12 Ekim 2025 Pazar

Türkiye’nin Yeni Sosyolojisi Üzerinden “Mahsun J” Karakteri

Yeni İnsan, Yeni Dil, Yeni Toplum

Fakir Fakiri Soyarsa Ne Olur?

           Fotoğraf: Evrensel

Nevin BİLGİN 

“Mahsun J”, Türkiye’nin bugünkü şehirli toplumsal dokusunu yansıtıyor. Gerçekliğe yakın, artık Türkiye’de gerçek, absürtle ayırt edilemeyecek kadar iç içe geçmiş durumda. 

Dizi, “ekonomik çöküntü, kimlik karmaşası, arzuların metalaşması ve dilin çözülüşü ile küfüre indirgenmesi” etrafında dönen bir kara mizah olarak, günümüz Türkiye’sinin sosyolojik portresini çiziyor.

Mahsun’un hikâyesi bir “yükselme” değil, tam tersine “çürümenin kişisel versiyonu”dur. Yoksulluktan çıkışın, ahlakı, kimliği, hatta bedeni bir ticaret aracına dönüştürmekten geçtiği bir düzenin hikâyesi…

Yeni İnsan Tipleri

Mahsun karakteri, artık sınıf bilincini değil, “hayatta kalma refleksini” temsil ediyor. Geleneksel yoksul, onuruna tutunan, sabreden tipin yerini,  borç, kira, kredi kartı, hızlı tüketim arasında sıkışmış yeni tip almış oluyor. Bu insan artık ideolojik değil, pragmatik. Haysiyetin maliyeti hesaplanabilir bir değere dönüşmüş durumda.

Mahsun, tıpkı bugünün kent insanı gibi, emekle bir yere varamayacağını bilir. Çalışmak, sadece borcu sürdürür; sistem, dürüstlüğü değil, becerikliliği ödüllendirir. 

Onun jigololuğa yönelişi, sadece ekonomik değil, varoluşsal bir tepki gibidir: “Madem herkes kendini satıyor, ben neden satmayayım?”

Bu düşünce, toplumun yeni yüzünün,  şehir sosyolojisinde sessizce yayılmış bir mottosu olur adeta. Beden, düşünce, duygu, hepsi piyasadadır artık. 

Dizi, bunu mizahla kaplar ama aslında trajedidir. Mahsun, yeni bireyin sembolüdür.

Yeni Kadın Tipi

Leyla karakteri, yeni kadın tipi”nin yansıması. O artık geleneksel kuralların dışında, pragmatik, bağımsız ve yönlendirici özellikte. Fakat özgürlüğü de sistemin içinde, erkek bedeninin pazarlanmasında biçimlenir. Kadının güçlenmesi, erkek bedeninin nesneleştirilmesiyle mümkün olur.

Leyla, “erkek egemen toplumun” oyun kurallarını yeniden yazar, ama aynı zamanda onun dilini taklit eder. “Kendini satmak”, bu sistemde bir ayıp değil, zekâ göstergesidir. Kadın da erkek de artık aynı pazarda, farklı fiyat etiketleriyle var olur.

Bu figür, neoliberal çağın feminist çelişkisini de yansıtır. Kadın özgürleşir ama o özgürlük de pazarın estetik sınırları içinde biçimlenir. 

Mahalleler Görmemişlik Mekanları

Mahsun’un yaşadığı mahalle, artık “dayanışmanın” değil, “görmemişliğin” mekânıdır. Komşular birbirinin yüzünü tanır ama birbirinin hayatına kördür. Berber, kahveci, apartman sakinleri hepsi eski Türkiye’nin sosyal sermayesinden kalan tiplerdir. 

Toplumsal dayanışma “dedikodu”ya, merak “yargı”ya dönüşmüştür. Herkesin birbirini izlediği ama kimsenin kimseye dokunmadığı bir yalnızlık. 

Dar kadrajlar, sıkışık apartman boşlukları, iç içe sesler.

Mahalle, geçmişin sıcaklığıyla bugünün umutsuzluğunu aynı kareye sığdırır sanki. 

Dil değil Küfür

Dizinin en güçlü yanı da küfür dili.  Argo, ironi, kısaltmalar, bozuk cümleler, sokak Türkçesi… Bu dil, karakterlerin gerçekliğini kurar. 

Artık kimse “doğru” konuşmaz. Dil, hınç, küfün, argo doludur. Sözcükler savunma mekanızması gibi işler aslında. Toplumun yeni iletişim biçimini sergilerken, yüzeysel, ama keskin; cahilce, ama sezgisel; kaba, ama gerçek.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder