9 Ekim 2024 Çarşamba

 MİLLİYETÇİLİK VE FEMİNİZM: EŞİTSİZLİĞİN KESİŞİM NOKTALARI

FEMİNİSTLERE GÖRE: MİLLİYETÇİ SÖYLEMLER CİNSİYET EŞİTSİZLİĞİNİ DERİNLEŞTİRİYOR

MİLLİYETÇİLİKLE SERT ERKEK KİMLİĞİ VE MASKÜLENLİK İMAJI YÜCELTİLİYOR




NEVİN BİLGİN 

Milliyetçilik ve feminizm, modern toplumların en güçlü ideolojileri arasında yer alır. Ancak bu iki ideoloji, tarihsel olarak birbiriyle çatışan ve zaman zaman birbirini besleyen dinamikler taşır. 

Milliyetçilik (bir ulusun kimliği, kültürü ve bağımsızlığı etrafında şekillenen ideoloji), genellikle toplumsal cinsiyet rolleri üzerinde önemli etkilerde bulunmuş ve bu bağlamda kadınların toplumsal rollerini yeniden tanımlama çabalarını şekillendirmiştir. Feminist teori ise, cinsiyet eşitliği ve kadın hakları için mücadele eden bir düşünce sistemidir. 

Milliyetçi Söylem, Kadını Ulusun Bekaretini ve Namusunu Temsil Eden Figür Olarak Görür

Milliyetçilik ideolojisi, ulusal kimliği koruma ve güçlendirme amacıyla genellikle geleneksel toplumsal cinsiyet rollerini savunur. Bu, özellikle kadınların ulusun "bekâretini" ve "namusunu" temsil eden figürler olarak konumlandırıldığı milliyetçi söylemlerde kendini gösterir. 

Örneğin, ulusal semboller ve milliyetçi ritüellerde kadınlar, çoğu zaman annelik, saflık ve fedakârlık gibi rollerle özdeşleştirilir. Bu durum, kadınların toplumsal rollerini daraltmakta ve erkek egemenliğini güçlendirmektedir. 

Milliyetçi Söylemler Cinsiyet Eşitsizliğini Derinleştiriyor

1980'lerden doğmuş olan Postkolonyal Feminizm, hem klasik feminizmi eleştirirken, hem de Batılı liberal siyaset bilimine karşı çıkmaktadır. Millilyetçi ve militarist söylemlerin, kadınları milliyetçi projelerde araçsallaştırdığını ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğini derinleştirdiğini savunur.



Militarizm ve Savaşın Cinsiyet Boyutu

Postkolonyal Feminizmin en fazla odaklandığı konulardan biri de militarizm (savaşın meşruiyetini ve gerekliliğini savunan düşünce sistemi) ve savaşlardır. Savaş, tarihte çoğunlukla kadın ve çocukların en ağır mağdurlar olduğu bir alan olarak öne çıkmıştır. Kolombiya, Bosna, Irak ve Sudan gibi örneklerde, tecavüzün bir savaş silahı olarak kullanılması, milliyetçi söylemlerin bir parçası olarak değerlendirilir.

Milliyetçilikle Sert Erkek Kimliği ve Maskülenlik İmajı Yüceltilir

Milliyetçilik, savaşın meşrulaştırılması için sert erkek kimlikleri ve şiddet dolu maskülen imajları yüceltirken, kadınları ise korunması gereken "ulusal değerler" olarak tanımlar. Bu bakış, kadınları cinsiyet temelli bir mağduriyet içerisine hapsetmekte, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini artırmaktadır.

Milliyetçili ve Militarizm Etkisi Kadınlar Üzerinde Yıkıcıdır

Postkolonyal Feministler, bu noktada Batılı liberal teorilerin şiddetin tüm türlerine karşı çıkışını sorgular. Onlara göre, Batı'da kabul gören devletin "hakem" rolü, toplumsal şiddeti engelleyebilecek bir mekanizma olarak görülse de, bu anlayış Postkolonyal coğrafyada geçerli değildir. Bu coğrafyalarda, milliyetçilik ve militarizmin kadınlar üzerindeki etkisi çok daha yıkıcıdır. Liberallerin barışçıl devlet varsayımı, bu coğrafyalar için geçerliliğini yitirmektedir. 



Küresel Kız Kardeşlik ve Batı Dışı Kadınların Deneyimi

Postkolonyal Feminizm, küresel kız kardeşlik" (global sisterhood-dünya genelinde kadınların dayanışma içinde olması birbirine destek vermesini içerir) kavramını sorgulayan bir anlayış geliştirir.

Batılı feministler, genellikle evrensel bir "kadın dayanışması" fikri öne sürer ve tüm dünyadaki kadınların benzer sorunlarla mücadele ettiğini savunur. Ancak Postkolonyal feministler, Batılı feministlerin bu yaklaşımlarının, Batı dışı kadınların farklı deneyimlerini göz ardı ettiğini belirtir. Özellikle kolonyalizmin ve ırkçılığın kadınlar üzerindeki etkileri, Batılı feminist teorilerde yeterince yer bulmamaktadır. Küresel kız kardeşlik söylemi, Batı dışı kadınların sesini duyurmada eksik kalmakta ve bu nedenle eleştirilmektedir.

Adalet ve Adaletin Sağlanması İçin Yapısal Dönüşümü Savunur

Batılı feministler, genellikle eşitlik idealine odaklanırken, Postkolonyal feministler, eşitlik kavramının her zaman adil sonuçlar getirmeyeceğini savunur. Eşitlik, farklı grupların sahip olduğu özgün tarihsel ve toplumsal koşulları dikkate almadığında, dezavantajlı grupların durumunu daha da zorlaştırabilir. Bu nedenle Postkolonyal Feminizm, eşitliğin ötesine geçerek adaleti ve bu adaletin sağlanabilmesi için gereken yapısal dönüşümleri savunur.

Vatandaşlık, Etnisite ve Göçmenlik

Postkolonyal Feminizmin bir diğer eleştiri odağı, Batılı toplumlarda vatandaşlık  kavramının etnisiteyle olan ilişkisi üzerinedir. Batı'da, açıkça dile getirilmese bile, vatandaşlık hakları genellikle etnik kimlikler üzerinden şekillenmektedir. Avrupa Birliği gibi "demokrasi şampiyonu" olarak görülen yapıların bile, serbest dolaşım hakkını sadece kendi vatandaşları için bir hak olarak tanımlarken, göçmenlere yönelik giderek katılaşan politikalar geliştirdiği gözlemlenmektedir. 

İsrail ve İngiltere gibi ülkelerde de benzer yaklaşımlar mevcuttur.

Melezleştirmeyi Eleştirir

Bu bağlamda, Batı'nın ötekileştirme mekanizmalarını deşifre eden Postkolonyal Feminizm, Batılı olmayan toplumlara uygulanan "melezleştirme" (farklı kültürlerin zorla birleştirilmesi ve Batı’ya benzetilmesi) çabalarını eleştirir. Ancak bu melezleşme çabalarının, Batılı olmayan bireylerin asla "öteki" olmaktan kurtulamayacağı gerçeğini değiştirmediğini vurgular. Doğulu bireylerin iradi olarak Batı’ya benzeme çabalarının sonuçsuz kalacağına işaret eder.

Uluslararası İlişkiler Teorilerine Katkısı

Postkolonyal Feminizm, uluslararası ilişkiler teorilerine de önemli katkılarda bulunur. Realist (devletlerin çıkarlarını en üst düzeye çıkarma amacına dayalı bir teori) ve liberal (bireysel özgürlük ve piyasa ekonomisinin savunulduğu teori) yaklaşımlar, devletleri tek parça aktörler olarak kabul ederken, Postkolonyal Feminizm bu devletlerin içindeki toplumsal cinsiyet hiyerarşilerini sorgular. 

Postkolonyal Feminizm, kimliklerin sömürgecilik ve ırkçılıkla nasıl şekillendiğini ve bu kimliklerin kadınlar üzerindeki etkilerini ortaya koyar.

Postkolonyal Feminizm, milliyetçilik ve feminizm arasındaki ilişkiyi derinlemesine analiz eden, Batı merkezli feminizme eleştirel yaklaşan ve kadınların farklı deneyimlerini ön plana çıkaran bir düşünce sistemi olmakla birlikte, savaşın, şiddetin ve milliyetçiliğin toplumsal cinsiyet eşitsizliği üzerindeki etkilerini gözler önüne sermektedir. Kadınların mağduriyetini daha geniş bir küresel bağlamda değerlendirme gerekliliğini vurgulamakta, milliyetçi projelerin kadınlar üzerinde bıraktığı derin izleri anlamadan, gerçek bir toplumsal cinsiyet eşitliği sağlanamayacağını belirtmektedir. 

Kaynakça: 

https://kadincalismalari.klu.edu.tr/Sayfalar/31442-dunya-kadinlar-gununde-kuresel-kiz-kardeslik-dunya-ve-turkiyede-kadin-haklari.klu

http://kaynakca.hacettepe.edu.tr/eser/40337160/postkolonyal-feminizm-baglaminda-kuresel-kiz-kardeslik-kavraminin-incelenmesi-hindistan-ornegi

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/53307

Ataman, M. (2009). Feminizm: geleneksel uluslararası ilişkiler teorilerine 

alternatif yaklaşım demeti. Alternatif Politika

Yuval-davis, N. (2010). Cinsiyet ve millet, Çev. A. Artun. İstanbul: İletişim 

Yayınları

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder