1990 SONRASI PANTÜRKÇÜLÜKTE
AMERİKAN ETKİSİ
NEVİN BİLGİN
Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte
Amerika’nın Doğu politikasındaki yeşil kuşak projesi de yerini başka bir
politikaya bırakıyordu; PanTürkçülük.
Amerika hem İran Devrimi’nin etkisinin
kırılması hem de Bağımsız Devletler Topluluğu’nu etkisi altına alabilmek için
Türk devlet modellerini desteklemiştir. Bu konuda pek çok sivil toplum örgütüne
de bölgedeki faaliyetleri için destek olmuştur. Türkiye’nin milliyetçilik politikası
da bu dönemde bölgeyle ilişkilerin geliştirilmesi hedefiyle daha Türkçü bir
çizgiye evrilmiştir.
1990'ların başı, dünya siyasi haritasında
önemli değişikliklere sahne olmuştur. Soğuk Savaş'ın sona ermesi ve Sovyetler
Birliği'nin dağılması, birçok yeni devletin ortaya çıkmasına ve mevcut devletlerin
politikalarında köklü değişikliklere yol açmıştır. Türkiye de bu dönemde
çeşitli iç ve dış tehditlerle karşı karşıya kalmış, fakat aynı zamanda yeni
fırsatlar elde etmiştir.
Amerika’nın Katkısı Ne Oldu?
Sovyetler Birliği’nin dağılması ve Türk
Cumhuriyetleri’nin bağımsızlıklarını ilan etmeleri, Türkiye’deki Pantürkizm
akımını canlandırmıştır. Bu dönemde, Amerika Birleşik Devletleri'nin de bu
sürece önemli bir etkisi olmuştur. ABD, Sovyetler Birliği’nin dağılmasının
ardından bağımsızlıklarını kazanan Türk Cumhuriyetleri’ni desteklemiş ve bu
süreçte Türkiye ile yakın iş birliği yapmıştır. Amerika, bu yeni bağımsız
devletlerin Batı ile entegre olmasını ve demokratikleşme süreçlerini teşvik
etmiştir.
Türkiye'deki milliyetçi partiler, bu
dönemde Türk-İslam sentezinden ziyade Pantürkizm çizgisine yönelmişlerdir.
Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) gibi partiler, Türk dünyası ile ilişkileri
güçlendirme politikalarını benimsemiş ve Türkiye'nin dış politikasında bu
doğrultuda değişiklikler yapılmıştır. Bu değişiklikler, Türkiye'nin Orta Asya
ve Kafkasya’daki Türk Cumhuriyetleri ile olan ilişkilerini derinleştirmiştir.
Türkiye-Rusya İlişkilerindeki Dönüşüm
1990'ların başında Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte, Türkiye ve Rusya arasındaki ilişkilerde önemli bir dönüşüm yaşanmıştır. Her iki ülke, tarihi, etnik ve kültürel bağları ve coğrafi konumlarından dolayı bölgede istikrar ve iş birliği açısından önemli bir yer işgal etmeye başlamışlardır. SSCB’nin dağılmasıyla birlikte, Türkiye'nin üzerindeki güvenlik tehdidi büyük ölçüde azalmış ve Orta Asya ile Kafkasya’da bağımsızlığını kazanan Türk Cumhuriyetleri ile ilişkiler geliştirilmiştir.
Türkiye ve Rusya, sahip oldukları
ekonomik, politik, tarihi ve kültürel ağırlıklarıyla karşılıklı ilişkilerinin
500 yılı aşkın geçmişinde hem birbirlerini hem de ilişkide oldukları ülke ve
halkları etkilemişlerdir. 1991'de Sovyetler Birliği’nin dağılması, Türkiye için
bölgede avantajlı bir ortamın oluşmasına yol açmıştır. Bu dönemde, Türkiye ile
Rusya arasındaki ticaret hacmi de büyük bir artış göstermiştir. 1991'de 1,7
milyar dolar olan ticaret hacmi, 2000'li yıllara gelindiğinde 35 milyar dolara
ulaşmıştır.
Bölgesel İş birliği Arttı
1990 sonrası dönem, Türkiye’deki
Pantürkizm akımı için önemli bir dönüm noktası olmuştur. Amerika'nın bu
süreçteki etkisi ve desteği, Türk Cumhuriyetleri'nin bağımsızlık süreçlerini ve
Türkiye’nin bu ülkelerle olan ilişkilerini olumlu yönde etkilemiştir.
Türkiye'deki milliyetçi partilerin Pantürkizm çizgisine yönelmesi, ülkenin dış
politikasında ve iç politikasında önemli değişikliklere yol açmıştır. Bu
dönemde Türkiye, Orta Asya ve Kafkasya’daki Türk Cumhuriyetleri ile
ilişkilerini derinleştirerek bölgesel iş birliğini artırmış ve Amerika’nın
desteği ile Batı dünyası ile entegrasyon süreçlerini hızlandırmıştır.
Türkiye’nin Büyük Ağabey Rolü
Bağımsız cumhuriyetlerin kurulmasıyla
birlikte Türkiye’nin önüne çıkan ekonomik ve siyasi fırsatlar, ülkücülerin
çoşkusunu arttırırken, ABD, laik ve demokratik Türk devletlerini modellerini desteklemiş,
Türkiye de “büyük ağabey” rolünü üstlenmiştir. Bu çerçevede Türkçülük akımı
yeniden yükselişe geçmiştir.
Türkiye bu dönemde Avrasya yayın kanalını
TRT’de oluşturmuş, Kırgızistan ve Kazakistan’da üniversiteler kurmuş, TİKA ve
Diyanet bölgede çalışmalar yapmış, öğrenci değişimi ve burs imkânı sağlanması,
bölgeye yatırım yapılması, enerji kaynaklarının Türkiye üzerinden dünyaya
pazarlanması gibi adımlar bu çerçevede gerçekleştirilmiştir.
Terör Örgütü Fetö’ye de Fırsat Oldu
Bu dönemde milliyetçi ve muhafazakâr sivil
toplum kuruluşları da bölgede çalışma yapmaya başlamış ve desteklenmişlerdir.
Bunlardan birisi de 15 Temmuz Darbe girişiminin baş aktörü Fethullah Gülen
grubu olmuş, şirketleri, açtıkları okullarla bölgede faaliyetler
yürütmüşlerdir. (Özdoğan, 2020, s.403)
Ülkücüler Değişen Dünya ile Kucaklaşabildi
mi?
Bu dönemde devlet kadar ülkücülerin de bölgeyle
kucaklaşma yönünde (Türk Kurultaylarının toplanması ve İş birliği Meclisleri,
Yüksek Konsey kurulması gibi istekler) adım attıkları görülmesine, birleşme
rüyasından vazgeçmemelerine karşın bu konuda tam bir başarı sağlandığını
söylemek güçtür. Bunun en büyük sebeplerinden birisini de “ırksal kalıplar” içine
bölgeyle ilişkilerin sığdırılması olmuştur. Bu milliyetçi partilerin işini
kolaylaştırmasına karşın, tam kucaklaşmayı da olumsuz etkilemiştir.
Amerikan Etkisi Kritik Önemde
Amerika’nın etkisi, Türkiye’nin Pantürkizm
akımını yeniden canlandırmasında ve bölgedeki Türk Cumhuriyetleri ile
ilişkilerini güçlendirmesinde önemli bir rol oynamıştır. Bu dönemde,
Türkiye’nin dış politikası ve iç politikası, Pantürkizm akımı doğrultusunda
şekillenmiş ve bu süreçte Amerika’nın bölge üzerindeki etki ve desteği kritik
bir öneme sahip olmuştur.
Kaynakça:
-https://tarihpark.com/soguk-savas-donemi/
-https://www.tarihsinifi.com/4653/soguk-savas-sonrasinda-turkiyenin-dis-politikasi.html
-https://tarihnotlarim.com/1990-sonrasi-turkiyede-yasanan-siyasi-ekonomik-sosyokulturel-ve-bilimsel-gelismeler/
-https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/43505
(Özbay, Fatih. Soğuk Savaş Sonrası Türkiye Rusya İlişkileri)
-https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/719491
(Tamtürk, Erkan.2019. Soğuk Savaş Sonrası
Dönemde Türk Siyasetinin Dönüşümü)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder