EN BÜYÜK LÜKS: SESSİZLİK OLABİLİR Mİ?
Duyuyor musunuz? Yok yok, müziği değil. Çamaşır makinesinin son devirdeki çığlığını da değil. Sokaktan gelen o bağırtıları, motor seslerini, araba seslerini, matkap, kaynak, inşaat seslerini, insanların güya konuşma seslerini, seslenişlerini, bağırtılarını, küfürlerini.
-" YUSUFFFF NEELEDESİNNNN!", "YUNAN COVURUN TOHUMU GEL GARİ" sesini.
Kulağınızın pası silinmiş olmalı. İşte bizim yeni gerçekliğimiz: sesler çağında sessizliğe hasret kulaklar.
Henüz sabah olmadan, bir apartmanın içinden başlayalım. Kaldırılan koltuklar, çekilen sandalyeler… Ama öyle hafifçe değil, tabii ki zemine selam çakarcasına!
Alt komşunun “yine taş mı döşüyorlar?” serzenişi havada asılı.
Mutfaktan çocuk ağlaması, odadan "anannnnaaa!" çığlığı. Komşularsa koridorda selamlaşmıyor, resmen anons yapıyor: "KAPANI KAPA GARİ FADİME!"
Sokakta işler daha da heyecanlı. Arabalar, ara sokakta bile Formula 1 hissiyle gazlıyor.
Egzoz patlamaları, motor homurtuları ve elbette korna senfonisi. Trafikte kuralsızlık var ama ses konusunda özgürlük sonsuz!
Sokaklarda yapılan ve sesi tüm mahalleye verilen düğünler.
Herkes kornasına bir Beethoven muamelesi çekiyor. Öyle ki, bazı sokaklar artık trafik değil, gürültü müzesi.
Motosikletler birbiriyle yarış yapar, bağırta bağırta. Arabalar son sürat.
Sabahın köründe açılan kahvenelerde yükselen bağırtılar. "KAROĞLU KAAAART!" nidaları, küfürle karışık bağrışmalar... Arada “kavga mı çıktı?” diye düşündüren bir tartışma; meğerse sadece siyasetten konuşuyorlar ya da maç kritiğiymiş.
Karı-koca tartışmalarıysa balkonlardan taşar, sokak ya da apartmana "aile içi ses eğitimi" olarak yansır. Kimse ne dediğinizi duymuyorsa daha yüksek sesle tekrar edin; ne de olsa burası gürültüsüzlüğün yasaklandığı bir ülke.
Çocuklar mı? Onlar zaten doğduklarından beri antrenmanlı. Ebeveynler, pedagojik yöntemleri unutup, “bağırarak ikna” modeline geçmiş durumda. Her sesin bir yankısı var; hem kulakta hem ruhta.
Binalarda sürekli inşaat yapanlar, sokakta kazı ve yol çalışmaları, erkeklerin matkap elde dolaşmaları.
Evin içinde kaydırmaları gürültüsüyle herkese izletenler.
Haberleri tek başına izleyemeyip tüm mahalleye dinleten ev halkı...
Ama işin düşündürücü yanı şu: Bu bir kültür meselesi. Sessizlik, saygıyla gelir. Düşünerek konuşma, başkasının alanına saygı duyma, kendi varlığının başkaları için de var olduğunu fark etme… Bunlar eğitimle kazanılır.
Gürültünün özgürlük olduğunu sananlar, aslında başkalarının özgürlüğünü çiğner.
Ve denetim? Yok. Ne bir kamu memuru çıkar "bu kadarı fazla" demeye, ne de bir zabıta uğrar şu yüksek sesli gürültüye. Gürültü bizde denetlenemez; çünkü "ne olmuş canım " mantığıyla her şey meşrulaştırılır.
Ama belki de geleceğin en kıymetli statü göstergesi lüks bir araç ya da marka bir çanta değil, bir dakikalık sessizlik olacak.
Kalabalıkların, bağıranların, motorların, çığırtkanların içinde başınızı yastığa koyduğunuzda kulaklarınızda yalnızca kalbinizin atışını duyabiliyorsanız… Gerçekten zenginsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder