13 Temmuz 2025 Pazar

 DÜĞÜNLER VE MEVLÜTLER ARASINA SIKIŞAN HAYAT

KIRSALIN TAKVİMİ ÜÇ RENKTEN İBARET: DÜĞÜNLER, MEVLÜTLER VE KAHVEHANELER



Nevin BİLGİN

Kırsalın takvimi üç renkten ibaret: Düğünler, mevlütler ve kahvehaneler. 

Sosyalleşmenin, yaşamın ve hatta düşünmenin bile sınırları bu üçlü etrafında çizilmiş.

İnsan, çevresine çizilen bu çemberin dışına adım atamıyor. Dijital çağ gelse de, sanayi devrimi üzerinden birkaç yüzyıl geçmiş olsa da, zamanın ileriye aktığı yerlerde bile kafalar aynı kalmaya devam ediyor. Kıyafetler yırtmaçlansa, parlaklaşsa, daralsa da...

Bütün bu teknolojik ilerlemelere rağmen, Anadolu’nun pek çok köşesinde hâlâ sabah ezanı ile başlıyor gün, akşam düğün havasıyla bitiyor.

Ezgiler değişmiyor, ritüeller aynı. Müjganlı, Erik Dallı, Delalım... Nerede olursanız olun, aynı tef çalıyor, aynı zurna üflüyor. Bu tekrarın içinde insanlar, hayatlarını fark etmeden tüketiyor.

Çünkü başka bir dünya sunulmuyor onlara.Onlar da zaten başka bir dünyanın farkına varamıyor. 

Düğünler artık sadece birer tören değil, hayatın amacı haline gelmiş. Evlenmek, altın takmak, araba almak, fotoğraf çektirmek... 

Hepsi bir toplumsal mecburiyet gibi yaşanıyor. 

Sosyalleşmenin neredeyse tek meşru alanı hâline gelen düğünler, aynı zamanda ekonomik bir yük, gösteri alanı, hırs yarışı ve rekabet arenası olmuş. 



Mevlütler ise, ölümün ardından gelen sosyal boşluğu doldurma çabası. Hayatın başı ve sonu, aynı ritüelin farklı versiyonlarıyla süsleniyor. 

İkisi arasındaki boşluk ise ya kahvehanede okey masasında geçiyor ya da bir ekrana hapsolmuş dizilerle.

İnsan, ne yediğinin farkında, ne izlediğinin bilincinde. Sadece tüketiyor, sadece geçip gidiyor.  Ona sunulan özgürlük yalnızca seçim yapma özgürlüğü: Hangi gelinlik, hangi müzik, hangi dizi? Ama düşünme özgürlüğü değil.

Hayatın anlamı üzerine düşünmek yerine, başkasının hayatını izlemeye mahkûm edilmiş zihinler... 

Bir düğünden diğerine koşturan, bir taziyeden diğerine giden, sadece bunları görev bilinciyle günlük rutin gibi yerine getiren insanlar. 

Kendi varoluşunu dizi karakterlerinde bulmaya çalışan bir bilinç bulanıklığı... 

Bu yüzden sorulmalı: Gerçekten yaşıyor muyuz, yoksa sadece bir takvimden diğerine mi atlıyoruz?

Düğün ve mevlütler arasında, belki birkaç deniz tatili, birkaç AVM ya da bilmem ne kahvenesini içip, bilmem nerede bilmem ne yiyip paylaşmayla renklendirilmiş hayatlar... 

Sosyalleşme de çıkar amaçlı tabii ki. 

Ritüeller, tekrarlar, döngü. 

Döngüyü kırmak farketmekle başlar. 

İnsan, yaşadığı hayatın kendi seçimi olmadığını kavradığında, belki o zaman özgürlüğe dair ilk adımı atar.

Ve belki bir gün, düğünlerin gürültüsü azalır, belki bağırarak konuşanlar sakince konuşmayı öğrenir. Sessizlik başlar.  O sessizlikte insan, ilk kez kendini duyar.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder