1980 DARBESİNE GİDEN SÜREÇTE MİTÇİLER VE ÜLKÜCÜLER
MUHİTTİN ÇOLAK'IN KİTABINDAN
Anılarını "Her Şey Milliyetçi Türkiye İçin" adıyla kitaplaştıran Alparslan Türkeş'in sağ kolu olan ve MHP'de çok sayıda görevde bulunan gençlik teşkilatlarının kurucusu olan Muhittin Çolak, kitabında o dönemde sağcı ve solcu olarak öğrencilerin kamplara bölünmesiyle okulların nasıl bölündüğünü ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi'nin kendileri için önemini de ayrıntılı olarak anlatıyor. Çolak, ayrıca ismini vermediği bir MİT'çinin partide nasıl seminer verdiğini, bakanlıkta nasıl yetkili yapıldığını da ayrıntılarıyla anlatılıyor. Kitaptan bu konulara ilişkin bazı bölümler şöyle:
Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi'nin ülkücüler için önemini de kitabında şöyle anlatıyor:
Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi
Okulda ülkücü olarak tanıdığımız kimse yoktu. Tek tük sol tarafından zararsız görülen kişiler okula gidip geliyor olabilirdi. Zaten okula devam mecburiyeti yoktu. Sola karşı eylemde bulunmayanlar da sessiz sedasız imtihanlara giriyor ve araziye uygun davranıyorlar.
Bayramın son gününü uygun gördük. Çoğu insan bayram tatilinden dönmemiş olurdu. Düğmeye bastık. Ekipten on kişi Ramazan Bayramının son günü 3 Aralık'ı 4 Aralık'a bağlayan gece Akedimi'ye hakim oldu. Sadece on kişi... Ülkü Ocaklarının afişini o saatte temin edemediğimiz için okula Ülkücü İşçiler birliği afişlerini astık. Varsın işçi afişi olsun, hepisinin başında ülkücü yazıyor ya.
Hiçbir çatışma olmadı. Kimsenin burnu dahi kanamadı. Okumak isteyen okula geldi. Okumak istemeyen gelmedi. Zaten okulun kapısına okula gelmesinde fayda ummadığımız iki yüz kişilik bir liste asılmıştı. Önemli olan okulun huzuruydu.
İki gün sonra solcuların tatilden önce forum yaptığı amfide biz forum yaptık. Amfi tıklım tıklım doluydu., konuştum. Amfi bu sever "Milliyetçi Türkiye" diye bağırıyordu. Okulu Ülkücü Harekete kazandıranların başında Yapı-İş'i karargah olarak kullanan arkadaşlar geliyordu. Salih Dilek, Mehmet Bögüalp Hacıömeroğlu, Şükrü Serimer, Faruk Berberoğlu, Semih Demirbaş, Yavuz Kapanoğlu, Ali Karadağ, Ali Keser, Sabri Can ve ben.
Okulda çok değerli üç arkadaşla tanıştık; Devlet Bahçeli, Ali Uzun ve Selahattin Albayrak.
Bu arkadaşların daha önce Adalet Partisi ile dirsek teması olmuş, o pozisyonlarından da istifademiz olacağını düşündük.
Dolayısıyla yakınlık kurduk. Bir gün okulda "Ben de ülkücüyüm" diyen Karadeniz uşağı İbrahim Birben yanımıza geldi. Onu da bizim ekibin içine dahil ettik. Sonra sol baskıdan kurtulan arkadaşlar bir bir ortaya çıkıp Ülkücü Harekette yerlerini almaya başladılar.
Bu önemliydi, rahmetli Dursun Önkuzu olayından sonra ister ölümlerin başlaması deyin, ister fikir ayrılıkları, isterseniz korku. Ne derseniz deyin, 1970'in Aralık ayına geldiğimizde sayımız çok azalmıştı. On, on iki kişi bizim grup, Yıldırım Beyazıt Yurdu bölgesinden Ali Güngör, Rıza, Orhan Kavuncu, beş, on kişi, Beşevler'den sorumlu Sami Bal, Hasan Ali Arıkan, Mahir Özsoy gibi yüksek öğretmenli on beş, yirmi arkadaş, Cebeci Hukuk'tan Mehmet Sakarya, Nihat Ünal'la birlikte 5-6 kişi ...Eğitim'den Ali Uğurlu, Sağdan sola, soldan sağa elli kişiyi bulmuyoruz. Onun için okulların içinde olmamız gerekiyordu, sol baskıyı kırıp insanımızla kucaklaşmamız gerekiyordu.
----------
Akademide kısa sürede kök salıp okul normal eğitim hayatına döndükten sonra çevredeki diğer okullarla daha yakından ilgilenmeye başladık. Akademide olmamızın sebebi bütün Beşevler'de solla en azından dengeyi sağlamaktı. Kısa sürede diğer okullarda okuyan, fakat okullarına devam etmeyen edemeyen arkadaşlar ilçelerindeki, illerindeki ülkücü teşkilatlardan aldıkları referans kağıtları ile bizlere kendilerini tanıtıp Akademi'de bir araya geliyorlardı. Akademi diğer okullarda okuyan arkadaşlara ümit ışığı olmuştu. Aralık başında bütün Ankara'da 40-50'ye inen sayımız hızla artarak Beşevler'de beş yüzlere ulaşmıştık. bu da akıllı bir çalışmayla Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi'ni bölücü-sol örgütlerin işgalinden kurtarıp vatansever arkadaşlara okulu açmamızla mümkün olmuştu.
Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi bizim başımızı sokacağımız bir yer olmuştu. Çevredeki okullarda bulunan arkadaşlar da Akademi'yi kendilerine mesken tutmuşlardı.
CEZAEVİNE ZİYARETE GELEN MİTÇİ
Fen Fakültesi'nin önündeki olayların ardından 4 arkadaşımız, olaydan 2-3 ay sonra tutuklanıyorlar. Kitapta cezaevindeki MİT'den gelen ziyaretçi konusu şöyle anlatılıyor:
"Daha da garibini sonradan öğreniyoruz. Arkadaşlardan birisine hapishanede ziyaretçi geliyor. Arkadaşa "ziyaretçin gelmiş" diyorlar. Normal ziyaretçi saati değil. Arkadaşı koğuştan çıkarıp hapishane müdüriyet odasına götürüyorlar. Arkadaşı ziyarete gelen MİT mensubu, arkadaş görüşmeden koğuşa dönünce , kendisine gelen ziyaretçisinin MİT mensubu olduğunu arkadaşlara (belki yanlış anlaşılır diye )söylemiyor. Fakat arkadaşların hapishane müdüriyet odasına kimlerin geldiğini öğrenme imkanları var. Ziyarete gelenin MİT mensubu olduğunu öğreniyorlar. Arkadaş sadece ziyaretçim diyor. Çok sıkıntılı bir durum. MİT'çinin sonradan B.Ö. olduğunu öğreniyoruz. B.Ö.'nün arkadaştan öğrenmek istediğini duyunca küçük dilimizi yutacaktık. B.Ö. Bey soruyor; "Öldürülen Nail Karaçam komünist olarak bildiğiniz için mi öldürüldü, yoksa Ülkü Harekete sızmış, solun hesabına çalışan kişinin yönlendirmesiyle mi öldürüldü?"
Felaket bir senaryo. Nail Karaçam, Dev-Genç'in içinde liderlik titrine ulaşmış...Çatışmada da öldürülüyor. Ülkücü yapının içine sızmış, solun hesabına çalışan birisi var. O birisi her kimse, bizi yönlendirerek, Dev-Genç'in kendi içinde yapacağı infazı bize yaptırıyor. Özeti bu...B.Ö. bu soruların cevabını almayı umuyor. Arkadaşların tümü yirmi dörder yıla mahkum oldular.
Arkadaşımızın elinde olay yerinde olmadığını belgeleyen resmi belgeleri olmasına rağmen yirmi dört yıla mahkum oldu. Büyük acılar yaşayan arkadaşlar ve ailelerin ikimse dinlemek, bu haksızlığı önlemek istemedi. Nihayet 1974 Affıyla tahliye oldular.
Hapishaneden tahliye olan arkadaşlardan bir tanesi Alparslan Türkeş'e gelerek Mit mensubu B.Ö.'nün ziyaretini anlatıyor. Sonra arkadaşımız teşkilattan uzaklaştırıldı. Gizem her zaman işi yaramaz, bazen ters teper. Arkadaşımız gelen ziyaretçinin kimliğini arkadaşlarıyla paylaşsaydı bunlarıh hiçbiri olmazdı.
Arkadaşımız MİT mensubu B.Ö. ile görüştüğü için teşkilattan uzak tutulurken, 1977'de B.Ö. kafasına kukuleta takarak bazı ülkücülere seminer veriyor. Sesimizi çıkartmıyoruz. Hatta elimizde olan bir bakanlıkta yetkili yapılıyor. Ülkücü hareketin hafızası bu kadar mı zayıf? bu kadar mı zaafları olan bir Hareket?"
Kaynakça:
Çolak, Muhittin, Her Şey Milliyetçi Türkiye İçin, Kripto Yayınları
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder