6 Ağustos 2025 Çarşamba

 HERKESİN KALBİNDE BİR FAHRİYE ABLASI VAR MIDIR?

SOĞUK AMA DÜRÜST KENTİN FAHRİYE ABLASI



Nevin BİLGİN 

Ahmet Muhip Dıranas’ın unutulmaz şiiri “Fahriye Abla”, yalnızca bir kadın güzellemesi değildir; aynı zamanda bireysel hafızanın, geçmişe özlemin ve kaybolan zamanın sembolik bir anlatımıdır. 

Ve bu şiirin arka fonunda, hem coğrafi hem duygusal anlamda bir şehir belirir: Ankara.

1930’lu yılların Ankara’sı, taşra ile başkent arasında sıkışmış, yeni kurulmuş Cumhuriyet’in ağırbaşlılığını ve sade yaşantısını taşıyan bir şehir… 

Ve bu şehirde geçen gençlik yıllarının, ilk heyecanların, sessiz sokakların ve mahalle yaşamının ortasında Fahriye Abla belirir: Güzelliğiyle, neşesiyle, ulaşılmaz cazibesiyle. 

Şiirin içindeki Ankara, soğuk ama dürüst bir başkenttir; Fahriye Abla ise onun içinde ansızın açan bir çiçek gibi, sıcak, canlı ve unutulmazdır.

Şair için Fahriye Abla, yalnızca bir kadın değil, bir çağdır; bir duygudur, bir eksikliktir.

Ve aslında hepimiz için bir Fahriye Abla vardır. Herkesin geçmişinde, içini ısıtan bir anı, hayranlıkla baktığı bir figür, ulaşamamış olduğu bir güzellik, bir abla vardır belki de. Adı Fahriye olmasa da… 

O bir komşu kızı olabilir, bir okul arkadaşı, bir mahalle ablası, bir yazlık misafiri, belki de hiç konuşulmamış bir aşktır. Ama geride hep aynı hissi bırakır: İz.

"Bir gün gitti bizden, güzelim, Fahriye Abla!" dizesiyle sadece bir insanın değil, bir dönemin, bir masumiyetin de kaybolduğunu hissederiz. İşte bu nedenle “Fahriye Abla” şiiri, bireysel bir hatıradan çok daha fazlasıdır; ortak bir duygunun şiirsel yansımasıdır.



Ahmet Muhip Dıranas, Fahriye Abla’yı anlatırken aslında bizi bize anlatır. Şiir, bireyselden evrensele uzanır. Bu yüzden sormalıyız kendimize:

"Benim Fahriye Ablam kimdi?"

Ve cevap belki de şudur:

Her kalbin bir köşesinde bir Fahriye Abla yaşar. Gitse de silinmeyen, uzaklaşsa da hatırlanan…

Ve erkekler için Fahriye Abla, çoğu zaman yaşanamamış olanın adıdır.

O yüzden iz bırakır.

Çünkü yaşanmış olan tamamlanmamıştır.


Fahriye Abla

Hava keskin bir kömür kokusuyla dolar

Kapanırdı daha gün batmadan kapılar

Bu afyon ruhu gibi baygın mahalleden

Hayalimde tek çizgi bir sen kalmışsın sen!

Hülyasındaki geniş aydınlığa gülen

Gözlerin , dişlerin ve akpak gerdanınla

Ne güzel komşumuzdun sen Fahriye Abla


Eviniz kutu gibi küçücük bir evdi

Sarmaşıklarla balkonu örtük bir evdi

Güneşin batmasına yakın saatlerde

Yıkanırdı gölgesi kuytu bir derede

Yaz kış yeşil bir saksı ıtır pencerede

Bahçede akasyalar açardı baharla

Ne şirin komşumuzdun Fahriye Abla


Önce upuzun sonra kesik saçın vardı

Tenin buğdaysı, boyun bir başak kadardı

İçini gıcıklardı bütün erkeklerin

Altın bileziklerle dolu bileklerin

Açılırdı rüzgarda kısa eteklerin

Açık saçık şarkılar söylerdin en fazla

Ne çapkın komşumuzdun sen Fahriye Abla

Gönül verdin derlerdi o delikanlıya

En sonunda varmışsın bir Erzincanlıya

Bilmem şimdi hala bu ilk kocanda mısın

Hala dağları karlı Erzincan'da mısın

Bırak geçmiş günleri gönlüm hatırlasın

Hatırada kalan şeyler değişmez zamanda

Ne vefalı komşumuzdun sen Fahriye Abla

Ahmet Muhip Dıranas


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder