HERKESİN KALBİNDE BİR FAHRİYE ABLASI VAR MIDIR?
SOĞUK AMA DÜRÜST KENTİN FAHRİYE ABLASI
Nevin BİLGİN
Ahmet Muhip Dıranas’ın unutulmaz şiiri “Fahriye Abla”, yalnızca bir kadın güzellemesi değildir; aynı zamanda bireysel hafızanın, geçmişe özlemin ve kaybolan zamanın sembolik bir anlatımıdır.
Ve bu şiirin arka fonunda, hem coğrafi hem duygusal anlamda bir şehir belirir: Ankara.
1930’lu yılların Ankara’sı, taşra ile başkent arasında sıkışmış, yeni kurulmuş Cumhuriyet’in ağırbaşlılığını ve sade yaşantısını taşıyan bir şehir…
Ve bu şehirde geçen gençlik yıllarının, ilk heyecanların, sessiz sokakların ve mahalle yaşamının ortasında Fahriye Abla belirir: Güzelliğiyle, neşesiyle, ulaşılmaz cazibesiyle.
Şiirin içindeki Ankara, soğuk ama dürüst bir başkenttir; Fahriye Abla ise onun içinde ansızın açan bir çiçek gibi, sıcak, canlı ve unutulmazdır.
Şair için Fahriye Abla, yalnızca bir kadın değil, bir çağdır; bir duygudur, bir eksikliktir.
Ve aslında hepimiz için bir Fahriye Abla vardır. Herkesin geçmişinde, içini ısıtan bir anı, hayranlıkla baktığı bir figür, ulaşamamış olduğu bir güzellik, bir abla vardır belki de. Adı Fahriye olmasa da…
O bir komşu kızı olabilir, bir okul arkadaşı, bir mahalle ablası, bir yazlık misafiri, belki de hiç konuşulmamış bir aşktır. Ama geride hep aynı hissi bırakır: İz.
"Bir gün gitti bizden, güzelim, Fahriye Abla!" dizesiyle sadece bir insanın değil, bir dönemin, bir masumiyetin de kaybolduğunu hissederiz. İşte bu nedenle “Fahriye Abla” şiiri, bireysel bir hatıradan çok daha fazlasıdır; ortak bir duygunun şiirsel yansımasıdır.
Ahmet Muhip Dıranas, Fahriye Abla’yı anlatırken aslında bizi bize anlatır. Şiir, bireyselden evrensele uzanır. Bu yüzden sormalıyız kendimize:
"Benim Fahriye Ablam kimdi?"
Ve cevap belki de şudur:
Her kalbin bir köşesinde bir Fahriye Abla yaşar. Gitse de silinmeyen, uzaklaşsa da hatırlanan…
Ve erkekler için Fahriye Abla, çoğu zaman yaşanamamış olanın adıdır.
O yüzden iz bırakır.
Çünkü yaşanmış olan tamamlanmamıştır.
Fahriye Abla
Hava keskin bir kömür kokusuyla dolar
Kapanırdı daha gün batmadan kapılar
Bu afyon ruhu gibi baygın mahalleden
Hayalimde tek çizgi bir sen kalmışsın sen!
Hülyasındaki geniş aydınlığa gülen
Gözlerin , dişlerin ve akpak gerdanınla
Ne güzel komşumuzdun sen Fahriye Abla
Eviniz kutu gibi küçücük bir evdi
Sarmaşıklarla balkonu örtük bir evdi
Güneşin batmasına yakın saatlerde
Yıkanırdı gölgesi kuytu bir derede
Yaz kış yeşil bir saksı ıtır pencerede
Bahçede akasyalar açardı baharla
Ne şirin komşumuzdun Fahriye Abla
Önce upuzun sonra kesik saçın vardı
Tenin buğdaysı, boyun bir başak kadardı
İçini gıcıklardı bütün erkeklerin
Altın bileziklerle dolu bileklerin
Açılırdı rüzgarda kısa eteklerin
Açık saçık şarkılar söylerdin en fazla
Ne çapkın komşumuzdun sen Fahriye Abla
Gönül verdin derlerdi o delikanlıya
En sonunda varmışsın bir Erzincanlıya
Bilmem şimdi hala bu ilk kocanda mısın
Hala dağları karlı Erzincan'da mısın
Bırak geçmiş günleri gönlüm hatırlasın
Hatırada kalan şeyler değişmez zamanda
Ne vefalı komşumuzdun sen Fahriye Abla
Ahmet Muhip Dıranas
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder