15 Nisan 2025 Salı

DÜĞMELİ EVLERİN HİKAYESİ: 

ORMANA VE İBRADI'DA ZAMANA DOKUNMAK


NEVİN BİLGİN 

Sokaklar sessiz. Ayakkabılarımın taşlara değdiği anlarda çıkan çıtırtılar bile fazla geliyor kulağa. Düğmeli evlerle süslü Ormana'nın ara sokaklarında dolaşıyorum, sanki zaman burada durmuş, sadece taş duvarlar hafızasını kaybetmemiş. 



Her biri başka bir yüz gibi. Her biri başka bir hikâye anlatıyor. Düğmeli evlerin hikâyesi, duvarlarında düğme gibi dizilmiş taşların, ahşabın içine sakladığı zarafetin hikâyesi.



Aylardan Nisan. Antalya İbradı İlçesi Ormana Köyü.




Takvim baharı gösteriyor. Güneş aydınlatsa da bir rüzgar esiyor yine de. 



Bazı evlerin teneke bacalarından hâlâ duman tütüyor. Bir soba yanıyor içeride belli ki — belki üstünde çay kaynıyor, belki bir çorap kuruyor, ya da yalnızca eski bir alışkanlık sürdürülüyor. Duman, çatılar arasında kıvrıla kıvrıla yükseliyor, köyün sabahına bir sessizlik örtüsü gibi yayılıyor.



Meydanda oturup bir şeyler satan birkaç yaşlı kadın sessizce insanları süzüyor.  Kediler dolaşıyor aralarda, kimisi bir damın gölgesinde kıvrılmış uyuyor, çocuk sesi bile yok. 



Sokaklar dar, taş duvarların arasından gökyüzü dikine bakınca bir mavi çizgi gibi beliriyor sadece.



Yağmur suyu ile demlenmiş çayın kokusu geliyor burnuma. Köy kahvesi küçük bir meydanda, üç beş tahta masa, eski ama tertemiz örtüler, soba borusu tavana kadar uzanıyor. İçeride sararmış gazete kupürleri, Atatürk posteri, bir duvarda eski bir radyo. Bir amca, çay bardağını dudaklarına götürmeden önce bana bakıp gülümsüyor:



“Yağmurdan sonra içilir en güzel çay,” diyor, “toprakla birlikte demlenir.”


Ama bu sessizliği her zaman korumak kolay değil. Bir anda köyün girişinden yükselen kahkahalar, selfie çubuğu uzatılmış eller, yüksek sesli komutlar:

“Herkes sola baksın!”

“Şuradan bir tane daha alalım!”



Selfie’ler birbirine karışıyor, bağırarak konuşan sesler, teneke bacalardan çıkan dumanın zarif sessizliğini dağıtıyor. Fotoğraf çekerken sessizliği, zamanı, güneşi, mekanın ruhunu kaybediyor insanlar. 



Oysa bu seslerin öncesi var; otobüs içinde saatlerce süren makyajlar, aynaya bakıp prova edilen gülüşler, poz verirken soğuk havaya rağmen omuzdan aşağı düşürülen kıyafetler... Binbir emekle hazırlanan anlık kareler.



Turizm rehberi Mehmet Akbulut, bütün bu kalabalık arasında sükûnetini koruyor. Bazen şarkı söyleyerek anlatıyor tarihi, bazen Ormana dağlarında yürürken "Gezen Tilki" trekking grubuyla karşılaştıkları ilginç olayları paylaşıyor. Kimi zaman evlerin fiyatlarından, kimi zaman sosyal hayattaki değişimlerden söz ediyor. Her kelimesinde köyü, geçmişi, bugünü ve insanı iç içe geçiriyor.



Şoförler Rahmi Bey ve Ramazan Bey, yorgunluklarını belli etmemeye çalışıyor. Gözlerinin altındaki çizgiler biraz daha belirginleşmiş ama her yolcunun gönlünü hoş tutmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Turu düzenleyen Güler Hanım, herkesin memnuniyetini gözetiyor. Birine adaçayı demletiyor, diğerine fotoğraf çekiyor. Herkesin ayrı bir isteği var, o hepsini bir arada taşıyor.



Kahvenin hemen yanındaki duvar dibinde küçük bir masa: Üzerinde dağ kekiği, adaçayı, sarı kantaron, birkaç demet papatya. Çiçek satan yaşlı teyze, turistlere gülümsüyor, ama gözleri hâlâ eski günlerde. “Eskiden bahar geldi mi keçi yavruları dolanırdı sokakta,” diyor, “şimdi telefon dolanıyor herkesin elinde.”



Ve sonra, bir ses yükseliyor:

“Kahveee! Var mı kahveee!”

Köyün delisi, herkesin tanıdığı, kimsenin adını sormadığı. Elinde bir tespih, beline kadar çekilmiş pantolonu, yüzünde tanrısal bir rahatlık. O bağırınca, sessizlik değil ama zamanın kendisi kımıldıyor sanki.



Ormana doğru yürümeye başladıkça evler seyrekleşiyor, taş duvarlar yerini yeşile bırakıyor. Havanın kokusu değişiyor. Kekik, çam ve toprağın ıslaklığı birbirine karışıyor. İbradı ve Ormana… İki kardeş gibi, biri daha durgun, diğeri biraz daha içine kapalı. Ama ikisinin de kalbinde aynı düğmeler var: Zamana direnen taşlar, hikâye anlatan evler. Çoğu sonradan restore edilse de cumbaları, oyma ahşapları yine de geçmişe götürüyor insanı. 



Dönüş yolunda kafamın içinde yankılanan tek cümle:

“Bazı köyler sadece gezilmez, dinlenir.”




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder