SONBAHARIN SESSİZ ÇIĞLIĞI
KENDİ ÜLKESİNE YABANCI İNSANLAR
NEVİN BİLGİN
Kendi yaşadığı sokağı bir adım ilerisini bilmeden içe dönük yaşayan, adeta makineleşmiş gibi belli bir hız döngüsünde düşünmeden davranan insanlar...Lüks araba, lüks ev, markalar arasına sıkışıp kalırken zamanı, bir sonbaharın daha elveda deyişini kaçıranlar. Bunun farkında olmadan yaşayan milyonlarca insan.
Sonbahar geldiğinde Türkiye’nin dört bir yanında doğanın yumuşak kollarında unutulmaz bir renk şöleni başlar. Sarının, turuncunun, kırmızının tonları bir tablo gibi yayılır ormanlara, dağlara ve vadilere. Küre'de, Ilgaz'da, Kazdağları'nda Kaçkarlar'da, Akbelen'de, Erfelek'te, Yedigöller'de, Kapadokya'da ve adı duyulmamış yüzlerce yerde sararmış yapraklar, sulara yansıyan meşe ormanları, kızıl gün batımları… Peki doğaya sırtını çeviren insan mutlu olabilir mi?
Bu manzaralar, insanı durup bir an için bu güzellikte kaybolmaya davet eder. Ancak doğanın bu özgün cennetinde saklı bir çığlık vardır; çünkü modern dünya, ekranlar ve reklamlardan yayılan sahte bir cazibe ile başka yerlere hayranlık duyarak, önündeki güzelliklere gözlerini kapatır.
Bugün insanlar, sosyal medya algoritmalarının dayattığı hayallerle uzak ülkelere, egzotik sahillere özenirken, ayaklarının altında yok olan ormanları, kuruyan gölleri, betonla kapanan vadileri görmezden gelir. Doğanın, insan eliyle yavaş yavaş yıkıma uğradığını göz ardı ederek yaşanan bu sanal ve yüzeysel ilgi, doğaya verilen zararı daha da derinleştirir.
Doğa sessizce yardım çığlığı atarken bizler, renklerin gölgesinde kaybolup sadece “beğen” butonlarıyla tatmin oluyoruz. Bu, doğanın bir parçası olmanın ötesinde ona yabancılaşmak demektir. Artık ağaçların altında yürüyüp yaprakların hışırtısını hissetmek yerine, sanal bir görüntüye hayranlıkla bakar olduk.
Oysa sonbahar, sadece doğanın geçici bir rüyası değil; yaşamın döngüsü. Yaprakların solması, doğanın kendini yenileme süreci ve bu döngü, insana yaşamın geçiciliğini, doğanın sadeliğini hatırlatıyor.
Bu güzelliği yaşamak için uzaklara gitmeye gerek yok, hemen yanı başımızda olanları görmek yeter. Fakat bunu anlamak, doğaya karşı duyarlı bir bakış açısını geliştirmekle mümkün. Çünkü her kesilen ağaç, her kuruyan göl, her yok edilen vadi, doğanın bize sunduğu bu geçici güzelliğin sonsuza dek yok oluşuna bir adım daha yaklaştığımızın sessiz bir uyarısı.
Doğanın en saf haline sırt çevirmeden, onun sesini dinleyebilmek dileğiyle...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder