NEDEN GEÇMİŞİ ÖZLERİZ?
Bu çağda en devrimci şey, durup gökyüzüne bakmaktır.
Bir süredir hız çağında yaşıyoruz. Her şey çabuk eskir oldu: haberler, ilişkiler, şehirler, insanlar. Sabah uyanır uyanmaz ekranlara göz dikiyoruz; bildirimlerle, planlarla, koşuşturmayla dolu bir güne başlıyoruz.
Ama bu hız, beraberinde bir boşluk da getiriyor. Ve işte o boşlukta, eskiye dair bir özlem beliriyor: sokakta oynanan çocukluk oyunları, siyah-beyaz bir fotoğraf, sobada pişen kestanenin kokusu...
Nostalji, bu baş döndürücü hayata karşı içgüdüsel bir savunma.
Yalnızca anılara değil, aynı zamanda daha yavaş, daha sade, daha insani bir yaşama duyulan özlem.
İnsan geçmişi değil; o geçmişteki huzuru, yavaşlığı, anlamı özler.
Bazen özlediğimiz, çocukluğumuz değil… Hayatın daha yavaş aktığı, insanların birbirine daha çok baktığı, zamanın bu kadar acımasız olmadığı bir dünyadır.
Belki o dünya da zordu, belki o zamanlar da eksikti. Ama kalabalıklar içinde kaybolmayan insan yüzleri vardı.
İşte bu yüzden nostalji sadece duygusal değil, aynı zamanda felsefî bir direniş aslında: “Ben bu kadar hızlı yaşamak istemiyorum,” diyen bir iç sesin yankısı kim bilir.
Ve evet, belki de bu çağda en devrimci şey, bir an durup gökyüzüne bakmak belki de.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder