DİLLERİN COĞRAFYASI
DİLLER İKLİM VE COĞRAFYASININ İZLERİNİ TAŞIYOR
ROUSSEAU'YA GÖRE "DİLLERİN KÖKENİ"
DOĞU DİLLERİ DUYGUSAL VE MELODİK, BATI DİLLERİ MANTIKSAL VE RASYONEL
DİL SADECE İLETİŞİM İÇİN DEĞİL DUYGULARIN AKTARIMI İÇİN ORTAYA ÇIKMIŞTIR
KUZEY DİLLERİNİN SESLERİ SERT VE GÜR GEREKSİNİM ÖNCELİKLİ, GÜNEY DİLLERİNDE GÜÇLÜ DUYGULAR ÖNEMLİ, SICAK ÜLKELERDE AŞK, REHAVET, HAZ ÖNCELİKLİ, "KADINLARDAN VE RAHATINDANN YOKSUN KALMASIN YETER" ANLAYIŞI VAR
Rousseau, Doğu ve Batı dilleri arasındaki farklara da dikkat çeker. Doğu dillerinin daha melodik ve duygusal olduğunu, Batı dillerinin ise daha mantıksal ve rasyonel yapıda olduğunu belirtir. Bu farkın, kültürel ve coğrafi koşulların etkisiyle oluştuğunu savunur. Doğu dilleri, doğanın ve duyguların dilidir; Batı dilleri ise akılcılığın ve mantığın dilidir.
Rousseau'ya göre, dil sadece iletişim için değil duyguların aktarımı için de ortaya çıkmıştır.
NEVİN BİLGİN
Jean-Jacques Rousseau’nun "Dillerin Kökeni" adlı eseri, dilin kökenine ve gelişimine dair özgün bir yaklaşım sunar. Rousseau, dilin ortaya çıkışını sadece iletişim ihtiyacına değil, insan doğasına, duygulara, coğrafi koşullara ve toplumun evrimine bağlar. Ona göre dil, duyguların dışa vurumu olarak başlamış, zamanla toplumun gelişimine paralel olarak değişmiş ve biçimlenmiştir.
Duygu ve Dil
Rousseau, dilin kökeninin duygulara dayandığını savunur. Geleneksel görüşlerin aksine, insanların dili ilk olarak mantıklı düşüncelerini veya pratik ihtiyaçlarını ifade etmek için değil, duygularını aktarmak amacıyla geliştirdiğini ileri sürer. İnsanların korku, sevinç, aşk, öfke gibi yoğun duygularını anlatma ihtiyacı, dili doğuran temel unsurdur. İlk dillerin şiirsel, melodik ve ritmik olduğu, duygusal ve müzikal bir yapıya sahip bulunduğu düşüncesi bu görüşün bir sonucudur.
Doğa, Coğrafya ve Dil İlişkisi
Rousseau, dilin gelişiminde coğrafi faktörlerin belirleyici olduğunu belirtir. İnsanların yaşadığı bölgeler, dillerin karakterini şekillendirmiştir:
Sıcak iklimlerde yaşayan toplumların dilleri daha melodik, yumuşak ve duygusal olmuştur. Bu bölgelerde doğa insanlara daha fazla imkân sunduğu için insanlar duygularını daha sanatsal ve ahenkli bir şekilde ifade etmiştir.
Soğuk iklimlerde ise yaşam daha zorlu olduğu için diller sert, mekanik ve doğrudan bir yapıya bürünmüştür. Bu bölgelerde hayatta kalma mücadelesi daha önemli olduğundan, dil daha pratik ve emir kiplerine yatkın hale gelmiştir.
İklimin etkisiyle, Güney dillerinin şiirsel ve şarkı gibi akıcı, Kuzey dillerinin ise sert ve kesik kesik olduğu fikrini öne sürer. Buna göre, Güney’de ilk cümleler “Beni sev”, Kuzey’de ise “Bana yardım et” şeklinde ortaya çıkmıştır.
Dilin Evrimi: Yazılı ve Konuşma Dili Ayrımı
Rousseau, yazılı ve sözlü dil arasındaki farkı vurgular. Ona göre yazılı dil, konuşma dilinin doğal yapısını bozmuş ve dillerin özgünlüğünü kaybetmesine neden olmuştur.
Konuşma dili samimi, duygusal ve doğrudan bir iletişim biçimiyken,
Yazılı dil katı, kuralcı ve soyut hale gelerek insanın doğallığını sınırlamıştır.
Bu bağlamda, yazılı kültürün gelişimiyle birlikte dilin duygusal yönü zayıflamış, mantıksal ve rasyonel yönü güçlenmiştir. Rousseau için bu, doğallıktan uzaklaşmanın bir göstergesidir.
Doğu ve Batı Dillerinin Farklılığı
Rousseau, Doğu ve Batı dilleri arasındaki farklara dikkat çeker.
Doğu dilleri, daha melodik, ritmik ve duygusal bir yapıya sahiptir. Bu dillerin kökeninde müziğin ve ahengin önemli bir rol oynadığı görülür.
Batı dilleri ise daha mantıksal ve analitik olup, düşüncenin kesinliğine odaklanır. Bu, Batı medeniyetinin akılcılığına ve sistematik yapısına uygundur.
Bu farklılık, Rousseau’nun toplumların kültürel yapısına dair görüşleriyle de paralellik taşır. Doğu, daha duygusal ve estetik bir bakış açısına sahipken, Batı daha sistematik ve rasyoneldir.
Dilin Müzikal ve Ritmik Yapısı
Rousseau, dillerin gelişiminde müziğin önemli bir rol oynadığını vurgular. Ona göre ilk diller melodik ve ritmik bir yapıya sahipti, çünkü insanlar sesleri taklit ederek ve şarkı söyler gibi konuşarak iletişim kuruyordu. Dillerin melodik yapısının zamanla kaybolması, medeniyetin ilerlemesiyle birlikte dilin daha kurallı ve mekanik hale gelmesinden kaynaklanmıştır.
Bu noktada Rousseau, şiirin ve müziğin dilin ilk formları olduğunu ve dillerin başlangıçta daha duygusal ve sanatsal olduğunu öne sürer. Modern toplumlarda diller, bu doğallığı kaybetmiş ve sadece bir iletişim aracı olarak kullanılmaya başlanmıştır.
Dilin Eklemleme Boyutu
Rousseau, dilde eklemlemenin (sözcüklerin birleştirilme biçimi) ve ahengin önemli olduğunu belirtir.
Eklemleme, dilin mantıksal ve yapısal yönünü ifade eder. Ahenk ise dilin duygusal ve estetik yönünü yansıtır.
Bu iki unsurun bir araya gelmesi, dilin etkili ve güçlü bir iletişim aracı olmasını sağlar. Ancak modern diller, duygusal ahengi kaybetmiş ve daha katı bir yapıya bürünmüştür.
Kültürel Farklılıklar ve Dilin Toplumsal İşlevi
Rousseau, dilin sadece bir iletişim aracı olmadığını, aynı zamanda toplumun yapısını ve kültürel kimliğini yansıtan bir unsur olduğunu belirtir. Farklı toplumlar, farklı diller geliştirmiştir ve bu dillerin yapısı, o toplumların ihtiyaçlarına ve yaşam biçimlerine göre şekillenmiştir. Örneğin:
Göçebelerin Dilleri
Göçebe toplumlar için hareketlilik önemli olduğundan, dilleri kısa ve pratik hale gelmiştir.
Yerleşik tarım toplumları, doğayı ve zamanı daha uzun vadeli düşündükleri için dilleri daha ayrıntılı ve açıklayıcı bir hale gelmiştir.
Bu görüş, Rousseau’nun medeniyetin insan doğasını bozduğu yönündeki genel felsefi yaklaşımıyla uyumludur.
KİMDİR?
Jean-Jacques Rousseau (1712-1778), Aydınlanma Çağı’nın önemli düşünürlerinden biridir. Toplum sözleşmesi, doğa durumu, özgürlük ve eşitlik kavramları üzerine yazdığı eserlerle tanınır. "Toplum Sözleşmesi" ve "Emile" adlı eserleri, modern siyaset felsefesi ve eğitim anlayışı üzerinde büyük etkiye sahiptir.
Rousseau, bireyin doğuştan özgür ve eşit olduğunu, ancak medeniyetin ilerlemesiyle bu özgürlüğünü kaybettiğini savunur. "İnsan özgür doğar, ama her yerde zincire vurulmuştur." sözü, onun toplum eleştirisinin temelini oluşturur. Ayrıca, demokrasi ve halk egemenliği fikrini geliştirerek Fransız Devrimi'ne ilham vermiştir.
Dil konusunda ise "Dillerin Kökeni " adlı eserinde, dilin yalnızca iletişim amacıyla değil, duyguların ifadesi için ortaya çıktığını savunmuştur. Coğrafya, iklim ve toplumun yapısının dillerin gelişiminde önemli rol oynadığını ileri sürmüştür.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder