TÜRKEŞ'İN EN ÖNEMLİ KURMAYLARINDAN MUHİTTİN ÇOLAK'IN "HER ŞEY MİLLİYETÇİ TÜRKİYE İÇİN" KİTABI ÜZERİNE
BİR DÖNEMİN TANIKLIĞI VE MİLLİYETÇİ HAREKETİN YOL HARİTASI
ÇOLAK, KİTABINDA TARTIŞMALI KOMANDO KAMPLARINI DA ANLATTI
"KAMPIN ÇADIRLARI KIZILAY'DAN TEMİN EDİLMİŞTİ, KAMPTA BİR TEK KIRMALI AV TÜFEĞİNDNEN BAŞKA EN UFAK BİR ATEŞLİ SİLAH YOKTU"
Alparslan Türkeş'in en önemli kurmaylarından "Rüzgarın Oğlu" lakaplı Muhittin Çolak’ın Her Şey Milliyetçi Türkiye İçin adlı kitabı, Türkiye’nin siyasi tarihinde derin izler bırakan Milliyetçi Hareket Partisi’nin (MHP) ve Ülkücü Hareket’in kritik dönemlerini, içeriden bir gözle anlatan önemli bir çalışma. Kitap, MHP'nin ve Ülkü Ocakları'nın kuruluşundan 12 Eylül 1980'e kadar olan dönemi ayrıntılarıyla ele alıyor.
Muhittin Çolak, yeni çıkacak kitabı ve önceki kitabına ilişkin şu değerlendirmede bulundu:
"Birçok arkadaş ağabey bu davanın 1965'ten beri içindesin, seninle birlikte bazı bilgiler gitmesin, bize ders olacak nitelikteki anılarını yazarsan davaya hizmet etmiş olursun telkinlerinde bulundular. Yazabildiğini yaz, yazamadıklarını anlatırsın dediler. Bu kitabı 4.5 yılda yazdım. Doğduğum yerden başlayarak, Ankara'yı, okulu, yaşadıklarımı, içinde bulunduğum olayları, ders olabilecek olayları yazarak aktarmaya çalıştım. Hepsi bu. 12 Eylül 1980'e kadar anlattım. 2. kitabı da yazıyorum. 12 Eylül 1980'den Türkeş Bey'in ölümüne kadar olan dönemi anlatıyorum. Yazacağım. Yazmaya devam ediyorum"
Ortada Muhittin Çolak
Siyasi Mücadele
Kitap, Çolak’ın bizzat içinde yer aldığı siyasi olayları, özellikle 12 Eylül 1980 öncesi dönemde ülkücü gençliğin mücadelesini, askeri darbe sürecini ve sonrasındaki yeniden yapılanma çabalarını kendi perspektifinden ele alıyor.
Çolak’ın anlatımı, MHP’nin 1960’lardan 1990’lara kadar geçirdiği dönüşümleri ve bu süreçte yaşanan iç tartışmaları yansıtması açısından da önemli.
Kitapta, Alparslan Türkeş’in liderliğinde şekillenen milliyetçi-ülkücü ideolojinin devlet içindeki konumlanışı, 12 Eylül darbesinin ülkücü kadrolara etkisi, ayrıntılı pek çok olayla birlikte ele alınıyor.
12 Eylül darbesi sonrası MHP ve ülkücü harekette yaşanan pek çok olay, hareketin yaşadığı kırılmalar, yeniden toparlanma süreci kitapta detaylandırılıyor.
Çolak, devletin ülkücülere karşı tutumunu eleştirirken, hareketin nasıl devletçi bir çizgiden uzaklaştırıldığını vurguluyor.
MHP ve Türkiye Siyaseti: Kitabın Günümüzle Bağlantısı
Her Şey Milliyetçi Türkiye İçin, sadece geçmişin tanıklığını yapmakla kalmıyor, aynı zamanda bugünün milliyetçi siyasetine dair ipuçları da sunuyor.
Çolak’ın, ülkücü hareketin “devletin hizmetinde mi, yoksa devlet içinde bir güç odağı mı olması gerektiği” konusundaki tartışmalara getirdiği bakış açısı da önemli. Kitap, MHP’nin milliyetçilik anlayışının değişip değişmediği, devlet ile kurduğu ilişkinin nasıl evrildiği gibi konulara ışık tutabilecek bir perspektif sunuyor.
Kitapta Türkeş'le İlk Karşılaşma
Çolak, kitabında Türkeş'le ilk karşılaşmasını da daha lise öğrencisi olarak kongrede görev yaptığı CKMP kongresinden bir anısıyla şöyle anlatıyor:
" Ben salonun kapısında Fahrettin Savaş Konar Ağabey'le dururken bir beyin omuzlara alınmış, müthiş bir tezahüratla salonun iine girdiğini gördüm. Harbiyeliler etrafındaydı. O esnada sinemanın balkonundan bir kişinin salona "Türkeş" diyerek uçtuğunu gördüm. Ben o karğaşa içerisinde Fahrettin Ağabey'e döndüm, omuzlar üzerinde tezahüratlarla giren beyi göstererek "Ağabey bu kim? Bizden mi?" diye sordum. Fahrettin Ağabey gülmekten kendini alamadı. Hem gülüyor hem bana "Muhittin o bizim büyüğümüz o Alparslan Türkeş. Onun için buradayız. 1944 yılında Nihal Atsız'la, Nejdet Sancar'la Türkçülük Davası'nda tabutluklarda yatan, işkeneyle tırnakları sökülen Alparslan Türkeş o" deyine sorduğum sorudan utandım. 1944 Miliyetçilik Olayı'nın biliyordum, okumuştum. Bir büyüğümüz bu Parti'de genel başkan olmak istiyordu. Bize ne düşüyorsa yapmak görevimizdi. Artık tarafımız belliydi. Türkeş'in tarafıydık. Ona karşı olmak bize karşı olmak demekti"
İlk Eylem: Alexei Kısygin'i Protesto
Çolak, katıldığı ilk eylemin de 1966 yılının Aralık ayı sonunda Sovyetler Birliği Hükümet Başkanı Alexei Kosygin'in Türkiye ziyaretinde düzenlenen protestoya katılmak olduğunu belirterek, o anısını da şöyle anlatıyor:
"Ziyaretten önce içinde bulunduğum dernek ve teşkilatlar ziyareti protesto etmek için bir gayret içindeydi. Geleeği günün akşamı Türkiye Mililyetçiler Birliği Ankara Ocağı'nda bir toplantı yapıldı. Bu toplantıda okul Müdürümüz Veli Soysaldı Hocam da vardı. Biz Ankara Gazi Liseliler Ohpera Kavşağı'nda olacaktık. Bu kavşak Ulus, Opera, Sıhhıye, Kızılay, Çankaya hattının içerisindeydi. okulumuza çok yakın mesafedeydi. Okuldan çıkınca üç beş dakikada Opera Kavşağı'ndna olabilirdik. Toplantıda bana verilen görev gereğince Türkiye Milliyetçiler Birliği'nde hazırlanmış olan Macaristan ve Azerbaycan bayraklarını alıp okula getirmekti. O sabah bayrakları okula getirdim.
Kosigin'in geliş saati öğleye doğru idi. Okulda oluşmuş Türk Miliyetçiliği Hareketi çok güçlüydü. Bunda okuldaki hocalarımızın etkisi vardı elbette, ama Türkiye Milliyetçiler Birliği Ankara Ocağı'na devam edenlerin yanı sıra Cihat Özönder, İskender Kazaz, Şevket Bülent Yahnici, Sabri Can gibi arkadaşlarla kurduğumuz Vatansever Türkçüler Teşkilatı olarak da okulda ciddi bir teşkilat yapımız mevcuttu ve o teşkilatın mensupları olarak daha disiplinliydik. 300-400 öğrenci Opera Meydanı'na inmiştik bile. Sağlı sollu direkler üzerinde Türk ve Sovyetler Birliği bayrakları vardı. Sovyet bayraklarına karşı bir metot geliştirmiştik. İri yarı arkadaşımızın omuzuna nispeten zayıf bir arkadaşımız elinde benzin dolu küçük bir şişeyle çıkıyor. Sovyet bayraklarını elektrik direğine yapıştırıp üzerine benzin döküp çakmağı çakıyordu. Böylelikle hemen hemen Opera'dan Sıhhıye Orduevi'nin olduğu yere kadar sağlı sollu Sovyet bayraklarının hepsini yaktık. Mandalina portakal gibi şeyleri konvoy geçerken konvoya atıp elimizde Azerbaycan ve Macar bayrakları sallayarak Sovyetler Birliği Başkanı'nı tel'in ettik"
Komando Kampları
Çolak, kitabında ülkücüler için tartışmalı konulardan birisi olan komando kamplarına da değinerek, 1968'de ilk komanda kampının Gümüldür'de gerçekleştirildiğini de anlatıyor. Çolak kitabında, "Kapın çadırları Kızılay'dan temin edilmişti. Kampta bir tek kırmalı av tüfeğinden başka en ufak bir ateşli silah yoktu" diyor.
Kaynakça: Çolak, Muhittin (Rüzgarın Oğlu), Her Şey Milliyetçi Türkiye İçin, Kripto Yayınları..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder