6 Mayıs 2025 Salı

DENİZ GEZMİŞ VE MEHMET GÜL AYNI FAKÜLTEDEYDİ: HUKUKUN ORTASINDA KAVGA VARDI

                                     https://ziyaversencan.blogspot.com/2015/12/deniz-gezmisin-en-buyuk-ask-avniye.html

                              https://x.com/siyasiposting/status/1331953541926281216 İstanbul Hukuk FAkültesi Deniz Gezmiş arkadaşlarıyla

NEVİN BİLGİN 

1960’lı yılların sonu, Türkiye'nin hem siyasal hem toplumsal açıdan en sancılı dönemlerinden biriydi. Üniversiteler, gençliğin yalnızca eğitim değil, aynı zamanda ideolojik çatışmaların da sahnesi hâline gelmişti. Bu sahnede iki karşıt isim de aynı sıraları paylaşmıştı: Devrimci gençliğin simge ismi Deniz Gezmiş ve Ülkücü hareketin genç liderlerinden Mehmet Gül, aynı dönem İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde okuyorlardı.

                             Fotoğraf: Milliyet

Hukukun duvarları arasında sadece bilgi değil, yumruklar, sloganlar ve tehditler de dolaşır olmuştu. Fakülte koridorlarında bir gün devrimciler, ertesi gün ülkücüler hâkimiyeti ele geçiriyordu. Herkesin birbirini tanıdığı, fakat selamlaşmadığı; bakışların meydan okuma, sessizliklerin ise saldırı anlamına geldiği bir düzendi bu. Bıyıklar, postallar, bakışlar; herkesin hangi safta olduğunu gösteriyordu.

            Fotoğraf:  Barış Murat Aydoğan

Bu atmosferde kadın olmak ise başlı başına bir cesaret işi hâline gelmişti. Aygün Kevrina’nın Sırlarım İpte Asılı Kaldı Balım adlı anı-romanında aktarılan bir bölüm, bu dönemin fakülte içindeki şiddetini ve korkularını çarpıcı bir şekilde gözler önüne seriyor. Mehmet Gül’ün de içinde bulunduğu kalabalık bir ülkücü grubun, koridorlarda sözlü ve fiziksel şiddet uyguladığı anlatılıyor. Kimi zaman gelen geçene laf atıyorlar, kimi zaman yalnız yakaladıklarını dövüyorlardı. Fakültenin belirli noktaları adeta kontrol noktalarına dönüşmüştü.

https://ziyaversencan.blogspot.com/2015/12/deniz-gezmisin-en-buyuk-ask-avniye.html

Kevrina, bir gün bu gruplardan birinin saldırısına uğrayan bir devrimci gencin önüne geçerek şiddeti engellemeye çalışıyor. Bu, dönemin siyasal kamplaşmasının ortasında sıradan bir sivil duruşun, insani bir refleksin ne kadar büyük bir anlam taşıdığını da gösteriyor. Ne var ki, olayın ardından aldığı “Fakültede tek eldeysin, gelme bir daha” tehdidi, o günlerin gerçekliğini tokat gibi yüzümüze çarpıyor.

Deniz Gezmiş’in başını çektiği devrimci gençlik, o dönemde sadece sokaklarda değil, fakültede de örgütlüydü. Mehmet Gül ve arkadaşları ise MHP’nin gençlik hareketi olarak bilinen Ülkü Ocakları’nın ilk filizlerini oluşturuyordu. Bu iki ismin aynı sıralarda, aynı merdivenleri tırmanmış olması, Türkiye’nin nasıl iki farklı uçtan beslenen bir çatışma iklimine savrulduğunun da kanıtı niteliğinde.



Bugünden bakınca o fakültenin koridorlarında yankılanan ayak sesleri, sadece geçmişe ait birer anı değil; aynı zamanda bugünün üniversitelerinde hâlâ süregelen ideolojik bölünmelerin, kutuplaşmaların, tahammülsüzlüklerin köklerini de gösteriyor. Aynı çatı altında ama bambaşka yollara yürüyen iki gencin izleri, Türkiye’nin yakın tarihini anlamak isteyen herkes için kıymetli birer işaret taşı.




Kitapta bu bölüm şöyle anlatılıyor: 

Bahar başladığı günlerde üniversitede solcu-ülkücü kapışmaları sıklaşmıştı. Her iki taraf da gruplar hâlinde dolaşıyordu. Fakültenin bir günü ülkücülerin hâkimiyetinde geçiyor, ertesi gün devrimciler bir saldırı düzenleyerek onları püskürtüyordu. Giyim tarzları, bıyıkları, davranışlarıyla ayrışma belirgindi. Tanınan yüzlerin yalnız dolaşması tehlikeliydi. Her an bir kavganın ortasında kalma olasılığı vardı. Kızlar da bu kavgadan paylarına hakaretler alarak etkileniyordu.

Özellikle Mehmet Gül’ün içinde bulunduğu kalabalık grup saldırıların başını çekiyordu. Belli noktalarda toplanıp gelip geçeni sözle taciz ederlerdi. Yalnız birini bulurlarsa çevresini sarar, döverlerdi. Zaman zaman yollarımız kesişirdi. O taşkın grup birden sessizleşirdi. Bu sessizlik beni ürkütürdü. Oradan uzaklaşıncaya dek sırtımın bütün kasları gerilir, her an bir saldırıya uğrayacakmışım korkusuyla adımlarımı bozmamaya çalışarak ilerlerdim.

Bir gün içlerinden biri arkamdan laf attı. Daha doğrusu lafı tamamlayamadı. Şiddetli bir tokat sesi duydum. Sanırım grubun ortak kararını bilmeyen biriydi; cezası anında kesilmişti. Dönüp bakmadım ama bu olay bende yeni bir tedirginlik yarattı. Çünkü ülkücülerin içinde tanınıyordum artık. Bu, hiç de iyi bir şey değildi.

Korktuğum başıma geldi sonunda. Bir kavganın tam ortasında kaldım. Devrimci bir genç, kalabalık bir grup tarafından kıyasıya dövülüyordu. Sanırım kız ya da erkek, kimse bu duruma seyirci kalamazdı. Köşeye sıkıştırılan gencin önüne geçmeye çalıştım. Bu durum saldırganları bir an durdurdu. Şaşkınlıktan yararlanan genç toparlanma fırsatını buldu ve bağırarak kaçmaya başladı. Sesi duyan solcu gruplar bize doğru hareketlenince ülkücüler dağıldı.

Gelen grubun içinde sevdiğim de vardı. Genç heyecanla anlatıyordu: “Beni kurtardı! Şaşırttı itleri!” O ise yüzüme sanki canımı alacak gibi bakıyordu. Ortalık sakinleşince yanıma yaklaştı:
“Sana bu yollarda fazla dolaşmamanı söyledim mi? Kavganın ortasında tam da senin ne işin var? Artık. fakültede tehlikedesin. Gelme! Okulda görmeyeceğim seni bir daha. Anladın mı?”

Kaynakça: 

Kevrina, Aygün. Sırlarım İpte Asılı Kaldı Balım

https://ziyaversencan.blogspot.com/2015/12/deniz-gezmisin-en-buyuk-ask-avniye.html

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder