17 Nisan 2025 Perşembe

TELEFONLARI ÇALMAYAN YAŞLILARIN ÜLKESİ


Nevin Bilgin

Bir ülkenin sessiz çığlığıdır yaşlılar.


Zamanı omuzlarında taşıyan, her adımıyla geçmişten bir iz bırakan, ama bugünün gürültüsünde sesi duyulmayan insanlar… 


Artık çocukları tarafından aranıp sorulmayan, bayramlarda bile akla gelmeyen,  hatırlanmak için telefon rehberinde tutuldukları bir hayata mahkûm edilmiş insanlar.


Cam kenarlarında otururlar. Gözlerinde hep aynı umut: "Belki bugün arar."


Ellerinde titreyen fincanlar, önlerinde soğumuş çay. Dışarıda yürüyen her genç, belki bir zamanlar kendi çocuğudur sanılır, göz ucuyla bakılır. Ama ne gelen vardır ne giden.


Teknoloji çağının en büyük ironisidir bu: Herkesin elinden düşmeyen o telefonlar, onlar için sessizdir.


Sadece çalmasını bekledikleri, ama çalmayan bir telefon...

Evlatlarından gelen bir “Nasılsın?” sesine hasret, torunlarının gülüşlerini hayal eden binlerce insan.


Market poşetini taşımakta zorlanırlar. Eğilmek bir mesele, doğrulmak başka bir dert.

Ama asıl yük, yalnızlığın omuzlara çöken ağırlığıdır.

Ekonomik sıkıntı değil sadece bu; bu bir görmezden gelmedir. 

Eczanelerle, hastanelerle, gözlükçülerle boğuşan; ayakları ağrısa da kilometrelerce yürümek zorunda kalan ya da bedava otobüste ayakta yolculuk etmek zorunda kalan bedenlerdir bunlar.



Sosyalleşmek için paraları yoktur. Ama konuşmak için kelimeleri hâlâ vardır.

Park banklarında bir yabancının göz göze gelmesini beklerler.

Bir “günaydın” için günlerce aynı saatte aynı yerde otururlar.

Ama şehir kalabalıktır, insanlar aceleci, bakışlar kaçamak… Kimse onları görmez.


Çocuklarının açmadığı telefonları şikâyet ederler.

Oysa onlar, çoktan içlerine kapanmıştır.

Çünkü ne zaman açsalar, bir istek, bir borç, bir beklenti vardır ucunda.

Oğlunun, kızının elindekine göz diktiği, “sende vardır, biraz versene” diye yaklaştığı bir çağda, yaşlılık güven değil, tehdit altında bir mirasa dönüşmüştür.


Ve biz bu ülkenin ortasında, kendi yaşlılarımızın farkında olmadan yaşıyoruz.


Onlara borçlu olduğumuzu unutarak, onların yerini teknolojinin "anı hatırlatma" bildirimleriyle doldurmaya çalışıyoruz.

Ama hiçbir bildirim, bir annenin beklediği aramanın yerini tutmaz.

Hiçbir uygulama, bir babanın sesini duymanın sıcaklığını vermez.

Bir ülkenin gelişmişliği sadece binalarıyla, yollarıyla değil; yaşlılarına nasıl davrandığıyla ölçülür.

Ve biz… Henüz o sınavı geçemedik.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder