Frankurt Okulu ve Eleştirel Okul
Frankfurt Okulu, 1923 yılında Almanya'nın Frankfurt şehrinde, Sosyal Araştırmalar Enstitüsü olarak Carl Grünberg tarafından kurulmuştur. Bu düşünce okulu, özellikle kapitalizmin ve modern toplumun eleştirisini merkeze alan eleştirel teori (Critical Theory) yaklaşımını geliştirmiştir. Eleştirel teori, toplumsal yapıları yalnızca analiz etmekle kalmaz, aynı zamanda mevcut durumu değiştirmeyi de amaçlar. Bu çerçevede Frankfurt Okulu, felsefe, sosyoloji, psikoloji ve ekonomi gibi çeşitli disiplinleri birleştirerek insanlık için özgürleşme arayışını sürdürmüştür.
Marxist Bakış Açısı
Okulun kurucularından Carl Grünberg, kurumsal olarak Marksist bir bakış açısına sahipti ve ilk yıllarda bu yönelimi korudu. Ancak daha sonra Max Horkheimer, Theodor Adorno, Herbert Marcuse ve Walter Benjamin gibi isimlerin katılımıyla okul, Marksizmi daha eleştirel ve esnek bir biçimde yeniden yorumlayarak felsefi yelpazesini genişletti. Horkheimer, yalnızca ekonomik yapılarla sınırlı kalmayan, kültür, aile, eğitim ve kitle iletişim araçları gibi toplumsal üstyapı unsurlarını da içeren bir analiz geliştirdi. Horkheimer’ın "Akıl Tutulması" (The Eclipse of Reason) adlı eserinde, modern toplumun akıl ve mantık ile olan ilişkisinin nasıl bozulduğunu vurguladı. Ona göre, rasyonel düşüncenin yerini duygusal ve irrasyonel unsurlar almış ve bu durum bireylerin toplumsal eleştirisini zayıflatmıştır.
Popüler Kültür, Kültür Endüstrisi, Adornno ve Horkheimer
Frankfurt Okulu, Marksist eleştiriyi daha kapsamlı bir biçimde ele alarak, popüler kültür ve "kültür endüstrisi" kavramlarını geliştirdi. Theodor Adorno ve Horkheimer, "Kültür Endüstrisi" makalelerinde, popüler kültür ürünlerinin – filmler, müzikler, televizyon programları – bireylerin düşünce ve davranışlarını kontrol etmek için kullanılan araçlar olduğunu belirtmişlerdir.
Onlara göre, bu araçlar, insanları pasifize ederek toplumsal değişime yönelik potansiyellerini zayıflatıyordu. Popüler kültürün kitleleri tekdüzeleştirdiğini, yaratıcılığı öldürdüğünü ve bireyleri kapitalist sistemin kontrolü altında tutarak ideolojik bir araç olarak işlev gördüğünü savunmuşlardır. Bu noktada, sahte kültür kavramı, bireylerin gerçek deneyimlerini ve özgünlüklerini bastıran bir araç olarak öne çıkmaktadır.
Okul Almanya'dan Amerika'ya Sığındı
Frankfurt Okulu’nun teorisyenleri, Weimar Cumhuriyeti'nin çalkantılı siyasi ortamında çalışmalarını yürütüyordu. 1933 yılında Adolf Hitler’in iktidara gelmesiyle birlikte, Nazilerin entelektüellere ve sol görüşlü akademisyenlere yönelik baskıları arttı. Bu nedenle okul, Almanya’dan ayrılmak zorunda kaldı ve Amerika Birleşik Devletleri'ne taşınarak çalışmalarını Columbia Üniversitesi’nde sürdürmeye başladı. Bu dönemde Okul’un düşünürleri, Avrupa’daki faşizm yükselişini ve kapitalizmin toplumsal etkilerini Amerika’daki gözlemleriyle birleştirerek daha kapsamlı analizler geliştirdiler.
Modern Dünyanın İnsanı Yalnızlaştırması
Eleştirel teori, kapitalizmin sadece ekonomik değil, aynı zamanda kültürel alanda da bireyler üzerindeki etkisini incelemeye odaklandı. Frankfurt Okulu’nun düşünsel arka planında, Martin Heidegger’in felsefesi de önemli bir yer tutar. Heidegger, insanın "yurtsuz" ve "yuvasız" olma durumunu vurgulayarak, modern dünyanın insanları nasıl yalnızlaştırdığını ele almıştır. Bu, insanın ontolojik varoluşunu sorgularken, aynı zamanda bireyin toplumsal yapılarla olan bağını da irdeleyen bir perspektif sunar. Kant ise bilginin fenomenler ve numenler arasındaki ayrımını yaparak, bilginin sınırlarını belirlerken, Heidegger daha derin bir anlama ulaşarak bilginin bildiğimizin ötesine geçtiğini savunur. Bu bağlamda, Kant’ın tanıdığı dünya ile, Platon’un idealar dünyası arasında bir benzerlik kurarak, bilginin ötesinde bir gerçeklik olduğunu dile getirir.
Heidegger'in Etkisi
Heidegger’in bu yaklaşımı, özgür düşüncenin ve "free floating" (serbest düşünce) kavramlarının önemini artırarak, bireyin düşünsel bağımsızlığını vurgular. Bireylerin kendi deneyimlerini, düşüncelerini ve duygularını anlamalarına olanak tanıyan bir düşünce serbestliği, eleştirel teorinin temel taşlarından biridir. Bu noktada Frankfurt Okulu, mevcut düzenin sorgulanması ve dönüştürülmesi gerektiğini savunarak, bireylerin düşünsel ve toplumsal özgürlüklerini geliştirmeyi amaçlar.
Kapitalizm Bireyin İhtiyaçlarını Manipüle Ediyor
Frankfurt Okulu'nun bir diğer önemli figürü Herbert Marcuse, kapitalizmin bireylerin ihtiyaçlarını nasıl manipüle ettiğini ve özgürleşme potansiyellerini nasıl bastırdığını ele alan çalışmalarıyla 1960'ların gençlik hareketleri üzerinde derin bir etki bıraktı. "Tek Boyutlu İnsan" adlı eserinde Marcuse, modern kapitalist toplumların bireyleri tüketim odaklı bir yaşam tarzına sürükleyerek, onların düşünsel ve duygusal kapasitelerini kısıtladığını öne sürdü. Marcuse'nin görüşleri, 1968 protestolarında ve karşı-kültür hareketlerinde geniş bir yankı buldu; kapitalizme, bürokrasiye ve sosyal baskılara karşı çıkan gençler için bir ilham kaynağı oldu.
Mekanik Yeniden Üretim Çağında Sanat Yapısı ve Sanatın Özgünlüğü
Walter Benjamin de Frankfurt Okulu'nun önemli düşünürlerindendi. Benjamin, "Mekanik Yeniden Üretim Çağında Sanat Yapıtı" adlı eserinde, teknolojinin sanat üzerindeki etkilerini tartıştı ve modern toplumda sanatın nasıl metalaştığını gösterdi. Benjamin’e göre, sanatın mekân ve zamandan bağımsız olarak çoğaltılabilmesi, onun "aura"sını kaybetmesine yol açıyordu. Bu durum, sanatın özgünlüğünün ve birey üzerindeki etkisinin azalmasına neden oluyordu. Benjamin'in çalışmaları, kapitalist sistemin estetik değerler üzerindeki kontrolünü ve bu kontrolün insan yaşamı üzerindeki etkilerini anlamak açısından önemlidir.
İletişimsel Eylem Kuramı
Frankfurt Okulu’nun ileri aşamalarında Jürgen Habermas, eleştirel teoriyi daha da geliştirerek, toplumsal iletişim süreçlerini analiz etti. Habermas’a göre, sağlıklı bir toplum için özgür ve rasyonel bir diyalog ortamı gereklidir. "İletişimsel Eylem Kuramı" adlı eserinde Habermas, toplumsal ilişkilerin bir iletişim süreci olarak yeniden tanımlanması gerektiğini savundu. Ona göre, bireyler arasında gerçekleşen iletişim süreçleri, baskıdan arınmış bir toplumun temellerini oluşturabilir. Habermas, eleştirel teoriye analitik felsefe ve dil felsefesini ekleyerek, teoriyi daha geniş bir kitleye ulaştırdı.
Habermas, Batı Marksistleri ve Michel Foucault gibi düşünürlerden de etkilenmiş, bu etkilerle birlikte Eleştirel Okulu daha geniş bir çerçeveye oturtmuştur. Özellikle Foucault’nun iktidar ilişkileri üzerine yaptığı çalışmalar, Habermas’ın sivil toplum anlayışını şekillendiren önemli bir unsurdur.
Aristo ve Kamusal Alan
Sivil toplum kavramını Aristoteles’teki kamusal alan anlayışıyla ilişkilendirermek gereklidir. Kamusal alan bireylerin toplum içindeki aktif katılımını ve toplumsal dönüşümdeki rollerini vurgulamıştır. Aristoteles’in kamu alanındaki etkileşimlerin toplumsal ilişkilerdeki önemine değinerek, sadece iktidar alanının dışındaki bir oluşum değil, aynı zamanda toplumsal dinamiklerin merkezinde bir yer aldığını savunmuştur.
1930 Sonrası Marx ve Mao Eleştirisi
1930 sonrasında Marx ve Mao’ya yönelik eleştirel yaklaşım, Frankfurt Okulu’nun teorik gelişiminde önemli bir yer tutar. Bu dönemde, Marx’ın ekonomik determinismine karşı çıkan düşünürler, toplumsal dinamikleri daha karmaşık bir yapıda ele almışlardır. Özellikle Mao’nun ideolojisi, Habermas gibi düşünürler tarafından eleştirilmiş ve sosyalist hareketlerin karşılaştığı zorluklar üzerinde durulmuştur.
Sivil Toplum Algısı
Habermas’ın sivil toplum algısı, sınıfsal bir temele dayanmadığı gibi, iktidarın dışında kurulmuş bir etki alanı olarak tanımlanır. Bu, onun düşüncelerinin liberalizmin ve sosyalizmin ötesinde bir anlam taşıdığını gösterir. Bu bağlamda, Dünya Bankası da Habermas’ın düşüncelerini kullanarak, sivil toplumun piyasalardaki etkinliğini ve devletle olan ilişkisini yeniden tanımlamıştır.
1980’lerde liberalizm ve 1990’larda Dünya Bankası ile New Keynesyen yaklaşımın yükselişi, sivil toplumun serbest piyasalarla entegrasyonunu sağlamaya yönelik politikaların şekillenmesine neden olmuştur.
Dünya Bankası ve IMF
Dünya Bankası, sivil piyasalara müdahale edilmemesinin kriz yaratacağını belirtirken, IMF tam liberalizmi savunmuştur.
1997-98 Asya Krizi sırasında, bu düşüncelerin gerçekliği test edilmiş ve birçok ülke, piyasa ekonomisinin sınırlarını keşfederek, devlet müdahalesinin gerekliliğini tartışmaya başlamıştır. Clinton, Dünya Bankası eliti etkisinde hareket etmiştir.
Bu süreçte, devletin yeniden keşfi, "real government" olarak tanımlanmış ve yönetişim kavramının ortaya çıkmasına yol açmıştır.
Burada, devlet, piyasa ve sivil toplum etkinliği arasındaki ilişkilerin yeniden tanımlanması önem kazanmıştır.
Sivil toplumun tersi politik toplum olarak ortaya çıkmıştır. Sivil toplumun tertibi, politik toplumun kendisi olarak da tanımlanmıştır.
Aşırı Tüketim, Değişim Faşizmi
Horkheimer, Adorno ve Marcuse’nin eleştirileri, modern toplumun eleştirel bir analizi için gerekli olan bir perspektifi sunarken, bu eleştirilerin hâlâ geçerli olduğunu ve günümüzde aşırı tüketim kültürü, değişim faşizm gibi unsurların bireylerin özgürleşme potansiyelini nasıl etkilediğini göstermektedir.
Dünya Bankası
Dünya Bankası, ekonomik kalkınmayı ve yoksulluğun azaltılmasını destekler. Gelişmekte olan ülkeler için projeler ve krediler sağlar. Dünya Bankası, devletin ekonomiye müdahale etmesi gerektiğini savunur. Özellikle altyapı, eğitim, sağlık ve diğer kamu hizmetleri gibi alanlarda devletin etkili olmasını teşvik eder. Dünya Bankası, piyasa mekanizmalarına güvenin yanı sıra devlet müdahalesini de önemli görür.
IMF
IMF ise, küresel ekonomik istikrarı sağlamak ve uluslararası para sistemini dengelemek için çalışır. IMF'nin politikaları daha çok makroekonomik dengeyi sağlamaya yöneliktir. Neo-Keynesyen bir yaklaşımı benimseyen IMF, özellikle ekonomik kriz dönemlerinde devletin ekonomiye müdahale etmesini destekler. IMF, devletlerin mali politikalar ve yapısal reformlar aracılığıyla ekonomik istikrarı sağlamalarını teşvik eder.
Kaynakça:
https://youtu.be/qDGSgamya1k?si=-vyMMb6jTNbQM3iE
The Frankfurt School and Critical Theory by Claudio Corradetti :: SSRN
Sosyal Bilimlerde Köken Mitleri: Fromm, Frankfurt Okulu ve JSTOR'da Eleştirel Teorinin Ortaya Çıkışı
JSTOR'da Eleştirel Teorinin Kökeni, Gelişimi ve Çağdaş Durumu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder