25 Eylül 2024 Çarşamba

 HABERİN PEŞİNDEKİ BİR ÖMÜR

SAYGI ÖZTÜRK'ÜN GAZETECİLİK YOLCULUĞU

"DEMİREL'İ GÖRÜNCE AT GİBİ KİŞNEYEN"İN HABERİNDEN SEDAT PEKER RÖPORTAJINA, MENZİL DOSYASINA, ŞEMDİNLİ'DEN MADALYALI MAHKUMA, HAYALET İMAM'DAN VALİ BEY'E


ÖZTÜRK GAZETECİLİĞE BAŞLAMASINI VE İLK HABERLERİNİ KENDİ KALEMİNDEN ANLATTI




NEVİN BİLGİN 

Saygı Öztürk, Türkiye'nin en deneyimli ve saygın gazetecilerinden biri olarak gazetecilik mesleğinde zirveye ulaşmış bir isim. 

Yozgat'ın Yerköy ilçesinden başlayan kariyerinde, yerel muhabirlikten ulusal basının en etkili isimlerinden biri haline gelmiştir. 

Köşe yazarlığının yanı sıra televizyon programlarıyla da geniş kitlelere hitap eden Öztürk, yazarlık kariyerine de kesintisiz devam etmektedir. Güvenlik yanında toplumsal ve siyasi meselelere dair derinlemesine dosya haberciliği ile ön plana çıkan Öztürk'ün yazdığı kitaplar, toplumun en önemli sorunlarına ışık tutmaktadır. 

Başarılı kariyeri boyunca yaptığı haberlerle birçok kez gündem yaratan Saygı Öztürk, Türk gazeteciliğinde saygın bir yer edinmiştir.

LİSE 2.SINIFTA YERKÖY GAZETESİ'NDE BAŞLADI

Saygı Öztürk, (Bodrum Gündem Dergisi'nde de yayınlanan)  gazeteciliğe başlamasını kendi kaleminden şu satırlarla anlatıyor: 

"Lise ikinci sınıf öğrencisiyim. Yozgat’ın Yerköy ilçesinde tek sayfa olarak yayımlanan “Yerköy” gazetesinin matbaasına girmem kolay olmadı. Sonunda cesaretimi topladım.  “Muhabir olmak istiyorum” dediğimde, yüzüme baktılar. Çünkü gazetede muhabir diye birisi yoktu. Matbaa işlerini yapan Mehmet usta, Salı ve Cuma günleriz yayımlanan gazeteye, Yerköy’le uzaktan yakından ilgisi olmayan her hangi bir gazeteden kestiği iki-üç haberi büyük başlıklarla verip sayfayı doldururdu. Örneğin, “Tokat’ta trafik kazasında bir kişi öldü, üç kişi yaralandı” haberi manşet yapılabiliyordu.  

Arka sayfanın da hiç değişmezleri vardı.  Bunlardan birisi “Önemli Telefonlar”dı.  Ziraat Bankasının çiftçinin dostu, Kızılay’ın kara gün dostu olduğu belirtilen klişeler hiç değişmezdi. Sayfa kapatılmış olurdu. le sayfa kapatılırdı. Arada boşluk kaldığında, “İçkinin bütün kötülüklerin anası olduğu” belirtilirdi. 

O GÜN BÜTÜN GAZETELERİ ALDIM

Gazeteci olmak istediğimi söylediğimde şaşırmışlardı. “Para yok haa” dediler. Hem haber yazacağım bir de bana para mı versinler! Yerköy ile ilgili haberler yazıyordum.  Adımı gazetede gördükçe gazeteciliği daha çok seviyordum. “Kumpas” adı verilen kutulardaki harfleri kelimeye, cümleye dönüştürmeyi de öğrenmiştim. Artık bırakın yalnız haber yazmayı, bir de dizgisini de ben yapmaya başlamıştım. Heyecanla gazetenin basılmasını beklerdim. Artık aynı heyecanı matbaadaki arkadaşlar da duyuyordu. Yerel haber yazdıkça gazetemize ilgi de artıyordu. 

O dönemin etkili gazetelerinden Akşam’ın Genel Yayın Yönetmeni Hulûsi Turgut’a mektup yazdım, “Yerköy muhabiriniz olmak istiyorum” diye. Genel Yayın Yönetmeninin de işi-gücü yok bana cevap yazacak değil ya. Ama yazdı, “Yerköy Muhabiri” olmuştum. Fotoğraf istedi, bana kimlik kartı gönderdi. 

İlk haberim olan “Muhtarın cesedini köpeklere yedirdiler” haberim birinci sayfada, “Yozgat Stadı 10  yıldır bitmiyor” haberimde spor sayfasında yayımlanmıştı. Yerköy gazete  Bayii Bahri Bozkurt’a 8 adet Akşam gazetesi geliyordu. O gün gelen gazetelerin hepsini ben aldım.  

MUHTAR, ÇOBANIN KARISINI KAÇIRDI

Çopraşık köyünün muhtarı, sığır çobanının karısını kaçırmıştı. Bu olayı araştırmak için Hürriyet gazetesinin ünlü röportaj yazarı Celalettin Çetin Yerköy’e gelmişti. Beni buldu. Birlikte o köye gittik. Celalettin Abi, “Seni gözüm çok tuttu, çok iyi bir gazeteci olacaksın. İstersen seni Hürriyet Haber Ajansı’nın muhabiri yapalım” dediğinde mutluluktan uçuyordum.

 Şimdiki Demirören Haber Ajansı’nın (DHA) adı o dönem Hürriyet Haber Ajansı’ydı (hha) .  Ajansın Yerköy muhabiri de olmuştum. Muhtarın, sığır çobanının karısını kaçırması bana Hürriyet’in Yerköy muhabirliği kapısını açmıştı. Celalettin abi yazı dizisinde benden de, “Gazeteciliğe hevesli bir genç” diye söz etmişti. 

AZ KALSIN ATILIYORDU

Çok ilginç haberler yapıyordum. Bazıları da başıma iş açıyordu. Dönemin Adalet Partisi (AP)Genel Başkanı Süleyman Demirel’in, seçim gezisini izliyordum.  AP’nin logosu at idi. Demirel’i gören  Belediye Meclis Üyesi at gibi kişnedi. Ben de bunu “Demirel’i gören Belediye meclis Üyesi at gibi kişnedi” başlığıyla yazmıştım. Haberim, Hürriyet’in birinci sayfasında yayımlanmıştı.  

Aynı gün, Hürriyet’in Ankara Temsilcisi Oktay Ekşi beni arattı. O meclis üyesiyle gazetemizin usta röportajcılarından Necmi Onur’un telefonla röportaj yapacağını, telefonunu bulmamı istedi. Açıkçası Oktay abi, haberime inanmamıştı. O yüzden olacak, “Eğer at gibi kişnemezse işine hemen vereceğim” dedi. Haberin doğruluğuna da inanmadığını ekledi. 

Meclis üyesi telefonda kişnemezse, yanmıştım. Beni aldı bir korku. Meclis üyesine Necmi Onur soruyor, “Demirel’i görünce kişnedin mi?” diye soruyor. Kişnediğini söylüyor. Nasıl kişnediğini sorduğunda; meclis üyesi de telefonda kişniyor. İşte o kişnemeseydi daha yeni baymadığım gazeteciliğim de son bulacaktı.     

HADİ, YOZGAT’A DÖNÜYORUZ

Kabıma sığmıyordum. Yozgat’ta Aslan Karadeli, yayımladığı İLERİ gazetesine beni aldı. Gazetede yatıp-kalkıyordum.  Gazetemiz hep Yozgat haberleriyle doluydu. Resmi ilanları alabilmemiz için yerel haberler olması koşulu vardı. Resmi ilan almamız için üç ayımız kalmıştı. 

Bir sabah işe hiç kimse gelmedi. Diğer gazete ve matbaa sahipleri resmi ilanmları bizim artık alacağımıza inandıkları için aralarında anlaşıp usta, kalfa, çırak kim varsa hepsini aldıkları ücretlerin çok yükseğine aldılar. Gazetemizi o koşullarda yayımlamamız artık imkansızdı.  

Aradan yıllar geçti, ben Hürriyet’in Ankara Bürosunda çalışıyordum. Aslan Abi, “Entertip dizgi makinası aldım. Artık bizi kimse yıkamaz. Hadi Yozgat’a gidiyoruz, gazetemizi çıkaracağız” dediğinde, “Abi, artık ben gelemem” diyordum. Üzgündüm. Ama o gündür, bugündür Yozgat’taki yerel gazetelerle ilişiğim hep sürmüştür.

YEREL BASININ ÇIĞLIĞINI AKTARIYOR

Öztürk, yerel basından gelen isim olarak bugün yerel basının içinde bulunduğu durumu da şu sözlerle anlatıyor: 

" Açıkçası yerel basın her alanda çok ilerledi. Ama günümüzde tam bir çıkmaz sokağa girmiş durumda. 

Bir yıl önce Türkiye genelinde bin 200 civarında yerel gazete yayımlanırken, sayısı düşmüş şimdi 545’e. Var olanlar da büyük sıkıntı içinde. Gazeteler, dergiler kapanırken,  değerli meslektaşım Fatih Bozoğlu, elinizde tuttuğunuz bu dergiyi yayımlamaya başladı. Kendisine başarılar diliyorum. Biliyorum ki Fatih zoru sever, o zorlukları aştıkça mutlu olur. Bunun için siz okurlarının desteğine ihtiyacı var.  

Uydu üzerinden yayın yapan bir televizyonun şu anki rakamlara göre aylık 10 bin dolar yani ortalama 352 bin lira kira ödemesi gerekiyor. Bağımsız yayın yapan bir yerel televizyon sadece uydu kirasına çalışacak olsa bile bunun altından kalkması mümkün olmuyor. Hele hele tasarruf tedbirlerinin uygulandığı şu günlerde Belediyelerin desteğini almaması durumunda derhal uydudan çıkması gerekecek. Diğer sosyal medya platformları üzerinden yayın yapan televizyonların durumu da uydu üzerinden yayın yapanlar kadar olmasa da onlarında giderleri küçümsenmeyecek boyutta. 

Hem yaygın gazeteler de hem de yerel gazeteler de artık “tiraj sorunu” ciddi boyuta ulaştı. Döviz kuruna endeksli olarak sürekli artış kaydeden gazete kağıdı, mürekkep, kalıba ve boyaya gelen zamlar üstesinden gelinecek gibi olmaktan çıkmış.  Personel gideri, elektrik ve büro kiraları da eklenince gazete yayıncılığı yapmak oldukça zorlaştı. 



Tüm bunların dışında tasarruf tedbirleri adı altında kamu kurumlarının reklam, ilan vermesi günlük gazete almaları sınırlanınca yerel gazetelerin durumu daha da vahim hale geldi. Yatırım ve satın alma olmadığı için resmi ilan oranı da büyük çapta düştü.  Resmi ilan almayan gazetelerin yaşaması zaten mümkün olmaktan tamamen çıkmış. Yeni çıkan bir gazetenin  resmi ilan alabilmek için bekleme süresi 36 aya çıkarıldı. Yani bu koşullar da yeni bir gazetenin yayın hayatına başlaması adeta olanaksız.  

Hem gazete okuyucu sayısının düşmesi, hem de kâr payının düşmesi nedeniyle gazete satışını bırakın, bayilerin sayısı hızla azalıyor. Bu nedenle artık Anadolu da birçok il de tek çare olarak gazetelerin üçerli gruplar halinde birleşmesini kaçınılmaz hale getirdi. Buna rağmen artan SGK gideri ve tazminat tutarları basın kuruluşları ile çalışanların karşı karşıya gelmesine yol açıyor. Basın İlan Kurumu’nun aldığı yüzde 15 oranındaki aracılık bedelini indirse bile bu basına nefes olacaktır. 

Daha fazla gecikmeden önlem alınmazsa, yerel basın havlu atacak. Yerel basının susması demek Türk basının eli ve ayağının budanması anlamına gelir. Yerel basın susarsa sosyal medya da hiçbir kontrole tabii olmayan gelişi güzel yayıncılık anlayışının baş göstermesine neden olur. Bu da yayıncılık adına bir felaket olur. Artık haber ve haberci adı altında her türlü kontrolden uzak gelişi güzel yayınların patlak vermesine neden olur. Bu süreç önlenemez hale gelmeden yerel basının sorunları bir kurumsal sorun olarak değil bir devlet sorunu olarak ele alınmalı.


Saygı Öztürk'ün ağlayarak yazdığı kitaplardan birisi de abisi Refik Arslan Öztürk'ü anlattığı kitabı. 

Vali Bey: Hem Ağladım Hem Yazdım, Saygı Öztürk tarafından kaleme alınmış bir kitap. Bu eser, Türkiye’nin "efsane vali"si Refik Arslan Öztürk’ün yaşamını anlatıyor. 

Refik Arslan Öztürk, Yozgat’ın Akbucak köyünde doğdu ve hukuk fakültesini bitirdi. Karikatüristlik ve kaymakamlık gibi farklı görevlerde bulundu. Bilecik, Niğde, Erzincan ve Manisa valiliklerinde çalıştı. Ancak onun hikayesi sadece görevlerinden ibaret değil. İşte bazı merak uyandıran noktalar:

İlkesi: Hak, hukuk, adalet, vicdan ve tasarruf. Refik Arslan Öztürk, bu değerleri hayatının merkezine koydu ve her yerde halkla iç içe, halkın içinde oldu.

Tasarruf ve Kalkınma: Hep tasarruf ve kalkınmayı savundu. On yılda yapılacak işi, on kuruş harcamadan nasıl bir yılda bitirdi? Bu da kitapta yer alan ilginç detaylardan biri.

Model Vali: “Tutumlu vali” olarak biliniyor. Geliştirdiği modelle nasıl işsizliği bitirdi ve örnek oldu?

Bu soruların cevapları, Refik Arslan Öztürk’ün yaşamında gizli. Kitap, onun hikayesini anlatarak hem duygusal hem de ilham verici bir yolculuğa çıkarıyor. Eğer ilginizi çektiyse, Vali Bey: Hem Ağladım Hem Yazdım kitabını okuyarak daha fazla detayı keşfetmek mümkün. 



KİMDİR? 

Öztürk, Yozgat'ın Sarıkaya ilçesine bağlı olan Akbucak köyünde dünyaya gelmiştir. On üç çocuklu ailenin on ikinci çocuğudur. Asıl mesleği öğretmenliktir. 1978-1994 yılları arasında Hürriyet gazetesinde çalışan yazar, 1994-1999 yılları arasında Sabah gazetesinde görev yaptı. Star, Gözcü ve Hürriyet gazetelerinde de çalışan Öztürk, hâlen Sözcü gazetesi Ankara temsilciliği[3] ve aynı gazetede köşe yazarlığı yapmaktadır. Yazar; Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, Çağdaş Gazeteciler Derneği, Ankara Gazeteciler Cemiyeti ile diğer meslek örgüt ve kuruluşlarından ödüller almıştır.  Saadet Öztürk'le evlidir. Emre ve Esim isimli iki çocuğu bulunmaktadır. Büyük kardeşlerinden Fahri Öztürk ve Refik Arslan Öztürk eskiden valilik görevinde bulunmuştur.

Yazdığı kitaplardan bazıları şöyledir: 

Devletin Derinliklerinde, 2002

Kasadaki Dosyalar, 2003 

5-6-2 Tamam Reis... Kırcı, Ağca ve Bir Dönemin Cinayetleri, 2003 

Madalyalı Mahkûm, 2004

Kırmızı Klasör, 2005

Şemdinli'de Olay Var..., 2006 

Aynadaki Reis/Sedat Peker'in Sıradışı Yaşamı, 2006

İsmet Paşa'nın Kürt Raporu, 2007 

Kırcı, 5-6-2 Tamam Reis, 2007 

Madalyalı Mahkûm, 2007 

Sınır Ötesi Savaşın Kurmay Günlüğü, 2007

33 Kurşun, 2008 

Belgelerle Ergenekon, 2008

Ölüm Kuyuları, 2009 

Okyanus Ötesindeki Vaiz, 2010

Taşeron Mesih, 2010 

Son Babalar, 2011 

MGK - Dünü ve Bugünü ile Milli güvenlik Kurulu, 2011 

Balyoz'da Kumpas, 2014 

Kod Adı Mürted, 2016 

Kripto Üçgeni, 2017 

Ordu ve Devlet Sırlarına Baskın, 2018 

Hayalet İmam: Darbenin Görünmeyen Adamı Adil Öksüz, 2018 

Menzil Bir Tarikatın İki Yüzü, 2019 

Alaattin Çakıcı, 2020 

Vali Bey, 2021 

Cehennemi Yaşadım, 2022 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder