KADIN KİMLİĞİNİN
MİLLİYETÇİLİK BAĞLAMINDA İNŞAASI
NEVİN BİLGİN
Kadınlar siyasette “kadın
kotaları” gibi yöntemlerle kendilerine yer bulmaya çalışırken, siyaset
erkeksi tarzda sahnelenmeye devam etmektedir. Tüm partiler özellikle de milliyetçi
ve muhafazakâr partiler çoğu zaman “erkeksi” yapıları ve kadına kapalı
uygulamalarıyla eleştiri konusu olmaktadır.
Milliyetçi ideolojiye sahip partilerde
ise kadınların kendilerine yer edinmeleri güç olduğu kadar, geç
gerçekleşmiştir.
Milliyetçilik ve kadın hareketleri
özellikle de feminizm arasındaki ilişkiye baktığımızda karmaşık ve çok yönlü
olduğunu görmekteyiz. Her iki ideoloji de toplumsal değişimi teşvik etmektedir.
Kadınların hakları ve statüleriyle ilgilenmektedir. Bu iki kavram arasında çoğu
zaman çatışma da yaşanmaktadır. Toplumların daha adil ve eşitlikçi bir
yapıya ulaşması için milliyetçilik ve feminizm arasındaki ilişkinin
derinlemesine incelenmesi ve anlaşılması önemlidir.
Kadınların milliyetçiliğin gelişimindeki
rolü genellikle erkek egemen bir yapı altında şekillenmiştir. Kadınların
bu alanda daha özgür hareket edebilir hale gelmesi, toplumun cinsiyet eşitliği
ve adalet açısından daha ileriye gitmesine yardımcı olabilir.
Milliyetçilik, genellikle ulusal
kimlik, vatanseverlik ve ulus-devletin güçlendirilmesi gibi kavramlarla
ilişkilendirilirken, feminizm ise cinsiyet eşitliği, kadın hakları ve
toplumsal cinsiyet normlarının sorgulanması üzerine odaklanmaktadır. Ancak,
bu iki ideoloji arasında bazı ortak noktalar da bulunmaktadır. Örneğin hem
milliyetçilik hem de feminizm, toplumsal dönüşüm ve değişim için
mücadele etmektedir ve toplumun daha adil ve eşitlikçi bir yapıya sahip
olmasını amaçlamaktadır.
1980'lerden sonra yapılan çalışmalarda,
kadının milliyetçilik söylem ve inşasındaki rolü daha çok tartışılır olmuştur.
Kadınların sadece milleti temsil eden semboller ve metaforlar olarak
kullanılması dışında, kadının eril kamusal alandan dışlanmış konumu da
önemli bir tartışma konusunu oluşturmuştur. Milliyetçi projelerde ve
milliyetçilik ideolojisinde kadına atfedilen farklı roller ve semboller de
kadınların siyasal alandan dışlanması ve edilgen aktörler olarak kalması
sonucunu engelleyememiştir. Milliyetçilik ideolojisi kadına atfedilen rolleri
ve kodları yeniden üretmiştir.
Ulus inşa sürecinde kadınların ve
erkeklerin farklı konumlanışı, farklı vatandaşlık haklarına yol açarak modern
cinsiyet eşitsizliklerinin temelini oluşturmuştur. Milliyetçilik ve ulusal
politika araştırmalarında da toplumsal cinsiyet referansını merkez alan ve
kadınlara ağırlık veren çalışmalara yönelme olmuştur. (Küçükalioğlu, 2019)
Tüm milliyetçilik biçimlerinin belirli
bir cinsiyet yönelimine sahip olduğu gözlemlense de aslında kadınlar,
milliyetçi ideolojiyi çok çeşitli açılardan şekillendiren önemli aktörlerdir. Milliyetçilikte
zaman zaman kadınlara atfedilen ve/veya kadınlar tarafından benimsenen roller,
biyolojik olarak neslin üreticileri olmaları (çocuk doğurma), milletin
ideolojik olarak yeniden üretilmesi sürecindeki katılımcılar olmaları, kültür
aktarıcıları olmaları (çocuk yetiştirme), milli farkın ve millet sembollerinin
gösterenleri, milli gruplar arasındaki sınırların belirleyicileri, milliyetçi
mücadelenin katılımcıları olmaları şeklindedir. (Spencer ve Wolman, 2020)
Cinsellik ile Milliyetçilik Arasındaki
İktidar İlişkisi
Milliyetçilikte kadına atfedilen
rollere baktığımızda, nüfusun artırılmasında kadınların merkezi rolü, çocuk
doğurma yetisi ve fiziksel geleceğin korunmasına yönelik beklenen
sorumluluklar, milli değerlerin genç nesillere aktarılması görevi, toplumun
ahlaki ve manevi misyonunun koruyucusu olma gibi görevler bulunmaktadır. Ayrıca,
cinsellik ile milliyetçilik arasındaki iktidar ilişkisinin tecavüz, etnik
temizlik gibi kavramlar üzerinden nasıl kullanıldığı da önemli bir tartışma
konusudur. (Spencer ve Wolman, 2020)
Bosna
Savaşı'nda, milliyetçi retorikle cinsiyetçi söylemin iç içe geçtiği ve birçok
insanın yaşadığı korkunç tecavüz ve etnik temizlikle karşı karşıya kalması dünya
kamuoyunun gündemine gelmiştir. Bu tecavüzler sadece bireylere yönelik fiziksel
saldırılar değil, tam tersine, saldırıya uğrayan bireylerin bedenleri üzerinden
toplumun bütün olarak yeniden yapılandırılmasıdır ve toplumsal cinsiyet
eşitsizliğini derinleştirdiği iddia edilmektedir. Bu, savaşın sadece fiziksel
zararlarla değil, aynı zamanda toplumsal ve kültürel dokunun da yıkımıyla
sonuçlandığını göstermektedir.
Dünya genelinde, hiçbir millet
kadınları ulus devletin sunduğu haklara ve kaynaklara erkeklerle eşit düzeyde
erişme imkânı sunmamaktadır. Kadınlar çoğu zaman, milliyetçilik ideolojisinin
dayatmaları altında, toplumun ve devletin erkek egemen yapılarına boyun
eğmek zorunda kalmıştır. ((Spencer ve Wolman, 2020)
Milliyetçiliğin Cinsiyetçi Yönü
Kadınların ulusal projelere katkıları
genellikle erkeklerin gölgesinde kalmaktadır. Feminizm, milliyetçiliğin
cinsiyetçi ve ayrımcı yönlerini sorgulamakta ve kadınların ulusal kimliğin
inşasında daha aktif bir rol oynamalarını savunmaktadır.
Toplumsal cinsiyet, kadın ve erkek
arasındaki ilişkinin biyolojik farklılıkların ötesinde toplumsal olarak inşa
edildiğini öne sürmektedir. Bu inşa edilen roller, her toplumda farklı
şekillerde yorumlanarak kadınlar ve erkekler arasındaki eşitsizliği şekillendirmektedir.
Milliyetçilik literatüründe uzun süre göz ardı edilmesine rağmen, son dönemde
yapılan çalışmalar toplumsal cinsiyet kavramını öne çıkarmıştır. Bu
çalışmalarda, kadınların özellikle ulus inşa süreçlerindeki rolleri ve
katkıları üzerinde durulmaktadır.
Kadın Yeniden Üretim Mekanizması
Milliyetçilik ideolojisinin başarılı
olabilmesi için ulusal kimlik inşasında bazı kuramların ve araçların hayata
geçirilmesi gerekmektedir. Bu süreçte kadınların rolü, ulus inşasında önemli birleştirici
güç olarak görülmektedir. Kadının, cephe arkasında anne, sevgili, kardeş
ve eş rolünün yanı sıra erkeği cepheye hazırlayan bir rolü
pekiştirilmektedir. Bu süreçte kadının, milliyetçilik ideolojisinin yeniden
üretim mekanizması olduğu yönünde kabul gören anlayış vardır.
Kadın Bedeni ve Milliyetçi Söylem
Millî kimlik inşa sürecinde kadının
rollerinin yeniden tanımlanması, sık sık başvurulan bir yöntem olmuştur.
Dolayısıyla, millî kimlik inşa süreci, kadın ve rollerinin merkeze alınarak
ilerlediği bir süreçtir. Kadın bedeni, annelik, eşlik ve vatanseverlikle
ilişkilendirilerek milliyetçi söylemlerin kutsallaştırılmasında bir araç
olarak kullanılmaktadır.
Milliyetçilik ve toplumsal cinsiyet
ilişkisinde, kadın genellikle bir araç olarak öne çıkarılırken aynı
zamanda pasif bir öğe olarak konumlandırılmaktadır. Bu ilişki biçimi,
kadın-erkek arasındaki eşitsizliği derinleştirmekte ve toplumsal olarak
atfedilen rollerin kuşaklararası olarak aktarılmasına yol açmaktadır. Milliyetçiliğin
"icat edilen" veya "hayal edilen" olması, kadınlık
hallerinin milliyetçilik referansıyla şekillendirilmesine engel teşkil
etmemektedir. Kadınlar milliyetçi projelerin başarısına araç olarak
kullanılmakta ve daha sonra eski konumlarına geri dönmektedirler. Ancak
toplumsal cinsiyet çalışmalarında, kadının milliyetçiliğin inşası ve
işlevselliğindeki rolü ön planda tutulmaktadır. (Ceren, 2020)
Fransız İhtilali, kadınların rolünün
önemli ölçüde değiştiği süreçtir. Marie Charpentier, kaleye saldıranlar
arasında yer alan genç bir kadındır, çatışmada yaralanmıştır ve kendisine aylık
bağlanmıştır. Fransız Devriminin ünlü tablosu Halka Yol Gösteren Özgürlük te de
yine bayrağı bir kadın taşımaktadır.
Milliyetçi Elitlerin Kadını
Dışlaması
Ulus devletin kurulması ya da savaş
durumlarında geleneksel ve yaşlı anneler yerine, yeni kadının ulusun
askerlerine anne olacak olması, bu dönemde milliyetçilerin ve feministlerin
birlikte yürüttüğü projeler arasında yer almıştır. Sosyalistler, anarşistler ve
diğer grupların "gerçek kadınlığın" ne olduğuna dair
arayışları vardır.
Milliyetçilik ve kadınlar arasındaki
önemli bir tartışma, kadınların ulusal kimlik oluşturma sürecine katkıda
bulunup bulunmadığı veya bu süreçte bastırıldıklarıdır. Bu tartışma, kadınların
başlangıçta ulusun inşasına katkıda bulunduğunu ancak daha sonra
bastırıldıklarını ve kenara itildiklerini öne sürmektedir. Kadınlar genellikle,
oy hakkı gibi siyasi katılımın arttığı milliyetçi dönemleri desteklerken, kendi
hak mücadelelerini milliyetçi hareketin bir parçası olarak görmüşlerdir. Güç
elde ettiklerinde, milliyetçi elitler tarafından dışlanma riskiyle karşı
karşıya kalmışlar bu durum çatışma yaratmıştır. Bu süreçler, kadınların ve
feministlerin ulusal ve toplumsal kurtuluş mücadelesindeki rolünü ön plana
çıkarmıştır. (Akşit, 2014)
Eski
Türk Geleneğinde Kadın
Eski Türk geleneklerinde,
kadınların toplumsal konumu genellikle at binme, ok atma, erkeklerle yarışma
gibi aktivitelerle ilişkilendirilerek kadının kahramanlık gösterisi önemsenmektedir.
Ancak, bu gelenekte kadın-erkek eşitliği, aslında kadının ve erkeğin toplumsal
cinsiyet rollerinin sabitliği üzerine kurulmaktadır. Kadının anaç rolü
ve toplumun ahlaki temsiliyeti, kadının değerini belirlemektedir.
Türkiye'de, milliyetçi kadınların önde gelen temsilcileri olan Ülkücü Kadınlar, genellikle milliyetçilikle ilişkilendirilen geleneksel rolleri benimserler. Bu çerçevede, kadınlar genellikle politik deneyimlerini ve söylemlerini, geleneksel cinsiyet rollerinin ötesinde ve Milliyetçi Hareket Partisi'nin (MHP) resmi söylemi dışında konumlandırmazlar. Ancak, dönemin gazetelerinde ve saha araştırmalarında, kadınların, kendi siyasi katılımlarında erkeklerle eşit kabul edilme talepleri de bulunmaktadır.
Kadınlar artık, özel alanlardaki rolleri
kabul ederken, günlük hayatta geri planda kalmanın sorgulanması gerektiğinin
farkındadır. Kadınların deneyimleri, resmî belgelerdeki sınırlı ifadelere
sığmaz; aksine, erkek egemen bir siyasi parti içinde kadınların yaşam tarzı,
toplumsal cinsiyet rolleri ve politik varoluş arzuları ve eylemleri önem
kazanır. (Özdemir, 2020)
Kadın Kamusal Alan Olan Siyasetten
Dışlanıyor
Kadın kimliğinin milliyetçilik süreçlerindeki rolü
incelendiğinde, kamusal ve özel alan ayrımı belirginleşmektedir.
Kadınlar genellikle siyasi açıdan önemsiz olarak kabul edilen özel alanda
kalmışlardır, çünkü birçok düşünür milliyetçiliği kamusal siyasetin bir
parçası olarak ele almış ve kadınları bu alandan dışlamıştır. Dünyada
yaşanan zihinsel, ekonomik ve sosyal değişimler de bu durumu etkilemektedir.
Milliyetçi söylemde kadına atfedilen anne
rolü, nesiller
arası aktarımın önemine odaklanmış olsa da kadının tek yeteneğinin çocuk
doğurmak olmadığı ve diğer alanlarda da yetkinliklerini kanıtladığı
görülmektedir.
Modern toplumda, eşitlik ilkesinin öne çıkmasıyla
birlikte eğitim gibi toplumsal statü ve konum elde etmenin yolunu açan birçok
alanda eşitlik için adımlar atılmıştır. Eğitim, kadınların da erkeklerle aynı
fırsatlara sahip olduğu bir yapıya dönüştükçe, toplumun daha uyumlu hale
gelmesi de kaçınılmaz olacaktır.
Günümüzde, ulusların yeniden yapılanma
süreçlerinde kadınların etkili bir rol oynadığı tezi, kadınların milliyetçi
projelere katılımları görülmektedir. Örneğin, orduda aktif görev alan kadın
askerlerin varlığı, kadının sembolik rolünde değişiklik olduğunu
göstermektedir. Ayrıca, birçok milliyetçi kadın yazar, vatan ve millet
kavramlarını anlamlandırmak için farklı metaforlar kullanarak milliyetçi ideolojiyi
şekillendirmektedir. (Seyrekbasan, 2022)
Kaynakça
Spencer
Phililp ve Wollman Howard, Milliyetçilik, 2020, s.102-103
Akşit,
Elif Ekin. "Milliyetçilik." Kaos GL Dergisi, (2014) Sayı 123,
Avcıl,
Ceren. "Milliyetçiliğin Toplumsal Cinsiyet ile İlişkisine Dair Kuramsal
Bir Bakış. (2020) s.484
Gözdaşoğlu
Küçükalioğlu, Elif. "Milliyetçilik Kuramları ve Toplumsal Cinsiyet: Genel
Bir Değerlendirme." Ufuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi
8.16 (2019): 150-165
Özdemir,
Güler. "Ülkücü Kadınlar ve Kadın Kimliğinin İnşası: 'Asenalar'." Fe
Dergi: Feminist Eleştiri, cilt 12, sayı 2, [2020].
Seyrekbasan,
Anıl Müge. "Milliyetçilik, Etnisite ve Toplumsal Cinsiyet Rollerı
Ekseninde Kadın Bakış Açısı." Kırıkkale Üniversitesi Sosyal Bilimler
Dergisi (KÜSBD) Cilt 12, Sayı 2 (Temmuz 2022): 559-577. ISSN 2146-2879, E-ISSN:
2717-6231.
https://kaosgl.org/haber/milliyetcilik-feminizm-yeni-kadin
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder