5 Nisan 2024 Cuma

 

                          SOSYAL YAZILIMLAR, ÖZGÜRLEŞMEK VE MUTSUZLUK ÜZERİNE

 



     NEVİN BİLGİN

      İnsanın yaptıklarının ne kadarı kendisine ait. Ya da düşündüklerinin ne kadarı kendi düşüncesi. İnsan davranışlarını belirlerken, sosyal normlar ve çevresel etkilerle belirliyorsa, kendi özgür düşünce ve davranışlarına nasıl ulaşabilir? Ulaşmazsa sonuç ne olur? Günümüzün sadece tüketmek üzerine kurulu yaşam tarzı, mutsuzluk, stres ve huzursuzluğun asıl kaynağı ne?

      Bu sorulara psikolojik danışman Prof. Dr. Binnur Yeşilyaprak, “sosyal yazılım” adı altında yanıt veriyor. Yeşilyaprak, “Sosyal yazılım, toplumun bireylere dayattığı normlar, beklentiler ve değerler bütünü olarak tanımlanabilir. Bu yazılım, genellikle bireylerin aileleri, eğitim kurumları, medya ve kültürel çevreleri aracılığıyla edindiği bilgi ve deneyimlerden oluşur. Ancak, bireyler bu sosyal yazılımı içselleştirse de bunun farkına vararak, prangalarından kurtularak kendi kararlarını vermekte özgürdürler” diyerek açıklıyor.

      Sigmund Freud ve Alfred Adler gibi önde gelen psikanalistler, insan davranışlarının kökenlerini ve toplumsal etkileşimin rolünü anlamak için kapsamlı teoriler geliştirmişlerdir. Freud'un yapıtlarında, sosyal yazılım kavramının altında yatan unsurları anlamak için öncelikle bireyin iç dünyasına inmek gerekmektedir. Freud'a göre, insan davranışlarının temelinde bilinçaltında yer alan istekler ve iç çatışmalar bulunmaktadır. Toplumun normları ve beklentileri, bireyin bu iç çatışmalarını bastırmak için bir araç olarak kullanılabilir. Freud'un ifadesiyle, "sosyal yazılım", bireyin iç dünyasında yer alan cinsel ve saldırgan dürtülerin bastırılması sürecinde ortaya çıkan bir fenomendir. Bu bastırma mekanizması, bireyin toplumsal uyumunu sağlamak için gerekli görülen normlara uyumunu kolaylaştırır.

      Adler ise, Freud'dan farklı olarak, bireyin toplumsal etkileşimlerin ve dışarıdan gelen beklentilerin altında yatan psikolojik dinamikleri vurgulamaktadır. Adler’e göre,  bireyin davranışları, temel olarak üstünlük ve aşağılık duygularıyla şekillenir. Adler'in "üstünlük kompleksi" ve "aşağılık kompleksi" kavramları, bireyin sosyal dünyadaki konumunu ve benlik algısını belirlemede önemli bir rol oynar. Toplumun beklentileri, bireyin bu üstünlük veya aşağılık duygularını tatmin etme çabalarını şekillendirir ve sosyal yazılım olarak adlandırılabilir.

      Freud’a göre sosyal yazılım genellikle bireyin iç dünyasındaki bilinçdışı çatışmaların bir yansımasıdır. Adler ise, sosyal yazılımı bireyin toplumsal konumunu belirlemede kritik bir faktör olarak görür. Her iki perspektif de sosyal yazılımın bireyin davranışlarını şekillendirmedeki önemini vurgulamaktadır. Yani davranışlarımız aslında bize ait değil, bize dikte edilenler. Ama çoğu zaman bunun farkında olmuyor, o şekilde yaşayıp gidiyoruz. 0-8 yaş bu nedenle çok önemli bir dönem olarak görülüyor.

      Prof.Dr. Binnur Yeşilyaprak, Özterapi adlı eserinde, sosyal yazılımların kendisi üzerinde oluşturduğu etkileri ve bunlardan özgürleşme sürecine kendisine öz terapi uygulayarak gerçekleştirdiğini anlatıyor. Yeşilyaprak, şunları anlatıyor:

       Geçmişim, benim varoluşumun izlerini taşır. İç dünyama yönelmek, kendi varlığımla yüzleşmek istedim. Ancak, kendimize doğru bakmak, aslında korkutucu bir deneyimdir. Bu coğrafyada yaşamlar birbirine benzer hikayelerle örülüdür. Dış dünyanın gürültüsü bizi sarar ve bu yaşam tarzı alışılageldik gelir. Ne hissettiğimi anlamak, içime doğru bir yolculuğa çıkmak istedim. Ancak nasıl başlayacağımı bile planlamamıştım. Kendimi, kendi içime doğru inceleme arzusu sardı. Çocukluk anılarından başladım. Adler'in teorisi, çocukluk yıllarının kişiliğimizi belirlediğini söyler. Ve ben de o yöne odaklandım. Kendimi geçmişimde bulduğumda, üç buçuk yaşındaki depremi hatırladım. Ailede hep anlatılan bir hikâye olarak belleğimde kalmıştı. Ve şimdi, o anı çocukluğumun derinliklerinde yeniden yaşadım. Ev sallanırken babamın kucağında olduğumu hatırladım. Deprem, evi sallarken annem ablamı alıp çıkmış, babamı çağırmıştı ancak beni almayı unutmuştu. Ev yıkılmaya başladığında ben merdivenin başında yıkıntıların arasında kalmışım. O anı hatırlamıyordum, ancak terapi sürecinde bu duyguları bastırdığımı fark ettim.

     Belki de bu olay, bende güvensizlik duyguları oluşturmuştu. Yalnızlık ve kendine güvenme duygusuyla büyümüştüm belki de. Tüm bunları düşünürken, geçmişteki olayların ve duyguların bilinçaltımızda nasıl bir arşiv oluşturduğunu gördüm. Geçmiş, hala davranışlarımızda ve kişiliğimizde yaşamaktadır. Öfke, hayal kırıklığı, sevgi ve güven ihtiyacı, hepsi bu derinlerde yatmaktadır. Ve yaşamımızda nasıl ifade ettiğimizi görüyoruz.

    Boş sandalye tekniğiyle karşılıklı konuşup bazen ağlayarak yazdım. Bütün bu bastırılmış duyguları yaşayarak özgürleştiğimi fark ettim.

    Toplumun bize dayattığı sosyal kalıpları ve beklentileri gördüm. Bunların hayatımızı nasıl etkilediğini ve bu prangalardan nasıl kurtulduğumu anlamaya çalıştım. Annemin acılarını kendi içselleştirdiğimi ve babamın hatalarını telafi etmeye çalıştığımı gördüm. Ancak bunların benim sorumluluğum olmadığını, bu yüklerden kurtularak içimde alan açabileceğimi fark ettim.

    Toplumun bize dayattığı beklentilerle sıkışıp kaldığımı ve doğal yazılımımızın baskı altında olduğunu gördüm. Ancak bu düşüncelerle yüzleşerek özgürleştiğimi hissettim.

    Neden diye sormak yerine, nasıl yaşadığımızı sorgulamak gerektiğini fark ettim. Dışarıdan dayatılanları kabul etmiş ve sürdürmüş olabiliriz ancak 0-8 yaş arasında içselleştirdiklerimizi reddetmemiz mümkün değil. Tüm bunları düşünerek, kendi içimde bir yolculuğa çıktım ve sonunda kabul etmeyi öğrendim.

     Artık kimseye öfke duymuyorum. Kendi kararlarımı vermeye ve beklentilere kapılmamaya karar verdim. Çünkü beklentileri kabul etmek ve onlara boyun eğmek benim sorumluluğumdur”



 

    Kendi kararlarımızı verme süreci, içselleştirilmiş sosyal yazılımın etkisinden bağımsız değildir. Ancak bundan özgürleşmek elbette mümkün. Bireyler, içselleştirdikleri toplumsal normlar ve değerler ışığında hareket etse de, kendi içsel değerlerine, isteklerine ve hedeflerine göre kararlar alabilirler. Bu kararlar, bireyin kişisel deneyimleri, özgünlüğü ve öznel değerleriyle şekillenir.

    Örneğin, bir bireyin içselleştirdiği toplumsal yazılıma göre "başarılı" olmak için belirli bir kariyer yolu izlemesi bekleniyor olabilir. Ancak, bireyin içsel olarak mutlu olacağı ve tatmin edici bulacağı farklı bir yol seçme özgürlüğü her zaman mevcuttur. Bu durumda, birey kendi içsel yönelimlerine ve değerlerine göre karar alarak kendi yolunu çizebilir.

    Kendi kararlarımızı verirken, içselleştirdiğimiz sosyal yazılımın etkisini dikkate almak önemlidir, ancak bu etkiyi aşarak kişisel özgürlüğümüzü ve özgünlüğümüzü korumalıyız. Bireyler, kendi değerleri ve istekleri doğrultusunda hareket etme özgürlüğüne sahiptirler ve bu özgürlüğü kullanarak kendi kararlarını bilinçli bir şekilde verebilirler.


 


    Bir birey farkına varmadığı sürece içselleştirdiği sosyal yazılımın etkisinden özgürleşmek zor olabilir. Ancak, farkındalık kazanma süreci, bireyin içsel keşif yolculuğunun bir parçasıdır ve özgürleşme için önemli bir adımdır. İşte bireyin farkına varmadığı durumlarda özgürleşme sürecine yardımcı olabilecek bazı yollar:

    Kendini Gözlemleme: Birey, kendi düşüncelerini, duygularını ve davranışlarını gözlemlemeye başlayarak içsel keşif sürecine adım atabilir. Bu, bireyin içselleştirdiği toplumsal normların ve değerlerin farkına varmasına yardımcı olabilir.

    Dışsal Etkileri Değerlendirme: Birey, çevresindeki dışsal etkilerin kendi düşünceleri ve davranışları üzerinde nasıl bir etkisi olduğunu değerlendirebilir. Bu, bireyin içselleştirdiği sosyal yazılımı sorgulamasına ve fark etmesine yardımcı olabilir.

    Bilinçli Araştırma ve Okuma: Birey, içsel keşif yolculuğunu desteklemek için bilinçli olarak konuyla ilgili araştırma yapabilir ve farklı perspektifleri inceleyebilir. Bu, bireyin farkındalığını artırabilir ve içselleştirdiği sosyal yazılımın sınırlarını anlamasına yardımcı olabilir.

    Destek Arama: Birey, içsel keşif sürecinde destek almak için terapi, danışmanlık veya güvenilir arkadaşlar gibi kaynaklardan faydalanabilir. Destek almak, bireyin içsel derinliklerine inmesine ve farkındalığını artırmasına yardımcı olabilir.

    Kendi İçsel Değerlerini Tanıma: Birey, kendi içsel değerlerini ve isteklerini tanıyarak, bu değerlere uygun kararlar almayı öğrenebilir. Bu, bireyin içselleştirdiği sosyal yazılıma bağımlı olmaktan kurtulmasına ve kendi özgürlüğünü kazanmasına yardımcı olabilir.

   Bu süreçler, bireyin içselleştirdiği sosyal yazılımdan özgürleşme yolculuğunda önemli bir rol oynayabilir. Farkındalık kazanma ve içsel keşif süreci, bireyin daha bilinçli ve özgür bir şekilde yaşamasına ve kendi değerlerine uygun kararlar almasına yardımcı olabilir.

   Özgürleşmezse Ne Olur?

    Bir birey içselleştirdiği sosyal yazılımdan özgürleşmezse, bir dizi olumsuz etkiyle karşılaşabilir. İşte bu durumun sonuçlarından bazıları:

    Kişisel Tatminsizlik ve Mutluluk Eksikliği: Birey, kendi içsel değerlerine ve isteklerine uygun olmayan yaşam tarzlarını sürdürdüğünde, genellikle kişisel tatminsizlik ve mutluluk eksikliği yaşar. İçsel uyumsuzluk, bireyin yaşam kalitesini olumsuz yönde etkileyebilir ve içsel huzursuzluğa neden olabilir.

    İçsel Çatışma ve Stres: İçselleştirilmiş sosyal yazılımın bireyin kendi içsel değerleriyle çatıştığı durumlarda, birey içsel bir savaşla karşı karşıya kalabilir. Bu durum, bireyin duygusal ve zihinsel sağlığını olumsuz etkileyebilir ve stres seviyelerini artırabilir.

    Yetersiz Özgüven ve Özsaygı: İçselleştirilmiş sosyal yazılım, bireyin kendi yeteneklerine, değerlerine ve benliğine olan inancını zayıflatabilir. Birey, içsel çatışmalarla boğuştuğunda ve kendi kararlarını almak konusunda güçlük çektiğinde, özgüveni ve özsaygısı azalabilir.

    İlişki Sorunları: İçselleştirilmiş sosyal yazılım, bireyin ilişkilerinde de olumsuz etkilere neden olabilir. Birey, kendi içsel değerlerine ve isteklerine uygun olmayan ilişkilerde bulunabilir veya ilişkilerinde sürekli çatışma yaşayabilir.

    Kişisel Gelişimde Duraksama: İçselleştirilmiş sosyal yazılım, bireyin kişisel gelişimini engelleyebilir ve onun potansiyelini tam olarak gerçekleştirmesini engelleyebilir. Birey, kendi içsel keşif yolculuğuna çıkmadığında, potansiyelini keşfetme ve geliştirme fırsatlarını kaçırabilir.

    Boş Sandalye Tekniği


 


    Boş sandalye tekniği, terapi ve danışmanlık süreçlerinde sıklıkla kullanılan bir yöntemdir. Bu teknik, bireyin kendisini veya başka birini temsil etmek için kullanılan hayali bir sandalyeyi ifade eder. Terapist veya danışman, bireyle çalışırken bu boş sandalyeyi kullanarak bireyin duygularını, düşüncelerini veya ilişkilerini daha derinlemesine keşfetmeyi amaçlar. Boş sandalye tekniği genellikle şu şekilde uygulanır:

    Sandalye Yerleştirme: Terapist veya danışman, odadaki bir sandalyeyi bireyi temsil etmek için kullanılan "boş sandalye" olarak belirler. Bu sandalye, bireyin kendisini, bir ilişkiyi, bir duyguyu veya başka bir kişiyi temsil edebilir.

    Role Geçiş: Terapist veya danışman, bireyin o anki duygularını veya düşüncelerini ifade etmek için bu boş sandalyeye geçiş yapmasını sağlar. Birey, sandalyeye geçerek kendisini ya da başka birini temsil eder ve terapistle veya başka biriyle bir diyalog kurar.

    Diyalog Kurma: Birey, sandalyeye geçtiğinde, terapist veya danışmanın yönlendirmesiyle içsel diyaloğa girer. Bu diyaloğun amacı, bireyin duygularını, düşüncelerini veya ilişkilerini daha derinlemesine keşfetmesine yardımcı olmaktır. Bazen birey, kendisini temsil eden sandalyeye karşı konuşurken, bazen de sandalyedeki kişiyi temsil eder.

    Değerlendirme ve İnceleme: Terapist veya danışman, bu role geçiş sürecini izler ve bireyin duygularını, düşüncelerini veya ilişkilerini anlamak için gözlemler ve değerlendirmeler yapar. Bu süreç, bireyin derinlemesine keşif yapmasını ve potansiyel olarak farkındalık kazanmasını sağlar.

    Boş sandalye tekniği, bireyin içsel dünyasını keşfetmek, duygularını ifade etmek ve ilişkilerini anlamak için güçlü bir araç olabilir. Bu teknik, terapi ve danışmanlık süreçlerinde kullanıldığında bireyin kişisel gelişimine ve duygusal iyilik haline katkıda bulunabilir.........

 





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder