22 Aralık 2024 Pazar

 ALMAKTAN YORULMADINIZ MI ARTIK? 

TÜKETİM HAPSİNDEYİZ FARKINDA MISINIZ? 




Noel ağacı ve süslemeleri, Noel Baba şapkaları, havai fişekler, konfeti ve serpinti, balonlar, maske ve kostümler, müzik aletleri, masa süsleri, Noel şekerlemeleri ve ikramlar, parti şapkaları ve taçlar, parti kolyeleri ve boa tüyleri. Siz almadınız mı daha? 

İnsan almaktan yorulur mu? Daha fazlasını isteyen o doymaz iştah, reklamlardan taşan vaatlerle boğulur mu? Her an, her dakika, her yerden satın almaya yönlendiren mesajlardan, görüntülerden bilinçaltını, bilinçüstünü iğdiş eden uyaranlardan bıkmaz mı? 



Bayramlar, yılbaşı, Sevgililer Günü derken, kapitalist düzenin bizleri kendi çarklarına nasıl çektiğini hiç düşündünüz mü?

Hayatımıza anlam katan bu "özel" günlerin aslında tüketim tapınağının ritüellerine dönüşmesine sessizce nasıl izin verdik? İzin vermeyi bırakın, alışveriş yaparken nasıl kendimizden geçtik, sepetleri doldurduk da doldurduk. 



Ninelerimizin bile Noel külahıyla poz verdiği, çocuklarımızın hediyelerle sevindirildiği, herkesin mutluluğu satın almaya çalıştığı bir dünyadayız. Ama gerçekten, bu sisteme kendi rızamızla mı teslim olduk? Yoksa, her birimiz ayaklarımızın altında hiç görmeden ezdiğimiz o koşuşturup duran karıncayız da, kendimizi kahraman, dünyanın merkezi mi sanıyoruz?

Kapitalizm bizi koşuşturmanın, koşuşturap almanın, tüketmenin içine hapsetti. 

Bayramda alışveriş, yılbaşında hediye, okullar açılırken yeni kıyafetler, Sevgililer Günü'nde çiçekler… Hep bir şeyler al, al ve al! Ama bir durup düşünelim: Bu alışverişin, bu koşturmacanın asıl kazananı kim? Biz mi, yoksa bizi sürekli tüketmeye iten bu devasa sistem mi?

Her bir reklam, bilinçaltımıza bir tohum gibi ekiliyor. "Daha fazlasını al, mutlu ol." Oysa biz bu koşuşturma içinde benliğimizi, özümüzü kaybediyoruz. Ne kadar yorulduğumuzu fark edemeden, sürekli bir sonraki "özel" anı bekliyoruz. Ama o "özel" anlar bile, sistemin bizi daha fazla tüketmeye yönlendirdiği birer tuzaktan başka ne?



Yeni bir yılbaşı daha yaklaşıyor. Herkes umut taşıyor, taşımak zorunda; çünkü insan umutsuz yapamaz. Ama sistem bu umut arayışımızı bile birer satış stratejisine dönüştürüyor. Işıltılı Noel ağaçlarının altında, hediyelerle dolu kutuların yanında, aslında kendi ruhumuzu ne kadar karanlıkta bıraktığımızı göremiyoruz.

Belki de bu düzenin dışına çıkma vakti gelmiştir. Durup düşünme, koşturmadan sıyrılıp kendi değerlerimize dönme vakti… 

Gerçekten ihtiyaç duyduğumuz şey, satın alınabilir mi? Yoksa, tüm bu "özel" anların arkasında bizi kendi benliğimizden uzaklaştıran bir boşluk mu yatıyor?

Her birimiz bu çarkın içindeki birer dişliyiz. Ama unutmayalım ki, dişliler durursa, çark da durur. 

Kapitalizmin tüketim çılgınlığına karşı durmak, belki de hayatımızın anlamını yeniden keşfetmek için ilk adım olabilir.

Koşuşturmayı bırakıp, kendimize dönmeliyiz miyiz, gerçek mutluluğun peşine mi düşmeliyiz acaba?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder