29 Mayıs 2025 Perşembe

 KAHVE BARDAĞINDA KENDİNİ ARAYANLAR KULÜBÜ

KÜÇÜK ALMAK YASAK, ORTA ALMAK AYIP, HERKES BÜYÜK İSTİYOR

NE Mİ? 



Nevin BİLGİN 

Sabah yürüyüşüne çıkmışsınız, güneş yeni doğuyor, kuşlar cıvıldıyor, derken...



Kaldırımın kenarında içinde kahveyle bırakılmış kova bir karton bardakda kahve görüyorsunuz. Biraz daha yürüdüğünüzde yine duvar kenarlarına içilmeden bırakılmış, neredeyse 1 litre gelecek kadar büyük bardaklarda içinde kahve de olan bardaklarla karşılaşıyorsunuz. 



Üstünde üç beş İngilizce kelime. İçinde kahveye benzer koyu bir sıvı. Üzerinde de rujun izini taşıyan dudak izleri. Kim  içmiş belli değil, ama içememiş o da belli.

Atılmış. Kenara. Gözümüzün önüne.

Ve insan ister istemez düşünmeden edemiyor:

Bu devasa koca bardak benzeri kovalar kimin ezikliğiyle dolduruldu?

Bir kahve zincirine giriyorsunuz. Karşınızda o klasik şapkalı, önlüklü çalışan:

“Hellöö, grande mi olsun, venti mi? Tall zaten küçük değil, karışmasın... Macchiato’ya ekstra şat ister misiniz? Badem sütüyle daha fit oluyor.”



Fit mi? Pardon ama insan içine yarım litre kahveyle gezince “fit” değil, sıcak termos gibi görünüyor.

Yani bu bardakları taşıyan gençlerin hepsinin elinde aslında içilmemiş bir içecek değil, içselleştirilmiş bir aşağılık kompleksi ve bilinçaltına yerleştirilmiş markalar, bu markaların yarattığı statüler var. 

Sanki o bardak, ne kadar yabancı kelime varsa o kadar “elitlik puanı” veriyor.

Üstelik bu bardaklar sadece kahve değil, birer statü göstergesi. 

Elde dolaştırılınca daha da bir statü kazanıyorsunuz sanki. 

“Ben orta boy sade Türk kahvesi içmem, benim içkim büyük boy fıstıklı kinoa köpüklü espresso shotlı mocha!” Eee? Sonuç? İçemeyip kaldırıma at. 

Afiyet bal şeker olsun.

Ve bu bardaklara o kadar para döken tayfa kim?

Aylık harçlığı babasından gelen öğrenciler...

“Bana sponsor olan sevgilim var” diyenler....

Ya da kredi kartı ekstresini “görmeyen”, harcayan, harcamakta haz ve statü arayanlar.

200 liraya bir şey alındı diyelim. Tüketilse bari. Ama koca kovayı tüketmek ne mümkün. Bir tanesi 5 kişiye yeter zaten. 

Yok. Yarım bırakılır çünkü aslında kimse ne içtiğini bilmiyor. Önemli olan o bardakla gezmek. İşlevi yok ama cool duruyor. 

Ve hiç kimse sormuyor:

Neden okullarda, kantinlerde, kampüslerde meyve satılmıyor?

Neden taze sıkılmış portakal suyu, süt bulamıyoruz?

Neden yoğurt satan bir tezgâh bile yok ama 15 çeşit espresso türevi var?

Çünkü meyve ‘havalı’ değil. Muzla story atamazsın. Yoğurtla cool görünemezsin. Ama elinde markalı bir kova kahve varsa...

İşte o zaman “global vatandaş”sın.Öyle mi acaba? 


Ya da en azından, küresel kafede sömürge statüsünde bir kahve taşıyıcısı.

Sonra yine geliyor o ses kulaklara:

“Grande mi olsun?  Venti zaten premium...”

Yani küçük almak yasak. Orta almak ayıp. Herkes büyük istiyor. 

Komplekslerimiz gibi büyük. 

Ama bilin ki bardak büyüdükçe, insanın içsel sorunları da büyüyor. 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder