DİSTOPYANIN ACI YÜZÜ
METROPOLİS, 1984 VE CESUR YENİ DÜNYA
NEVİN BİLGİN
“Siyasi ve ekonomik özgürlükler
azaldıkça cinsel özgürlük dengelercesine artma eğilimi gösterir” diyordu
Huxley.
Ve “Ben keyif aramıyorum. Tanrı’yı istiyorum,
şiir istiyorum, gerçek tehlike istiyorum, özgürlük istiyorum, iyilik istiyorum.
Günah istiyorum. Mutsuz olma hakkını istiyorum” diyen Vahşi’ye, “İhtiyarlama,
çirkinleşme, iktidarsız kalma hakkı mı istiyorsunuz, frengi ve kansere
yakalanma haklarını, açlıktan nefesi kokma hakkını, sefil olma hakkını, sürekli
yarın ne olacak korkusu içinde yaşama hakkını, tifoya yakalanma hakkını ve her
türden ağza alınmaz acıyla işkence çekerek yaşama hakkını da istiyorsunuz”
diye karşılık verdi. Vahşi, “Hepsini istiyorum” dedi.
Bu satırlar, Aldous Huxley’in Cesur Yeni
Dünya kitabından. Metropolis, 1984 ve Cesur Yeni dünya. Kapitalizm ve küresel
sistem eleştirisini bilim kurgu yoluyla anlatan en önemli 3 eser. Kitaplar
sinemaya da uyarlandı.
Distopya, ütopyanın tam zıddı. Yani ütopya
hayal edileni iyi olanı tasvir ederken, distopya onun zıddı olan istenmeyen,
kusurlu, tehlikeli olana ifade etmektedir. 3 eser de hem insan doğasını hem
geleceği hem de politik ve sosyal yapıyı sorgular nitelikte.
"Metropolis", Fritz Lang'ın
yönettiği bir film ve Thea von Harbou'nun yazdığı kitaptan uyarlanmış. Sınıf
çatışmaları yanında yüksek teknolojinin olduğu bir yerleşim yerinde geçmekte,
işçiler zor koşullarda yaşarken, üst sınıfın lüks içinde yaşamasını ele alıyor
ve 1924’te kaleme alınmış.
En bilindik olan George Orwell’in "1984"ü.
Düşünce suçlarına karşı sıkı kontrol altında olan toplumu, totoliter rejim
baskısını konu alan bir esmer. Kahramanı Winston Smith.
"Cesur Yeni Dünya" ise Aldous
Huxley'in bir romanı. Gelecekteki distopik bir toplumu anlatıyor. Yaşamı
tamamen düzenlenmiş kuluçka makinelerinde üretilen insanlar, soma denilen
uyuşturucularla kontrol edilerek kapitalist sistemle uyumlu hale getiriliyor.
Eserde Ford, Tanrı ile özdeşleştirilerek eleştiriliyor.
Farklı zamanlarda yazılmış olsalar da benzer
temaları ve eleştirileri paylaşırlar. Hepsi, insan doğasının karanlık
yönlerini, otoriter rejimlerin tehlikelerini ve teknolojinin insan üzerindeki
etkilerini sorgularlar. Kapitalizmin eleştirisi, insanların manipülasyonu ve
toplumsal eşitsizlik gibi konular, her üç eserde de önemli bir yer tutuyor.
Metropolis", bir distopya ve bilimkurgu
klasiği olarak kabul edilir. Ana karakter Freder, zengin bir iş adamının
oğludur ve bir gün alt dünyadaki fabrikalarda çalışan işçileri görür. Bu
deneyim onu alt dünyanın gerçeklerini görmeye iter ve toplumsal eşitsizliğe
karşı mücadele etme arzusu uyanır. Ancak, bu mücadele, Metropolis'in dengesini
ciddi şekilde sarsar ve trajik olaylara yol açar. Film, endüstriyel dönemin
toplumsal yapısını, sınıf çatışmasını ve insanın makinelere hükmetme arzusunun
sonuçlarını eleştiren derin bir sosyal mesaj taşır. Ayrıca, teknolojinin insan
yaşamı üzerindeki etkilerini ve insan doğasının karmaşıklığını da inceler.
“1984", George Orwell tarafından
yazılan bir distopya romanıdır. Hikâye, totaliter bir rejim altında yaşayan
Winston Smith'in hikayesini anlatır. Roman, totaliter bir devlet olan
Okyanusya'da geçer. Devlet, düşünce suçlarına karşı sıkı bir şekilde kontrol
edilir ve insanların düşünceleri bile denetlenir. Winston Smith, Parti'nin
kontrolüne karşı gizlice isyan etmeye başlar. Bir günlüğe başlar ve kendini
Parti'nin manipülasyonundan kurtarmaya çalışır. Winston, bir gün Julia adında
bir kadınla tanışır ve onun da Parti'ye karşı hisler taşıdığını keşfeder. İkisi
birlikte gizlice buluşur ve ilişki yaşarlar. Ancak, Parti'nin her adımını
izlediği ve her düşünce suçu işleyeni cezalandırdığı bir dünyada, Winston ve
Julia'nın gizli ilişkisi tehlike altındadır. Sonunda, Parti'nin tam kontrolü
altında, Winston ve Julia ihanet edilir ve işkence görürler. Winston, sonunda
sevgiye ve gerçekliğe olan inancını kaybeder ve Parti'nin baskısına boyun eğer.
Aldous Huxley'in "Cesur Yeni Dünya"
adlı distopik romanı, insanlığın geleceğine dair karanlık bir öngörüyü,
teknolojinin getirdiği güçlükle birleştirerek çarpıcı bir şekilde sunar. Ancak,
bu distopik dünyada toplumun uyuşturucu ile manipülasyonu ve kapitalist
sistemin acımasız eleştirisi gibi derin konulara da dokunur. Roman, gelecekteki
bir distopik toplum olan "Dünya Devleti"nde geçer. Burada, insanlar
üretim hattından çıkar gibi üretilir ve yaşamları tamamen kontrol altındadır.
Teknolojinin ve bilimin üstünlüğü, insan doğasının dönüştürülmesine ve manipülasyonuna
yol açar. Toplum, sınıf düzenine dayalı olarak organize edilmiştir: alfa, beta,
gama, delta ve epsilon olmak üzere beş farklı sınıf, her biri belirli görevler
için tasarlanmıştır. Herkesin mutlu olduğu bir dünya gibi görünse de aslında bu
mutluluk yüzeysel ve ilaçlarla sağlanan bir durumdur. Romandaki en çarpıcı
eleştirilerden biri, toplumun uyuşturucu olan "soma" ile kontrol
altına alınmasıdır. Soma, insanları duygusal ve zihinsel olarak uyuşturan ve
böylece onları hükümetin istediği gibi yönlendiren bir ilaçtır. Bu, modern
toplumlarda tüketim ve mutluluğun manipülasyonu ile paralellik gösterir.
Bununla
birlikte, roman kapitalist sistemin acımasız eleştirisini de içerir. Dünya
Devleti, insanları sadece tüketim makineleri olarak gören ve onları mutlak bir
tüketim kültürü içinde hapseden bir yapıyı temsil eder. Bu sistem, insanları
sadece üretim ve tüketim araçları olarak görürken, onların gerçek duygularını
ve özgürlüklerini bastırır. Distopik toplumda, bireylerin mutluluğu, toplumun
istikrarı için gereken disipline ve düzenlemelere tabi tutulur. Ancak bu
mutluluk, bireysel özgürlüğün ve insanın doğasının bastırılmasıyla elde edilir.
Huxley, bu çatışmayı ustalıkla işler ve okuyucularını insan doğasının
derinliklerine doğru bir yolculuğa çıkarır.
Romandan bir ilahi Ford eleştirisini şöyle
anlatıyor:
Ford’um, on ikiyiz biz, bizi bir eyle,
Sosyal Nehir’deki damlalar misali
Ah, güç ver bize koşalım birlikte
Parlak Dört -tekerin gibi çevikçe.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder