TÜKETMEDEN SEVMEK YOK MU?
TÜKETTİKÇE MUTLU OLUYOR MUSUNUZ?
ÇALIŞ, KAZAN, HARCA, SONRA YENİDEN ÇALIŞ, DÖN BABA DÖNELİM
SEVGİ ÇİÇEKTEN, MUTLULUK KREMADAN MI İBARET?
Tüketim kültürü, modern insanın hem nimeti hem de laneti.
Yaşam, artık değer yaratma değil, tüketim döngüsünde kaybolmak.
Yılın her bir özel günü – yılbaşı, sevgililer günü, anneler günü – içimizdeki duygulara değil, cüzdanımızdaki paraya sesleniyor. Kırmızı iç çamaşırları, ışıldaklı pastalar, ayıcıklı çiçekler…
Sevgi bir çiçeğe indirgenmez. Mutluluk, bir pastanın kremasında ölçülmez. Ama işte tüketim kültürü tam da bunu yapıyor: insanın en derin duygularını, en özel anlarını, basit birer ticaret nesnesine dönüştürüyor.
Sevgi ve mutluluk parlak bir ambalaja sarılıp satılıyor.
Ne kadar harcarsan o kadar seviyorsun, ne kadar alırsan o kadar mutlusun...
Öyle mi gerçekten?
Tüketim kültürü, sevgiyi, dostluğu, anlamı "satın alınabilir" hale getirdi. İnsanlar artık hissetmiyor; yalnızca harcıyor. Çalış, kazan, harca; sonra yeniden çalış. Dön baba dönelim, ayni kısır döngüde ruhlarımızı öğütelim. Oysa bir kez durup düşünsek... Sevgi gerçekten bir ayıcıkta mı saklı? Mutluluk o kırmızı iç çamaşırında mı gizli?
Tüketim bizi susturuyor. Sevgiyi bağırarak değil, satın alarak göstermemizi emrediyor. Ama bunun sonu yok. Daha büyük, daha parlak, daha pahalı...
Bu yarışta insan değer kaybediyor, nesneleşiyor. Sevgiler sahte, mutluluklar geçici.
Tüketmeden de sevebilir miyiz? Harcamadan da mutlu olabilir miyiz? Bu döngüyü kırabilir miyiz? Belki de asıl devrim, hiçbir şey almadan sevebilmek, hiçbir şey harcamadan mutlu olabilmekte yatıyor. İşte o zaman sevgi çiçekten, mutluluk kremadan kurtulacak. Ve insan, yeniden insan olacak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder