19 Nisan 2025 Cumartesi

             Z kuşağının deyimiyle: O ha!



Bir zamanlar Anadolu’da kimin karnı aç kaldıysa, toprağa diz çöker toplarmış madımağı. 


Tarlada ekilmeden, dikilmeden, kendiliğinden biten, dağın eteğinde, taşın dibinde hayat bulan bir ottu. 

Ne tohumu lazımdı ne de sulaması.

Toplayanlar bilir, eğilip saatlerce çökmeden toplanmaz. Emek ister. 


Ve bir gün Anadolu'nun yoksulluğu onu yemeğe dönüştürdü.

Yoksulun aşına, ninelerin tenceresine girdi.

Bir öyküsü oldu, bir türküsü oldu. 


Teke tüke sakalı

oy madımak 


Madımak, bir otken sofraların onuru oldu.


Günümüzde ise bambaşka bir şey oldu. 


Bugün pazarda, salaş tezgâhta kilosu 175 lira, 200 lira.

Lüks markette değil, köşe başındaki esnafın tezgâhında bu fiyat.


Bir zamanlar “Benim memurum işini bilir” diyorlardı ya, şimdi

Benim esnafım bilir işini(!)

Yani fırsatçılığın kitabı yazılıyor. Hem de sayfa sayfa.


Hiçbir maliyeti olmayan, doğanın kendiliğinden sunduğu bir ot nasıl bu hale gelir?


Topraktan bedava çıkan ot, et fiyatlarıyla nasıl yarışıyor?

Çünkü birileri vicdanını da vicdansızca fiyatlıyor.


Madımak artık yoksulun değil, lüks menülerin malzemesi.

Bir zamanlar çorbası içilen, yemeği ekmek banılıp yenen ot şimdi 'gurme' pazarlarda.

Eskiden doymak için yenirdi, şimdi gösteriş için satılıyor.


Doğa bedavaya veriyor ama insan bin liraya satmak istiyor.

Evet, isterse bin lira da der.

Çünkü bir denetim yok, vicdan var mı peki? 


Madımak yalnızca bir ot değil artık, ortaya çıkan fırsatçılığın da sembolü. 


Madımak...

Bir türküydü, şimdi piyasa şarkısı oldu.


Ve biz buna sadece bakıyoruz. Ve "o ha" diyoruz

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder