6 Nisan 2024 Cumartesi

ABD-ÇİN İLİŞKİLERİ VE TÜRKİYE

 

 

     ABD-ÇİN İLİŞKİLERİ VE TÜRKİYE




     Nevin Bilgin

     Soğuk Savaş’ın 1991’de bitimiyle birlikte dünyanın tek kutuplu hale gelmesi, ardından küreselleşme denilen yeni dünya düzeni, Neoliberal politikalarda yaşanan değişimler ve küresel sorunlar günümüzde yerini ABD ve Çin gerginliği olarak su yüzüne çıkan iki büyük gücün çekişmesinin hâkim olduğu dünya düzenine bırakmış görünmektedir.

     Bu düzende artık çokuluslu şirketler, dünya sahnesinde devletlerden daha fazla etkin hale gelmiş, BM verilerine göre dünyanın en büyük 200 çok uluslu şirketinin toplam kaynakları 7,1 trilyon ABD doları tutarına ulaşmıştır. Dünyadaki ekonomik faaliyetlerin yaklaşık dörtte biri dolayında olan bu rakam, Birleşmiş Milletler üyesi 189 ülkeden 182’sinin toplam ekonomik büyüklüklerini katlamıştır. Tabii yeni dünya düzeni sadece ekonomik unsurlardan ibaret değildir.  Bu çerçevede, malların ve sermayenin serbestçe dolaşımı yanında,  insanların daha sık seyahat etmeleri, bilgi-iletişim teknolojilerindeki hızlı gelişmeler ve internet kullanımının giderek yaygınlaşması, küreselleşmenin önde gelen itici güçleri arasında bulunmakta, saydamlık ön plana çıkmakta, gelir dağılımının daha hakça olması, yolsuzlukların azalması, hatta siyasi özgürlüklerin ve insan haklarına saygının artması gibi istekler yanında, çevre kirliliği, küresel ısınma, terör, bölgesel çatışmalar, küresel salgınlar, kaynakların paylaşımı gibi sorunlar da doğru orantılı olarak ortaya çıkan unsurlar olmaktadır. (Arar, 2022)

   Yeni dünya düzeninin ortaya çıkışını tetikleyen unsurları şöyle sıralamak mümkündür:

   İklim Politikaları: Küresel ısınmanın etkilerini azaltmak için daha kapsamlı ve iş birliğine dayalı iklim politikaları ortaya çıkmaktadır. Ülkeler sera gazı emisyonlarını azaltmaya yönelik taahhütlerde bulunmaktadır. Yenilenebilir enerji kaynaklarına daha fazla yatırım yapabilir ve çevresel sürdürülebilirlik ilkelerini benimsemektedir. Bu enerji dönüşümü, yeşil teknolojilerin gelişimi, ekonomik dönüşüm gibi alanlarda yeni bir düzenin doğmasına yol açmaktadır.

    Uluslararası İş birliği: Küresel salgınlar, sağlık alanında daha fazla uluslararası iş birliği ve koordinasyon gerektirmektedir. Yeni düzenlemeler ve anlaşmalar, salgın hastalıkların önlenmesi, hızlı yanıt mekanizmalarının geliştirilmesi, aşı eşitliğinin sağlanması gibi konularda ortak bir çerçeve oluşturmaktadır. Bu da sağlık politikalarında ve uluslararası ilişkilerde yeni bir dünya düzeninin oluşmasını sağlamaktadır.

   Güvenlik Politikaları: Bölgesel çatışmalar ve terörizm tehdidi, güvenlik politikalarında değişikliklere neden olmakta, ülkeler terörle mücadele stratejilerini güncelleyerek, istihbarat paylaşımını arttırmakta ve uluslararası güvenlik iş birliğini geliştirebilmektedir. Bu yeni bir güvenlik anlayışının ve stratejilerinin ortaya çıkmasını sağlamaktadır.

  Ekonomik Yapılar: Kaynakların kıtlaşması ve bölgesel çatışmalar, ekonomik yapıları etkilemektedir. Ülkeler kaynakları daha verimli kullanmaya yönelik politikalar, sürdürülebilirlik ilkelerine dayalı ekonomik modelleri ve ticaret ilişkilerinde yeni düzenlemeleri içermektedir. Bu ekonomik dönüşüm, uluslararası ticaret ve kalkınma politikalarında değişikliğin yaşandığı yeni bir dünya düzeninin ortaya çıkmasına katkıda bulunmaktadır. (Durmuş, 2021)

   TARİHSEL OLARAK ABD-ÇİN İLİŞKİLERİ

   Yeni dünya düzeninin ortaya çıkardığı sorunlarla birlikte Soğuk Savaş’ın ardından tek kutuplu hegemonyanın olduğu düzenden, günümüzde gelinen ABD- Çin ve arka planda Rusya ve AB-İngiltere gibi ülkelerinin de yer aldığı yeni rekabet ortamının tarihsel geçmişine bakıldığında, Doğu-Batı geriliminin geçmişte de ekonomik ve askeri kaynaklı olarak yaşanmış olduğunu görülmektedir.

    ABD ve Çin ilişkilerine baktığımızda, ilk temaslar 18 yy ile 19 yüzyılda, 1784’te Amerikan Bağımsızlık Savaşı’ndan sonra ticaret açısından başlamıştır. Amerikan tüccarlar, Çin’e gitmek için liman kentlerinde faaliyet göstermeye başlamıştır. Bu dönemde ticari ilişkiler kurulurken, kültürel farklılıklar ve dil engelleri nedeniyle iletişim zorlukları yaşanmıştır. Bu dönemde Çin ve ABD arasında ciddi gerginlikler yaşanmıştır. Çin ile Japonya arasındaki savaşta ABD’nin tarafını değiştirmesi ve Çin’i desteklemesi, ilişkilerde gerilimlere yol açmış, savaşın sonunda ABD ve Çin arasında bir barış antlaşması imzalanmıştır.

   1949’da Çin Devrimi ve komünist bir yönetim kurulmasının ardından Çin’in sosyalist bir devlet olarak yönetilmesi ABD ile ideolojik bir ayrışmaya yol açmıştır. ABD, milliyetçi Çin Hükümeti’ni desteklemiş ve Çin Komünist Partisi yönetimindeki Çin Halk Cumhuriyeti’ni tanımamıştır.

  1950-1953 Kore Savaşı, ABD ve Çin arasında doğrudan bir çatışma oluşturmuş, ABD destekli Güney Kore’ye yapılan Kuzey Kore saldırısı sonrasında Çin, Kuzey Kore’yi destekleyerek savaşa dahil olmuş, bu olay ABD ve Çin arasındaki gerilimi arttırmıştır.

  Normalleşme ve diplomatik ilişkiler 1970’lerde başlamıştır. 1972’de ABD Başkanı Richard Nixon’ın Çin Ziyareti, ABD-Çin ilişkilerinde bir dönüm noktası olmuştur. İlişkiler normalleşmiş ve 1979’da diplomatik ilişkiler kurulmuştur. Bu dönemde ticaret, kültürel ve siyasi bağlar gelişmiştir. Ancak rekabet devam etmiştir.

 1989’da Tienenman Meydanı Olayları, Çin’deki demokrasi yanlısı protestolar Tianenmen Meydanı’nda şiddetli bir şekilde bastırılmıştır. Bu olay ABD ve Batılı ülkeler ile Çin arasında insan hakları ve demokrasi konusunda anlaşmazlıkları arttırmıştır. Ticaret savaşları ve gerginlikleri 2000’lerden günümüze artmıştır. 2001’de Çin’in Dünya Ticaret Örgütü’ne katılımı, küresel ekonomik entegrasyonu arttırmış ve ABD ile ticaret ve ekonomik rekabet yoğunlaşmıştır.  

  2010’larda Güney Çin Denizi ihtilafları, Çin, Güney Çin Denizi’ndeki egemenlik iddiaları nedeniyle bölgedeki diğer ülkelerle çatışmalar yaşanmış, ABD, Çin’in iddialarına meydan okuyarak bölgedeki deniz güvenliğini desteklemiştir. Ticaret savaşları ve gerginlikleri 2000’lerden günümüze artmıştır. Bu olaylar ABD ve Çin arasındaki gerginliklerin tarihsel arka planını oluşturmaktadır. Her bir olay iki ülke arasındaki stratejik rekabeti etkilemiş ve ilişkilerde dalgalanmalara neden olmuştur. Son yıllarda ABD ve Çin ilişkileri giderek gerginleşmiştir, ticaret savaşları, teknoloji rekabeti ve güvenlik konuları, insan hakları ihlalleri gibi konularda ihtilaflar olmuştur. İki ülke arasında karşılıklı tarife uygulamaları ve ekonomik kısıtlamalar gerçekleşmiştir.

  ABD-ÇİN REKABETİNİN BOYUTLARI

  ABD ve Çin arasındaki rekabetin boyutlarını da şu şekilde sınıflandırmak mümkündür:

1.     Ekonomik Etkiler: ABD ve Çin arasındaki rekabet, küresel ekonomiyi etkilemektedir. Ticaret savaşları, tarife artışları ve ekonomik kısıtlamalar, küresel ticaret akışının ve tedarik zincirlerini bozmakta, ekonomik büyümeyi olumsuz yönde etkileyerek diğer ülkeleri de etkilemektedir.

2.     Teknolojik Yarış: ABD ve Çin, teknoloji alanında büyük rekabet içindedir. Bu rekabet, yapay zekâ, 5G, yarı iletkenler ve diğer ileri teknolojilerin gelişimi üzerinde etkili olmakta, her iki ülke de teknolojik liderlik için çaba saf ederken, bu durum diğer ülkelerin de teknoloji alanında belirleyerek bir tarafı desteklemesine veya bir tercih yapmasına neden olmaktadır.

3.     Jeopolitik Dengeler: ABD ve Çin arasındaki çekişme, bölgesel ve küresel jeopolitik dengeleri etkilemekte, özellikle Asya-Pasifik bölgesel çekişmenin merkezi haline gelmektedir. Diğer ülkeler, bu çekişme karşısında taraf seçmek zorunda kalmakta veya denge politikaları izleyebilmektedir. Bu durum, bölgesel ittifaklar ve ilişkilerde değişikliklere neden olmaktadır.

     ABD ve Çin arasındaki çekişme, diğer ülkeleri etkileyerek ikili ilişkileri ve iş birliğini de etkilemekte, ülkeler, ABD veya Çin ile daha yakın ilişkiler kurma ve denge politikaları izleme eğiliminde olabilmektedir. Bu durum uluslararası iş birliği, küresel anlaşmalar ve çok taraflı kurumlar üzerinde etkili olmaktadır. İki ülke arasındaki ilişkilerdeki gerginlik son yıllarda artmış ve çeşitli alanlarda rekabeti körüklemiştir. (Güneş, 2009)

      Yakın zamanda yaşanan ve ABD-Çin gerginliklerini yansıtan olaylar da şöyle sıralanabilir:

1.     Ticaret Savaşları ve Dengesizliği: 2018’den itibaren ABD ve Çin arasında ticaret savaşları tırmanmıştır. ABD ve Çin’e yönelik ticaret dengesizliği, fikri mülkiyet hakları ihlalleri ve Pazar erişimi konularında eleştirilerde bulunması ve tarifelerle misilleme yaparak ticaret engelleri oluşturması, küresel ekonomi üzerinde büyük etki yaratmıştır.

2.     Teknoloji Rekabeti ve Fikri Mülkiyet Hakları İhlalleri: ABD ve Çin arasında teknoloji alanında rekabet giderek artarken, özellikle yapay zekâ, 5G ağları, yarı iletkenler ve dijital güvenlik gibi alanlarda stratejik öneme sahip teknolojilerdeki yarış gerginlikleri körüklemektedir. ABD, Çin teknoloji şirketleri Huawei’ye yönelik yaptırımlar uygulamış ve Çin’in teknoloji transferi ve fikri mülkiyet hakları konularında eleştirilerde bulunmuştur.

3.     Teknoloji Transferi: ABD, Çin’in zorunlu teknoloji transferi politikalarını eleştirmekte ve Çin’in yabancı şirketlerden teknoloji çalmak veya transfer etmek için baskı uygulandığını iddia etmektedir.

4.     Güvenlik ve Bölgesel ihtilaflar, Casusluk Endişeleri: Çin, Güney Çin Denizi’ndeki egemenlik iddiaları ve adalar üzerindeki askeri faaliyetleri nedeniyle bölgesel gerginliklere yol açmıştır. ABD, bölgedeki müttefiklerini destekleyerek Çin’in genişleme politikalarına karşı çıkmaktadır. Ayrıca, Tayvan’ın statüsü, Hong Kong’daki demokrasi hareketleri ve Uygur Müslümanlarına yönelik insan hakları ihlalleri gibi konularda gerilimler yaşanmaktadır. Güvenlik açıklarından endişe duyulmaktadır.

5.     Covid-19 Pandemisi ve İstihbarat İddiaları: Covid 19 pandemisi, ABD ve Çin arasındaki ilişkilerde daha fazla gerilim yarattı. ABD, Çin’e virüsün kökeni, salgının başlangıcı ve Çin’in pandemi hakkında yeterli bilgi paylaşmadığı konusunda eleştirilerde bulunmuştur. İki ülke arasında virüsün yayılması ve pandemiyle mücadele konularında bilgi paylaşımı gerginliği olmuştur.

6.     İnsan hakları: ABD, Çin’in insan hakları ihlallerini eleştirmekte ve özellikle Uygur Müslümanlarına yönelik baskıları ve zulmü kınamaktadır. (BBC, 2020)

 

     ABD-Çin ilişkileri zamanla değişkenlik göstermiştir. İki ülke arasında ticaret, güvenlik, ideolojik farklılıklar nedeniyle zaman zaman gerilimler yaşanmıştır. Son yıllarda özellikle ticaret savaşları, teknoloji rekabeti, güvenlik konularındaki ihtilaflar, ABD-Çin ilişkilerini zorlaştırmıştır, gerginlikler artmıştır. ABD-Çin ilişkilerinin dönemsel olarak gerilimli ya da işbirlikçi olması, iki ülke arasındaki ilişkileri, uluslararası siyasette önemli bir dinamik olarak kabul etmekte ve dünya siyasetinin şekillenmesinde de rol oynamaktadır. (Güneş, 2022)

    2020’de ABD ile Çin arasındaki ticaret hacmi yaklaşık 559, 5 milyar ABD doları olarak rapor edilirken, bu ticaret hacmi her iki ülkenin ihracat ve ithalatlarını içermektedir. ABD, Çin’e genellikle tarı ürünleri, otomobiller, uçaklar, enerji ürünleri ve yüksek teknoloji ürünleri ihraç etmektedir. Öte yandan, Çin, ABD’ye elektronik ürünler, giyim eşyaları, mobilya, oyuncaklar ve diğer tüketim malları gibi çeşitli ürünler ihraç etmektedir. Ancak ticaret dengesizliği ve ihtilaflar nedeniyle ABD Çin ticaret hacmi üzerinde dalgalanmalar yaşanmaktadır. Ticaret savaşları, tarife uygulamaları, ticaret kısıtlamaları gibi faktörler, ticaret hacmine etkileyebilmektedir. Ayrıca, küresel ekonomik koşullar, politik gelişmeler ve diğer faktörler de ABD-Çin ticaret ilişkisindeki değişikliklere neden olabilmektedir.

     ABD’den Çin’e yapılan ihracat ürünleri, makine ve ekipmanlar, optik ve medikal cihazlar, otomobiller, diğer ulaşım araçları, kimyasal ürünler, tarım ürünleri (soya, tahıl,, et,, deniz ürünleri), yüksek teknoloji ürünleri (elektronik bileşenler, bilgisayarlar, telekomünikasyon ekipmanları) olarak sıralanırken, Çin’den ABD’ye yapılan ihracat ürünleri, elektronik ürünler (telefonlar, bilgisayarlar, televizyonlar vb), giyim ve tekstil ürünleri, mobilya ve ev eşyaları, plastik ürünler, oyuncaklar ve hobi ürünleri, ayakkabı ve ayakkabı malzemeleri) olarak sayılabilir. (Demirkıran ve Sar, 2023)

    ÇİN-ABD SAVUNMA SANAYİ KARŞILAŞTIRMASI

    Çin ve ABD arasındaki ticari rekabet kadar iki ülke arasında savunma sanayi açısından da rekabet olduğu görülmektedir. İki ülkenin durumunu savunma sanayi açısından karşılaştırdığımızda, ABD’nin, dünyanın en yüksek savunma harcamalarına sahip ülkelerden biri olduğunu görmekteyiz. Savunma bütçesi, yıllık olarak milyarlarca doları bulurken, Çin ise, savunma harcamalarında hızla artan bir eğilim gösterirken ve önemli bir savunma bütçesine sahiptir.

    Askeri güç açısından ABD, küresel bir askeri güç olarak kabul edilmektedir. ABD, geniş askeri teçhizat, teknoloji ve operasyonel kabiliyet yelpazesine sahiptir. Çin, son yıllarda savunma modernizasyonu alanında adım atsa da AB ile karşılaştırıldığında teknolojik ve operasyonel yeteneklerde geri kalmaktadır.

   Silah sistemleri ve teknolojileri açısından ABD, geniş bir yelpazedeki silah sistemleri ve askeri teknolojilere sahiptir. Gelişmiş savaş uçakları, denizaltılar, füzeler, hava savunma sistemleri ve diğer birçok silah sistemi ABD savunma sanayi tarafından üretilmektedir. Çin, son yıllarda savunma teknolojilerinde önemli adımlar atmış ve yerli üretimi arttırmış olsa da ABD ile teknoloji ve inovasyon açısından geride kalmıştır.

   ABD-ÇİN NÜKLEER KARŞILAŞTIRMA

   ABD, toprak büyüklüğü açısından yaklaşık 9,8 milyon km2lik alana sahiptir. Çin toprak büyüklüğü açısından yaklaşık 9,6 milyon km2 lik alana sahiptir. Asker sayısı; ABD aktif asker sayısı açısından yaklaşık 1,3 milyon aktif personel bulunmaktadır. Çin, aktif asker sayısı açısından yaklaşık 2,2 milyon aktif personel bulundurmaktadır. Donanma, ABD dünyanın en güçlü deniz kuvvetlerine sahiptir ve geniş bir donanmaya sahiptir. Sahip olduğu gemi ve denizaltı sayısı, taşıma kapasiteleri ve teknolojik yetenekleriyle öne çıkar. Çin son yıllarda deniz kuvvetlerini çağdaşlaştırmakta ve genişlemektedir. Sahip olduğu gemi ve denizaltı sayısı, büyüme potansiyeli ve yerli üretim kapasitesi göz önüne alındığında bölgesel bir deniz gücü olarak önemli bir konuma sahiptir.

   Nükleer güç, ABD dünyanın en büyük nükleer silah stoklarına sahip ülkelerden birisidir. Nükleer güç olarak önde gelir. Denizaltı tabanlı nükleer füzeler ve stratejik bombardıman uçakları da dahil olmak üzere nükleer kapasiteye sahip birçok sistem bulunmaktadır. Çin nükleer silahlar açısından ABD kadar bir stoklamaya sahip olmasa da nükleer gücünü geliştirmekte modernizasyon çalışmalarına sürdürmektedir. (TEPAV, 2018)

   ABD dünyanın en güçlü askeri güçlerinden biridir. Sahip olduğu geniş savunma bütçesi, yüksek teknolojiye dayalı askeri teçhizat, üstün deniz gücü ve küresel askeri üsler ağı gibi faktörlerle öne çıkar. ABD küresel bir askeri varlık göstermekte ve çeşitli askeri operasyonlarda liderlik rolü üstlenmektedir.

    Çin ise son yıllarda savunma modernizasyonuna önem vererek askeri yeteneklerini geliştirmektedir. Çin büyük bir aktif asker sayısına, yerli üretim silah sistemlerine ve bölgesel savunma kapasitesine sahiptir. Çin özellikle deniz kuvvetlerini genişletmem ve güçlendirme çabalarını sürdürmektedir. ABD’nin küresel bir askeri güç olarak önde olduğu kabul edilmektedir. Çin ise bölgesel bir askeri güç olarak önemli bir konuma sahiptir ve askeri yeteneklerini geliştirmeye yönelik çabalarını sürdürmektedir.

     Çin, tahmini nükleer başlık sayısı 350’den az, ikinci el nükleer savaş başlıkları bilinmiyor, nükleer denizaltılar 4-6 adet, nükleer füzeler uzun ve kısa menzillidir.

     ABD tahmini nükleer başlık 3800’den fazladır. İkinci el savaş başlıkları bilinmezken, nükleer denizaltılar 14 OHİO sınıfı denizaltı toplamda 18. Nükleer füzeler, mine taman 3 kara tabanlı balistik füzelerden oluşmaktadır. (SETA, 2022)  

  TÜRKİYE-ABD İLİŞKİLERİ

  Türklerle, Amerikalılar arasındaki ilişkiler 1700’lü yıllarda başlamıştır. Gerek dünyadaki değişim ve bunun bu coğrafya ya yansımaları gerek büyük güçlerin uluslararası sömürge arayışları gerekse denge politikaları neticesinde ilişkiler sürekli gidip gelmiştir. Osmanlı İmparatorluğu ile ilişkiler 1830’larda resmi olarak başlamıştır. Akdeniz’deki ticaret gemileri nedeniyle ilk ilişkiler ortaya çıkmıştır.

   Cezayirli gemiciler Akdeniz’de izinsiz gezen Amerikan gemilerine el koyunca, 12 bin altın vermek zorunda kalmıştır. 1827’de Osmanlı Donanması İngiliz, Rus ve Fransızlardan oluşan donanma tarafından Navarin’de yakılmasının ardından Osmanlı Devleti ile Amerika ilişkileri yakınlaşmıştır. Amerika, Osmanlı ile 7 Mayıs 1830 yılında Seyr-i Sefâin Antlaşması’nı imzalamış ve sonra ülkenin birçok yerinde elçilik açmıştır. Elçilerin Osmanlı’nın içişlerine karışmasıyla birlikte ilişkiler bozulmaya başlamıştır.

   Özellikle Amerika’nın Ermeni vatandaşlarını koruma altına almaya çalışması ve Misyonerler vasıtasıyla Ermenileri, Osmanlı ‟ya karşı kışkırtması ve Osmanlı’dan bir şeyler koparmak istediğinde bunu ya Akdeniz’e savaş gemisi yollayarak ya da içerdeki Ermeniler vasıtasıyla elde etmeye çalışması, ilişkilere büyük darbe vurmuştur. Cumhuriyet’in kurulmasıyla birlikte Amerika ile ilişkiler Lozan Antlaşması sırasında Amerika’nın kapitülasyonların kaldırılmasını sıcak bakmaması nedeniyle sorunlu başlamıştır. Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra Türk- Amerikan ilişkilerini soğuk savaş öncesi ve sonrası dönem diye iki şekilde ele alabiliriz. Soğuk savaş öncesinde Avrupa ve Amerika Türkleri, Batının kalkanı olarak görmüştür. Soğuk savaşın sona ermesiyle birlikte, 1980'lerin sonu ve 1990'ların başında iki ülke ilişkileri bakımından bu yeni ortamın getirdiği yeniliklere paralel olarak, Türk-Amerikan ilişkileri de farklılaşmış, yapısal bir değişikliğe uğramıştır.

   Soğuk Savaş Dönemi, Türkiye-ABD bu dönemde stratejik ortaklık ilişkisi sürdürmüştür. Türkiye, ABD liderliğindeki Batı bloğunun bir parçası olarak Sovyet tehdidine karşı NATO üyesi olmuştur. Ancak Kıbrıs, haşhaş krizi gibi sorunlar iki ülke arasındaki ilişkilerde gerilmelere yol açmıştır.

    1991 yılında "Geliştirilmiş Ortaklık" adlı yeni bir kavram ortaya atılarak ilişkilerin çeşitlendirilmesi hedeflenmiş ve daha gerçekçi bir zeminde yürütülmesi amaçlanmıştır. Diğer taraftan, ABD'nin SEİA çerçevesinde her yıl ülkemize yaptığı güvenlik yardımları (askeri ve ekonomik) parasal değer olarak 1992 yılından itibaren sürekli azalmış, ayrıca giderek ticari ölçeklerde faizli krediye dönüşmüştür

   Körfez Savaşı sırasında, 1991’de Irak’ın Kuveyt’i işgali sonrasında gerçekleşen Körfez Savaşı’nda Türkiye, ABD liderliğindeki koalisyon güçlerine destek vermiş ve NATO müttefiki olarak stratejik bir rol oynamıştır.

   Terörle Mücadele konusunda 2001’de ABD’nin 11 Eylül saldıranların maruz kalmasıyla birlikte küresel terörle mücadele önemli bir öncelik haline gelmiştir. Türkiye, ABD ile terörle mücadelede iş birliği yaparak Afganistan’daki koalisyon güçlerine lojistik destek sağlamıştır.

  1 Mart 2003’teki tezkere krizi sonrasında Amerika’nın Irak’a girmesi Süleymaniye’de Türk askerinin başına çuval geçirilmesi Bush sonrası dönemde Obama başa gelmiş ve ilişkilerde de bir değişim yaşanmıştır. Amerika ile ilişkilerde biraz daha yumuşamaya gidilmiş, Obama, “değişim” diyerek il konuşmasını Türkiye’de yapmış, bu durum Türkiye’ye verilen önemi gösteren önemli bir olay olarak tarihte yerini almıştır. 2000 sonrası ortaya çıkan gelişmeler Amerika’nın diyalog sürdürmek zorunda kaldığı önemli müttefiklerinden birisinin Türkiye olduğunu göstermektedir.  (Durmuş, 2019)

  Türkiye ve ABD arasındaki ilişkiler karmaşık bir yapıya sahiptir ve zaman zaman gerilimler yaşanabilir. Ancak, her iki ülke stratejik ortaklık ilişkisini sürdürmekte ve birçok alanda iş birliği yapmaktadır. Terörle mücadele, bölgesel istikrar, enerji güvenliği gibi konularda ortak çıkarlar bulunmaktadır. Son dönemde Türkiye ve ABD arasında Suriye, FETÖ ve diğer bazı konular nedeniyle bazı anlaşmazlıklar yaşanmış olsa da ilişkilerin genel çerçevesi devam etmektedir. (Çeviköz, 2022)

  TÜRKİYE-ÇİN İLİŞKİLERİ

   Çin için Türkiye Balkanlar ve Avrupa'ya bir çıkış kapısı, Orta Doğu ve Orta Asya'da iyi bir ekonomik ortaktır. Türkiye ise Çin'i siyasi, ekonomik ve güvenlik ile ilgili alanlarda karşılıklı ilişkilerin güçlendirilmesi gereken bir partner olarak görmektedir.

    Türklerin batıya göçlerinden sonra da Çin ile ilişkileri devam etmiştir. Antik Döneme bakıldığında, Türkiye ve Çin’in, İpek Yolu üzerinden yer almasından dolayı ilişkilerinin o dönemlerde de devam ettiği görülmektedir. Bu ticaret yolu iki ülke arasındaki ekonomik, kültürel ve bilimsel değişimleri teşvik etmiştir. Antik çağlarda Türk boyları ve Çin imparatorlukları arasında diplomatik ilişkiler kurulmuş, ticaret yapılmış ve kültürel etkileşimler yaşanmıştır.

  Selçuklu Dönemi’ndeyse, Selçuklu Türkleri, 11 ve 13.yy. arasında Orta Asya’dan Anadolu’ya göç etmişlerdir. Bu dönemde Türkiye ile Çin arasında ticaret ve kültürel etkileşimlerin arttığı bilinmektedir. Özellikle Selçuklu döneminde Türk tüccarlar, İpek Yolu üzerinden Çin’e gitmiş ve ticaret yapmışlardır.

   Osmanlı döneminde de Çin ile ilişkiler devam etmiş, Osmanlı’dan birçok elçi heyeti Çin’e gitmiş, ilişkiler Ming hanedanı sona erene dek devam etmiştir. Osmanlı İmparatorluğu döneminde Türkiye ile Çin arasındaki ticaret ilişkileri gelişmiştir. 16.yy’da Çin’den ithal edilen mallar Osmanlı topraklarında popüler olmuştur. Bu dönemde Osmanlı Devleti ile Çin arasında diplomatik yatışmalar ve ticari anlaşmalar yapılmıştır.

   Türkiye’nin modern dönemi olan Cumhuriyet döneminde de Türkiye ile Çin arasındaki ilişkiler devam etmiştir. (Ünal, 2022)

     İkinci Dünya Savaşında Almanya ve Japonya’nın başını çektiği ittifakın yenilmesi ile Varşova ve NATO paktları arasında Soğuk Savaş dönemi başlamıştır. İki kutuplu dünya politikası reel sosyalizmin yenilgisi, Sovyetler Birliğinin dağılması ve Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) zaferi ile sona ermiştir. Soğuk savaştan sonra rakipsiz kalan ABD hegemonya bir güç olarak uluslararası politikaya damgasını vurmaktadır.

    Bunun yanı sıra Çin Halk Cumhuriyeti (Çin) soğuk savaş sırsında iki pakt arasında jeostratejik önemini kullanarak bir yandan nükleer bir gücün bir yandan da ekonomik alt yapısını geliştirerek serbest kapitalist ekonomiye entegre olmuştur. (Dedekoca, 2011)

   İki ülke arasındaki diplomatik ilişkiler, 1971 yılında kurulmuştur. Sonraki yıllarda ekonomik ve ticari İş birliği artmış iki ülke arasındaki kültürel etkinlikler düzenlemiştir. İki ülke arasındaki ilişkiler, ekonomik ve siyasi iş birliğine dayanmaktadır. Ekonomik İlişkiler; Türkiye ve Çin arasındaki ticaret hacmi zamanla artmıştır. İki ülke arasında enerji, altyapı projeleri, turizm ve savunma sanayi gibi alanlarda İş birliği fırsatları bulunmaktadır. Türkiye ve Çin arasındaki ilişkilerde ekonomik iş birliği önemli yer tutmaktadır. İki ülke arasındaki ticaret hacmi zaman içinde artmış ve Çin Türkiye’nin önemli ticaret ortaklarından biri haline gelmiştir. Türkiye, Çin ile ekonomik, altyapı projeleri, turizm ve kültürel alanda iş birliği fırsatlarını değerlendirmektedir. Ancak siyasi konularda bazı farklılıklar ve hassasiyetler bulunabileceği unutulmamalıdır.

      Türkiye ve Çin, kültürel ve eğitim alanlarında da iş birliği yapmaktadır. İki ülke arasında kültürel etkinlikler, dil öğrenimi ve öğrenci değişime programları gibi faaliyetler vardır. Son dönemde Çin’in artık sadece ekonomik değil askeri alanda da bir güç olarak ortaya çıktığını göstermektedir. Tayvan krizi ile başlayan gerginlik Çin’in artık dünyada giderek yükselen bir eğilimim haline gelen dış politikanın askerileştirilmesi uygulamasına ayak uydurmaya hazır olduğunu göstermektedir. (Çeviköz, 2022)

      2000 SONRASI ABD VE ÇİN GÜÇ SAVAŞI

      2000 sonrasındaki ABD ve Çin arasındaki belirginleşen güç savaşının tırmandığı görülmektedir. Soğuk savaş sonrası ucuz iş gücü ve ucuz üretimi sayesinde 2009’da dünyanın en büyük ikinci ekonomik gücü ve dünyanın en büyük nüfusuna sahip ülkesi olarak bölgesinde ve uluslararası politikada önemli bir aktör olarak ortaya çıkmıştır. Çin yeni yüzyılda ABD’nin yeni rakibi, yeni bir potansiyel dünya gücü olarak işaret edilmektedir. Buna karşın iki ülke çıkarları bölge ve uluslararası politikada bazı noktalarda çatışmakta, bazı noktalarda ise örtüşmekte ve iş birliğini gerekli kılmaktadır.

    Çin petrol ihtiyacının yüzde ellisini ithal etmektedir. Böylece dünyanın ikinci büyük petrol ithalatçısı olmaktadır. Petrol ihtiyacını en fazla Suudi Arabistan, Angola ve İran’dan karşılamaktadır. Çin enerji ihtiyacını İran, Venezüella ya da Rusya gibi ABD ile arası iyi olmayan ve çeşitli alanlarda sorun yaşayan enerji zengini ülkelerle kapatma yoluna gitmektedir. (Eğilmez, 2004)

   Çin’in, bu potansiyelini hayata geçirip ABD’ye rakip olmasında, şüphesiz Hindistan, Japonya, AB ve tabi ki ABD’yle çeşitli alanlarda sorun yaşayan Rusya, Venezüella ve İran gibi ülkelerle olan ilişkileri önemli rol oynayacağı da kaçınılmazdır. Asıl unutulmaması gereken ise ABD’nin, günümüzde olduğu gibi Çin’ in güç politikasının merkezinde olacağı ileri sürmek olanaklıdır. Bu nedenle Obama döneminin yeni güvenlik stratejisi de göz önüne alındığında Çin’in siyasal ve ekonomik sisteminin gerek neoliberal değerlere “hızlı” entegrasyonu konusunda ve gerekse de ekonomik alanda, özellikle enerji ve hammadde temini konusunda Süper Güç tarafından daha fazla baskı altına alması kaçınılmaz görünmektedir.

    Çin’in güç artırımı ABD’nin güç kaybetmesi anlamına gelir mi? Bu çerçevede göz ardı edilmemesi gereken, dünya nüfusunun beşte birini barındıran, dünyanın nükleer ve ekonomik gücü Çin’in, Irak ya da İran’la karşılaştırılmaması gerekmektedir. Çin’in agresif izolasyonu, Çin ile ABD arasındaki olası bir politik çatışma ya da Çin’de meydana gelebilecek ciddi bir krizin bölge ve uluslararası politikaya etkisi çok büyük olabilir. Bu sebeple Çin’in siyasal ve ekonomik liberal yapısal entegrasyonu daha gerçekçi gelmektedir. (Güneş, 2009)

  2008 dünya ekonomik krizi ve 11 Eylül saldırısı dünya güç dengesindeki değişimi etkileyen önemli faktörler olmuştur. 11 Eylül sonrası dünya ABD’nin tek kutupluluğuna, daha sonra uluslararası sistem, ABD Japonya ile birlikte Çin önderliğinde gelişmekte olan G20 üyesi ülkeler bloğu şeklinde iki kutuplu sisteme doğru yol almıştır. Buna AB, 3.kutup olarak eklemlenmiştir. Oluşacak ikili yapıda iki tarafın da kazançlı olduğu görülmektedir. Liberal kapitalizm ekonomik sistem ve demokratik sistem, bu iki kutuplu yapıda yerini korumaktadır.

    Batı ülkelerinde de devletin ekonomideki ağırlığı ve müdahaleleri artarken, devlet en azından “daha fonksiyoner” bir konumda ortaya çıkmıştır. Çin’in lider olduğu diğer kutupta ise, mevcut devlet ağırlıklı ekonomik sistem ve “otokratik” siyasi sistemin değiştirilmesi yönündeki baskılar, göreceli olarak azalmıştır. (BBC, 2021)

   Bu gelişmeler demokrasi, insan hakları konusundaki “Doğu cephesi ülkelerinin” isteksizliğini daha da derinleştirmiş, istihdam artışı ve enerji konuları öncelikli konular haline gelmiş, küresel dengesizlikler yine bir süre devam etmekle birlikte, kurlardaki aşırı “değerlenmişlik” ve “değer altı” durumları, faiz müdahaleleri ile iyileşme yönünde yol almış, dengesizliği azaltıcı etkisi olmuştur.

   Ağırlıklı olarak Amerikan iç pazarına bağlı olan global sistemde, ABD bütçe ve cari denge açıklarını azaltma ve Çin’e olan bağımlılığı giderme yönünden yeni pazarlar geliştirmeye dönük adımlar atmıştır. Askeri destekli müdahaleler sonucunda oluşacak yeni yapı, iki ülkenin aşırı bağımlılığının azaltılmasına olanak sağlama yanında, ABD’nin mevcut rezerv sistemine olan ihtiyacını azaltmıştır. Global faiz artışıyla birlikte sermaye hareketlerinde tersine dönebilecek en azından akışkanlığı azaltacaktır.

     2008 sonrasında “Washington Konsensus” yerine bu kez “Seoul Development Konsensusun egemenliği görülmektedir. AB’nin devlet değil birlik olması nedeniyle, zaman içinde Çin de ABD ile birlikte sistemin iki süper gücünden biri haline geldiği görülmektedir. Küreselleşmenin etkisiyle de ekonomik rekabet ve gelişmelerin “yumuşak güç” uygulamalarıyla, siyasi ve sosyal olayların belirlenmesinde daha çok belirleyici olacağı öngörülmektedir. (Dedekoca, 2011)

    Dünyada en fazla ticari korumacılık önlemine maruz kalan ülke olmasına rağmen Çin küresel ticaretteki payını artırmayı sürdürmektedir. Pandeminin kısıtlayıcı koşullarına karşın dünyadaki birkaç ülkeden biri olarak Çin dış ticaretini artırmayı başarmış, Batılı ülkeler salgın nedeniyle ekonomik krize maruz kalırken Çin üretim gücü ve teknoloji avantajının yardımıyla krizi fırsata çevirmiştir. Ukrayna Savaşı’nın başlamasıyla daha fazla belirginleşen çok kutuplu dünya düzeni vurgusu Çin’in ekonomik yükselişiyle desteklenir hale gelmiştir. (SETAV, 2022)


    SONUÇ:

    Son 30 yıla bakıldığında ABD’nin küresel konumu giderek zayıflarken, Çin’in yükselmeye kendi çıkarlarını dayatmaya başladığı görülmektedir. İki kutuplu dünya yerine süper güç ABD’nin tek kutuplu dünya tasarımına ve küreselleşmeye bırakmıştır. Rusya, büyümeye devam eden Çin ve AB’nin de bu tek kutuplu dünya düzenine karşı güç savaşının sürdüğü görülmektedir. 11 Eylül 2001’de ise “liderlik” yerine “dayatmanın hâkim olduğu “terörizme karşı küresel savaş” dönemine girilmekte, Afganistan ve Irak’ın işgaliyle ABD liderliği mercek altına alınmaktadır. Yaşanan finansal krizler, ABD liderliğindeki dünya ekonomik sistemine olan güveni de oldukça sarsmıştır. Bu ortamda 2008 sonrasında Çin yeniden yükselerek dünyanın ikinci büyük ekonomisi olma özelliğine kavuşmuştur. Çin’in 2015 sonrasında “gücünü sakla, gelişmeye devam et” ilkesini bırakarak “tek kuşak, tek yol insiyatifi” adıyla Çin ekonomisinin Avrupa’ya karadan bağlanması, Ortadoğu’dan Afrika’ya kadar uzanan coğrafyada kendi küresel politikasında yol aldığı görülmektedir.

   Çin’in ekonomi yanında teknoloji ve bilim alanında da dünya liderliğine oynadığı bu dönemde, Çin’in yükselişinden çekinen ABD, bunu durdurmaya çalışırken, Çin’in pasifikte hegemonya olması, Japonya, Malezya, Singapur, Vietnam gibi ülkeleri kaygılandırırken ABD ile yakınlaşmalarına Trans-Pasifik Antlaşması gibi neden olmuş görünüyor. Yine Tayvan ve Kuzey Kore’nin durumu, ABD ile Çin arasındaki Tayvan, Filipinler ve Spratly Adaları sorunu, Çin’in kimi kayalıklara kurduğu üsler sorunları da rekabet savaşında sürtüşme noktası olarak ortaya çıkmış bulunuyor.

   ABD ve İngiltere arasında tarihsel güç rekabetinin savaşa dönüşmediği göz önünde bulundurularak, ekolojik (küresel ısınma ve iklim krizi) ve patojenik (virüsler) krizlerin, hatta küresel mali sistemin, girift tedarik zincirlerinin yönetişiminin, uluslararası düzeyde, özellikle de en büyük iki ekonominin devletleri arasında bir iş birliğini zorunlu kıldığı da görmezden gelinemez. ABD ve Çin ekonomileri arasındaki girift ilişkiler, teknolojik bağımlılık bir savaş olasılığını ortadan kaldırmaktadır. İki güç bazı alanlarda rekabet ederken, bazı alanlarda da iş birliği yapmaktadır. Rekabetin en yoğunlaştığı alanda karşımıza doğrudan savunma ve enformasyon kontrol alanına bağlanan stratejik teknolojiler çıkmaktadır.

    ABD'nin "ekolojik üstünlüğünü" koruma çabaları, öncelikle teknoloji alanında liderliğini koruma kapasitesine bağlanırken, Pentagon da bu bağlamda, 2014 yılında devreye giren "3. Dengeleme"(1-1950'lerde taktik nükleer silahlar; 2- 1970'lerde hava ve kara güçlerinin entegrasyonu) olarak adlandırdıkları "model" gereğince teknolojik gelişmeleri, siber alanda, uzayda Çin karşısında üstünlük sağlayacak, Çin'deki gelişmeyi yavaşlatacak yönde, hızlandırmayı amaçlamaktadır.

    Çin'in de yapay zekâ, kuantum bilgisayarı, uzay ulaşımı, nükleer enerji, uzay ve havacılık çalışmalarında, Hipersonik füze teknolojileri, toplumların güvenlik, istihbarat, karşı istihbarat sistemleri, savaş yöntemleri üzerinde sarsıcı, hatta bozucu etkiler yapan stratejik teknolojilerde hızla öne geçmeye başladığı görülmektedir.

    Yapay zekâ, insansız savaş araçlarının ötesinde, hedefini kendi seçen "otonom silahların" gelişmesini kolaylaştırdığı için özellikle önemli bir rekabet alanı oluşturmaktadır.

     Kuantum bilgisayarı da bilgi işlem alanında, düşman merkezler tarafından okunamayan haberleşme olanakları, başka ülkelerin sistemlerine sızma kolaylığı, enerji sektöründe de toryum reaktörü, birbirine eklenebilen üniteler alanında gelişmeler, Çin açısından enerji bağımsızlığı olasılığı yaratmaktadır. 

    Çin'in uzay çalışmaları alanında attığı hızlı adımlar, uzayı jeopolitik rekabetin kapsamı içine almaya başlamakta, bu rekabet alanları da doğrudan stratejik teknolojiler için gerekli ender minerallerin topraktan çıkarılmasını arttırmakta ve piyasaları üzerinde iki ülke arasında klasik kaynak rekabetini, ticaret yolları üzerinde denetim kapasitesini arttırma, coğrafyaları paylaşma çabalarını beslemektedir.

    Bu ortamda, ABD, Çin'in teknolojik gelişmesini sınırlamaya, finansal gücünü kullanarak diğer ülkeler üzerinde etki kurma kapasitesini engellemeye çabalamakta, Çin ise, teknolojik gelişmesini yavaşlatacak engelleri etkisiz kılmaya özellikle önem vermektedir. (Ünal, 2022)

   Çin, finansal kaynaklarını da uluslararası alanda ekonomik diplomatik etkisini arttıracak, askeri üstler elde etmesine yardımcı olacak bir borçlandırma stratejisi için de kullanmaktadır.

    ABD, Çin'in yeni teknolojilere ulaşmasını engellemek için Çin teknoloji ve sosyal medya şirketlerinin etkinliklerini, yatırım izinlerinin sınırlandırmaya başlaması, kimi Çin teknoloji şirketlerinin ABD'deki etkinliklerini sınırladığı, yasakladığı görülmektedir.

    Çin de ülkesindeki yabancı şirketlerin, özellikle teknoloji alanında çalışanların etkinliklerini sınırlandırmaya, "ikili dolaşım stratejisi olarak adlandırdığı yeni bir programla, gıda, enerji ve teknoloji alanlarında dışa bağımlılığı azaltarak kendine yeterli bir ekonomik yapı oluşturmaya yönelmektedir. Çin, ülkesinin uluslararası alanda çalışan, hisselerini Batı borsalarında kote ettiren, sosyal medya ve alış-veriş platformlarına kısıtlamalar getirmekte, yabancı borsalardan çıkmaya zorlamakta, hatta ürettikleri "büyük veri" kaynaklarını denetim altına almaktadır.

    Bu iki ülkenin ekonomik olarak birbirinden kopmaya başlaması, bu risklerin getireceği bir savaş olasılığının önündeki engelleri giderek zayıflatmaktadır.

     TÜRKİYE’NİN KONUMU VE TAVRI

     Türkiye, coğrafi konumu, nüfusu, ekonomik potansiyeli ve stratejik önemi nedeniyle bölgesel ve küresel düzeyde önemli rol oynayan bir ülkedir. Türkiye’nin yeni dünya düzeninde kendisine tek bir taraf seçmek yerine “dengeleme politikası” ile yola devam edeceği görülmektedir. Stratejik konumu gereği bölgesel ve küresel ticaretin geçiş noktasındaki Türkiye, transit ticaretin de önemli bir merkezi olması nedeniyle hem ABD hem de Çin ile ilişkilerini yürütmek durumundadır.

      Türkiye, bölgesel güvenliğin sağlanmasında ve istikrarın korunmasında önemli bir rol oynamaktadır. Aynı zamanda NATO üyesi olması, Türkiye’yi müttefiklerle güvenlik iş birliği içinde yaralan bir ülke haline getirmektedir.  

    Enerji kaynaklarına erişim açısından da stratejik noktada olan Türkiye’nin bölgesel enerji projelerinde önemli bir geçiş noktası olduğu, Doğu Akdeniz’deki doğalgaz rezervleri, enerji ticareti ve nakil hatları açısından da önemini korumaktadır.  

     G20 üyesi olma özelliği, ihracat potansiyeli, tarım ürünleri, otomotiv, tekstil, turizm ve inşaat gibi alanlarda da önemli aktör olan Türkiye, Orta Doğu ve Avrupa arasındaki ticaretin önemli bir köprüsü olma sebebiyle Soğuk Savaş döneminde olduğu gibi tek bir kutba yakın olma durumunda bulunmamaktadır.

    Yakın coğrafyasındaki çatışma bölgelerinden gelen mültecilere ev sahipliği de yapmaya başlayan Türkiye, uluslararası insani yardım projelerinde de aktif bir merkez şekline dönüşmüştür.   5G teknolojisi, yapay zekâ ve diğer stratejik teknolojiklerdeki rekabet durumu da Türkiye’nin stratejik pozisyonunu etkilemektedir.  

   Türkiye’nin dış politika hem ABD hem de Çin ile ilişkileri sürdürdüğü ve her iki ülkeyle de yakınlaşma veya iş birliği fırsatlarını değerlendirdiği söylenebilir. Türkiye’nin dış politika tercihleri, ulusal çıkarlar, bölgesel dinamikler, küresel gelişmeler ve dönemsel olaylar gibi faktörlere bağlı olarak değişebilmektedir.

   Türkiye’nin Körfez, Orta Doğu ve Akdeniz ekseninde etkinliğini arttırmakta, AB’ye kendini dikkate değer bir alternatif ekonomik ortak olarak sunmayı arzulamaktadır. 

    Son dönemde ABD’nin Çin ile bozulan ikili ilişkileri ABD-Türkiye yakınlaşmasını da beraberinde getirmiştir. Türkiye’nin ABD’ye ihracatı 2022 yılının ilk çeyreğinde yüzde 28,9 oranında artışla 3,5 milyar dolara çıkmıştır. (Z Raporu, 2022)

     Ancak bu ikili ilişkilerin artması Türkiye’nin tamamen bir ülkeye yakınlaştığı anlamı taşımamaktadır. Türkiye gerek küresel gerekse bölgesel düzeyde bölgesindeki entegrasyon hareketlerinin öncüsü olmak, AB ile doğuya ve güneye uzanan ülkelerin ekonomik bütünleşmesi arasında köprü işlevini yerine getirmek zorundadır. Türkiye'nin dış politika tercihleri ve yakınlıkları zaman içinde değişebilir. Ancak genel olarak, Türkiye hem Çin'e hem de ABD'ye yakın ilişkiler sürdürmektedir. Türkiye, jeostratejik konumu nedeniyle hem Asya hem de Avrupa'ya komşu bir ülke olarak hem Doğu hem de Batı ile ilişkilerini dengelemeye çalışmaktadır.

     Türkiye, NATO üyesi olarak ABD ile stratejik bir ortaklık sürdürmekte ve askeri, politik ve ekonomik alanlarda iş birliği yapmaktadır. Ayrıca, Türkiye ve ABD arasında kültürel ve insan ilişkileri de önemli bir faktördür.

    Öte yandan, Türkiye de Çin ile ekonomik ve politik ilişkileri geliştirmiştir. Çin, Türkiye için önemli bir ticaret ortağı ve yatırım kaynağıdır. İki ülke arasında ticaret hacmi artmakta ve iş birliği alanları genişlemektedir. Sonuç olarak, Türkiye hem Çin'e hem de ABD'ye yakın ilişkiler sürdüren bir ülke olarak değerlendirilebilir. Ancak, belirli bir konuda veya dönemde Türkiye'nin tercihleri ve vurguları değişebilir.


KAYNAKÇA:

Arar, A. (2022). Yeni Dünya Düzeni Eskiyor mu? Dışişleri Bakanlığı Yayınları, Uluslararası Ekonomik Sorunlar Dergisi, 15.

Çeviköz, Ü. (2022). Yeni Çin ve yeni dünya düzeni. Politikyol. Erişim tarihi: 2022. [Kaynak bağlantısı: https://www.politikyol.com/yeni-cin-ve-yeni-dunya-duzeni/]

Dedekoca, E. (2011). ABD-Çin İlişkilerinin Ekonomi Politiki ve Yeni Dünya Düzeni Oluşumunun Etkileri. Kadir Has Üniversitesi, 136.

Durmuş, R. (2021). Geçmişten Günümüze Türk-Amerikan İlişkileri. TASAM. [Kaynak bağlantısı: https://tasam.org/Files/Icerik/File/gecmisten_gunumuze_turk_-_amerikan_iliskileri__cff226c0-9cc8-4b1b-95a1-a352e377de84.pdf]

Eğilmez, M. (2004, Ekim 7). Kapitalizmin En Zor Yüzyılı. Radikal.

Güneş, E. (2009). Yeni Yüzyıldaki Çin-Amerika Rekabeti. Toplum ve Demokrasi, 175-188.

Güneş, E. (2023). Güney Çin Denizi’nde Çin-ABD Güç Mücadelesi. Yıl 2023, Cilt: 1, Sayı: 45, 413-439, 30.04.2023.

Kasım, K. (2023). Güney Çin Denizi'nde ÇHC-ABD Rekabeti. Abant İzzet Baysal Üniversitesi, İİBF, Uluslararası İlişkiler Bölümü.

Öztürk, F. (2004). Küreselleşme-Yeni Dünya Düzeni. Uluslararası Ekonomik Sorunlar Dergisi, 2, Dışişleri Bakanlığı Yayınları.

Sar, İ., & Demirkıran, Ö. (2023). Güney Çin Denizi’nde Çin-ABD Rekabetinin Etkileri. Yıl 2023, Cilt: 1, Sayı: 45, 413-439, 30.04.2023.

SETA. (Yayın tarihi yok). ABD-Çin Ticaret Savaşları ve Türkiye Ekonomisi.

Soğuk Savaş Dönemi: Türkiye ve ABD. (Yayın tarihi yok). Ersin O üyesi olmuştur

Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV). (2018). N201813. www.tepav.org.tr

Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV). (2018, Nisan). www.tepav.org.tr

Ünal, Ç. (2022). Çinden Uzaklaşan AB'nin Türkiye Yakınlaşması. [Kaynak bağlantısı: https://poru.com/soylesi/cinden-uzaklasan-abdnin-turkiye-yakinlasmasi/]

Ünal, Ç. (2022). Politikyol. Yeni Çin ve yeni dünya düzeni. Erişim tarihi: 2022. [Kaynak bağlantısı: https://www.politikyol.com/yeni-cin-ve-yeni-dunya-duzeni/]

Yenigün, H. A. (2023). Çin’in Orta Doğu Politikaları ve Türkiye. ORSAM Ortadoğu Araştırmalar Merkezi.

Yıldırım, B. (Yayın tarihi yok). ABD-Çin Rekabetinin Etkileri. SETA.

Zra. (2018, Nisan). Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı.

BBC. (Yayın tarihi yok). [Kaynak bağlantısı: https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-59726695]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder