17 Nisan 2024 Çarşamba

 

 HOMOEKONOMİCUS




    NEVİN BİLGİN

    Küreselleşmeyle birlikte ortaya çıkan insan türü "homoekonomicus". Homoekonomicus, sürekli tüketen, tükettikçe mutlu olacağı hayali içinde olan insan tipidir. 

    Homoekonomicusu yaratan ise küreselleşmedir. Küreselleşmeyi tam olarak tanımlamak, her yerde geçerli bir tanım ortaya koymak zordur.  Kimisi küreselleşmeyi avantajlı yönleriyle, kimisi dezavantajlı yönleriyle ortaya koymaktadır. Çok boyutlu, kaygan bir kavram olan küreselleşmeyi tek bir bakışla, tek bir kelimeyle ortaya koyamayız. Literatürde yapılan tanımlamalarda da küreselleşme sürecinin farklı bir boyutuna bakılarak, farklı görünümlerine dönük tanımlama yapılmıştır. 

     Küreselleşmenin en geçerli tanımı ve uygun bulduğum tanım ise yaşamlarımızın giderek bizden çok uzaklarda alınan kararlar ve gerçekleşen olaylar tarafından şekillendirilmesi anlamına gelen karmaşık, karşılıklı bağlanmışlık ağlarının ortaya çıkışı şeklindedir. Yine en genel tanımıyla, dünya çapındaki karşılıklı bağlantılılığın genişlemesi, derinleşmesi ve hızlanmasıdır. 

     Literatürde ise 4 farklı tanımı vardır. İlki Anthony Giddens tarafından 1990'da yapılan, yerel  olayların çok uzaklardaki olaylar tarafından veya tersi şekilde şekillemesiyle uzak yerleri birbirine bağlayan dünya çapındaki sosyal ilişkilerin yoğunlaşması tanımlamasıdır. Bu tanımlamaya göre, bir yerdeki politikanın, her yerdeki politikayla ilişkili olması, iç ve dış politika ayrımının bitmesi anlamını taşımaktadır. 

    Siyaset bilimci Robert Gilpin 2001'de yaptığı tanımlamaya göre, "dünya ekonomisinin 

entegrasyonudur" demiştir.  Jan Art Scholte ise 2000'de yaptığı tanımlamada, topraksızlaşma veya insanlar arasındaki  ilişkilerin, ülke üstülülüğünün gelişmesi olarak tanımlamıştır. Yani, topraktan kaynaklanan sınırlılıkların ortadan kalkması, dünyanın farklı farklı yerlerinden gelen ürünlere ulaşabilme, 

insanların başka ülkelerin insanlarıyla kültürel, siyasi, ticari ilişkiler kurabilmesi, sosyal 

medya ve teknolojik yönden bilgi paylaşımının yapılabilmesini kastetmektedir. Antropolog David Harvey'in 1989'da yaptığı tanımlamaya göre ise, zaman ve makan büzüşmesidir. Yani zamanın ve mekanının insan tarafından algılanma biçiminin değişmesidir. Küreselleşme ile birlikte insanlar 24 saat iletişim kurulabildiği gibi, dünyanın herhangi bir yerinde meydana gelen bir olaydan haberdar olup bunun etkilerini yaşayabiliyor. 

     Literatür tarandığında yapılan tanımlamalarda sosyal, siyasi, ekonomik eylemlerin sınırları aşması, ulus devletlerin sınırlarını aşacak şekilde ilişkilerin tümünün küresel hale gelmesi öngörülmektedir. Küreselleşmeyi, "dünya güzel bir noktaya gidiyor" bakış açısıyla yorumlamak sadece  "küreselleşmecilik" yani küreselleşmenin bir ideoloji haline gelmesi olarak görmektir. 

    Küreselleşme ise ozon tabakasının delinmesinden, asit yağmurlarına, Çin merkezli bir salgının dünyayı sarmasından, dünyanın herhangi bir yerindeki güvenlik krizinin dünyanın tüm ülkelerini ekran başına kilitlenmesine, liderlerin diplomatik mektuplar yerine zirve toplantılarında biraraya gelmesinden yılda 600 milyon insanın değişik gerekçelerle dünyada yer değiştirmesine, dünyanın bir köşesinden verilen sipariş bir malın dünyanın diğer köşesine  ulaşmasına, ABD'de meydana gelen ekonomik bir krizin dünyanın diğer ucundaki ülkeleri anlık olarak etkilemesine kadar uzanan bir realite olup, hayatın gerçeğidir. 

    Globalizasyon olarak da ifade edilmesine karşın, küreselleşmenin kullanımı daha yaygındır.  Küreselleşme birçok kaynakta 20.yüzyılda başlayan bir süreç olarak kabul edilse de, yeni bir olgu değil, tarihsel bir olgudur. Kökenleri ilk çağlara, Büyük İskender dönemine, Helen İmparatorluğu'na, Osmanlı İmparatorluğu'na kadar gitmektedir. Kimileri ise 1492 Coğrafi Keşiflerle "dünya küresi"nin tamamlandığını belirterek bu tarihi başlangıç olarak görmektedir. 18 ve 19. yüzyıllarda gerçekleşen sanayi devrimiyle Avrupa'da fazla ürünlerin ortaya çıkması, bunun başka coğrafyalara demiryolu ve denizyolu ile taşınması sermaye, ürün ve insan hareketliliği, iletişim teknolojilerindeki gelişmeler küreselleşme anlamında bir sıçrama yaratmıştır. 

    Dünya tarihinde geleneksel, moderm ve küresel dönem olarak 3 temel kategorik süreç olduğu kabul edilmesine karşın, tarih doğrusal bir çizgi gibi reailite değildir. Küreselleşme de, tarihin her döneminde zaman zaman yaşanmış ve baskın hale gelmiştir. Geleneksel dönemde imparatorluklar, geniş aile, tarıma dayalı bir ekonomi, modern dönemde Westphalian Devletler Sistemi ile ulus devletlerin ortaya çıkışı, sanayiye dayalı bir toplum ve çekirdek aile, küresel dönemde ise BM, AB, NATO gibi ulus üstü yapıların ortaya çıkışı ve baskın hale gelmeleri, üretimin sanayiden teknolojiye kayması, çekirdek aile yerine bireyin öncellendiği bir hayat tarzından sözedilmektedir. Ancak her toplumun bu çağları aynı anda yaşadığını söylemek zordur tam bir iç içe geçmişlik sözkonusudur. Dünyada her toplum toplumsal süreçleri aynı anda yaşamaz. Zaman zaman bunlardan birisi baskın hale gelir. Küreselleşmenin dünyanın eski çağlarında görülmesi gibi, küresel dünyanın vatandaşıolmamız da ulus devlet sınırları içinde yaşadığımız, gelenek ve göreneklerimizi  sürdürdüğümüz gerçeğini değiştirmez. İngiltere, Belçika, İspanya'da örnekleri görüldüğü gibi hala krallıklar mevcutken, hala tarım ekonomisi ile ayakta duran, bunun karşısında bilgi ve teknoloji üreten toplumlar bulunmaktadır. Yine geçmişte olanın kötü, yeni gelenin daha iyi olacağı bakış açısı ile kötüden iyiye gidildiği genellemeleri de doğruyu yansıtmamaktadır. 



      Küreselleşme bitmiş değil, devam eden bir süreçtir. Küreselleşme kavramıyla ilgili iki görüş karşımıza çıkmaktadır. İlki aşırı küreselleşmeciler; dünya üzerinde artık ulus devletin fonksiyonunu yitirdiğini, ulus devletlerin öldüğünü, farklı aktörlerin (küresel şirket, ulus aşan örgüt, sivil toplum örgütleri gibi) ortaya çıktığını, devletlerin ekonomik politikalarını bağımsız olarak uygulamakta zorlandığını, küresel  kapitalist sistemle bağlantı kuracak şekilde yönetildiğini, devletlerin bağımsızlığının sona erdiğini savunmaktadır. 

     İkinci görüş ise, şüpheciler; “uydurulmuş zırva" olarak küreselleşmeyi nitelendirmektedir. Ulus devletlerin temel aktör olduklarını, ulusal sınırların devam ettiğini, jeopolitiğin toprağa, ülkeye dayalı politika ile yönetildiğini savunmakta, ekonomik, siyasi ve teknolojik açısından değişimi ise reddetmemektedirler. Dünya üzerindeki hareketliliğe bile ulus devletlerin izin verdiğini savunmaktadırlar. Küreselleşmeyi tanımlarken her iki aşırı uçtan da uzak durarak, bilimsel bir duruş ortaya koymamız gerekir. 

      Küreselleşme kendisini dünya ekonomisinin entegrasyonu, ekonomik krizlerin küresel etkileri, küresel döviz piyasalarındaki hareketlilikle de göstermektedir. Dünyadaki toplam üretimin yüzde 30'u, dış ticaretin yüzde 70'i çok uluslu şirketler tarafından gerçekleştirilmektedir. Yine yatırımların yüzde 80'i çok uluslu şirketler tarafından yapılmakta, günlük 4 trilyon dolar ticaret gerçekleşmektedir. Dünyada, AB, NAFTA, Şangay, Afrika  Birliği, ASİAN gibi bölgesel entegrasyon örgütleri mevcut ve ekonomik aktörlerin  faliyetlerini biraraya getirmektedir. 

     1929 ekonomik buhranından bu yana ekonomi dünyanın tüm ülkelerini etkisi altına almaktadır. Geçmişte kriz olduğunda başka ülkelere yayılması, etkilemesi haftalar alırken günümüzde senkronize şekilde, ışık hızıyla ekonomik dengeleri ve ülkeleri etkilemektedir. 2008'de ABD kaynaklı krizde, birbirine entegre bir ekonomik sistem olduğu için sorunlar problemle ilgisi olmayanları bile etkilemiştir. Yine devletler dünyadaki ekonomik düzenin nitelikleri nedeniyle kendi iç ekonomik politikalarını belirlerken uygularken dış dünyadan pekçok faktörden etkilenmektedir. Ekonomik krizler nedeniyle bazı harcamaları kısma yoluna  gidebilmektedir. 2008 krizinden sonra İngiltere ve ABD kamu harcamalarında kesintiye gitmek durumunda kalmıştır. Küresel döviz piyasalarındaki hareketlilik de, dünyadaki döviz kurlarının oynamasından kaynaklanan ekonomik dengeler doğrudan doğruya köylünün tarımsal üretime devam edip etmemesini etkilemektedir. ABD çiftçisine verilen sübvansiyondan, Türkiye'deki çiftçi de doğrudan etkilenmektedir. Kredi derecelendirme kuruluşları ve IMF ile borçlanma kuruluşları devreye girmektedir. 

     Sosyal medya başta olmak üzere küresel iletişim ağları, uydu teknoloji, televizyon, radyo insanların kitleler halinde hareket etmesine yol açarken, insan gruplarını 2010'da Arap Baharı, 2011'de Wall Street'i İşgal Et örneklerinde olduğu gibi harekete geçirme özelliği bulunmaktadır. Twitter, facebook gibi mecralarda politika yürütülebilmekte, bunun toplumdaki yansımaları görülebilmektedir.

    Greenpeace gibi sivil toplum kuruluşları, NGO'lar (Non Governmental Organizations) dünya sorunlarına ilişkin sivil niteliğe sahip toplu hareketlerle uluslararası ilişkileri etkilemektedir. 

     Legal ve illgeal boyutta devam eden insan hareketlilikleri küreselleşmenin varlığına işaret etmektedir. Turizm boyutlu yer değiştirmeler yanında, savaş, ekonomik krizler, demokratik krizler nedeniyle insan hareketliliği yaşanmaktadır. İllegal olarak DEAŞ örneğinde olduğu gibi terör örgütleri birçok ülkeden mensup bulabilmektedir.  Küreselleşmenin ekonomik, askeri, hukuksal, çevresel, küresel, sosyal boyutları da vardır. 

      Askeri modernizasyon, silah ticareti, farklı güvenlik sorunları konusunda ortak tedbirler  alınmasını zorunlu kılmaktadır. Uyuşturucu ticareti, terörle mücadele yanında siber güvenlik konusu gibi konularda küresel boyutta hukuki tedbirler almak zorunlu hale gelmiştir. Dünyaya küresel bakan, yaşantısını ve ilişkilerini küreselleşme üzerine kuran, bilgisayar teknolojilerini bilen, sosyal medyayı iyi kullanan teknolojiyle ilişkili bir insan protipi ortaya çıkmıştır. İnsanlar giderek, aynı kıyafetleri giyen, aynı yemekleri yiyen, aynı dili konuşan, sosyal medyada sanal bir dünya üzerine yaşantılar kuran insan tiplerine dönüşmektedir. 

    Küreselleşme yerine süreci ifade etmek için uluslararasılaşma ve karşılıklı bağımlılık  kullanılmaktadır. Bu doğru bir yaklaşım değildir. Bu kavramlar küreselleşmeden farklıdır.  Karşılıklı bağımlılık bir ülkelerin hammadde satın alıp ürettiğini başka coğrafyalara pazarlaması, diğer ülkenin hammadde satıp üretilen ürünü almasıyla birbirlerine bağımlı hale gelmelerini anlatmaktadır. Uluslararasılaşma ise devletlerin birbirleriyle ilişkilerinin yoğunlaşmasıdır. Kavram dünyadaki sayıları 45 bini bulan sivil toplum kuruluşunu kapsam içine almaz. İki kavram da küreselleşmeyi karşılamaz. 

     Küreselleşmenin 3 motoru teknik, ekonomik ve siyasal olarak sınıflandırılabilir. Uydu teknolojileri, uzayın uydu çöplüğüne dönecek şekilde her ülkemin çok sayıda uzayda uydu bulundurması, GPS, internet teknolojileri zaman ve mekân büzüşmesine neden olmaktadır. Kapitalizm ekonominin motor gücü olarak sürekli kar elde etme üzerine kurulu, her türlü üretim, satış, tüketim, yol, yöntem mübah olarak görülüyor. Karı maksimize etme anlayışı sonucu homoekonomicus denen sürekli tüketen insan ortaya çıkmış oluyor. Tükettikçe mutlu olacağını sanan insan ama bir türlü o mutluluğu yakalayamayan insan tipi. 

     Siyasal motor ise devletler, liderler ve dünyadaki sorunları tek başlarına çözemedikleri için başkalarıyla ilişki kurmak zorunda kalmaktadır. Yine dünyada uluslararası örgüt sayısı artıyor. Tek başına problem çözmeye kimsenin gücü yetmiyor. Siyaset ilk kez bu kadar  güçsüzlüğünün farkına vardı. Bu durum da küreselleşmeyi hızlandırdı.


Kaynakça: 

Bauman, Zygmunt, Küreselleşme ve Toplumsal Sonuçları

Özcan, Arif Behiç ve Damar, Mustafa, Küreselleşme, STK Diplomasisi ve Türkiye: Eğitim-Bir-Sen Örneği

Şahin, İsmet Birgin, Küreselleşmenin Tarihi, Siyasal Boyutları, 2017 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder