ÇEYİZ SANDIKLARI VE HASIR YASTIKLAR
Bir zamanlar her evde yere oturulurdu. Sade ce sakin evler.
Toprağa yakın yaşama.Tevazu. Sabır. Bereket. Kanaate açılan kapı belki de.
Yastıklar yerde olurdu. Duvara yaslanmış. El dokuması halıdan yastıklar. Ama öyle bugünkü gibi köpükten, fabrikadan çıkma yastıklar değil. Hasırla doldurulmuş, halı dokuma kumaşlarla kaplanmış, ana elleriyle örülmüş, ninenin göz nuru çeyizine konmuş yastıklar…
İçine hasır konulan bu yastıklar, sadece bir oturma gereci değil, bir kültürün, bir hayat tarzının sessiz tanıklarıydı. Halı desenli kumaşın üzerindeki her motif, bir duanın, bir hikâyenin izini taşırdı.
Kimi zaman bir gelinin yeni evinin süsüydü.
Kimi zaman bir ailenin huzuru bulduğu evin baş köşe eşyasıydı. Yastık değil, dua idi; desen değil, hafızaydı.
Hasır, yastığın içine konulurdu çünkü dayanıklıydı. Ve maliyeti yoktu neredeyse. O gün bulunan oydu.
Yıllar geçse de çökmeyen, içinde küf tutmayan, ne yaza ne kışa eyvallah etmeyen bir malzeme. Hasır, doğanın malı; toprağın, sazlığın, ellerin emeğiyle şekil almış hâli.
Çeyiz sandıklarının baş köşesinde dururdu bu yastıklar. Misafir geldiğinde dayardı sırtını ev sakinleri gibi. Sohbet de onlara yaslanırdı.
Ne zaman ki köyden kente göç başladı, ne zaman ki koltuk takımları vitrinlere dizildi, işte o zaman bu yastıklar da yavaş yavaş sahneden çekildi.
Önce balkona, sonra çatıya, en son bir sandığın içine kaldırıldı. Ama hâlâ, bir naftalin kokusunda, bir desenin kıyısında yaşar o günler.
Şimdi eski bir köy evine yolun düşse, duvarda asılı bir halı, köşede üst üste konmuş birkaç bu yastıktan görsen... Otururken sırtını aslında farkına varmadan geçmişe yaslanırsın.
Ana sesi gelir kulağına, nine duası düşer içini serinleten bir gölge gibi.
Modern çağ her şeyi değiştirdi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder