KKTC’DE TOPRAĞIN YENİ HİKÂYESİ
Nevin BİLGİN
Savaşlar, ekonomik dalgalanmalar, iklim değişiklikleri… Kimi şehirleri yok edip kimilerini yeniden kuran bu döngüler, insanlığın değişmeyen kaderi. Dün bağların, bahçelerin, tarlaların kapladığı topraklarda bugün mantar gibi evler yükseliyor. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti de bu döngünün tam ortasında.
Her yer inşaat alanı, her yer arsaya dönüştürülmüş tarlalarla çevrili… Lefkoşa’da yeni yerleşim alanları açılıyor; ama asıl büyük hareketlilik İskele’de. Yüksek katlı apartmanlar, deniz manzaralı villalar, yabancı yatırımcıların gözdesi siteler… Kıbrıs’ın doğası betonun ve vinçlerin gölgesinde yeniden şekilleniyor.
İnşaatların kalbinde ise çoğu Afrika ve Uzakdoğu kökenli işçiler var. Geçmişte Ferdi Tayfur’un, Müslüm Gürses’in şarkılarının yükseldiği şantiyelerden bugün Afrika ezgileri duyuluyor. İş gücü değişiyor, melodiler değişiyor, şehirler değişiyor.
Bir yanda sürekli yeni evlerin peşinde koşanlar, diğer yanda çalışmaktan içinde oturmaya fırsat bulamadıkları beşinci, altıncı evlerini alanlar… Kapitalin, rantın ve hırsın döngüsü toprağın hafızasını siliyor.
Müşteriler arasında KKTC'dekiler değil Türkiye'den müşteriler daha çoğunlukta. Bunu İngiliz, İsrail vatandaşları izliyor.
Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun “Büyük Şehirleri Takdim Ederim” şiirinin yankısı çarpıyor kulağa. Çünkü KKTC, küçük bir ada olmasına rağmen büyük şehirlerin kaderini yaşıyor: binalar, binalar binalar ve beton ormanları… Tıpkı şiirdeki gibi küçük köylerin mezarlığı bile yokken, büyük şehirlerin gölgesi bu adanın üstüne düşüyor.
Şairin dediği gibi:
“Öyle bir şehre yerleş ki, küçük fakat bizim olsun…
Her karış toprağına terin değsin.”
Oysa Kıbrıs’ta toprağa ter değil, daha çok beton dökülüyor. Satılık tabelaları, havalimanından başlayan kumarhane ve otel reklamlarıyla birleşerek adanın kimliğini yeniden yazıyor.
Kıbrıs’ın geleceği bugün satılık ilanlarında, şantiye vinçlerinde, yabancı melodilerde gizli.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder