5 Mayıs 2024 Pazar

 

    MİLLİYETÇİLİK, POPÜLİZM VE POPÜLER KÜLTÜR ETKİLEŞİMİ

    MİLLİYETÇİLİK KAÇ YAŞINDA BAŞLIYOR?

    ÇOCUKLAR KİMİ DOST, KİMİ DÜŞMAN GÖRÜYOR?

 


    NEVİN BİLGİN

    Milliyetçilik, popülizm ve popüler kültür; modern toplumların sosyal, politik ve kültürel yaşamını belirleyen önemli kavramlardır. Bu kavramlar birbirleriyle etkileşim içinde olduğundan, toplumların dinamiklerini ve gelişimlerini güçlü bir şekilde etkilerler. TOBB Üniversitesi’nde yapılan bir çalışmada milliyetçiliğin bireyde çocuklukta başlayıp başlamadığı, kimin dost kimin düşman olarak görüldüğü araştırıldı ve ilginç sonuçlar ortaya çıktı.

    Milliyetçilik ve Popüler Kültür Etkileşimi

    Milliyetçilik, bir ulusun ortak değerlerini, tarihini ve kültürünü vurgulayan bir ideoloji olarak öne çıkar. Bu ideoloji, bireylerin aidiyet duygusunu güçlendirirken, aynı zamanda ulusal birliği ve dayanışmayı teşvik eder. Ancak, milliyetçiliğin aşırıya kaçtığı durumlarda, diğer ulusları dışlama ve ayrımcılık yapma eğilimine dönüşebilir, bu da toplumsal kutuplaşmalara yol açabilir. Popülizm ise, genellikle “elitlere” karşı “halkın” çıkarlarını savunan bir politik yaklaşım olarak tanımlanır. Popülist liderler, halkın sesini temsil ettiklerini iddia ederler ve bu iddia, genellikle basitleştirilmiş mesajlar ve duygusal çağrılarla desteklenir. Ancak, popülizmin aşırıya kaçtığı durumlarda, bu yaklaşım demokratik değerleri ve kurumları zayıflatabilir, siyasi istikrarsızlığa ve toplumsal çatışmalara neden olabilir.

    Popüler kültür ise, toplumun geniş kesimleri tarafından benimsenen ve tüketilen kültürel ürünler ve uygulamaları ifade eder. Popüler kültür, bireylerin kimliklerini ifade etmelerine ve sosyal gruplara aidiyetlerini belirlemelerine yardımcı olur. Ancak, popüler kültürün aşırı tüketimi, bireylerin yüzeysel ve geçici değerlere odaklanmalarına ve derin kültürel değerlerden uzaklaşmalarına neden olabilir.

    Politik Psikoloji Derneği’nin düzenlediği etkinlikte “Milliyetçilik, Popülizm ve Popüler Kültür” tartışıldı.

    Çakmak: “Türk halkının alınterini korumak milliyetçiliktir”



    Ufuk Üniversitesi’nden Prof.Dr. Haydar Çakmak, Türk Milliyetçiliğinin hiçbir zaman ırkçılık olmadığını, vatanseverlik, vatanperverlikle eşdeğer anlamlarda kullanıldığına dikkat çekti. Çakmak, Türk Milliyetçiliğinin Orta Asya ve Kafkaslarda başlayan bir fikir hareketi olarak ortaya çıktığını hatırlatarak, milliyetçiliğin 19.yy. ve 20.yy. başlarında başladığının kabul edildiğini ancak bunun daha geriye gidebileceğini belirterek Sokullu Mehmet Paşa’nın Don ve Volga Irmakları ile Hazar güzergahı ve Orta Türkleri ile Anadolu Türklerini birleştirme projesinin başlangıç olduğunu öne sürdü.

   Türk milliyetçiliğinin Türk aydınları arasında oluşan ve zorunlu bir milliyetçilik olduğunun altını çizen Çakmak, “2. Dünya Savaşı sonrası Türkçülük konusunda milliyetçilerle devlet arasında kırılma yarattı” dedi. Çakmak, milliyetçiliğin de Atatürk Milliyetçiliği olduğuna vurgu yaparak, Uğur Mumcu’nun “Türk halkının alınterini korumak, toprağına, taşına, sınırlarına sahip çıkmaktadır” dedi.




    Sunum yapan, TOBB Üniversitesinden Prof. Dr. Hakan Övünç Ongur, milliyetçiliğin ortaya çıkışına ilişkin 3 akım olduğunu ifade ederek, ilk akımın milliyetçiliği Oğuz Türklerine kadar götürdüğünü, dolayısıyla kan ve ırk bağını önceliğine aldığını ifade etti. Ongur, diğer bir görüşün ise kapitalizmle birlikte devletin gelişmesinin ardından milliyetçiliğin icat edilmiş olduğunu, devletlerin ulus devlet olmasının ardından kendileriyle uyumlu nüfus oluşturarak, birleştirme, birarada tutma için milletin doğduğunu iddia ettiğini söyledi. Ongur, üçüncü yaklaşımın ise Etnosembolcü yaklaşım olarak bilindiğini, iki görüşü biraraya getirmeye çalıştığını ifade etti.

    Millilyetçilik Ailede Başlıyor

    Ongur, “Milliyetçilik aidiyet kurma ile yakından ilişkilidir. Peki neden aidiyet kurmaya ihtiyaç vardır?” sorusunu gündeme getirerek İtalya örneğini verdi. Ongur, İtalya’da birliğin sağlanması döneminde Venediklilerin, diğerlerinin kendisini İtalyan hissetmesi için bu kimliğin benimsetilmesi süreci yaşandığını, bunun oluşması için de farklı kurumlara ihtiyaç olduğunu, ulusal eğitimin bu kurumların en önemlilerinden birisi olduğuna dikkat çekti. “Kimliğin oluşumu ailede başlıyor. Osmanlı döneminde insanlar kendilerini müslüman ve gayrimüslim olarak tanımlıyor. İnsanlar popüler kimlikle kim olduğunu öğreniyor. Diyalektik bir süreç aynı zamanda. Biz olmadan öteki olmuyor” diyen Ongur, “neden biz kavramına ihtiyaç var” sorusuna da şu yanıtı verdi:

    “Sosyal güvenlik önemli. İnsanlar tehditlere karşı, tehdit algısına karşı tutunum ideolojisine ihtiyaç duyuyor. Daha önce bu din iken, bu din olmaktan çıkıyor. Mililyetçilik oluyor. Daha teritoryal, vatana bağlı olarak bunu gerçekleştiriyoruz. Yine biz ve onlar kavramları değer katıyor Daha değerli hissedip onları alt kategoriye koyuyoruz, bu hissiyat kaygıdan uzaklaşmayı sağlıyor. Yine zihinsel bir üstünlük sağlıyor. Bir hiyerarşiyi kabul etmiş oluyoruz”

   Millet Canlı, Statik Değil

   Özal döneminde Türkiye’nin Amerika rol modeli kimlik geliştirdiğinin altını çizen Ongur, bunun büyük ölçüde eğitimle sağlandığını, milletin içeriğinin sürekli değiştiğini, canlı olduğunu statik olmadığını vurguladı.

   TOBB üniversitesinde ilkokul çağındaki çocukların kimi dost, kimi düşman kabul ettiklerine dair 50 kişilik bir öğrenci grubuyla ilgili çalışmanın sonuçları hakkında bilgi veren Ongur, çocuklara “düşman sizce kim” diye sorulduğunda, “Ermeni, Amerika, İsrail ve Kürtler” gibi yanıtlarının alındığının altını çizdi. Ongur devletin savaşma aparatı olarak görüldüğünü, bu şekillenmenin aile, okul ve çevresel faktörlerden, popüler kültürden kaynakladığını ifade etti. Popüler kültürde vericinin kimlik inşasında çok önemli olduğunun altını çizen Ongur, “Örneğin Muhteşem Yüzyılla başlayan bir Osmanlı dizi furyası oldu. Bu doğrultuda Osmanlı kimliği ile kendisini tanımlama başladı. Kültürel bir inşada bulunuyor vericiler” dedi.

  Liderler Popülizmi Manüple Ediyor

   Ongur, popülizmin kökeninin halk olduğunu, manipüle edilebilen bir kavram olduğunu, bunu da liderlerin manipüle ettiğini, kimlik inşasının da kırılgan olduğunu ifade etti.

   Z kuşağının kendisini milletle tanımlamak yerine daha bireysel olduğunu, meslek ve statü ile tanımladığını hatırlatan Ongur, ancak bunun da koşullara göre (örneğin pandemi vs gibi) değişim gösterebileceğinin altını çizdi.

   İlkokul Çocukları Üzerindeki Anket ve Banal Milliyetçilik



   Ongur’un verdiği bilgiye göre ilkokul öğrencileri üzerinde yapılan çalışmanın sonuçları da şöyle:

    Ankara'nın farklı bölgelerinden seçilen 2 ilköğretim okulundan rastgele seçilen 20 öğrenci ile yarı yapılandırılmış serbest mülakatlar gerçekleştirilmiştir. Bu mülakatlar, öğrencilerin milletlere karşı dost-düşman algıları üzerine detaylı bilgi sağlamıştır. Öğrencilere, hangi milletlere karşı nasıl bir algıya sahip oldukları, hangi sembollerin bu algıları şekillendirdiği ve hangi faktörlerin etkili olduğu gibi konular sorulmuştur.

   Anket sonuçlarına göre, öğrencilerin çoğu "ülkemiz," "biz," "düşmanımız" gibi kelimeler üzerinden ait oldukları milleti hatırlamakta ve hatırlatmaktadır. Aynı zamanda sorularda ‘Türk’ kelimesi kullanılmamasına rağmen öğrencilerin hepsi ‘milli’ kelimesinin yer aldığı soruları, Türkiye üzerinden cevaplandırmıştır.

   Öğrencilerin Banal Milliyetçiliğin en önemli sembolik kavramlarından biri olan bayrak üzerinde stereotipleşmiş fikirlere sahip olduğu dikkat çekmiştir. Hayali olarak yeniden-yaratacakları bir bayrağı tasvir ederken dahi, gündelik içerisinde farkında olmadan sürekli hatırlatılan bayrak kalıbının dışına çıkamamışlardır. 20 öğrencinin 16’sı bayrağı yine kırmızı-beyaz ve ay-yıldızlı olarak hayal etmiştir.

   En dikkat çeken sonuçlardan biri, öğrencilerin sahip oldukları ‘ulus’ bilgisinin içi boş bir banallikten ibaret olmasıdır. Bir Fransız’ı ya da İngiliz’i düşman olarak nitelendiren öğrenciler, aslında Fransız’ın/İngiliz’in neyi ifade edip kim olduklarını bilmemektedir. Uluslar, öğrenciler için sadece dost-düşman algısı yüklenmiş boş gösterenler olarak kalmaktadır. Aynı zamanda, ulus ve toprak parçası arasında bir bağ kurmakta da zorlanan öğrenciler, İngiltere’de yaşayan bir kimseyi tanımlamaları istendiğinde "bilmiyorum, İngiltereli mi?" gibi cevaplar vermiş, daha önceki söylemlerinde sıklıkla kullandıkları İngiliz kelimesini hatırlamakta güçlük çekmişlerdir.

   Bu çalışma, uluslararası ilişkilerin yalnızca dış politika ve siyasi tarih gibi dar konularla sınırlı olmadığını göstererek, günlük hayatımızın her alanında uluslararası ilişkilerin yansımalarını görmemizi sağlamayı amaçlamıştır. Ayrıca, genellikle karmaşık olarak görülen teorilerin temel anlamlarını anlaşılır hale getirerek, herkesin bu konuları anlayabileceği bir düzeye indirgeme amacı gütmüştür. Bu çalışmayı okuyan her birey, en azından banal milliyetçilik gibi kavramları anlayarak, günlük yaşamda karşılaştığı olayları bu teorilerle ilişkilendirebilir hale gelmiştir. Örneğin, sosyal teoriler hakkında bilgisi olmayan biri, bu çalışmayı okuduktan sonra bayrak gördüğünde veya milli bir etkinlik duyduğunda, "banal milliyetçilik etkisi" gibi bir yorum yapabilir.

   Bu çalışmanın etkili olduğu söylenebilir çünkü günlük yaşamın içinde farkında olmadığımız pek çok alanda uluslararası ilişkilerin etkileri mevcuttur ve bizler de bu ilişkilerin birer aktörüyüz. Düşüncelerimiz, algılarımız ve görüşlerimiz ne kadar bireysel gibi görünse de aslında birçok zaman ulusal hatta evrensel yapılar tarafından etkilenerek şekillenmektedir. Öteki olarak gördüğümüz insanlara yüklediğimiz anlamlar, milletlere yönelik algılarımız ve kullandığımız kelimeler bile uluslararası ilişkilerin oluşumuna ve algılanışına katkıda bulunmaktadır.

 

 

Kaynakça:

Akyıldız, G. (2017). Uluslararası İlişkiler ve Banal Milliyetçilik: İlkokul Öğrencileri Üzerinde Bir Çalışma. Yüksek Lisans Tezi, TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder