24 Ekim 2024 Perşembe

AŞIRILIKLAR ÇAĞI

ŞİDDETİN SIRADANLAŞMASI, DEVLETİN ETKİSİ, KAPİTALİZM VE  HOBSBAWN'IN GEREKÇELERİ

EŞİTSİZLİKLER İNSANLARI DAHA FAZLA REKABETE VE BİREYSEL ÇIKARLARI KORUMAYA VE ŞİDDETE İTİYOR




NEVİN BİLGİN 

Çağımız aşırılıklar çağı. Tıpkı tarihçi Eric Hobsbawm'ın söylediği gibi. Şiddet toplumsal bir norm haline gelmiş durumda. Hobsbawn'a göre, kapitalizmin gelişimi ve devletin baskıcı yapısı, bu süreçte büyük bir rol oynamıştır. Bu dönemde şiddet, sadece savaş meydanlarında değil, günlük yaşamda da kendine geniş bir alan bulmuş, neredeyse sıradanlaşmıştır. Hobsbawm’ın analizine göre, kapitalist sistemin yarattığı derin ekonomik ve toplumsal eşitsizlikler, insanları daha fazla rekabete ve bireysel çıkarlarını korumak adına şiddete başvurmaya itmiştir. Devletler de bu süreçte, savaşlar ve iç baskılar aracılığıyla şiddeti bir kontrol ve güç aracı olarak kullanmıştır.

Şiddet Kitlesel ve Sistematik Oldu

20. yüzyılda yaşanan iki dünya savaşı ve sonrasında gelen Soğuk Savaş dönemi, devletlerin şiddeti nasıl kurumsallaştırdığının önemli örneklerindendir. Savaş teknolojilerinin gelişimi, toplu katliamların artması ve nükleer tehdit gibi unsurlar, şiddeti daha kitlesel ve sistematik bir hale getirmiştir. Hobsbawm’a göre, bu savaşların etkisi sadece savaşan devletlerle sınırlı kalmamış, sivil halklar üzerinde de derin ve kalıcı izler bırakmıştır. Bu da şiddetin sıradanlaşmasının en önemli sebeplerinden biridir.

Sınıf Farklılıkları, Rekabet, Eşitsizlik Toplumsal Şiddeti Körükledi

Kapitalizmin rolü ise bu sürecin başka bir ayağını oluşturur. Hobsbawm, kapitalist ekonominin yarattığı sınıf farklılıklarının ve rekabetin, şiddetin toplumsal düzeyde artmasına neden olduğunu savunur. 

Bireycilik ve Çatışma Kültürü

Kapitalizmin aşırı bireycilik üzerine kurulu yapısı, insanları birbirleriyle daha yoğun bir çatışma içine sokmuş ve zenginle fakir arasındaki uçurumu derinleştirmiştir. Bu çatışmalar, ekonomik krizler ve yoksulluk dönemlerinde daha da keskinleşmiş ve şiddet, çözüm aracı olarak daha fazla ön plana çıkmıştır.

Küreselleşme ve Teknolojik İlerleme

Küreselleşmenin ve teknolojik ilerlemenin hızlandığı bu dönemde, şiddet sadece fiziksel değil, aynı zamanda psikolojik ve dijital alanlara da yayılmıştır. Kapitalizmin hâkimiyetindeki neoliberal politikalar, bireyleri daha fazla tüketim, rekabet ve güç arayışına yönlendirmiştir. 


                Hobsbawn

Güvenlik ve Terörizmle Baskıcı Politikalar Meşrulaşır

Devletler ise bu yeni dünyada, güvenlik ve terörizm etkisiyle baskıcı politikalarını meşrulaştırarak şiddeti yeniden üreten bir rol üstlenmeye devam etmektedir.

Şiddet Nasıl Sıradanlaştı

Eric Hobsbawm’ın analizlerinde, 20. yüzyıl şiddetin sıradanlaştığı bir dönem olarak öne çıkıyor. Bu sıradanlaşmanın kökeninde yatan temel faktörlerden biri, dünya savaşlarının yaygınlaşmasıdır. Birinci Dünya Savaşı ve ardından gelen İkinci Dünya Savaşı, sadece cephelerdeki askerler arasında değil, tüm dünya nüfusu üzerinde derin etkiler bıraktı. Özellikle İkinci Dünya Savaşı sırasında yaşanan total savaş konsepti, sivillerin de savaşın hedefi haline gelmesine neden oldu. Şehirlerin bombalanması, atom bombalarının kullanılması ve toplu katliamlar, şiddetin günlük yaşamın bir parçası haline gelmesine yol açtı. Savaş sonrası dünya düzeninde ise Soğuk Savaş döneminin nükleer tehditleri ve sürekli askeri gerilimler, toplumları sürekli bir şiddet tehdidi altında yaşamaya alıştırdı.

Hobsbawm, bu süreçte şiddetin, devletlerin kendi politikalarını meşrulaştırma aracı haline geldiğini savunur. Modern devletlerin savaş ve şiddet araçlarına sahip olması, şiddetin normalleşmesinin bir diğer önemli nedenidir. 

Özellikle totaliter rejimlerin uyguladığı baskı ve kitlesel şiddet politikaları, bireylerin hayatını tehdit eden yeni bir gerçeklik yarattı. Nazizm, faşizm ve komünist diktatörlükler, toplumu kontrol altında tutmak için şiddeti sistematik bir araç olarak kullanmışlardır. Bu durum, şiddetin sadece savaş zamanlarında değil, barış dönemlerinde de toplumsal yaşamın bir parçası olarak kabul görmesine zemin hazırlamıştır. 




Kapitalizm ve Şiddetin Beslenmesi

Hobsbawm’a göre, şiddetin sıradanlaşmasında kapitalizmin etkisi büyüktür. 20. yüzyılda kapitalizm, bireysel kazanç ve rekabet üzerine kurulu bir sistem olarak tüm dünyada yaygınlaşırken, eşitsizlikleri derinleştirdi ve toplumsal huzursuzlukları artırdı. Ekonomik sistemin yol açtığı adaletsizlikler, toplumsal bağları zayıflattı ve bireylerin şiddete başvurmasını kolaylaştırdı. Kapitalizmin yarattığı gelir dağılımı adaletsizlikleri, işsizlik ve sosyal dışlanma, kitlelerin öfke ve umutsuzluk içinde kalmasına neden oldu.

Kapitalizmin emperyalist yayılmacılığı da şiddetin sıradanlaşmasına katkıda bulundu. Kapitalist güçler, 19. ve 20. yüzyılda ekonomik çıkarlarını korumak için askeri güç kullanmaktan çekinmediler. Sömürgecilik döneminde başlayan bu süreç, daha sonra ekonomik üstünlük elde etme amacıyla gerçekleştirilen savaşlar ve çatışmalarla devam etti. Ekonomik çıkarlar uğruna insan hayatının değersizleştirilmesi, şiddetin hem devletler arası ilişkilerde hem de bireysel düzeyde normalleşmesine yol açtı.




Tüketim Kültürünün Etkisi

Kapitalizmin tüketim kültürünü de derinlemesine etkilediğini savunan Hobsbawm, bireylerin maddi kazanç ve rekabet uğruna sürekli bir yarış içine sokulmasının, toplumsal değerler sistemini aşındırdığını belirtir. Bu da bireylerin toplumla olan bağlarını zayıflatarak, şiddetin bireyler arası ilişkilerde de sıradanlaşmasına zemin hazırlamıştır. Tüketim odaklı bir toplumda, bireyler arasındaki rekabet ve yabancılaşma, şiddete başvurma eğilimlerini artırır.

Devletin Meşru Şiddet Kullanımı

Devletin şiddeti sıradanlaştırmasındaki rolü, Hobsbawm’ın analizlerinde önemli bir yer tutar. Modern devlet, güvenlik ve düzen sağlama bahanesiyle şiddet araçlarını genişletmiş ve kullanmıştır. Özellikle totaliter rejimlerde bu durum daha da belirgin hale gelmiştir. Devletin meşru şiddet kullanma hakkı, çoğu zaman bireylerin hak ve özgürlüklerinin ihlal edilmesine yol açmıştır.

Totaliter rejimlerin baskıcı politikaları, kitlesel gözetim, tutuklamalar ve infazlar, devletin birey üzerindeki kontrolünü pekiştirmiştir. Hobsbawm, bu süreçte devletin şiddet araçlarının genişlemesini, toplumsal şiddetin normalleşmesiyle doğrudan ilişkilendirir. Modern devletler, şiddeti kullanarak kitleleri sindirirken, bireylerin bu duruma karşı duyarlılığı azalır ve şiddet toplumun doğal bir parçası olarak kabul edilmeye başlar.

Ayrıca modern savaşların getirdiği yeni askeri teknolojiler ve savaşın sivil alanlara taşınması da bu sıradanlaşmayı hızlandırmıştır. Özellikle nükleer silahların ve kitle imha silahlarının geliştirilmesi, şiddetin sadece askeri bir mesele olmaktan çıkarak, tüm insanlık için bir tehdit haline gelmesine neden olmuştur.

21. Yüzyıl ve Şiddetin Mirası

Hobsbawm, 20. yüzyılda sıradanlaşan şiddetin, 21. yüzyılda da devam ettiğini savunur. 21. yüzyıl, teknolojinin gelişmesiyle birlikte yeni şiddet biçimlerinin ortaya çıktığı bir dönemdir. Terörizm, siber saldırılar ve kitle imha silahlarının yaygınlaşması, şiddeti hem fiziksel hem de sanal dünyada sürdürülebilir hale getirmiştir.

Ayrıca, kapitalist sistemin yarattığı eşitsizlikler, dünya genelinde toplumsal huzursuzlukların artmasına ve çatışmaların yayılmasına neden olmaktadır. Hobsbawm’a göre, şiddetin sıradanlaşmasına katkıda bulunan bu etkenler, 21. yüzyılda da devam etmekte ve toplumları giderek daha güvensiz bir hale getirmektedir.

Kaynakça: 

Hobsbawn, E. Kısa 20.yüzyıl, Aşırılıklar Çağı.

https://www.ekdergi.com/eric-hobsbawm-icinde-bulundugumuz-cag-asirilik-ve-barbarlik-cagidir/

https://www.academia.edu/16942978/_A%C5%9F%C4%B1r%C4%B1l%C4%B1klar_%C3%87a%C4%9F%C4%B1_n%C4%B1n_Miras%C4%B1_Hobsbawm_%C4%B1n_Tarih_Anlay%C4%B1%C5%9F%C4%B1_%C3%87er%C3%A7evesinde_Sava%C5%9F%C4%B1n_D%C3%B6n%C3%BC%C5%9F%C3%BCm%C3%BC

http://nek.istanbul.edu.tr:4444/ekos/TEZ/ET000455.pdf

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder