29 Mayıs 2025 Perşembe

 TEZGAHIN ALTINDAKİ DÜNYA

YURDUM PAZARLARINDAKİ HİLELER



Nevin BİLGİN 

Her seferinde “Bir daha gitmeyeceğim” dediğimiz ama haftaya yine yolunu tuttuğumuz yurdum pazarları…

Başlangıçta umut büyük: “Bu kez seçtirmeden almayacağım. Çürük mü çürük, yemem bu sefer!”


Ama yine pazarcı amcanın o sihirli kelimeleri devreye giriyor:

“Abla sana taptaze, abla sana bahçeden, abla sana özel!”

"Hoop dedik. Elleme abla, herkes ellerse mal mı kalır bizde"

Kendimizi suçlu hisseder çürüklere koymasına ses çıkarmayız. Susarız, pusarız...


Ve yine kendimizi maydanozun kök kısmından yapılmı, küçüldükçe fiyatı artmış  bir “yarım demet”le eve dönerken buluruz.

Domatesler kırmızı mı? Elbette. Çünkü kırmızı şemsiye altında satılıyorlar. 


Tartı mı? Ne kadar doğur tartıyor vicdanına kalmış. Bir de okunabilse, yönü hep kuzeyde. 


Patatesin altına gizlenen çürüğü ise eve gelince “sürpriz yumurta” gibi açarız.

Pazarcı, “Bana anne dedi, bana abla dedi, bana dayı dedi,” diyerek sanki aileden sayılmayı hedefler.


Kardeşim, sen bana ‘abla’ dedin ama çürüğü de koydun"  diyemeyiz. Dersek, dövmekten beter yapar diye susarız, pusarız. 

Sıcak yaz günlerinde ter içinde, kışta soğukta elleri çatlamış hâlde çalışırlar ama etiketi, fiyatı ürünün üstüne koymayı sevmezler. 

“Kaç para bu biber?”

“Abla sana 25, ama sana 20… Ama yan teyzeye 30 çektim, senin hatrına.”

Fiş, fatura? Yok. Para üstü? Genellikle yok. “Bozuk yok” bahanesiyle bir sakızla üstü tamamlanır. Kimi zaman da paranın üstünü verdim der sizi yalancı çıkarırlar. 


Sabah saatlerinde kilosu 40 TL olan kabak, akşam ezanıyla 15 TL’ye düşer.

“Aaa bu sabah 40’tı?”

 “Ablacım sabah o kabak başka kabaktı...”

Fiyatı pahalı olan malı ise "yarım" yazısını göremeyeceğiniz kadar küçük yazarak size kandırmayı amaçlar. Çoğu kişi farketmez bir kilo yerine yarım kilo alır ve evinin yolunu tutar. 

Yeşillikler, salatalıklar nereden alındığı belli olmayan sularla durmadan ıslatılır

Cuma olunca da tüm tezgâhları bırakıp camiye koşarlar. Pazar biter, savaş alanı başlar. Her yer ezilmiş domates, dökülmüş marul, kokular…Ve ilerideki seyyar tuvaletin keskin kokusuna karışır. Bir de tükürük köfteci yaktı mı ateşi, kokulardan koku beğenir insan. 


Yere yakın tezgah, yerden mikrop mu kapar kimse farkına varmaz, sorgulamaz da. 

Ama yine de...


Ne olursa olsun, her pazartesi, her cuma...

Elimizde torbayla, aklımızda pazarlıkla, gönlümüzde taptaze umutlarla yine o sokaklara döneriz.

Yurdum pazarcısı...

Hem şikâyet ettiğimiz, hem onsuz yapamadığımız…


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder