OSMANLI GERDEK VERGİSİ BİLE ALIYORDU
KATIK, KUMANYA, YOL VERGİSİ BİLE VARDI
KIZILCIK KURUSUNDAN İĞDEYE KADAR HERŞEYİ VERGİLENDİRMİŞTİ
TAHRİR DEFTERLERİNDEN ÇIKAN GERÇEKLER
NEVİN BİLGİN
Türkiye'deki vergilendirme denildiğinde genellikle cumhuriyet sonrası dönem hep akla gelmekte. Ancak Osmanlı İmparatorluğu döneminde köylülerden, kentlilerden çok ağır vergiler alındığı tahrir defterlerinde ortaya çıkıyor. Osmanlı evlenenlerden gerdek vergisi bile alırken, köylünün yetiştirdiği ne varsa hepsini vergiye bağlamıştı; iğdeden kızılcık kurusuna kadar herşeyden vergi alınıyor. Nüfus sayımı sadece erkekler "nefer" olarak sayılırken, kadınlar ve çoçuklar hiç hesaba katılmıyordu.
Osmanlı Devleti’nin vergi sistemi, toplumun her alanına nüfuz eden, üretimden tüketime, ticaretten sosyal yaşama kadar geniş bir yelpazeyi kapsıyordu. Bu sistem, hem devletin ekonomik gücünü artırıyor hem de halkın yaşam biçimini şekillendiriyordu.
Gerdek Vergisi: Evliliğe de Vergi
Osmanlı döneminde alınan en ilginç vergilerden biri resm-i arûz, yani "gerdek vergisi"ydi. Evlenen çiftlerden alınan bu vergi, nikâhı kıyan kadı efendi tarafından tahsil edilirdi. Zenginlerden bir altın, fakirlerden 12 akçe, orta halli olanlardan ise bu iki tutar arasında belirlenen bir miktar alınırdı. Gerdek vergisi, hem ekonomik statüye göre esnekliği hem de sosyal hayatın her alanına devletin müdahil olduğunu göstermesi açısından dikkat çekicidir.
Sanayi ve Ticaret Üzerinden Alınan Vergiler
Osmanlı vergi sisteminde, sanayi ve ticaret de önemli bir gelir kaynağıydı. Madencilik, dokumacılık, deri işleme (debbağlık), gemicilik, balıkçılık, sabunculuk ve boyacılık gibi sektörlerden düzenli olarak vergi toplanırdı. Bunun yanı sıra el sanatlarıyla üretilen ürünlerden alınan vergiler de ekonomiye katkı sağlıyordu. Ancak vergi yalnızca üretimle sınırlı değildi; ticarete konu olan ürünler de satıldıkları her aşamada vergilendirilirdi.
Lazikiyye 'Denizli" Kazası Vergi Kitabı
Turan Gökçe'nin kaleme aldığı, Türk Tarih Kurumu tarafından çıkarılan " 16 ve 17. yüzyıllarda Lazikiyye (Denizli) Kazası" adlı kitapta belgeler üzerinden ayrıntılı olarak vergilendirme sistemi yeralıyor.
Osmanlı tahrir defterlerine göre, Denizli’de pazara getirilen ve satılan hemen her üründen vergi alınıyordu. Sabundan sumak yaprağına, sirke ve baldan sarımsak ve soğana kadar çeşitli ürünler vergilendirilirdi.
Hatta kızılcık kurusu, iğde, bel sapı ve kiraz gibi ürünlerin bile ticarete konu olan miktarlarına göre vergi oranları belirlenmişti. Örneğin, kızılcık kurusunun yükünden %2, bel sapı ve kiraz gibi ürünlerden %1 oranında vergi alınması dikkat çekicidir.
Tahrir defterlerinde yer alan bilgilere göre, pazara ürün getirip satanlardan ve çeşitli tarımsal ürünlerden alınan vergiler şu şekilde belirlenmişti:
Arabi ve kara sabun, iksir, sumak yaprağı, sirke, balık, havyar, soğan, sarımsak, boya, kara boya, mazı, palamut, kuru gön, yaş gön, peynir, bal, sade yağ, lök, kepenek, keçe, urgan, badem, elma, çanak, kil bardak, kuru üzüm, pekmez, bakır, kızılcık kurusu gibi ürünlerin yükünden %2 vergi alınmaktaydı.
Bel sapı, kiraz, kalye taşı gibi ürünlerin yükünden ise %1 vergi alınmaktaydı.
Öşür Vergisi
Ayrıca, öşür vergisi de bağ, bahçe, bostan ve meyve üretiminden alınmaktaydı. Bu vergi, tarımsal üretimden alınan ve ürünün belirli bir yüzdesini devlete aktaran bir vergi türüydü. Öşür vergisi, çeşitli meyve türlerinden ve bağ bahçelerde yetişen her türlü mahsulden tahsil edilirdi. Başlıca ürünler arasında kestane, ceviz, armut, zeytin, iğde ve diğer meyveler yer alırdı.
Tarım ürünleri dışında, Denizli’nin yerel ekonomisinde üretilen keçe, urgan, bakır eşyalar gibi el sanatları ürünleri de bu vergilendirme sisteminin bir parçasıydı. Üretim sürecinden pazara ulaşma aşamasına kadar her adımda vergi alınması, devletin ekonomik kontrol mekanizmasının bir göstergesiydi.
Vergi Sistemi ve Sosyal Yaşam
Osmanlı vergi sistemi sadece ekonomik değil, toplumsal bir düzeni de yansıtır. Tarımdan ticarete her alanı kapsayan bu yapı, üreticiler ve tüccarlar üzerinde ciddi bir ekonomik yük oluştururken, aynı zamanda devletin gelirlerini güvence altına alıyordu. Ancak bu sistem, genellikle dar gelirli halkı zorlayan sonuçlar doğuruyordu. Vergi yükünü karşılamakta zorlanan köylülerin ve üreticilerin durumu, zaman zaman sosyal huzursuzluklara da yol açmıştır.
Tekâlif-i Örfiyye ve Tekâlif-i Âdiye Vergileri
Osmanlı Devleti’nde halktan alınan vergiler, sosyal yaşam ve savaş ihtiyaçlarına göre düzenlenmişti. Tekâlif-i örfiyye olarak bilinen vergiler, daha çok savaş dönemlerinde alınırdı. Bu vergilerin arasında, evlenenlerden alınan gerdek vergisi gibi sosyal yaşama dayalı yükümlülükler de bulunuyordu. Ayrıca yargı sistemine bağlı olarak, cinayet veya diğer suçları işleyenlerden cezai nitelikte vergiler toplanıyordu.
Yol, Konak, Katık, Kumanya vergileri
Bazı araştırmacılara göre, tekâlif-i örfiyye kapsamındaki vergilerin sayısı yüzü buluyordu. Halktan toplanan yol, konak, katık, kumanya, nân, ulûfe ve nevâle gibi vergiler, hem devletin ihtiyaçlarını karşılıyor hem de halkın ekonomik yükünü artırıyordu.
Keyfi Vergiler ve Sosyal Eşitsizlik
Osmanlı’da keyfi olarak konulan vergilere tekâlif-i şakka denirdi. Bu vergiler, genellikle kurallara aykırı bir şekilde tahsil edilir ve halk arasında huzursuzluk yaratırdı. Keyfi vergiler, devletin ekonomik gücünü artırmak adına halkın üzerindeki baskısını artıran bir araç hâline gelmişti.
Kadınlar ve Çocukların Sayılmadığı Nüfuslar
Vergi sisteminin toplumsal boyutu, Osmanlı’nın erkek merkezli yapısını da ortaya koyuyordu. Nüfus sayımları genellikle yalnızca erkekler üzerinden yapılır, kadınlar ve çocuklar bu sayımlara dâhil edilmezdi. Bunun nedeni, vergi ve askerlik yükümlülüğünün erkekler üzerinde yoğunlaşmış olmasıydı. Erkekler "nefer" olarak kaydedilirken, kadınlar ve çocuklar devletin kayıtlarında yer almıyordu.
Kaynakça:
https://www.academia.edu/84541430/Osmanl%C4%B1_Devletinde_Vergi_Sistemi?form=MG0AV3 (Osmanlı'da vergi sistemi=
Gökçe, Turan, 16 ve 17.yüzyıllarda Lazikiyye (Denizli) Kazası. Türk Tarih Kurumu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder