MİLLİYETÇİLİK, POPÜLİZM VE POPÜLER KÜLTÜR ETKİLEŞİMİ
MİLLİYETÇİLİK KAÇ YAŞINDA BAŞLIYOR?
ÇOCUKLAR KİMİ DOST, KİMİ DÜŞMAN GÖRÜYOR?
NEVİN BİLGİN
Milliyetçilik, popülizm ve popüler kültür; modern
toplumların sosyal, politik ve kültürel yaşamını belirleyen önemli
kavramlardır. Bu kavramlar birbirleriyle etkileşim içinde olduğundan,
toplumların dinamiklerini ve gelişimlerini güçlü bir şekilde etkilerler. TOBB Üniversitesi’nde
yapılan bir çalışmada milliyetçiliğin bireyde çocuklukta başlayıp başlamadığı,
kimin dost kimin düşman olarak görüldüğü araştırıldı ve ilginç sonuçlar ortaya
çıktı.
Milliyetçilik ve Popüler Kültür Etkileşimi
Milliyetçilik, bir ulusun ortak değerlerini, tarihini ve
kültürünü vurgulayan bir ideoloji olarak öne çıkar. Bu ideoloji, bireylerin
aidiyet duygusunu güçlendirirken, aynı zamanda ulusal birliği ve dayanışmayı
teşvik eder. Ancak, milliyetçiliğin aşırıya kaçtığı durumlarda, diğer ulusları
dışlama ve ayrımcılık yapma eğilimine dönüşebilir, bu da toplumsal
kutuplaşmalara yol açabilir. Popülizm ise, genellikle “elitlere” karşı “halkın”
çıkarlarını savunan bir politik yaklaşım olarak tanımlanır. Popülist liderler,
halkın sesini temsil ettiklerini iddia ederler ve bu iddia, genellikle
basitleştirilmiş mesajlar ve duygusal çağrılarla desteklenir. Ancak, popülizmin
aşırıya kaçtığı durumlarda, bu yaklaşım demokratik değerleri ve kurumları
zayıflatabilir, siyasi istikrarsızlığa ve toplumsal çatışmalara neden olabilir.
Popüler kültür ise, toplumun geniş kesimleri tarafından
benimsenen ve tüketilen kültürel ürünler ve uygulamaları ifade eder. Popüler
kültür, bireylerin kimliklerini ifade etmelerine ve sosyal gruplara
aidiyetlerini belirlemelerine yardımcı olur. Ancak, popüler kültürün aşırı
tüketimi, bireylerin yüzeysel ve geçici değerlere odaklanmalarına ve derin
kültürel değerlerden uzaklaşmalarına neden olabilir.
Politik Psikoloji Derneği’nin düzenlediği etkinlikte “Milliyetçilik,
Popülizm ve Popüler Kültür” tartışıldı.
Çakmak: “Türk halkının alınterini korumak milliyetçiliktir”
Ufuk Üniversitesi’nden Prof.Dr. Haydar Çakmak, Türk
Milliyetçiliğinin hiçbir zaman ırkçılık olmadığını, vatanseverlik,
vatanperverlikle eşdeğer anlamlarda kullanıldığına dikkat çekti. Çakmak, Türk
Milliyetçiliğinin Orta Asya ve Kafkaslarda başlayan bir fikir hareketi olarak
ortaya çıktığını hatırlatarak, milliyetçiliğin 19.yy. ve 20.yy. başlarında
başladığının kabul edildiğini ancak bunun daha geriye gidebileceğini belirterek
Sokullu Mehmet Paşa’nın Don ve Volga Irmakları ile Hazar güzergahı ve Orta
Türkleri ile Anadolu Türklerini birleştirme projesinin başlangıç olduğunu öne
sürdü.
Türk milliyetçiliğinin Türk aydınları arasında oluşan ve
zorunlu bir milliyetçilik olduğunun altını çizen Çakmak, “2. Dünya Savaşı sonrası
Türkçülük konusunda milliyetçilerle devlet arasında kırılma yarattı” dedi.
Çakmak, milliyetçiliğin de Atatürk Milliyetçiliği olduğuna vurgu yaparak, Uğur
Mumcu’nun “Türk halkının alınterini korumak, toprağına, taşına, sınırlarına
sahip çıkmaktadır” dedi.
Sunum yapan, TOBB Üniversitesinden Prof. Dr. Hakan Övünç
Ongur, milliyetçiliğin ortaya çıkışına ilişkin 3 akım olduğunu ifade
ederek, ilk akımın milliyetçiliği Oğuz Türklerine kadar götürdüğünü, dolayısıyla
kan ve ırk bağını önceliğine aldığını ifade etti. Ongur, diğer bir görüşün ise
kapitalizmle birlikte devletin gelişmesinin ardından milliyetçiliğin icat
edilmiş olduğunu, devletlerin ulus devlet olmasının ardından kendileriyle
uyumlu nüfus oluşturarak, birleştirme, birarada tutma için milletin doğduğunu
iddia ettiğini söyledi. Ongur, üçüncü yaklaşımın ise Etnosembolcü yaklaşım
olarak bilindiğini, iki görüşü biraraya getirmeye çalıştığını ifade etti.
Millilyetçilik Ailede Başlıyor
Ongur, “Milliyetçilik aidiyet kurma ile yakından
ilişkilidir. Peki neden aidiyet kurmaya ihtiyaç vardır?” sorusunu gündeme
getirerek İtalya örneğini verdi. Ongur, İtalya’da birliğin sağlanması döneminde
Venediklilerin, diğerlerinin kendisini İtalyan hissetmesi için bu kimliğin
benimsetilmesi süreci yaşandığını, bunun oluşması için de farklı kurumlara
ihtiyaç olduğunu, ulusal eğitimin bu kurumların en önemlilerinden birisi
olduğuna dikkat çekti. “Kimliğin oluşumu ailede başlıyor. Osmanlı döneminde
insanlar kendilerini müslüman ve gayrimüslim olarak tanımlıyor. İnsanlar popüler
kimlikle kim olduğunu öğreniyor. Diyalektik bir süreç aynı zamanda. Biz olmadan
öteki olmuyor” diyen Ongur, “neden biz kavramına ihtiyaç var” sorusuna da şu
yanıtı verdi:
“Sosyal güvenlik önemli. İnsanlar tehditlere karşı, tehdit
algısına karşı tutunum ideolojisine ihtiyaç duyuyor. Daha önce bu din iken, bu
din olmaktan çıkıyor. Mililyetçilik oluyor. Daha teritoryal, vatana bağlı
olarak bunu gerçekleştiriyoruz. Yine biz ve onlar kavramları değer katıyor Daha
değerli hissedip onları alt kategoriye koyuyoruz, bu hissiyat kaygıdan
uzaklaşmayı sağlıyor. Yine zihinsel bir üstünlük sağlıyor. Bir hiyerarşiyi
kabul etmiş oluyoruz”
Millet Canlı, Statik Değil
Özal döneminde Türkiye’nin Amerika rol modeli kimlik geliştirdiğinin
altını çizen Ongur, bunun büyük ölçüde eğitimle sağlandığını, milletin
içeriğinin sürekli değiştiğini, canlı olduğunu statik olmadığını vurguladı.
TOBB üniversitesinde ilkokul çağındaki çocukların kimi dost,
kimi düşman kabul ettiklerine dair 50 kişilik bir öğrenci grubuyla ilgili
çalışmanın sonuçları hakkında bilgi veren Ongur, çocuklara “düşman sizce kim”
diye sorulduğunda, “Ermeni, Amerika, İsrail ve Kürtler” gibi yanıtlarının
alındığının altını çizdi. Ongur devletin savaşma aparatı olarak görüldüğünü, bu
şekillenmenin aile, okul ve çevresel faktörlerden, popüler kültürden
kaynakladığını ifade etti. Popüler kültürde vericinin kimlik inşasında çok
önemli olduğunun altını çizen Ongur, “Örneğin Muhteşem Yüzyılla başlayan bir
Osmanlı dizi furyası oldu. Bu doğrultuda Osmanlı kimliği ile kendisini
tanımlama başladı. Kültürel bir inşada bulunuyor vericiler” dedi.
Liderler Popülizmi Manüple Ediyor
Ongur, popülizmin kökeninin halk olduğunu, manipüle
edilebilen bir kavram olduğunu, bunu da liderlerin manipüle ettiğini, kimlik
inşasının da kırılgan olduğunu ifade etti.
Z kuşağının kendisini milletle tanımlamak yerine daha bireysel
olduğunu, meslek ve statü ile tanımladığını hatırlatan Ongur, ancak bunun da
koşullara göre (örneğin pandemi vs gibi) değişim gösterebileceğinin altını
çizdi.
İlkokul Çocukları Üzerindeki Anket ve Banal Milliyetçilik
Ongur’un verdiği bilgiye göre ilkokul öğrencileri üzerinde
yapılan çalışmanın sonuçları da şöyle:
Ankara'nın farklı bölgelerinden seçilen 2 ilköğretim
okulundan rastgele seçilen 20 öğrenci ile yarı yapılandırılmış serbest
mülakatlar gerçekleştirilmiştir. Bu mülakatlar, öğrencilerin milletlere karşı
dost-düşman algıları üzerine detaylı bilgi sağlamıştır. Öğrencilere, hangi
milletlere karşı nasıl bir algıya sahip oldukları, hangi sembollerin bu
algıları şekillendirdiği ve hangi faktörlerin etkili olduğu gibi konular
sorulmuştur.
Anket sonuçlarına göre, öğrencilerin çoğu
"ülkemiz," "biz," "düşmanımız" gibi kelimeler
üzerinden ait oldukları milleti hatırlamakta ve hatırlatmaktadır. Aynı zamanda
sorularda ‘Türk’ kelimesi kullanılmamasına rağmen öğrencilerin hepsi ‘milli’
kelimesinin yer aldığı soruları, Türkiye üzerinden cevaplandırmıştır.
Öğrencilerin Banal Milliyetçiliğin en önemli sembolik
kavramlarından biri olan bayrak üzerinde stereotipleşmiş fikirlere sahip olduğu
dikkat çekmiştir. Hayali olarak yeniden-yaratacakları bir bayrağı tasvir
ederken dahi, gündelik içerisinde farkında olmadan sürekli hatırlatılan bayrak
kalıbının dışına çıkamamışlardır. 20 öğrencinin 16’sı bayrağı yine
kırmızı-beyaz ve ay-yıldızlı olarak hayal etmiştir.
En dikkat çeken sonuçlardan biri, öğrencilerin sahip
oldukları ‘ulus’ bilgisinin içi boş bir banallikten ibaret olmasıdır. Bir
Fransız’ı ya da İngiliz’i düşman olarak nitelendiren öğrenciler, aslında
Fransız’ın/İngiliz’in neyi ifade edip kim olduklarını bilmemektedir. Uluslar,
öğrenciler için sadece dost-düşman algısı yüklenmiş boş gösterenler olarak
kalmaktadır. Aynı zamanda, ulus ve toprak parçası arasında bir bağ kurmakta da
zorlanan öğrenciler, İngiltere’de yaşayan bir kimseyi tanımlamaları istendiğinde
"bilmiyorum, İngiltereli mi?" gibi cevaplar vermiş, daha önceki
söylemlerinde sıklıkla kullandıkları İngiliz kelimesini hatırlamakta güçlük
çekmişlerdir.
Bu çalışma, uluslararası ilişkilerin yalnızca dış politika
ve siyasi tarih gibi dar konularla sınırlı olmadığını göstererek, günlük
hayatımızın her alanında uluslararası ilişkilerin yansımalarını görmemizi
sağlamayı amaçlamıştır. Ayrıca, genellikle karmaşık olarak görülen teorilerin
temel anlamlarını anlaşılır hale getirerek, herkesin bu konuları anlayabileceği
bir düzeye indirgeme amacı gütmüştür. Bu çalışmayı okuyan her birey, en azından
banal milliyetçilik gibi kavramları anlayarak, günlük yaşamda karşılaştığı
olayları bu teorilerle ilişkilendirebilir hale gelmiştir. Örneğin, sosyal
teoriler hakkında bilgisi olmayan biri, bu çalışmayı okuduktan sonra bayrak
gördüğünde veya milli bir etkinlik duyduğunda, "banal milliyetçilik
etkisi" gibi bir yorum yapabilir.
Bu çalışmanın etkili olduğu söylenebilir çünkü günlük
yaşamın içinde farkında olmadığımız pek çok alanda uluslararası ilişkilerin
etkileri mevcuttur ve bizler de bu ilişkilerin birer aktörüyüz. Düşüncelerimiz,
algılarımız ve görüşlerimiz ne kadar bireysel gibi görünse de aslında birçok
zaman ulusal hatta evrensel yapılar tarafından etkilenerek şekillenmektedir.
Öteki olarak gördüğümüz insanlara yüklediğimiz anlamlar, milletlere yönelik
algılarımız ve kullandığımız kelimeler bile uluslararası ilişkilerin oluşumuna
ve algılanışına katkıda bulunmaktadır.
Kaynakça:
Akyıldız, G. (2017). Uluslararası İlişkiler ve Banal
Milliyetçilik: İlkokul Öğrencileri Üzerinde Bir Çalışma. Yüksek Lisans Tezi,
TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder