10 Mayıs 2025 Cumartesi

VERİ EGEMENLİĞİ: 21. YÜZYILIN GÜCÜ

GÖZETİMİN GÖLGESİNDE

ABD,AVRUPA VE ÇİN'İN "VERİLERİ TOPLAMA" YARIŞI

NSA, VERİ TOPLAMA VE MAHREMİYET TARTIŞMALARI

ABD: "Veriler bende, çünkü teknolojiyi ben ürettim."

AB: "Veriler sizde olamaz, çünkü bizim vatandaşlarımızın verisi bize ait."

Çin: "Veriler halkı biçimlendirir, merkez biziz ama kendi sistemimizde."

ABD, Avrupa Birliği ve Çin, veriye dair yaklaşımlarında farklı stratejiler benimsemektedir. Amerika Birleşik Devletleri, verileri küresel erişim mantığıyla toplamakta ve bu yolla hem ekonomik hem de jeopolitik üstünlük elde etmeyi amaçlamaktadır. NSA gibi kurumlar aracılığıyla ve büyük teknoloji şirketleriyle iş birliği içinde çalışan ABD, verinin bir güç aracı olduğunu açıkça ortaya koymuştur. Bu modelde devlet ve özel sektör iç içe çalışmakta; şirketler üzerinden yapılan izlemeler, devletin güvenlik politikalarıyla birleşmektedir.

Avrupa Birliği ise veri konusunda daha çok birey haklarını ve mahremiyetini önceleyen bir yaklaşım benimsemektedir. GDPR (Genel Veri Koruma Tüzüğü) gibi düzenlemelerle vatandaşlarının verilerini korumaya çalışan AB, veri egemenliği konusuna bölgesel bir bakış açısı getirmektedir. Avrupa, veri merkezlerinin kendi sınırları içinde kalmasını savunmakta ve birey haklarını önceleyen hukuki bariyerler inşa etmeye çalışmaktadır. Bu yaklaşımda devlet-şirket ilişkisi daha mesafelidir; devletin amacı, şirketleri yönlendirmekten çok düzenlemektir.

Çin ise veriye devlet merkezli ve mutlak denetim anlayışıyla yaklaşmaktadır. Veri toplama ve işleme süreçleri doğrudan devletin kontrolündedir ve bu veriler toplumsal istikrarı sağlamak, rejimi korumak ve birey davranışlarını yönlendirmek için kullanılmaktadır. Çin, bu amaçla sosyal kredi sistemi gibi uygulamalarla vatandaşlarını gözetlemekte, ödüllendirme ve cezalandırma mekanizmalarını veri üzerinden inşa etmektedir. Şirketler ise devletin gözetim politikalarıyla tam uyum içinde çalışmaktadır.

Bu üç yaklaşım arasında belirgin farklar vardır: ABD veri üzerinden küresel güç kurmayı, AB bireysel hakları koruyarak dijital düzenin etik sınırlarını çizmeyi, Çin ise veriyi halkı şekillendirmek ve rejimi sağlamlaştırmak için kullanmayı hedeflemektedir. Her biri kendi dijital dünya düzenini inşa etmeye çalışmakta ve "veri nerede, kimin kontrolünde olmalı?" sorusu etrafında küresel bir mücadele yaşanmaktadır.



NEVİN BİLGİN 

Dijitalleşen dünyada bireysel iletişim, günlük hayatın ayrılmaz bir parçası hâline gelirken, aynı iletişim trafiği devletlerin güvenlik gerekçesiyle izlediği birer hedefe dönüşmüştür. 

Bu bağlamda ABD Ulusal Güvenlik Ajansı (NSA), özellikle 11 Eylül 2001 saldırılarının ardından başlattığı kitlesel ve çoğu zaman yasal zeminden yoksun gözetim programlarıyla uluslararası mahremiyet tartışmalarının merkezinde yer almıştır. Bu programlar yalnızca dış tehditlere yönelik olmayıp, milyonlarca Amerikan vatandaşını da kapsayacak şekilde genişlemiştir.

Veri, artık petrol gibi bir “stratejik kaynak” olarak görülüyor. Bireylerin davranışları, ekonomik alışkanlıkları, iletişim içerikleri ve daha fazlası; devletler için güvenlik, ticaret, yapay zekâ ve propaganda gibi alanlarda kullanılabilecek büyük bir güce dönüşüyor. Bu nedenle ABD, Avrupa Birliği ve Çin arasında yalnızca veri toplama değil, veri üzerinde egemenlik kurma yarışı yaşanıyor.


NSA ve Yasal Sınırların Aşılması

NSA, 1952 yılında ABD Savunma Bakanlığı bünyesinde kurulmuş, elektronik istihbarat (SIGINT) faaliyetlerinden sorumlu bir kuruluştur. 

ABD, 2001 sonrası dönemde NSA (National Security Agency) aracılığıyla küresel bir gözetim ağı kurdu.

2001 sonrası dönemde “teröre karşı savaş” gerekçesiyle yürürlüğe giren Patriot Act, NSA’nın yetkilerini ciddi oranda genişletmiştir. Bu genişlemeyle birlikte NSA, yalnızca yabancı ülke vatandaşlarının değil, Amerikan vatandaşlarının da iletişimlerini sistematik biçimde izlemeye başlamıştır. 

EFF'nin (Electronic Frontier Foundation) belgelerine göre, NSA 2001’den itibaren, başta AT&T olmak üzere büyük telekomünikasyon şirketlerinin yardımıyla, Amerikan halkının iletişim verilerini yasal olmayan yollarla toplamaya başlamıştır (EFF, 2023). Özellikle 2005 ve 2006 yıllarında medyada yer alan haberler ve 2013 yılında Edward Snowden tarafından sızdırılan belgeler, bu yasa dışı faaliyetlerin boyutlarını gözler önüne sermiştir.


EFF ve Mark Klein İfşaları

2006 yılında EFF, eski AT&T teknisyeni Mark Klein’ın sunduğu belgelerle NSA’nın kitlesel gözetim sistemine dair önemli kanıtlar elde etmiştir. Klein’a göre, San Francisco’daki 611 Folsom Street adresinde bulunan AT&T tesisine yerleştirilen bir fiber optik splitter sayesinde, şirketin tüm internet trafiği kopyalanarak NSA’ya aktarılmıştır. Bu aktarımlar hem yurtiçi hem de uluslararası veri trafiğini kapsamaktadır. Klein’ın da ifade ettiği gibi, “bu bir hat dinleme değil, ülke dinlemesi”dir 

Snowden Belgeleri ve PRISM Programı

2013 yılında Edward Snowden tarafından sızdırılan belgeler, NSA’nın PRISM adlı program aracılığıyla Microsoft, Google, Facebook gibi teknoloji devlerinden doğrudan veri topladığını ortaya koymuştur. Bu program kapsamında e-postalar, video görüşmeleri, ses kayıtları ve sosyal medya mesajları gibi çok çeşitli iletişim verileri elde edilmiştir (Gellman & Poitras, 2013). Ayrıca “XKeyscore” adlı araç sayesinde NSA ajanları, bireylerin tüm internet geçmişini analiz edebilmekteydi.

Bu belgeler aynı zamanda NSA'nın fiberoptik kablolar üzerinden veri toplama (“upstream collection”) faaliyetlerini de doğrulamış, Mark Klein’ın 2006’daki açıklamalarını somut belgelerle desteklemiştir.

Anayasal İhlaller ve Hukuki Tartışmalar

NSA’nın bu kapsamlı gözetim faaliyetleri, ABD Anayasası’nın 4. Değişikliği (özel yaşamın ve mülkiyetin arama ve el koymaya karşı korunması) ile açıkça çelişmektedir. Aynı şekilde bu uygulamalar, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 12. Maddesi uyarınca da mahremiyet hakkını ihlal etmektedir. 

2015 yılında çıkarılan USA Freedom Act, PRISM benzeri kitlesel veri toplama faaliyetlerinin bazı yönlerini sınırlandırmış olsa da, bu yasa gerçek bir sistem değişikliği yerine sembolik bir adım olarak değerlendirilmiştir. 

Teknoloji Şirketlerinin Tepkisi ve Şifreleme Hamleleri

NSA’nın büyük teknoloji firmalarıyla olan iş birlikleri ortaya çıktıktan sonra, Apple, WhatsApp ve Signal gibi şirketler uçtan uca şifreleme sistemlerini daha yaygın hale getirmiştir. Bu adımlar, kullanıcıların iletişimlerinin yalnızca gönderici ve alıcı tarafından okunabilir olmasını sağlamayı amaçlamaktadır. Ayrıca VPN, TOR gibi gizlilik odaklı teknolojilere olan ilgi artmış, bireysel dijital güvenlik uygulamaları yaygınlaşmıştır. Avrupa, NSA skandallarından sonra kendi vatandaşlarının verilerinin ABD tarafından istismar edildiğini fark etti. Bu yüzden:

Genel Veri Koruma Tüzüğü ile bireysel mahremiyeti güçlendirdi.

"Avrupa verisi Avrupa’da kalsın" prensibiyle, veri merkezlerinin AB sınırları içinde kurulmasını savunuyor.

ABD ile transatlantik veri akışı anlaşmaları (Schrems I ve II davaları) hukuki krizlere neden oldu.

Avrupa Birliği, teknoloji üreticisi olmasa da, regülasyon gücüyle veri savaşında denge kurmaya çalışıyor.


Çin, veriyi yalnızca ekonomik değil, ideolojik ve siyasi kontrol için kullanıyor:

Great Firewall (Büyük Güvenlik Duvarı) ile küresel internetten kendini izole etti.

Alibaba, Huawei, Tencent gibi şirketler devlet gözetimiyle uyumlu çalışıyor.

Sosyal kredi sistemi gibi projelerle, bireylerin davranışlarını veriyle takip ediyor ve cezalandırıyor.

Çin’in yaklaşımı: veri, halkı şekillendirmenin ve rejimi sağlamlaştırmanın aracıdır.


NSA’nın gözetim programları, modern demokrasilerde devletin güvenlik gerekçesiyle ne ölçüde yetki kullanabileceği ve bireylerin mahremiyetinin nasıl korunacağı sorularını derinleştirmiştir. Mark Klein’ın 2006’daki ifşasıyla başlayan süreç, Snowden belgeleriyle tüm dünyaya yayılmış ve yeni bir dijital farkındalık döneminin kapılarını aralamıştır. Mahremiyetin güvenlik karşısında sürekli olarak geri plana itilmesi, sadece teknolojik değil, aynı zamanda etik ve hukuki bir krizdir. Bu nedenle EFF gibi kuruluşların öncülüğünde yürütülen dijital haklar mücadelesi, demokrasilerin sağlığı açısından hayati bir rol oynamaktadır.


Kaynakça


https://www.eff.org/nsa-spying

https://en.wikipedia.org/wiki/2010s_global_surveillance_disclosures

https://www.dw.com/tr/nsa-skandal%C4%B1-avrupa-%C5%9Firketlerine-yarad%C4%B1/a-17228876

https://www.theguardian.com/world/2013/jun/06/nsa-phone-records-verizon-court-order

https://www.reuters.com/world/europe/us-security-agency-spied-merkel-other-top-european-officials-through-danish-2021-05-30/

https://www.reuters.com/world/europe/us-security-agency-spied-merkel-other-top-european-officials-through-danish-2021-05-30/

https://dergipark.org.tr/tr/pub/uysad/issue/37695/164184

https://www.youtube.com/watch?v=THAiIatlbHQ

https://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%87in_G%C3%BCvenlik_Seddi

https://www.cfr.org/backgrounder/chinas-huawei-threat-us-national-security

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder