19 Aralık 2024 Perşembe

 BELEDİYE OTOBÜSLERİ: TOPLUMUN AYNASI

İŞTE MANZARALAR

ASASIYLA AYAKTA DURMAYA ÇALIŞAN DEDELER

SAKIZ ÇİĞNEYİP TELEFONDA SÜREKLİ DEDİKODU YAPANLAR

GAZ ÇIKARIP OTOBÜSÜ BAYILTANLAR

VE...HALKIN OTOBÜSLERİNDEN GERÇEK MANZARALAR


Nevin Bilgin 

Belediye otobüsleri, toplumun aynası olarak o toplumu yansıtır aslında. 

Otobüsler, adı "modern" şehir hayatının belki de en samimi ama bir o kadar da karmaşık mekanlarıdır. 

Vatandaşın en çok bir araya geldiği, birbirini tanımadığı ama bazen sohbete dalıp dertleştiği, bazen de birbirine laf yetiştirip tartıştığı daracık alanlardır. Bu alanlar dar olsa da, hayatın vatandaş için ışıltılı olmayan yüzünü güzelce resmeder.

Bir otobüs yolculuğunun hikâyesi aslında herkesin aynı mesafeyi paylaşmasıyla başlar. Koltuk bulabilenlerin kısmen rahatlık yaşayabileceği, bulamayanların ise tutunacak bir yer arayıp dengesini koruma savaşı verdiği bir mekân... 

                                       Boş otobüs

Hele ki belli saatlerde, otobüsün az geldiği yerlerde bu tablo daha da belirgin hale gelir. Yaşlılar bile ayakta kalır bazen. Gençler ve çocuklar hayattan yorulmuş bir ifadeyle başkalarına yer vermek istemez. Gözler ya yerde ya da uzaklara dalmış, bir köşeye çekilmiştir gizlice. Kızgın ve sinirli otobüs şoförü ani frenleriyle yerden yere savurur zor ayakta duranları. 

Otobüs şoförü de şehrin temposuna ayak uydurmuş, bir an önce son durağa ulaşma telaşındadır. Ani frenler, sert kalkışlar… Ayakta yolculuk edenlerin dengesini kaybedip birbirine yaslandığı ya da yere savrulduğu o anlar...

Herkesin zihninde aynı soruyu uyandırır: "Bu kadar yakın ama bu kadar uzak olmak mümkün mü?" 

Hele ki yaşlıların tutunacak yer bulamadan sendelediği, engelli bir yolcunun dengede kalmak için tek ayak üzerinde savaş verdiği görüntüler, şehrin insafsız ritmini daha da hissedilir kılar.

Bedava biniyorlar diye yaşlılara yönelik bir serzeniş dönüp dolaşır, gençlerin ve şoförlerin diline dolanır. Oysa kimsenin aklına gelmez; bu insanların da hastaneye gitmesi, bir alışveriş yapması ya da sıradan bir hava almak için bile dışarı çıkması gereklidir. Hayatta onlar için yürümek bile çileye dönmüştür.

Bir de okul çıkışı ya da okula gidişte otobüsü kullanan çocuklar vardır; sırtlarında kilolarca ağırlıkla, açlıktan kokan nefesleriyle...



Otobüsün havasına bir de gaz çıkaranların kokuları, ağız kokuları karışır. Pencereler hızla açılır, burunlar ellerle tıkanır. 

İnsanların bu kadar yakın mesafede bir arada bulunmasına rağmen, birbirinden uzak kalmayı başardığı bu anlar, toplu taşımanın gerçek yüzüdür. 

Duraklarda da manzara farklı değildir. Banklar yetmez, ayakta beklemek zorunda kalan bastonlu yaşlıların omuzlarına yüklenir zamanın ağırlığı. 

Kısa bir mesafeyi katetmek bile bazıları için dağları aşmak gibidir. Ama bu tabloyu kim görebilir? 

Her gün kendi arabasıyla ya da servis penceresinden şehre bir an göz atanlar mı? Vatandaşın derdiyle arasına mesafeler koyanlar bu gerçekleri anlayabilir mi? 

Telefonla bağırarak konuşan, sakız çiğneyip patlatan, dedikodunun doruğuna varan, uzun tırnaklı, takma kirpikli, saçı aynı numaralı boyalı kadınlar da vardır otobüslerde.

Bunun yanında, hiç yıkanmamış, psikolojik durumu iyi olmayan birisi gelip durabilir yanınızda kokudan kendinizden geçersiniz. 

Engelli çocuğuna veya yaşlı bir yakınına eşlik eden kişiler de bulunur. Sinirli ama biraz da utangaç bir hâlde binerler otobüse.

Otobüsler, bir yandan şehrin en gerçek öykülerinin yaşandığı alanlar iken, bir yandan da toplumsal duyarsızlığın en göze çarptığı sahnelerdir. 

Herkes birbirine bu kadar yakınken aslında bu kadar uzak kalmayı başarır. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder