MACAR TURANCILIĞININ TÜRKÇÜLÜĞE ETKİSİ
MACARİSTAN’DAKİ TURAN VE TURANCILIK
KAVRAMININ OSMANLI VE TÜRK DÜŞÜNCESİNE ETKİSİ
NEVİN BİLGİN
Avrupa’da ortaya çıkan milliyetçilik
akımları ve kurulan Türkoloji kürsülerinin ardından 1830’lu yıllarda Macaristan’da
da Panslavizm ve Pangermenizm akımlarına karşı Turancılık düşüncesi ortaya
çıkmıştır. 1900’lerin başından itibaren ise Osmanlı aydınları ve Macar Turancıları
arasında temaslar başlamış, Turan cemiyetleri kurulmuş, hatta savaş yılları
olmasına rağmen öğrenci gönderilmiştir. Türkçülüğün önemli isimlerinden Yusuf
Akçura da, “Macaristan ve Türklerin Turan’daki Rolü” ismiyle makale yazmıştır.
“Turan” ın Kullanılması
1795 yılında Paris’teki
"Ecole des Languages Orientales Vivantes"da Türkoloji Enstitüsü kurulması
Batı'da Türkolojiye olan ilginin ilk somut adımlarından birisi olurken, ardından,
Şarkiyat ve Türkoloji ile ilgili enstitüler Moskova’da (1814), Paris’te (1821)
ve Londra’da (1906) kurulmuştur. Budapeşte Üniversitesi’nde ise Türkoloji
kürsüsü 1870’te kurulmuştur. Macaristan 1890’dan sonra Ural-Altay ve Turan
araştırmalarının merkezi haline gelmiştir.
1839'da Fince, Türkçe, Macarca ve
Moğolcanın içinde bulunduğu dil ailesini tanımlamak için "Turan"
terimi kullanılmıştır.
Hem Osmanlı hem de Rusya kökenli Türkçüler
ile Macar Türkologlar arasında fikir alışverişi başlamıştır. Macar Turancılardan
Kont Pál Teleki, 1910'da Osmanlı'yı ziyaret etmiştir.
1911'de Turan Cemiyeti kurulmuş ve
Budapeşte'deki cemiyetle doğrudan bağlantı kurulmuş, karşılıklı ziyaretler
yapılmış, öğrenci değişimi yapılmıştır. Necip Asım ve Yusuf Akçura da bu konuda
çalışmalar yapmıştır. Akçura'nın "Macaristan ve Türklerin Turan'daki
Rolü" makalesi yayınlanmıştır.
Osmanlı’daki Türkçülüğün ortaya çıkışında
Rusya’dan Osmanlı’ya gelen Türkçü aydınlar yanında Macar Turancılığının da
etkisi olmuştur. Macar Turancılığı, Macar ulusunun önderliğini içerirken, Türk
asıllı Turancılar ise Türk olmayanları dışlamıştır.
Türklerle Akrabalık
Türklerle akrabalık düşüncesi, 19. yüzyıl
Macar aydınlarının iki kampa bölünmesine yol açmıştır: İlk gruptakiler
Macarların Türklerle akraba olduğunu, diğer gruptakiler ise Macarların bir
Fin-Ugor kavmi olduğunu savunmuştur ve bu tartışmalar günümüzde de sürmektedir.
Macar ulusal kimliğinin oluşmasında Türklerle akrabalık düşüncesi büyük bir rol
oynamıştır.
Turan’ın Kelime Kökeni: ilk kez 1786’da Geçiyor
Farsça kökenli bir kelime olan tûrân,
önceleri İranlılar’ın İran’ın kuzeydoğusundaki bölgelere verdikleri bir isimdi.
Daha sonra Ural-Altay ve Fin-Macar halklarından oluşan ve Turan ırkı diye
tanınan toplumların yaşadığı anayurdu tanımlamak için kullanılmıştır.
Turancılık ise bu halkların birliğini savunan ideolojik ve siyasal bir terim
halinde “uzak anayurt ideali” anlamında Macaristan’da XIX. yüzyılın ilk
yarısında doğmuştur.
Müslüman Arapların tarih ve coğrafya
kaynaklarında Turan hakkında çeşitli bilgi ve rivayetler yer almaktayken, Turan
kavramı Osmanlılarda ilk defa, 1786’da Buhara hükümdarına gönderilen ve Ruslara
karşı birlikte hareket edilmesi teklif edilen bir mektupta geçmektedir. Ancak
turancılık, Osmanlı Devleti’nde XIX. yüzyılın ikinci yarısında gelişmeye
başlayan Türkçülük hareketinin bir sonucu olarak pantürkizm ile eş anlamlı,
bütün Türklerin birleşmesi şeklinde Türk siyasî ve edebî literatürüne
girmiştir.
Pantürkizmin Doğuşu, Gönüllü Türkleşen Yahudiler
Pantürkizm panslavizme karşı bir tepki halinde Rusya’daki Türk aydınları arasında doğmuş, özellikle Hüseyinzade Ali (Turan) ve Yusuf Akçura tarafından Osmanlı-Türk kamuoyunda tanıtılmıştır.
Pantürkizm kavramının siyasî anlamda dünya kamuoyuna yayılmasında asıl adı Moiz Kohen olan Munis Tekinalp’in önemli rolü vardır. Tekinalp, Osmanlı döneminde Serez Selanik'te doğmuştur ve yahudi olup gönüllü olarak Türkleşmiştir. İsmini Munis Tekinalp olarak değiştirmiştir.
Yaygınlaşması ise Ziya Gökalp
sayesinde olmuştur. Onun özellikle, “Vatan ne Türkiye’dir Türkler’e ne
Türkistan / Vatan büyük ve müebbet bir ülkedir Turan” şiiriyle sembolleşmiştir. Turan kavramının popüler hale gelmesi Ziya Gökalp'in şiir ve destansı öyküleriyle olmuştur. Türk Macar Dostluk Grubu üyesi Hüzeyinzade Ali Turan'ın etkisinde çok kaldığı belirtilen Gökalp, Kızılelma, Ergenekon, Kızıl Destan gibi şiirleri sembolleşmiştir.
Yusuf Akçura
Meşrutiyet ve Pantürkizm
II. Meşrutiyet döneminde Türk ocakları
çevresinde toplanan Türkçü aydınlarda ister kültürel ister siyasal anlamda ele
alınsın pantürkizm anlayışı temel dinamik fikirlerden birini teşkil etmiştir.
Ancak Osmanlı Devleti’ndeki aydınların Fin ve Macarlar’ı akraba topluluklar
olarak kabul etmekle beraber turan kavramının içine sadece Türk toplumlarını
dahil ettikleri görülmektedir.
Türkçü aydınların fikirleri savaşın (1.Dünya
Savaşı) genel seyrine bağlı şekilde değişiklikler göstermiştir. Bu yolda ilk
büyük değişiklik, Türkiye’de pantürkizmin tanıtılmasında önemli rol oynayan
Rusya’dan gelen Türk aydınlarında görülmüştür. Bu konuda Yusuf Akçura, savaş
içinde pantürkizmden Rusya Türkleri için kültürel özerkliği hedefleyen bir
fikrî dönüşüm geçirmiş, 1919 yılında ise olaylardan ibret alarak demokratik
Türkçülüğü savunduğunu vurgulamıştır.
Ziya Gökalp, Rusya’nın savaştan çekilmesi
üzerine Rusya’daki Türkler’in bağımsızlığını elde etmeleriyle turanı
gerçekleştirmelerini teşvik etmesine rağmen Osmanlı Devleti’nin yıkılmasıyla
Türkler içinde kültürel birliğin birbirine yakın olan Oğuz Türkleri arasında
kurulabileceğini belirterek turanın sınırlarını iyice daraltmıştır. Bütün
Türkler arasında kurulabilecek turancılığın ancak hayal sahasında
gerçekleşeceğini belirtmiştir.
Cumhuriyet Pantürkizmi Reddetti
Pantürkizmi reddeden Cumhuriyet yönetimi
Türk milleti kavramını Mîsâk-ı Millî’ye dayanan somut bir vatanla birleştirmiş,
Türk milliyetçiliğini bir devlet politikası halinde benimsemiştir. Türk
ocakları yeniden ülke çapında şubeler açarak temel konularda Cumhuriyet
yönetimine tam destek sağlarken aynı zamanda kültürel açıdan pantürkist
düşüncelerin ele alındığı bir platform olma özelliğini sürdürmüştür. Fakat
1931’de ocakların kendini feshetmesiyle Türkçülerin faaliyetlerine resmî
düzeyde katılımı da sona ermiştir.
Almanya ve SSCB Etkisi
1930’lu yılların ikinci yarısından
itibaren Almanya’da nasyonal sosyalizmin devlet politikası haline gelmesi ve
SSCB’de Türk toplulukları üzerinde baskıyı arttırması, bu ortamda Türkçülük
düşüncesinin devlet katında millî bir kültür oluşturma yolunda
değerlendirilmesine yol açmıştır.
Sovyetler Birliği’ndeki Türkler’in
Almanlar’ın yanında savaşması, Almanya’da ve Türkiye’de pantürkizmi yeniden
gündeme getirmiştir. Ancak savaşın ardından Rusya’nın galip devletler arasında
yer alması pantürkizmin tekrar bir kenara itilmesine yol açmıştır.
Savaş sonrası Türkiye’de Türkçülüğün
pantürkist anlamda siyasal yönü geri planda kalmış, daha çok kültürel ve edebî
sahada kendini göstermiştir.
Osmanlılık: Bir Osmanlı ulusu meydana getirmeyi amaçlamaktadır.Bu akım etnik ve dini çeşitliliği yönetme sıkıntıları nedeniyle başarılı olamadı.
İslamcılık: İslam dinine dayanan bir
devlet yapısı kurmayı hedeflemektedir. Sultan 2.Abdülhamit Döneminde etkili
olmuştur, ancak yine etnik ve mezhep farlılıkları başarıya ulaşmasını
engellemiştir.
Türkçülük: Irka dayalı bir Türk siyasal
ulusçuluğu meydana getirmeyi amaçlamaktadır. Osmanlı İmparatorluğu'nun son
döneminde etkili olurken, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş sürecinde baskın hale
gelmiştir.
Akçura, bu politikaları analiz etmekte ve
her birinin iyi ve kötü yönlerini ortaya koymaktadır. Bu üç siyasi yöntem,
Osmanlı Devleti'nin kendi çöküşünü engellemek için benimseyeceği fikir akımları
olarak önerilmiştir.
Yusuf Akçura’nın "Üç Tarz-ı Siyaset" makalesinde ele aldığı Osmanlılık, İslamcılık ve Türkçülük akımlarının hangisinin daha etkili olduğu konusunu, tarihsel süreç içerisinde değerlendirmek gerekmektedir. Bu akımların her biri, belirli dönemlerde ve belirli koşullar altında etkili olmuştur.
Yusuf Akçura’nın görüşleri hala tartışılmaktadır. Akçura’nın "Üç Tarz-ı Siyaset" teorisinin ve Türkçülük anlayışının, Türk toplumu ve İslam ümmeti üzerindeki etkileri üzerine yapılan çalışmalar bulunmaktadır. Ayrıca, Akçura’nın din ve toplum görüşleri sosyolojik bir bakış açısıyla ele alınmaktadır. Bu tartışmalar, Türk milliyetçiliği, Türkçülük, ve Türk İnkılâplarına ait görüşler ve yazıları üzerine yoğunlaşmaktadır. Bu nedenle, Yusuf Akçura’nın fikirleri ve görüşleri, hem tarihçiler hem de sosyologlar tarafından hala incelenmekte ve tartışılmaktadır.
Kaynakça:
Özdoğan, Günay Göksu, "Dünyada ve
Türkiye'de Turancılık"
https://turan.org/turk-adinin-olusumu-tarihi-ve-anlami-2/
https://www.tarihistan.org/turk-adinin-ilk-ortaya-cikisi-anlami-ve-yayilisi/8096/
Wayback Machine (archive.org) (Akçura, Yusuf. Üç Tarzı Siyaset pdf)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder