KURULUŞUN İNŞA SÜRECİ VE MİLLİYETÇİLİK
VİZYONU
DÖNEMİN İNGİLİZ İSTİHBARAT RAPORLARINDA:
"BAŞLANGIÇTA İSLAM KONFEDERASYONU
KURULMASI HEDEFLENİYORDU"
MUHAFAZAKâR-İSLAMCI VE YENİLİKÇİ AYRILIĞI 1908’E
UZANIYOR
NEVİN BİLGİN
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ideolojisi “milliyetçilik”
olsa da kuruluşa giden dönem, ikiye ayrılarak analiz edilmektedir. 1918 ile
1921 arası ve 1921 ile 1923 arasındaki dönem. Bu iki dönemin tarihi olayları incelendiğinde,
ilkinde “din vurgusu”, ikinci dönemde ise “devrimci milliyetçi
ideoloji”nin hâkim olduğu görülmektedir. İstanbul’un işgal edilmesi ise milliyetçiliğin
daha güçlenmesini ve birleşmesini sağlayıcı etkide bulunmuştur.
O döneme ait İngiliz İstihbarat raporlarında ise, (1920)
Müvahidin Cemiyeti adı altında Panislamist örgüt kurulduğu, amacının da işgal
edilmiş müslüman topraklarının birleştirilmesi olduğu belirtilmektedir.
1908’DEN İTİBAREN MUHAFAZAKâR-İSLAMCI VE
YENİLİKÇİ AYRILIĞI
Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküş döneminde nasıl kurtarılacağı
konusunda tartışmalar 1908’den itibaren başlamış durumdadır. O dönemde bunun muhafazakâr-islamcılar
ile yenilikçiler arasındaki görüş ayrılıkları üzerine kurulu olduğu
görülmektedir. Muhafazakârlar yıkılmayı geleneksel ilkelere geri dönmekle
önleyebileceklerini savunurken, yenilikçiler modernleşme yolunda atılacak adımlarla
bunun sağlanacağını fikrini savunmuşlar, milli Türk kültürü oluşturulması
görüşünü ortaya atmışlardır. Dolayısıyla İslamiyet’e karşı Türk milliyetçiliği
alternatif olarak gelişmiştir. Aynı zamanda eski ve yeni arasındaki çatışma,
güç mücadelesini de içermektedir.
İTTİHAK VE TERAKKİ’NİN İDEOLOJİSİ
İttihat ve Terakki’nin izlediği ideolojik yola
bakıldığında da dini olduğu kadar milli olduğu ve zaman zaman bu konuda
ikircikli duruma düştüğü görülmektedir. Cumhuriyet’in kuruluşuna gidildiği
dönemde ise yenilikçiliğin içinde Türk Milliyetçiliği yanında, Osmanlıcılık,
Panturanizm, İslam ve laiklikten yapılar yer almıştır.
İstanbul’un işgal edilmesine kadar ayrı ideolojiler
halinde devam eden çalışmalar, bu tarihten sonra mücadele için birleşme yolunu
seçmiştir. Millî Mücadele’nin yapıldığı dönemde Anadolu’da halk arasında
milliyetçilik bilincinin olmaması, İslam ve Müslümanlık noktası üzerinden
birleştirmenin sağlanmasına yol açmıştır. Din, milliyetçiliği yaymak, işgale
karşı halkı örgütlemek için önemli referans sağlamış, Türklük bilinci toplumsal
olarak bu şekilde yayılmıştır.
İstanbul’un işgali, komutanların İstanbul’la
ilişkilerini kesmelerine yol açmış, Büyük Millet Meclisi’nin 23 Nisan 1920’de
açılması meşru hale gelmiştir. Meclis üyeleri arasında fikir ayrılıkları, “kurtuluş
mücadelesi”nde birleşmiştir.
Hatta o dönemde, uluslararası gelişmelere göre Panturanizm,
panislaminizm de gündemde tutulmuş, müslüman ülkeleri federasyon ve
konfederasyon biçiminde bir araya getirme formülleri de dile getirilmiştir.
İNGİLİZ İSTİHBARAT RAPORLARINDA VAR
Siyaset Bilimci Eren Deniz (Tol) Göktürk’ün
“1919-1923 Dönemi Türk Milliyetçileri” başlıklı çalışmasına göre,
İslam Konfederasyonu kurulması konusundaki çalışmalar İngiliz istihbarat
Raporlarında yer almıştır. Buna göre;
“İngiliz İstihbarat raporlarına göre, Ocak 1920’de
Müvahidin Cemiyeti adı altında Panislamist bir örgüt kurulduğu, bu örgütün
amacının ise yabancı işgali ya da hükümranlığı altında bulunan tüm Müslüman
topraklarının birleştirilerek dünya çapında bir İslam Konfedarasyonu kurulması
hedeflendiği belirtilmektedir. Ayrıca bu dönemde, yine Moskova-Kafkasya ile Anadolu
arasında ilişki kurmak amacıyla Doğu Komiserliğinden birtakım ajanlarının
Anadolu’nun güney sınırlarına gönderildiği bildirilmektedir.
Yine aynı kaynaklara göre 13 Mart 1920’de
Heyet-i Temsiliye ve Hindistan Müslüman Delegasyonu arasında bir toplantı
yapıldığı ve toplantı sonucunda, Hindistan Müslüman Kongresi’nce Türkiye’deki
milliyetçilere, Türk İslam birliğinin savunulmasına yönelik harcanması 18.000
Sterlin gönderildiği ve 10.000 Sterlinlik bir tutarın ise aynı gerekçe ile
Müvahiddin Cemiyeti’ne gönderileceği belirtilmiştir”
“Beyrut Konsolosunun eline geçtiği
belirtilen birh başka belgeye dayanarak da, Mısır’da Türk ulusal Hareketi Şefi
Ömer Şevki’nin Musul’daki aşiretleri İngilizlere karşı ayakladırmaya çalıştığı
ifade edilmektedir. Ayrıca Mısır’daki ulusal Osmanlı Operasyonları Merkez
Örgütü ile Mustafa Kemal arasındaki yazışmalar ele geçirildiğine
değinilmektedir”
“Büyük Ermenistan hedefine karşı
Müslümanlık ortak temelinde Kürtlerle yapılan iş birliği de bu konuda başka bir
veridir. Doğuda bulunan ordu subayları bölgede kurulması planlanan Ermenistan,
Rum Pontus ve Kürdistan gibi devletlere ilişkin özellikle Kürt nüfusu Müslüman
dayanışması ve Kürtlere ait olan toprakların Ermenilere verilebileceği propagandalarıyla
direniş hareketinin içine çekmeye çalışmışlardır. 1919’dan başlayarak İttihat
ve Terakki’nin Türler için Türkiye politikası yeniden gündeme getirilmiş, Ermeni
ve Hristiyanlara karşı bir birlik oluşturabilmesi ve bu politikanın içerisinde
Kürtlerin de yer alabilmesi için ademi merkeziyet formülü çerçevesinde yerel hükümet
ve özerklik biçimleri benimsenmiştir. “
Bununla birlikte bu Milli Mîsâk’ın birinci maddesinde
geçen “Osmanlı İslam Çoğunluğu” ifadesi de, dinî argümanların kullanılmasına
bir örnektir. Millî Mücadelenin Türklerin yanı sıra Türklerle beraber olan
diğer unsuları da içine alan bir kapsamda yürütülmek istenmesini
göstermektedir.
Tüm bu gelişmeler göstermektedir ki, İslamiyet
konjektürel ve taktiksel olarak kuruluşun ilk yıllarında desteklenerek mücadelede
konusunda bir unsur olarak kullanılmıştır.
İKİ DÖNEM
1918/1921 arasında “din” vurgusu yapılırken, 1921/1923
arasında “devrimci milliyetçi yapı” baskın unsur haline gelmiştir. Savaşın
sonra ermesiyle birlikte, misak-ı milli sınırlarının belirlenmesi teritoryal
bir vatan toprağının oluşması üzerine Türk Milliyetçiliği kurucu unsur olarak
yerini almıştır. Milliyetçilik temelleri 1. Dünya Savaşı sonunda, Kurtuluş
Savaşı’yla atılmış, milli sınırlar içindeki Türk Milleti asli unsur haline gelmiştir.
Milli devlet kurma amacı taşıyan bu yeni milliyetçilik anlayışı “Kemalist
Milliyetçilik” olarak tanımlanmıştır. Batılılaşma ve Modernleşme yanında,
Türk vatandaşlığı unsuruna dayanan Türk Milliyetçiliği kültür milliyetçiliği
haline dönüşmüş, İslamcı milliyetçilik ve ırkçılığı reddetmiş, “laik”
kalıba bürünmüştür.
Büyük Millet Meclisi’nin açılmasıyla yeni kurulan
Ankara Hükûmeti, kendisini Türk halkının ve Türkiye’nin tek temsilcisi ilan
ederken, İstanbul Hükûmetini yok saymıştır. Millî mücadeleyi yönetenler de İtilaf
devletleri tarafından “Türk Milliyetçileri” olarak anılmıştır.
29 Ekim 1923’te Cumhuriyet’in ilanıyla, II. Meşrutiyet
sürecinde fikrî temeli atılan, Millî Mücadele ile oluşturulan Türk
milliyetçiliğinin de katkısıyla Türk milletine dayanan bir ulus devleti
kurulmuştur.
Kaynakça:
Göktürk (Tol), Eren Deniz. 1919-1923 Dönemi Türk
Milliyetçileri
Yesevi, Çağla Gül, Türk Milliyetçiliğinin Evrimi
Demir, Enes. Modernleşme Bağlamında Osmanlı'dan
Günümüze Türk Milliyetçiliğinin Gelişim ve Dönüşümü.
https://psi520.cankaya.edu.tr/uploads/files/Gokturk,%201919-1923%20Donemi%20Turk%20Milliyetcilikleri.pdf
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder