8 Eylül 2024 Pazar

ÖLDÜRÜLMENİN SIRADANLAŞMASI: 

ÖLÜLERİN SESSİZ ÇIĞLIKLARI VE TRAVMALI NESİLLER

"BİR ÜLKENİN SEVİYESİNİ ANLAMAK İÇİN O ÜLKEDEKİ ÖLÜM ŞEKİLLERİNE BAKINIZ"

NARİN, NARİN, NARİNLER ........



NEVİN BİLGİN 

Albert Camus'un ünlü sözü: "Bir ülkenin seviyesini anlamak için o ülkedeki ölüm şekillerine bakınız".

Ölüm şekilleri bir ülkenin sağlık sistemi, güvenlik düzenlemeleri ve yaşam koşulları hakkında analiz imkanı sunar aslında. Eğer bir ülkede genç nüfus arasında yüksek ölüm oranları varsa güvenlik sorunları ve sağlık hizmetlerinin yetersizliğine işaret etmektedir. Yaşlı nüfusun artan ölüm oranları ise sağlık hizmetlerinin kalitesizliğini ve yaşam beklentisinin düştüğünü yansıtabilir. Türkiye'de bu gözlemler, ne yazık ki acı bir gerçekliği yansıtıyor. 

Son günlerde herkesin bulunması için kalbinin attığı ama umutsuz bir beklenti içinde olduğu Diyarbakır'da 19 gün sonra cesedi bulunan 8 yaşındaki Narin Güran’ın ölümü, öldürmenin sıradanlaştırıldığı günümüzde, milyonların sessiz çığlığına, travmalı nesillere neden oluyor. 

Narin’in ablasının yıllar önce ‘merdivenden düşerek’ öldüğü bilgisiyle birlikte, bu trajedilerin toplumsal hafızamızda nasıl sıradanlaştığının sorgulanmasının çoktan vaktinin geldiğine, geçtiğine işaret ediyor. 

Narin’in ölümünün ardından yaşananlar, kaç gün ekranlarda kalacak? Sosyal medyada ne kadar yankı bulacak? Demeçler, twitter isyanları ve ardından yine unutulacak. 

Bu ölümler, ne kadar trajik olursa olsun, maalesef giderek sıradanlaşıyor ve hafızalarımızda geçici bir iz bırakıyor. Her bir ölüm, bir hikayenin ve bir acının parçası. Ancak bu hikayeler ve acılar çoğu zaman sıradanlaştırılıyor gibi görünse de,  bu travmalar, yeni nesiller üzerinde derin yaralar bırakıyor, toplumu dönüştürüyor. 

Türkiye'de insan hayatının değeri, ihmallerin, dikkatsizliklerin ve sistemsel eksikliklerin, denetimsizliklerin, adaletsizliğin gölgesinde giderek daha fazla önemsizleşiyor. 

Çocuk cinayetleri, maden kazaları, trafik kazaları gibi çeşitli ölümler toplumsal ve bireysel travmaların örnekleri.

2024’ün ilk altı ayında yaşanan 24 çocuk cinayeti, bu trajedilerin sadece bir örneği. Bu çocukların 20’sinin annelerinin yanında öldüğü, velayet tartışmalarının ve aile içi şiddetin acı bir sonucu olarak karşımıza çıkıyor.

Kadın cinayetleri de benzer şekilde, giderek artan bir trajediye dönüşüyor. 

2019’da Türkiye'de 474 kadın cinayete kurban giderken, 2023’te bu sayı 424 olarak karşımıza çıkıyor. İstatistiğe bağlanmış bu ölümler, insanlardaki yarattıkları acılar, travmalar yanında toplumda da büyük bir dönüşüme yolaçıyor.

Türkiye’de ölümler genellikle ihmaller ve dikkatsizliklerle ilişkilendiriliyor. Maden kazaları, trafik kazaları ve hapishane olayları gibi ölümler, ülkenin güvenlik ve düzenleme alanındaki eksikliklerini ortaya koyuyor.

Türkiye'de yaşanan ölüm şekillerin akla hayale gelmeyecek şekillerde gerçekleşmesi güvensiz ortamın derinleşmesi, korku sarmalının büyümesi, toplum ruhsal kaosa girmesine neden olabiliyor. Ölüm şekillerine baktığımızda karşımıza çıkan tüyler ürpertici manzara şöyle: 

Maden Kazaları: Zonguldak ve diğer kömür madenlerinde sıkça görülen grizu patlamaları ve göçükler, binlerce maden işçisinin ölümüne neden oldu. Altın madenlerinde ise çökme ve diğer kazalar sık yaşanıyor.

Trafik Kazaları: Her yıl binlerce insan trafik kazalarında hayatını kaybediyor. Yandan çarpma, yayaya çarpma ve arkadan çarpma gibi kaza türleri, önemli bir ölüm sebebi.

Aile İçi Şiddet: 2024'ün ilk altı ayında yaşanan 24 çocuk cinayeti, aile içi şiddet ve velayet tartışmalarının ne denli acı verici sonuçlara yol açtığını gösteriyor.

Hapishane Eylemleri: Hapishane yangınları ve diğer olaylar, hapishane koşullarının kötülüğü ve yetkililerin yetersizliğini gözler önüne seriyor.

Doğal ve Yapısal Kazalar:

Çukura Düşme: Şehir merkezlerinde yapılan altyapı çalışmaları sırasında yeterli güvenlik önlemlerinin alınmaması sonucu, açıkta bırakılan çukurlara düşme olayları yaşanıyor.

Su Birikintisi: Yollar üzerindeki su birikintilerine düşen elektrik kabloları nedeniyle elektrik çarpması sonucu ölümler meydana geliyor.

Kaldırım Taşları: Kaldırım taşlarının yerinden oynaması veya kötü yapım kalitesi nedeniyle insanlar düşerek ciddi yaralanmalara ve beyin kanamasına yol açan ölümler yaşanabiliyor.

Kamyon Kapakları: Kamyonların düzgün şekilde sabitlenmemiş kapaklarının açılması sonucu, yoldan geçen yayaların veya araçların bu kapaklara çarpması sonucu ölümler meydana geliyor.

Hastane Tavanı Çökmesi: Hastanelerdeki bakımsızlık ve yapısal eksiklikler sonucu tavanların çökmesiyle yaşanan ölümler, sağlık sistemindeki ciddi aksaklıkları gözler önüne seriyor.

Reklam Tabelalarının Düşmesi: Güvenli bir şekilde monte edilmemiş reklam tabelalarının düşmesi sonucu meydana gelen ölümler, sorumsuzluk ve ihmalin çarpıcı örneklerinden biri.

Telefon Patlaması: Şarj sırasında patlayan telefonlar, kullanıcılarının yaralanmasına veya ölümüne sebep olabiliyor.

Doğalgaz Sızıntısı: Evlerdeki doğalgaz sızıntıları, yeterli güvenlik önlemleri alınmadığında zehirlenmelere ve ölümlere yol açabiliyor.

Kömürden Zehirlenme: Kış aylarında kömür sobalarının yeterince havalandırılmaması veya hatalı kullanımı, karbon monoksit zehirlenmesine ve ölümlere neden oluyor.

Yemekten Zehirlenme: Gıda güvenliğine dikkat edilmemesi sonucu meydana gelen zehirlenmeler de ölümle sonuçlanabiliyor.

Köpek Isırması: Başıboş gezen sokak köpeklerinin saldırıları, özellikle çocukların ve yaşlıların hayatını tehlikeye atabiliyor.

Kene Isırmaları: Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) gibi hastalıklara neden olan kene ısırıkları, bazı bölgelerde ölümlere yol açabiliyor.

Bu Kaçıncı Ölüm? Sistemsel Sorun Ne? 

Bu ölümlerin ardından gelen sıradanlaşma, toplumun acılara karşı duyarsızlaşmasını gösteriyor. Güvenlik önlemlerinin eksikliği, hukuki yetersizlikler ve toplumsal duyarsızlık, bu trajedilerin artmasına ve ölümlerin sıradanlaşmasına yol açıyor. İhmaller, dikkatsizlikler ve sorumsuzluklar, sadece bireysel değil, aynı zamanda sistemsel bir sorunu işaret ediyor. 

Toplum Acılara Duyarsızlaşıyor Mu? 

Toplumun acılara karşı duyarsızlaşması, bu trajedilerin toplumsal hafızada geçici ve önemsiz bir iz bırakmasına neden oluyor.

Bu hüzünlü tablo, ülkemizde insan hayatının ne kadar kıymetsizleştiğini gösteriyor. Her ölüm, bir trajedinin ve bir acının derin izlerini bırakıyor. Bu izlerin, travmaların ve sıradanlaşan ölümlerin gölgesinde, belki de en büyük sorumluluk, bu travmaların iyileştirilmesi ve her bir insan hayatının değerinin yeniden hatırlanmasıdır. 

Toplum olarak, sorumluluk bilincimizi artırmalı ve yaşamı koruma çabalarımızı güçlendirmeliyiz. Her bir insan hayatı, korunması gereken en değerli varlık oysa. Bu konuda kamudan, bireye herkesin üzerine düşeni yapması gerekiyor. 

İnsan insan olduğundan utanıyor çoğu zaman. Özellikle böyle zamanlarda daha çok. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder