BİR İMPLANT HİKÂYESİ
GÜLÜMSEMENİN BEDELİ BİR EV
ARABA YA DA EV FİYATINA DİŞ YAPIMI
PARALAR POŞETLE TESLİM, "FATURA MI" O DA NEYMİŞ?
SÜSLENMİŞ MUAYENEHANELER PEŞİN PARALI MUAYENELER
NEVİN BİLGİN
Bir zamanlar diş düşerdi, gülüş eksilirdi, yerine sessizlik otururdu. Bazı altın d iş yaptırırdı ağzına. Şimdi ise eksik dişin yerine metal vidalar, köprüler, faturalanmamış hayaller yerleştiriliyor. Bu bir estetik meselesi değil artık. Bu, cebinde ne kadar taşıyabildiğine, poşeti ne kadar doldurabildiğine göre şekillenen bir para hikâyesi. Ya da daha doğrusu, bir implant hikâyesi.
Bir diş. Sadece bir diş. Özel hastanede bir dişin fiyatı 20 bin liradan başlıyor, bazen 25 bine çıkıyor.
Kimi doktorlar ise öyle uçmuş ki, sana bir çene dolusu implant için 1 milyon lira, 2 milyon lira fiyat çıkarıyor. Üstelik bunu utanmadan, sıkılmadan, "ama bunu hemen ödemeniz gerekiyor" diyerek söylüyor. Çünkü, kendisi artık bu toplumsal düzenden kopmuş başka bir dünyada yaşıyor, insanlar ne kadar maaş alıyor, ne yiyor, ne içiyor çok uzağında. Kafası haftasonu yatında yapacağı balık buğulamada.
Banka yok, pos cihazı yok, fatura desen hiç yok. "Poşetle getirirsiniz" diyorlar. Poşetle para taşınan bir sektöre dönüştü ağız sağlığı.
Nakitten başka bir şey tanımayan hekimler, muayene parasını bile kartla almıyor. Sanki hasta değiliz de kuyumcuya altın bozdurmaya gelmişiz.
Fakat mesele sadece para değil. Asıl mesele şu: Ağzımıza ne takılıyor, haberimiz var mı?
Sanayi bölgelerinde üretilen, ne CE belgesi olan, ne de kaydı olan ürünler, steril sandığımız kliniklerde birer birer çenelere monte ediliyor.
Takma diş sandığımız şey aslında çelik mi? Metal dedikleri alüminyum mu? Takılan malzeme “implant” mı yoksa çene içi bomba mı belli değil. Hastaneye soruyorsun, onların da bilgisi yok. Bilmek de istemiyorlar zaten.
İşin en acı tarafıysa şu: Bu “fazla implant takma” modası.
Ağzında üç diş eksik olan hastaya sekiz implant önerenler var. Gerek var mı? Yok. Ama her vida, her matkap darbesi bir fatura daha demek. Çene kemiğinin bu kadar yükü kaldırıp kaldıramayacağını kimse sorgulamıyor.
Hasta mı? O zaten ağzı açık oturuyor, ne olduğunu en son öğrenen o oluyor.
Bu sistemde ne doktor korunuyor ne hasta. Herkes susuyor. Çünkü herkes bir şekilde sistemin para akıtan vidalarından biri olmuş.
Kimse fazla konuşmak istemiyor. Konuşanlar da ya "abartma canım"la geçiştiriliyor ya da meslek etiğinden uzaklaştırılıyor.
Ve sonuç: Eksik bir dişin yerini tamamlamak için ev satacak hâle gelen insanlar. Sadece çiğnemek, konuşmak ve gülmek için.
Bu artık bir implant hikâyesi değil.
Bu, ağzımıza kadar dolmuş bir sömürü düzeninin hikâyesi.
Peki kim dur diyecek bu düzene.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder