17 Mayıs 2024 Cuma

 

MACAR TURANCILIĞININ TÜRKÇÜLÜĞE ETKİSİ

MACARİSTAN’DAKİ TURAN VE TURANCILIK KAVRAMININ OSMANLI VE TÜRK DÜŞÜNCESİNE ETKİSİ

 


    NEVİN BİLGİN

     Avrupa’da ortaya çıkan milliyetçilik akımları ve kurulan Türkoloji kürsülerinin ardından 1830’lu yıllarda Macaristan’da da Panslavizm ve Pangermenizm akımlarına karşı Turancılık düşüncesi ortaya çıkmıştır. 1900’lerin başından itibaren ise Osmanlı aydınları ve Macar Turancıları arasında temaslar başlamış, Turan cemiyetleri kurulmuş, hatta savaş yılları olmasına rağmen öğrenci gönderilmiştir. Türkçülüğün önemli isimlerinden Yusuf Akçura da, “Macaristan ve Türklerin Turan’daki Rolü” ismiyle makale yazmıştır.

    “Turan” ın Kullanılması

     1795 yılında Paris’teki "Ecole des Languages Orientales Vivantes"da Türkoloji Enstitüsü kurulması Batı'da Türkolojiye olan ilginin ilk somut adımlarından birisi olurken, ardından, Şarkiyat ve Türkoloji ile ilgili enstitüler Moskova’da (1814), Paris’te (1821) ve Londra’da (1906) kurulmuştur. Budapeşte Üniversitesi’nde ise Türkoloji kürsüsü 1870’te kurulmuştur. Macaristan 1890’dan sonra Ural-Altay ve Turan araştırmalarının merkezi haline gelmiştir.

    1839'da Fince, Türkçe, Macarca ve Moğolcanın içinde bulunduğu dil ailesini tanımlamak için "Turan" terimi kullanılmıştır.

    Hem Osmanlı hem de Rusya kökenli Türkçüler ile Macar Türkologlar arasında fikir alışverişi başlamıştır. Macar Turancılardan Kont Pál Teleki, 1910'da Osmanlı'yı ziyaret etmiştir.

    1911'de Turan Cemiyeti kurulmuş ve Budapeşte'deki cemiyetle doğrudan bağlantı kurulmuş, karşılıklı ziyaretler yapılmış, öğrenci değişimi yapılmıştır. Necip Asım ve Yusuf Akçura da bu konuda çalışmalar yapmıştır. Akçura'nın "Macaristan ve Türklerin Turan'daki Rolü" makalesi yayınlanmıştır.

    Osmanlı’daki Türkçülüğün ortaya çıkışında Rusya’dan Osmanlı’ya gelen Türkçü aydınlar yanında Macar Turancılığının da etkisi olmuştur. Macar Turancılığı, Macar ulusunun önderliğini içerirken, Türk asıllı Turancılar ise Türk olmayanları dışlamıştır.

     Türklerle Akrabalık

    Türklerle akrabalık düşüncesi, 19. yüzyıl Macar aydınlarının iki kampa bölünmesine yol açmıştır: İlk gruptakiler Macarların Türklerle akraba olduğunu, diğer gruptakiler ise Macarların bir Fin-Ugor kavmi olduğunu savunmuştur ve bu tartışmalar günümüzde de sürmektedir. Macar ulusal kimliğinin oluşmasında Türklerle akrabalık düşüncesi büyük bir rol oynamıştır.

    Turan’ın Kelime Kökeni: ilk kez 1786’da Geçiyor

    Farsça kökenli bir kelime olan tûrân, önceleri İranlılar’ın İran’ın kuzeydoğusundaki bölgelere verdikleri bir isimdi. Daha sonra Ural-Altay ve Fin-Macar halklarından oluşan ve Turan ırkı diye tanınan toplumların yaşadığı anayurdu tanımlamak için kullanılmıştır. Turancılık ise bu halkların birliğini savunan ideolojik ve siyasal bir terim halinde “uzak anayurt ideali” anlamında Macaristan’da XIX. yüzyılın ilk yarısında doğmuştur.

     Müslüman Arapların tarih ve coğrafya kaynaklarında Turan hakkında çeşitli bilgi ve rivayetler yer almaktayken, Turan kavramı Osmanlılarda ilk defa, 1786’da Buhara hükümdarına gönderilen ve Ruslara karşı birlikte hareket edilmesi teklif edilen bir mektupta geçmektedir. Ancak turancılık, Osmanlı Devleti’nde XIX. yüzyılın ikinci yarısında gelişmeye başlayan Türkçülük hareketinin bir sonucu olarak pantürkizm ile eş anlamlı, bütün Türklerin birleşmesi şeklinde Türk siyasî ve edebî literatürüne girmiştir.

     Pantürkizmin Doğuşu, Gönüllü Türkleşen Yahudiler

     Pantürkizm panslavizme karşı bir tepki halinde Rusya’daki Türk aydınları arasında doğmuş, özellikle Hüseyinzade Ali (Turan) ve Yusuf Akçura tarafından Osmanlı-Türk kamuoyunda tanıtılmıştır. 

     Pantürkizm kavramının siyasî anlamda dünya kamuoyuna yayılmasında asıl adı Moiz Kohen olan Munis Tekinalp’in önemli rolü vardır. Tekinalp, Osmanlı döneminde Serez Selanik'te doğmuştur ve yahudi olup gönüllü olarak Türkleşmiştir. İsmini Munis Tekinalp olarak değiştirmiştir. 

     Yaygınlaşması ise Ziya Gökalp sayesinde olmuştur. Onun özellikle, “Vatan ne Türkiye’dir Türkler’e ne Türkistan / Vatan büyük ve müebbet bir ülkedir Turan” şiiriyle sembolleşmiştir. Turan kavramının popüler hale gelmesi Ziya Gökalp'in şiir ve destansı öyküleriyle olmuştur. Türk Macar Dostluk Grubu üyesi Hüzeyinzade Ali Turan'ın etkisinde çok kaldığı belirtilen Gökalp, Kızılelma, Ergenekon, Kızıl Destan gibi şiirleri sembolleşmiştir. 


                                              Yusuf Akçura


           Meşrutiyet ve Pantürkizm

          II. Meşrutiyet döneminde Türk ocakları çevresinde toplanan Türkçü aydınlarda ister kültürel ister siyasal anlamda ele alınsın pantürkizm anlayışı temel dinamik fikirlerden birini teşkil etmiştir. Ancak Osmanlı Devleti’ndeki aydınların Fin ve Macarlar’ı akraba topluluklar olarak kabul etmekle beraber turan kavramının içine sadece Türk toplumlarını dahil ettikleri görülmektedir.

       Türkçü aydınların fikirleri savaşın (1.Dünya Savaşı) genel seyrine bağlı şekilde değişiklikler göstermiştir. Bu yolda ilk büyük değişiklik, Türkiye’de pantürkizmin tanıtılmasında önemli rol oynayan Rusya’dan gelen Türk aydınlarında görülmüştür. Bu konuda Yusuf Akçura, savaş içinde pantürkizmden Rusya Türkleri için kültürel özerkliği hedefleyen bir fikrî dönüşüm geçirmiş, 1919 yılında ise olaylardan ibret alarak demokratik Türkçülüğü savunduğunu vurgulamıştır.

      Ziya Gökalp, Rusya’nın savaştan çekilmesi üzerine Rusya’daki Türkler’in bağımsızlığını elde etmeleriyle turanı gerçekleştirmelerini teşvik etmesine rağmen Osmanlı Devleti’nin yıkılmasıyla Türkler içinde kültürel birliğin birbirine yakın olan Oğuz Türkleri arasında kurulabileceğini belirterek turanın sınırlarını iyice daraltmıştır. Bütün Türkler arasında kurulabilecek turancılığın ancak hayal sahasında gerçekleşeceğini belirtmiştir.

     Cumhuriyet Pantürkizmi Reddetti

     Pantürkizmi reddeden Cumhuriyet yönetimi Türk milleti kavramını Mîsâk-ı Millî’ye dayanan somut bir vatanla birleştirmiş, Türk milliyetçiliğini bir devlet politikası halinde benimsemiştir. Türk ocakları yeniden ülke çapında şubeler açarak temel konularda Cumhuriyet yönetimine tam destek sağlarken aynı zamanda kültürel açıdan pantürkist düşüncelerin ele alındığı bir platform olma özelliğini sürdürmüştür. Fakat 1931’de ocakların kendini feshetmesiyle Türkçülerin faaliyetlerine resmî düzeyde katılımı da sona ermiştir.

     Almanya ve SSCB Etkisi

     1930’lu yılların ikinci yarısından itibaren Almanya’da nasyonal sosyalizmin devlet politikası haline gelmesi ve SSCB’de Türk toplulukları üzerinde baskıyı arttırması, bu ortamda Türkçülük düşüncesinin devlet katında millî bir kültür oluşturma yolunda değerlendirilmesine yol açmıştır.

     Sovyetler Birliği’ndeki Türkler’in Almanlar’ın yanında savaşması, Almanya’da ve Türkiye’de pantürkizmi yeniden gündeme getirmiştir. Ancak savaşın ardından Rusya’nın galip devletler arasında yer alması pantürkizmin tekrar bir kenara itilmesine yol açmıştır.

     Savaş sonrası Türkiye’de Türkçülüğün pantürkist anlamda siyasal yönü geri planda kalmış, daha çok kültürel ve edebî sahada kendini göstermiştir.

      Akçura ve Üç Tarz-ı Siyaset, Başarılı Oldu mu?

      Yusuf Akçura'nın "Üç Tarz-ı Siyaset" adlı eseri, Osmanlı Devleti'nin içinde bulunduğu siyasi durumda izlenmesi gereken siyasi yöntemleri sorgulamaktadır. Akçura, bu eserinde üç farklı siyaset tarzını ele alır: Osmanlılık, İslamcılık ve Türkçülük.

     Osmanlılık: Bir Osmanlı ulusu meydana getirmeyi amaçlamaktadır.Bu akım etnik ve dini çeşitliliği yönetme sıkıntıları nedeniyle başarılı olamadı.

     İslamcılık: İslam dinine dayanan bir devlet yapısı kurmayı hedeflemektedir. Sultan 2.Abdülhamit Döneminde etkili olmuştur, ancak yine etnik ve mezhep farlılıkları başarıya ulaşmasını engellemiştir.

     Türkçülük: Irka dayalı bir Türk siyasal ulusçuluğu meydana getirmeyi amaçlamaktadır. Osmanlı İmparatorluğu'nun son döneminde etkili olurken, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş sürecinde baskın hale gelmiştir.

     Akçura, bu politikaları analiz etmekte ve her birinin iyi ve kötü yönlerini ortaya koymaktadır. Bu üç siyasi yöntem, Osmanlı Devleti'nin kendi çöküşünü engellemek için benimseyeceği fikir akımları olarak önerilmiştir.

     Yusuf Akçura’nın "Üç Tarz-ı Siyaset" makalesinde ele aldığı Osmanlılık, İslamcılık ve Türkçülük akımlarının hangisinin daha etkili olduğu konusunu, tarihsel süreç içerisinde değerlendirmek gerekmektedir. Bu akımların her biri, belirli dönemlerde ve belirli koşullar altında etkili olmuştur.

     Yusuf Akçura’nın görüşleri hala tartışılmaktadır. Akçura’nın "Üç Tarz-ı Siyaset" teorisinin ve Türkçülük anlayışının, Türk toplumu ve İslam ümmeti üzerindeki etkileri üzerine yapılan çalışmalar bulunmaktadır. Ayrıca, Akçura’nın din ve toplum görüşleri sosyolojik bir bakış açısıyla ele alınmaktadır. Bu tartışmalar, Türk milliyetçiliği, Türkçülük, ve Türk İnkılâplarına ait görüşler ve yazıları üzerine yoğunlaşmaktadır. Bu nedenle, Yusuf Akçura’nın fikirleri ve görüşleri, hem tarihçiler hem de sosyologlar tarafından hala incelenmekte ve tartışılmaktadır.

Kaynakça:

Özdoğan, Günay Göksu, "Dünyada ve Türkiye'de Turancılık"

https://turan.org/turk-adinin-olusumu-tarihi-ve-anlami-2/

https://www.tarihistan.org/turk-adinin-ilk-ortaya-cikisi-anlami-ve-yayilisi/8096/

Doğan, İsmail. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi » Makale » Macar Ulusal Kimliğinin Oluşumunda Türk Etkisi (dergipark.org.tr)

Macar Kaynaklarında Türk Kültürü ve Türkler (XIX. Yüzyıl Sonları - XX. Yüzyıl Başları) | 2011, Sayı 59 | Erdem

Wayback Machine (archive.org) (Akçura, Yusuf. Üç Tarzı Siyaset pdf) 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder