DİKKAT! HEM ARKANI HEM YERİ KOLLA
NEVİN BİLGİN
Engelliler için özel yol yapılıyor. Evet, kağıt üstünde çok güzel duruyor bu. "Erişilebilirlik" diyorlar adına. Ama bir de bu yolların üstünde yürümeyi deneyin... Sağlamsanız bile sağlam kalmanız mucize. Sarı çizgili taşlar sözde görme engelliler için döşenmiş ama öyle kaygan ki adeta yağmurda dans pisti. İnsan bir defa değil, iki defa düşünerek basıyor. Belki de gizli slogan: “Yürürken düş, aramıza katıl.”
Merdiven çıkmasınlar diye yapılan rampalar da cabası. Öyle dik ki, engelliye merhamet değil, adeta meydan okuma!
Hani neredeyse başına kask takıp, sırtına paraşüt bağlayarak çıkman lazım. Engelli değil, Süper Mario isen ancak tırmanırsın.
Sallanan bir kaldırım taşı, yine kendini kollaya kollaya yürümen gereken bir başka yol...
Ankara’nın göbeği Kızılay’da yürümek... Tak tuk seslerle adeta yer altından bir ordu geliyor sanırsın. Her adımda kaldırım taşları “Ben buradayım ama çok da güvenme,” der gibi yerinden oynuyor. Hele yağmur varsa kaldırıma bastığınız anda oynayan kaldırım taşının altındaki çamurlu su sizinle bütünleşiyor.
İnsan yere mi baksın, göğe mi baksın, çantasına mı dikkat etsin?
Zaten göz teması da kurulamıyor artık, herkes yere dikmiş gözünü, düşmemeye çalışıyor.
Bir üst geçit yapılıyor, baksanız gayet modern. Ama asansör olmadan köprüye ulaşmak 2 km falan sürüyor yürüyerek.
Ya da basamakları o kadar yükseltilmiş ki adımlayarak çıkamıyor illa ki düşüyorsunuz.
Ama düşmeler artınca vatandaşa çözüm bulmak kalıyor.
Ne yapmışlar biliyor musunuz? Gönüllü vatandaş tabelası: “Dikkat, burası yüksek!”
Yani devlet yapıyor, halk uyarıyor.
Dolmuşlardan ve otobüslerden iniş ise tam bir olimpiyat branşı. Adı: "Uzun atlama, dizlere zarar kategorisi."
Yaşlılar, engelliler, hamile kadınlar... Onlar nasıl binsin, nasıl insin diye soran yok. Rallici şoförler bir de fren ve gaza bastı mı, düşmeyene aşk olsun.
Kent meydanlarında banklar az, olan da sırtlıksız. Sanki halk “burası sana göre değil” diyerek sırtını yaslayamasın diye bilinçli konmuş gibi. İnsan azıcık soluklanmak ister, iki dakika dünyayla dertleşmek ister. Ama mümkün değil.
Örneğin Ankara Güvenpark yeniden dizayn ediliyor.… Adı güven ama oturacak yer bulmak şans işi. Hele yaz günü, hele yaşlılar için, çocuklar için soluklanacak yer bulana aşk olsun.
Çayır çimen desen, her taraf "koruma altında."
Çocukların oynaması, gençlerin yayılması, yaşlının oturup nefeslenmesi sanki yasaklı.
Ekonomik koşullar nedeniyle insanlar suyunu da, çayını da yanında taşıyor artık.
Emekliler kahveye gidemiyor çünkü çayın en ucuzu 20 lira. O yüzden parklarda mesken tutuyor. Hem nefes almak hem de sosyalleşmek için. Bu yüzden o parklar artık halk arasında “Dayı Parkı” diye anılıyor.
İnsan bir şehrin sokaklarında, caddelerinde yürürken, dolaşırken, sürekli kendisini kollamalı mı, sürekli arkasını kollamak durumunda kalan insanın düşünmeye hiç vakti olabilir mi?
Düşmeden yürümek, oturacak bir bank bulmak, sırtını yaslayabilmek. Sizce küçük şeyler mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder