TARHANA İÇENDEN FELSEFECİ OLMAZ MI?
Felsefe Lüks Müdür? Varoluşsal Mıdır?
Nevin BİLGİN
Anadolu'da yaygın olup, ucuz ve erişilebilir bir gıda olan tarhana, felsefenin konusu oldu.
Dücane Cündioğlu’nun yakın zamanda söylediği bir söz, epey yankı buldu:
“Tarhana çorbası içip dürüm yiyenlerin işi felsefeyle olmaz.”
İlk bakışta bu söz, elitist bir küçümseme ya da Doğu'ya has bir kompleksi içinde barındırıyor gibi görünebilir. Ancak dikkatli bir okuma yaparsak, neyle karşılaşırız?
Türkiye’deki felsefi altyapının zayıflığı üzerine yapılan ironik bir sosyal analizle.
Cündioğlu sesi yükseltiyor, ironiyi kullanıyor ama arka planda bir gerçeğe parmak basıyor: Kültürel ve entelektüel üretim için yalnızca bireysel akıl değil, toplumsal bir altyapı da gerekir. Eleştirel düşüncenin teşvik edildiği bir ortamın olması gibi.
Ama yine de şu soruyu sormaktan kendimizi alamıyoruz:
Tarhana içen bir insan düşünemez mi?
Modern toplumda felsefe, genellikle şehirli, eğitimli, hatta maddi durumu iyi olan kesimle özdeşleştirilir. Oysa felsefenin tarihine baktığımızda tersi örneklerle de karşılaşırız.
En büyük örnek ünlü filozof Diogenes. Fıçıda yaşar.
Fakirlikle iç içe geçen hayatlar, felsefenin önüne engel değil; çoğu zaman onun kaynağı olabilmektedir.
Cündioğlu’nun sözleri tam da bu tartışmayı açmamız için bir fırsat belki de.
Tarhana çorbası içmek tek başına engel değildir ama tarhana çorbası dışında bir şeyle beslenmeyen bir entelektüel iklim, derinlikli düşünceyi zor üretir. Yani sorun yemeğin kendisi değil, kültürel menünün darlığıdır.
Düşünen Yoksullar
Sadece Batı değil, Doğu' da yoksul filozoflar vardır. Hindistan’da felsefe, Himalayalar’daki keşişlerden doğdu. Çinli düşünür Sengzhao, yoksul bir çevreden gelip Tao düşüncesini dönüştürdü.
Felsefe, sadece sofraların değil; zihnin neyle beslendiğinin ürünüdür. Sofrada tarhana olur, ama akılda soru varsa; işte o zaman felsefe doğar. Felsefe, lüks bir etkinlik değil, varoluşsal bir ihtiyaç. Kimi zaman aç bir insan, tok birinden daha fazla “bu dünya neden böyle?” diye sorar. Çünkü hayatla kurduğu ilişki daha çıplak, daha doğrudandır. Fakirlik içinde yaşayan biri, hayatın adaletsizliğini daha net görür. Ve sorar: Neden? Nasıl? Ne yapmalı?
Antik Yunan'dan habersiz bir işçinin kafasında da gece vardiyasından dönüşte bu sorular yankılanabilir. Üstelik tarhana çorbası da içmiş olabilir o gün. Ama felsefe gelenek, disiplin, süreklilik ve en önemlisi eleştirel düşünceyle beslenmeyince felsefe olamamakta.
Elbette sürekli hayatta kalma mücadelesi veren birinin düşünmeye zamanı daralır.
İşin diğer bir yanı da entelektüel tembelliğe, popüler kültürle beslenen yüzeysel düşünceye yönelik bir eleştiridir aslında.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder