ÖLÜMÜN VE ŞİDDETİN GÖLGESİNDEKİ KADINLAR
ELİNDE TESBİH, ŞİŞİRİLMİŞ KASLAR, KABARIK KOLLAR, DAR PANTOLONLAR, TUHAF YÜRÜMELER, ACAYİP BAKIŞLAR, ÖLDÜREN, ŞİDDET UYGULAYAN CEZASIZ KALAN ERKEKLER
Kadınlar
Nazım Hikmet Ran
Ve kadınlar,
bizim kadınlarımız:
korkunç ve mübarek elleri,
ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
anamız, avradımız, yarimiz
ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen
ve soframızdaki yeri
öküzümüzden sonra gelen
ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız
ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki
ve karasabana koşulan
ve ağıllarda
ışıltısında yere saplı bıçakların
oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan
kadınlar,
bizim kadınlarımız
Nazım Hikmet, ne güzel anlatıyor, kadınların yaşamın acımasız yüzü karşısındaki direnişini.
Bugün kadınların, çocukların karşılaştığı şiddet, kadın cinayetleri, şiddet olayları ve yaşanan acılar, toplumsal yaşamın karanlık bir gerçeği. Duyunca duygusallıkla üzülüp haykırdığımız ancak hiçbir çözüm bulmadığımız, unutup geçtiğimiz gerçekler hem de.
Kadınlar, toplumun her alanında mücadele verirken, erkekler kendilerini güçlü ve baskın varlıklar olarak tanımlamaya devam ediyor.
Hem de hegemonik erkek yapılanması üzerine kurulmuş sistemde. Bu tanımlama artık toplumda hastalıklı bir erkek yapısını da inşa etmiş durumda.
Şiddet ve vahşetin hayatın her alanında kutsandığı toplumda, erkekler de kendilerini güçle, zorbalıkla, şiddetle tanımlıyor. İçgüdüsel dürtüler bu ortamda daha kolay ortaya çıkıyor, cezasızlık ise yaygınlaşmayı sağlıyor.
İnsan özündeki sevgiyi, şefkati ve merhameti unuttu artık. Hayvanların bile kendi cinslerine yapmadıkları bir şiddeti ve vahşeti insanoğluna uygulamaya başladı insanlar.
ELİNDE TESBİH, ŞİŞİRİLMİŞ KASLAR, KABARIK KOLLAR, DAR PANTOLONLAR, TUHAF YÜRÜMELER, ACAYİP BAKIŞLAR
Toplumda adeta bir parodi haline gelmiş olan erkekliğin tanımlanma imgeleri ise bu şiddet ve vahşetin imgeleri sanki.
Elinde tesbih, garip şişirilmiş kaslar, kabarık kollarla tuhaf yürümeler, dar pantolonlar, dövmeli vücutlar, acayip bakışlar... Bir insan olma gerçeğinden uzaklaşma, şiddet ve güçle kendini tanımlama.
KADIN CİNAYETİ DENİYOR DA ERKEK CİNAYETİ NEDEN DENMİYOR?
"Kadın cinayeti" ifadesinin tercih edilmesinin arkasında derin toplumsal ve kültürel nedenler yatıyor. Bu tercih, şiddetin cinsiyet odaklı boyutunu net bir şekilde vurguluyor. Kadınlar, sırf cinsiyetleri nedeniyle şiddete maruz kalabiliyorlar ve bu durum, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin acımasız bir yansıması.
Kadınlar, aile içi şiddet ve toplumsal cinsiyet kaynaklı saldırılara daha sık maruz kalıyorlar. "Kadın cinayeti" terimi, sadece bu şiddetin boyutunu ortaya koymakla kalmıyor, aynı zamanda toplumsal farkındalığı artırmak için bir çağrı niteliği taşıyor.
ŞİDDETİN, KADIN ÖLDÜRMENİN SIRADANLAŞMASI
Bu düzeni sorgulamak, cezasızlığı ve şiddetin sıradanlaşmasını kınamak zorundayız. Kadınlar, yalnızca annelerimiz, kardeşlerimiz, ablalarımız, teyzelerimiz, halalarımız, annaannelerimiz, babaannelerimiz, eşlerimiz veya sevgililerimiz değil; aynı zamanda bu toplumun güçlü bireyleri.
Onların mücadeleleri, yalnızca kendileri için değil, hepimiz için. Kadınlarımızın sesi duyulmadıkça, yaşadıkları acılar görünmez kalmaya devam edecek. Şiddetin gölgesinde hayat süren kadınların, eşit bir yaşam ve hak ettikleri saygı için verdikleri savaş, toplumun savaşı olmalı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder