22 Nisan 2024 Pazartesi

https://www5.tbmm.gov.tr/tutanaklar/TUTANAK/TBMM/d01/c001/tbmm01001001.pdf 

https://www5.tbmm.gov.tr/tutanaklar/TUTANAK/TBMM/d01/c001/tbmm01001002.pdf

https://www5.tbmm.gov.tr/tutanaklar/TUTANAK/TBMM/d01/c001/tbmm01001003.pdf

(Zabıt Linkleri) 






      23, 24 ve 25 NİSAN 1920 TBMM ZABITLARI

    “Milletimizin dahili ve harici bağımsızlığını tam dahilinde kaderini bizzat belirlemeye ve yönetmeye başladığını bütün dünyaya ilan ederek Büyük Millet Meclisi’ni açıyorum”

     İNGİLİZ İŞGALİ, KARADENİZ’DE PONTUS, MOLLA SAİD, BEYPAZARI VE AYAŞ’TA İSYANLAR, DÜZCE VE HENDEKLİLERİN İÇ ÇATIŞMASI DA KONUŞULUR

 

    NEVİN BİLGİN

    TBMM’nin 23-24 ve 25 Nisan 1920 zabıtlarında, Meclis’in ilk açıldığı gün yaşananlar ve ertesi günlerde de sadece uyumak için çalışmalarına ara veren ülkenin ne durumda olduğunu ilçelere kadar anlatan bir Mustafa Kemal Atatürk görüyoruz.

    23 Nisan 1920 Meclis Zabıtları’nda açılış Sinop Mebusu Şerif Bey’in, “Saygıdeğer dinleyiciler! İstanbul’un geçici olarak yabancı güçler tarafından işgal edildiği ve tamamen halifelik ve merkezi Hükümetin bağımsızlığının iptal edildiği bilinmektedir. Bu duruma boyun eğmek, milletimizin teklif edilen yabancı esareti kabul etmesi demekti. Ancak tam bağımsızlıkla yaşamak azmi katisinden olan hür ve serbest milletimiz esaret durumunu tam bir şiddet ve kesinlikle reddetmiş ve derhal vekillerini toplamaya bağlı olarak Meclisi Âlinizi vücuda getirmiştir. Bu Meclisi Âlinin Eeisi Sinni sı f atiyle ve tevfiki ilâhi ile milletimizin dahilî ve harici bağımsızlığı tam dahilinde kaderini bizzat belirleye ve yönetmeye başladığını bütün dünyaya ilan ederek Büyük Millet Meclisini açıyorum” sözleriyle açılır.

    Mustafa Kemal Paşa olarak zabıtlara geçen Atatürk, şu konuşmayı yapar:

    “Meclisi Âliniz malûmu âlileri salâhiyeti fevkalâdeyi haiz olarak yeniden seçilen Mebusanı Kiram ile saldırıya uğrayan makama, saltanattan kendi iradesiyle ayrılan ve buraya gelen Mebusanı Kiramdan oluşmaktadır. Kendi iradesiyle ayrılıp gelen mebusan ile bir Meclisi Ali vücuda getirilmesi ancak yeni seçilen tarzı seçimde söz konusu olmuştur. Bu anda Meclisimiz münakittir. Daha önce seçilen mebusanın da aynı derecede yetkinlikte görev yapmasının mebusanın seçim tarzından daha kapsamlı olduğu için bunun uygun olacağı kanaatindeyim. Bu hususu teyid etmek isterim. (Muvafık, muvafık sadaları).”

     Meclis çalışmalarına bundan sonra da çalışmalarına çok kısa süreli aralar vererek ülkenin içinde bulunduğu durumu konuşmaya devam eder. Mustafa Kemal Atatürk’ün ilçelere kadar birçok yer hakkında ayrıntılı verdiği bilgiler zabıtlara geçer.



     24 ve 25 Nisan Zabıtları: İstanbul’da Devlet Gücü Kaldırılmıştır

     Sonraki günlerde yapılan toplantıların zabıtlarında da Mustafa Kemal Paşa’nın ayrıntılı olarak bilgi verdiği görülmektedir.

     Mustafa Kemal Paşa, İstanbul Hükümeti’nin görevini yapmadığını şöyle anlatmaktadır:

     “Hilafet ve saltanatın, milli bağımsızlığımız ve milli sınırlarımız dahilinde hayatın devamını sağlayacak bir barışı temin edecek tedbirleri düşünmek ve uygulamak üzere, millet tarafından olağanüstü yetkili bir Meclis’i Ankara’da toplamak için toplumsal bir gereklilik olduğunu, milletin dikkatini çekmek ve bu konudaki milli ve vatanı görevimizi ifade ettik.

     İstanbul’da, devlet gücü doğrudan kullanılmıştır. Yani, öncelikle Meclis-i Mebusan zorla kaldırılmıştır. Bu durumda, yasama gücü mevcut değildir.”

 

     “İşte, ülkemizin bugüne kadar yaşadığı buhran ve felaketlerden, bazen taklit etmek, bazen devlet işlerini kişisel bakış açılarına göre düzenlemek ve düzeltmek, bazen de anayasayı kişisel hırslara göre uygulamak gibi çeşitli sonuçlar doğurdu. Bu basiretsizliklerden doğan genel farkındalığın bir yansıması olarak, bu zor ve buhranlı dönemin tarihini bu yolda düzeltmeyi savunuyoruz. Elbette, karar saygıdeğer kurulundur”



     Karadeniz'de Pontus Hükümeti

     “Milli vicdanın yüce iradesine bağlı olarak, bağımsız vatanımızı korumak için 16 Mayıs 1335 (1920) günü İstanbul’u terk ettim. Samsun’da işe başladım. İlk düşündüğüm, kendi imkanlarımızla ülkemizde asayişin istikrarını sağlamaktı. Özellikle Canik bölgesinin durumu, bu konuda hızlı hareket etmeyi gerektiriyordu. Gerçekten de Atina ve İstanbul komiteleri tarafından yönetilen Pontus Hükümeti’nin amacı, Rumların hâkimiyetini ve İslam unsurunun esaretini sağlamaktı. Bu hükümet, Karadeniz sahilinde ve kısmen Amasya ve Tokat’ın kuzey ilçelerinde yaşayan Osmanlı Rumlarının hayallerini çılgınca süslemişti. Alınan tedbirler sayesinde başarılı sonuçlar elde edildi. Ancak alınan tedbir ve başarı, yalnızca Pontus bölgesine ait ve yereldi. Her gün haksızlıklarını artıran İtilaf Devletlerine karşı, milli varlığımızı siyaseten ispat etmek ve fiili saldırılara karşı milletin namus ve bağımsızlığını fiilen savunmak çok önemliydi. Aslında, hem doğuda hem de batıda, hemen ülkemizin her tarafında, millet ve ülke hukukunu savunmak ve korumak için dernekler kurulmuştu. Bu dernekler, düşmanların kölelik boyunduruğuna girmemek amacıyla milli vicdanın azim ve iradesinden doğmuş tek teşkilattı.”

     Said Molla'nın Telgrafı

     O sıralarda, İstanbul’da İngiliz Dostları Derneği kurulmuş ve her yerde bu derneğe katılıp İngiltere’nin desteğinin talep edilmesi gerektiği hakkında Said Molla imzalı bir telgraf geldi. Bu konuda Hükümetin ilgisinin derecesini anlamak için Sadrazam Ferid Paşa’dan durumu sordum, ancak hiçbir yanıt alamadım.

     Bilinmeyen kişiler tarafından bu tür gayri ihtiyari ve tehlikeli siyasi maceralara atılmak, büyük felaketlere sebep olacağını düşünen millet, Said Molla’nın bildirisine önem vermedi.

     İzmir Felaketi

     Binlerce saldırı ve haksızlık altında inleyen ve İzmir felaketi karşısında ağlayan millet, Hükümeti ve İtilaf Devletleri temsilcilerinden yardım ve adalet talep ederken, birçok belediye başkanlığı ve birçok milli hukuk savunma derneği tarafından aldığım telgraflarda bana güven duyulduğu ve bu konuda hizmet ve fedakarlık talep edildi.

     Hayatım ve kişiliğim, kendi malı olan masum ve mazlum milletimin bu haklı talebi üzerine, artık benim için en kutsal görev, milli iradeye itaat etmekti. (Sürekli alkışlar)

     Musul, İskenderun ve Milli Sınır

     “Milli sınır, İskenderun’un güneyinden başlar. Halep ile Katma arasından geçer ve Cerablus köprüsüne kadar uzanır. Bu bir hat oluşturur ve doğu parçasında ise Musul vilayeti, Süleymaniye ve Kerkük bölgeleri ve bu iki bölgeyi birbirine bağlayan bir hat bulunur.      Efendiler, bu sınır sadece askeri düşüncelerle çizilmiş bir sınır değildir, milli bir sınırdır. Milli bir sınır olması nedeniyle belirlenmiştir. Ancak, bu sınır dahilinde sadece bir tür millet olduğunu düşünmek gerekir. Bu sınır dahilinde Türkler, Çerkesler ve diğer İslam unsurları bulunur. İşte bu sınır, tüm amaçlarını ve anlamlarını birleştirmiş olan kardeş milletlerin milli sınırıdır.” (Hepsi İslam’dır, kardeştir sesleri)

“Bu sınır meselesini belirleyen madde içinde büyük bir esas vardır. Ayrıca, bu vatan sınırı dahilinde yaşayan İslam unsurlarının her birinin kendi özel çevresine, adetlerine, ırkına özgü özelliklerini tam bir samimiyetle ve karşılıklı olarak kabul etmiştir. Tabii ki bu konuda ayrıntılar ve detaylar yoktur. Çünkü bu ayrıntılar ve detaylara girmenin zamanı değildir. İnşallah, varlığımızın sona erdiği zaman, (İnşallah adaları) kardeşler arasında huzur ve ayrılık olacak ve ayrıntılara girilmemiştir. Ancak, bu madde esas olarak içerilmiştir. Yine, Erzurum Kongresi’nin milliyet esaslarından biri, efendiler, işte bu milli sınır”

    Meclis Başkanlığı'na seçilir ve konuşur

    “Hayatımın tüm aşamalarında olduğu gibi, son zamanların buhranları ve felaketleri arasında da bir dakika geçmemiştir ki, tüm huzur ve dinlenmeyi, tüm kişisel duygularımı milletin güvenliği ve mutluluğu adına feda etmekten zevk almayayım (Yaşa, alkışlar). Askeri ve siyasi hayatımın tüm varlığını ve aşamalarını işgal eden mücadelelerimde her zaman hareket prensibim, milli iradeye dayanarak milletin ve vatanın ihtiyaç duyduğu hedeflere doğru ilerlemek olmuştur. Bugün, sizin genel arzunuzda tecelli eden milli güveni, liyakatimin çok üstünde görmekle birlikte, kendim için bir hedef olarak değil, birlikte giriştiğimiz kutsal mücadelenin sona erdiği hedefleri elde etmek için milletin bana bahşettiği bir dayanak olarak kabul ediyorum. Bu milli birliğin bana yüklediği sorumluluk, biliyorum ve siz de bilirsiniz ki, çok ağırdır. Yaşadığımız bu nadir ve önemli anların ciddiyetine rağmen, bu ağır milli sorumluluğun altında, ancak sizin yardımınız ve desteğinizle ve sürekli ve sürekli hak yolundaki mücadelelere rağmen, ilahi inayetin umuduyla çalışacağım”

     Beypazarı ve Ayaş'ta Bozguncular İsyanı

    “Bir müfreze gönderildi. Bu müfrezenin aldığı talimat, vilayetten zaten bildirilmiş olan huzuru sağlamaktı; yani, fitne çıkaranları alıp buraya getirmek, silahları iade etmek ve diğer masum olan halkı aydınlatıp yerlerine geri göndermekti. Askeri müfreze, verilen talimatlar doğrultusunda oraya gider, ancak onlar sürekli talep edilen konuları erteleyecekler gibi davranırlar ve ne silahlarını iade etmişlerdi ne de fitne çıkaranları Hükümete teslim etmişlerdi. Hatta öyle bir an oldu ki, oradaki askeri müfrezeye bile girerek onları da bozgunculuk yapmak ve hatta onların silahlarını almak için teşebbüs edebilecekleri hissedildi. Bunun üzerine, askeri müfreze, şehirden dışarıda bir yerde konum almak zorunda kaldı ve bu durum karşısında, vilayet makamı taleplerini tekrar etti ve oradaki kişiler, sonuçsuz olan bazı yanıtlarla zaman geçirmeye devam ettiler. Sonunda, giden müfreze komutanı ve daha önce nasihat için gönderilmiş olan bazı kişiler dediler ki, buraya daha fazla güç gelmedikçe, fitne çıkaranların fitne yapmasına engel olunamayacaktır. İşte bu sebeple, oraya yeniden bir güç göndermek zorunda kaldık.

Bir önceki gün, yeterli miktarda güç gönderildi. İşte bu güç, dün Ayaş’a ulaştı. Bugün, Meclis-i Âli’ye bu telgraf geliyor. Bu telgrafın anlamına göre, bir, iki, üç kişiden oluşan fitne çıkaranlar kaçmıştır. Silahlar da iade edilmiştir ve başka bir şey yoktur; anlamındadır. Gerçekten de, bir miktar silahın iade edildiğini doğrulayacak başka bir aracımız yoktur. Her halükarda, Beypazarı halkının gereksiz yere zarar görmesi hiçbir zaman arzu edilmez, bu yüzden Meclis-i Âli tarafından bilgilendirildikten ve bizim tarafımızdan da bilindikten sonra, hemen Ayaş’tan hareket eden yeni güce yeniden Ayaş’a dönmelerini ve orada beklemelerini emrettik ve oradaki müfreze komutanına da, Beypazarlıların vermiş olduğu bu teminat gerçekse buna güven oluşmuşsa derhal geri dönmesini emrettik. Bozgunculuk yukarıdan geliyor, denildi. Tek bakışta yerel bir olay gibi görünüyor efendim, ancak aslında olay yukarıdan geliyor.”

     İngilizler Gelir

    “Bu yüzden efendiler: Tehlikenin büyüklüğü, muazzam ve şaşırtıcı tarihimize göre sonuçta bir son verecektir. Eğer başarısız olursak, bu toprakları yeniden fethetmek zorunda kalacağız. Emin olun ki, efendim, İngiliz bir toprağa girdi mi, yerleşti mi; orada köylünün elindeki bıçağı bile bırakmıyor. Mısır’da isyan çıkıyor, öğrenebilirsiniz. Zavallı Mısır Müslümanları isyan ettiklerinde, mitralyöz ateşiyle şehit edilenlerin kanlarına kadınlar ve erkekler bornozlarını batırıp bayrak yapıyorlar. Başka silahları yoktur. (Alkışlar): İngilizler bu şekilde başarılı olurlarsa, silahlarımızdan tecrit edileceğiz. Anadolu’ya gelip çeşitli merkezleri işgal edecekler, adamlarını buraya koyacaklar, doğal olarak çokları var. Paraları çoktur. Usta bir siyasetçidir. O zaman bu ülkenin sonu gelmiştir ve biz bitmişiz demektir. Bu yüzden, bu son vatanı savunmak ve yönlendirmek ve son davamız için ne yapmamız gerekiyorsa yapmalıyız”

    Hendek ve Düzceliler Arasında Çatışmalar

“Bildiğiniz gibi, Düzce, Hendek ve Adapazarı’nda ufak tefek bazı birliklerimiz vardı. Bu bölgeler, sürekli olarak olumsuz hareketlerde bulunmuşlar ve birçok fitneye maruz kalmışlardı. Son günlerde, İngilizlerin tüm araçlarıyla bunları güçlendirip teşvik ederek harekete geçirdikleri biliniyordu. Tabii ki, bu harekete geçenlerin kendileri bile İngilizler tarafından tahrik edildiklerinin farkındaydılar. Çünkü aracı olanlar, yine bizim askeri kıyafetlerimizdeki insanlardı. Bir isyan çıkardılar, Adapazarı halkı ilk gafletten sonra bizimle olan temaslarında gerçeği anladılar ve hemen sükunete geçtiler. Ancak bu dalga, Hendek ve Düzce’de devam etti. Bu sefer Adapazarı halkı, ileri gelenlerden üç kişiye birkaç arkadaş alarak hareket etmelerini ve bir nasihat heyeti göndermelerini istediler. Heyet maiyetlerini bırakarak tek başına gelip görüşmelerini istedi. Giden nasihat heyeti bu talebi olumlu karşıladı ve maiyetlerini terk ederek gittiler, ilk temas ettiklerinde onları şehit etti. İşte bu yüzden, yani Adapazarlılarla, Hendek ve Düzceliler arasında çatışmalar başlamıştır.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder