17 Temmuz 2025 Perşembe

 BAUMAN'IN GÖLGESİNDE TÜRKİYE'NİN BETON TUTKUSU

Akışkan Modernlik Kavramı ve İnşaatla Terapi 

Evler artık yuva değil gösteri alanı




Nevin BİLGİN 

Türkiye’de bir kesim insan için hayat neredeyse üçe bölünmüş durumda: Yeni ev bakmak, evi yenilemek, ya da yapılan yenilikleri başkalarına göstermek. Bir başka deyişle: Tadilat, taşınma ve teşhir. Sürekli “daha yeni,” “daha geniş,” “daha ferah” bir alanın peşinde sürüklenirken, aslında kendi içsel evimizi yıkıntılar arasında bırakıyoruz. Salon genişledikçe, ruh daralıyor. Balkon büyüdükçe hayaller küçülüyor. Ve o sıfır daire aslında içimizdeki boşluğu örten yepyeni bir duvar daha oluyor.

Zygmunt Bauman’ın “akışkan modernlik” kavramı, bu durumu anlamak için güçlü bir anahtar sunuyor. 

Bauman’a göre günümüz modernliği “katı” değil, “akışkan”. Yani artık hiçbir şey sabit değil; ne kimlikler, ne ilişkiler, ne de mekânlar. 

İnsanlar sürekli hareket ediyor, tüketiyor, değiştiriyor. Kalıcılık yerini geçiciliğe bırakıyor. Ev bile artık bir “yuva” değil, bir “gösteri alanı.” 

İçinde huzur değil, başkalarının onayını aradığımız dekoratif bir vitrin.



İstanbul’un yeni gelişen bölgelerinde ya da Anadolu’daki orta sınıf mahallerinde sıkça duyulan cümleler hep benzer:

— “Balkonu büyük mü?”

— “Güneş alıyor mu?”

— “Misafir gelince ayıp olmasın.”

— “Çocuk olursa bir oda daha lazım olur.”

Tüm bu söylemlerin arkasında, aslında statü inşa etmek için kullanılan bir araç var: Ev. Bauman’ın deyimiyle, “Modern birey, kimliğini sabit bir yapıdan değil, tüketim tercihlerinden inşa eder.” 

Bu tüketim, artık sadece kıyafet ya da otomobil değil; ev de bir kimlik öğesi. 

İyi bir mutfak dolabı, iyi bir ebeveyn banyosu, iyi bir eş adayı bulmakla eşdeğer hale geliyor. Kadının modern hayattaki rolü bile burada devreye giriyor: Mutfağın düzeni, evin estetiği, adeta bir "ev hanımı sertifikası" gibi.

Ancak bu çabanın karşısında görünmeyen bir harabe yükseliyor: İçsel yıkım. 

İnsan kendiyle, geçmişiyle, travmalarıyla yüzleşmek yerine bu yıkımı sıvayarak örtmeye çalışıyor. 

Evi yeniliyor ama çocukluğundaki kırık sandalye sesleri hâlâ ruhunun içinde yankılanıyor. Parkeleri değiştiriyor ama yürüdüğü yol hâlâ eski. Bu yüzden o yaldızlı salonlar, içsel yalnızlığın yankılandığı boş kutular gibi. 

Bauman, modern bireyin köksüzlüğünü şu sözlerle anlatıyor:

Modern yaşamın sunduğu şey, sabit bir kimlik değil, sürekli yeniden şekillenen bir görünüm repertuarıdır.”

Ve biz o görünümü mobilyalarla, mutfaklarla, sıfır banyo seramikleriyle yeniden ve yeniden kuruyoruz. Oysa ev değişince geçmiş değişmiyor. 

Bakın, ferah salonum var. Belki ben de iyileşmişimdir.

Türkiye'deki ev alma/tadilat/inşaat tutkusunu sadece ekonomik ya da kültürel kodlarla açıklamak eksik kalıyor. 

Bu durum aynı zamanda bireyin modern dünyadaki parçalanmış kimliğiyle, onay arayışıyla ve içsel boşlukla baş etme biçimi. Bauman’ın “akışkan modernlik” kavramı, sürekli dönüşen bu ev ve statü arayışının aslında kalıcılıktan ne kadar uzak olduğunu gösteriyor. 

Asıl tadilat, asıl restorasyon, içimizde yapılmalı belki de, yoksa en gösterişli mutfakta bile aç kalabilir insan.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder