünyada ne olup bitiyor da biz buna niye cevap veremiyoruz diyen bir yapı yok. MHP özelinde demiyorum. Bir insan milliyetçi olup da Afganistan da olanlar hakkında nasıl fikir beyan etmez. Orada yaşayan Uygur Türklerinin bilinen sorunlarını şöyle ya da böyle görmezden gelmek bir milliyetçinin yapacağı birşey değildir.

Soru: İyi Parti'nin küreselleşmeye bakışı nedir?

Kişisel fikrim; Küreseleşme zirvesini gördü. 2020'de zirve yaptı. Salgında çöküşe geçti diye düşünüyorum. Geriye çekilmeye başladı. İnsan hayatında problemler var, yerel ve küresel problemler. Küresel problemlerin çözümü küresel yapılarla olur. Küresel problemler çevre kirliliği, nükleer silahlanma, silahsızlanma, göç gibi küresel sorunlar ancak küresel organizasyonlarla çözülebilir. Küreselleşmeye karşı gelmek akıllıca değil. Küresel yapılarda Türk milletinin layıkıyla yeralması gerekir diye düşünüyorum.

Soru: Türk Birliği'nin kurulması mümkün mü, Turan ülküsü son buldu mu?

Türk Birliği mümkün. Doğru ellerde mümkün. Keşke olsa. Orta Asya Türklüğü, gelir dağılımı az. Herkesin ilk aklına gelen ticaret ve yeraltı kaynaklarıdır. Eğitimsizlik, sağlıksız bir hayat, iş hayatı ilkel kalmış. Kötü bir tablo var. Bunun düzeltilmesi gerekli. Öncelikli görev Türk Milliyetçilerinindir. Orada zenginlik var ama iyi yönetilmeyen bir zenginlik var. Afrika şartlarından daha fazla olumsuzluklar var. Türkistan'da hayat tarzı Afrika'dan kötü. Gelir dağılımı da öyle. Göstermelik birkaç şehir yapmışlar. Diktatörlük var. Romantik Turancılıkla da birşey yapılmıyor. Turancılık güncellenmeli.

Soru: Son dönemde MHP'nin bazı anma toplantılara, gazeteciler, eleştirel demeç verenlere dönük saldırı ve şiddet olaylarını, partiden yaşanan ihraçları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Yakışıksız tabii ki, ama bir partide kongre yapılıyor. Yönetim oluşuyor Yönetimde olmayan muhalif oluyor, dışlanıyor, kavga, dövüş oluyor. Israrla bütün bağların koptuğu siyasi partide durmayı anlamıyorum. Boşanmış insanın eski eşiyle münasebetine benzetiyorum. Parti araçtır. Kutsal olan fikirdir. İnanmadığım bir fikri temsil eden bir partinin içinde kalmakta ısrar ederken bu noktaya geliyor. Yapılan yakışıksız. Mahkemelerden haksız kararlar çıkıyor. MHP içindeki çatışma Türk insanının ahlakını bozuyor. Git deyince gitmek, gelme deyince gelmemek lazım. Hiçbir parti kutsal değildir. Çok yakın arkadaşlarımla bu konuda ters düşüyorum belki.

Soru: Milliyetçiliği şu anda siyasi yelpazede kim temsil ediyor? MHP'nin milliyetçiliğe bakışı ile İyi Parti'nin milliyetçiliğe bakışı nedir?

Milliyetçilik birçok tarifi olan, herkesin aynı tarifte cetvelle çizilmiş gibi uyuşamadığı bir kavram. Türk milliyetçiliği temel üç siyasi görüşten birisidir. Ama ilk 1999 seçimlerinde yakaladığı iktidar fırsatını değerlendiremediği için iktidar olamamış bir temel siyasi görüştür. Türk Milliyetçilerinin iktidar görmeden sorunları aşabileceğini düşünmüyorum. İktidara gelmek elzemdir. Bunun mücadelesi veriliyor. Son 20 yılda birkaç kez iktidar fırsatı gelmesine rağmen başaramadı. Temel problemin bu olduğunu düşünüyorum. Tüm partiler milliyetçi olduklarını iddia ediyorlar. Milliyetçiler biraraya gelemediği için iktidar olamıyorlar. Milliyetçilik anlayışında bir fark, yapısal problemlerin yansıması şeklinde var. Anlayışta faşist, ırkçı yok.  Yapısal olarak ayrı düştüğü için ayrı.

Zenofobi denen yabancı düşmanlığı milliyetçilik değil, milliyetçilik gibi algılanıyor. Milliyetçilik diye bunu anlatıyorlar. Sloganları var. Yabancı düşmanlığı ile milliyetçiliği karıştırmamak gerekli.

Soru: Yıllarca ülkü ocaklı isimlerin bu kişilerle yan yana gelmesini istemeyen Devlet Bahçeli'nin, Kürşat Yılmaz ve Alaaddin Çakıcı ile fotoğraf çektirmesini, görüşmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kişisel tercihidir.

Soru. Bu fotoğraflar planlanmış değil mi, üzerinde düşünülmüş bir şey değil mi, mesaj mı verilmek isteniyor.

Milliyetçilik sert bir ideoloji. Ülkelerin milletlerin çatışma dönemlerinde yükselir. Sert ideolojiler bu tür adamları sever. O tip adamlar da onu sever. Milliyetçilik ile kabadayı alemi birbirini besler, sempatik durur birbirine. Yakınlaşma olabilir. Türk milliyetçiliğinin aydınlık yüzünü geliştirmek gerekir. Karanlık yüzüne meylediyorsanız orada kişisel problemler yatıyor diye düşünürüm.

Soru. Ne gibi kişisel problemler yatıyor olabilir?

Özenti.


 

Soru: MHP sizce sivil bir siyasi organizasyon mu, yoksa sivil bir siyasi organizasyon olmamasından dolayı müdahale edilebilen bir parti midir, ne düşünüyorsunuz? İyi Parti ile MHP'yi karşılaştırdığınızda hangisi daha sivil? Neden?

Siyasi Partiler Kanunu'nda görev almak için sivil olmak gerekiyor. İkisi de sivil partidir. Türkiye'de bütün siyasi partilerde bütün kurumlar temsil edilir. Emekli askerler, emekli polisler, emekli diplomatlar siyaset yapabilir. Onlara bakarak partinin sivil olup olmadığına karar vermemek gerekir.

Aslında güvenlik politikalarıyla hangisi daha ilgili diye bakmak lazım.

İnsanlar kendisini ifade etmediği sürece bunu bilemeyiz. Adam siyaset yapıyor, geçmişte aldığı görevler olabilir. Güvenlik bürokrasinde çok üst düzeyde olanların siyaset yapmasını doğru bulmuyorum. Genelkurmay Başkanlığı, emniyet genel müdürleri, mit müsteşarının siyaset yapmasını şık bulmuyorum. Ne kadar sivil siyaset yapabilir Bunun dışına çıkmak gerekli. Siyaset yapma hakları var ama şık değil. Emekli bürokratların siyaset yapıyor olması o partinin sivil olmadığı anlamına gelmez.

Soru: MHP, sizce milliyetçi ideolojiden sapmış mıdır, yolunda devam etmekte midir, cumhur ittifakı ile birliktelik partinin çizgisini siyasal İslam çizgisine kaydırır mı sizce?

Milliyetçilik kavramı konfeksiyon gibi değil de butik elbise gibi. Adama göre, terziye göre durum değişiyor, modaya iklime uyuyor. Milliyetçilikten MHP saptı diyemem. Milliyetçiliğini başka şekilde ifade ediyor.

Ak Parti, lideri siyasal islamın temsilcisidir. Siyasal İslam ve milliyetçilik birbirinin rakibidir, payandası değildir. Rakibinin yanında yer almak da bir yenilgi, kaybediş psikolojisidir. Benim İyi Parti'li oluş sebebim de bu. Bazı arkadaşlarımızın ifadeleri siyasal İslam'a destek veriyor gibi algıları var. Genel itibariyle, İyi Parti seçmeni siyasal islama karşı duruş sergiler. Türk milliyetçi çizgisinde olan İyi Parti'dir.

Soru: Nasıl bir Türkiye ve milliyetçi parti hayal edersiniz?

Cumhuriyetin kuruluş ilkelerine inanan birisiyim. Cumhuriyet Türk milliyetçiliğinin eseridir. Korunmalı ve geliştirilmelidir. İyi Parti de bunu ifade ediyor. Bu yüzyılın, çağın yönetim tarzının bu olduğuna inanıyorum. Türk insanın refahının da bu olduğuna inanıyorum.


 

Soru: 9 ışığı İyi Parti mi yerine getiriyor?

9 ışığı benimsiyorum. Türkeş'in eğitim grubundaydım. 9 ışık, 6 okun gelişmiş halidir. Türkeş'in de vasiyeti var. Daha da geliştirilmesi yönünde. İyi Parti'de ters bir şey görmedim. İyi Parti'nin programında buna ters bir durum yok.

Soru: Türkiye'deki milliyetçilerin bugün değişik partilerde paramparça bir şekilde olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

1999'daki önümüze gelen iktidar fırsatını değerlendiremememize bağlıyorum. Ağacın tepesini budarsanız yanlardan dal verir. İleri gidemediği için önü tıkandı Türk milliyetçiliğinin. Bu dallardan birisi başaracak.

 


Soru: Geriye dönüp baktığınızda hiç pişmanlıklarınız oldu mu? En büyük pişmanlığınız nedir?

Elbette pişmanlıklar oluyor. Ama kabullenişim var. Kürsü işgali benim iradem dışında bir şeydi.

En pişman olduğum şey ne dersem. Ocak başkanlığını kabul etmem konusu söylenebilir. Ben biraz arkadaşlardan farklıyımdır. Olaylı kongrede olmam şahsımın kaybı oldu. O dönem karşı tarafta, bugün İyi Parti'de olduğum kişilerin bile hala olumsuz tavrı var. Benim olaylı kongrede görevli olduğum yapı ülkücü hareket için kazanç. Orada kan dökülmedi. Orası tehlikeli bir yerdi. Niye kan dökülmedi? Daha kontrolsüz birisi olsaydı, benim yorumlarım daha farklı olsaydı olabilirdi. O gün kürsü değil MHP devrilebilirdi. Benim karakterim MHP için şanstı.

 

 

 

 

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder