İNSAN SOSYAL BÖCEK Mİ?
KOLONİ Mİ TOPLUM MU?
Wilson, Huxley ve Orwell’in Gözünden Toplumun Anatomisi
NEVİN BİLGİN
İnsan toplumsal bir varlık mıdır, yoksa yalnızca genetik kodlarla davranışları biçimlenmiş, düzen için evcilleştirilmiş bir sosyal böcek mi? Bu soru, yalnızca felsefenin değil, biyolojinin, edebiyatın ve siyasetin de uğraştığı en temel meselelerden biridir. Edward O. Wilson, Aldous Huxley ve George Orwell, insanı topluluk içindeki konumuyla ve sistemle ilişkisiyle ele alırken, bireyin ne denli özgür olduğunu; hatta özgür olup olmadığını sorgularlar. Onların metinlerinde karınca kolonileriyle insanlar arasında ince, ama ürkütücü paralellikler vardır.
Edward O. Wilson: Genetik Kovan
Biyolog ve sosyobiyolojinin kurucularından Edward O. Wilson, insan doğasını karıncaların davranışlarıyla karşılaştırarak yorumlar. Sociobiology adlı eserinde, insanların da tıpkı arılar ve karıncalar gibi evrimsel olarak kolektif yaşam için programlandığını savunur. Aile, kabile, ulus gibi yapılar; iş birliği, fedakârlık ve hiyerarşiyle şekillenir. Bunlar Wilson’a göre yalnızca kültürel değil, aynı zamanda biyolojik gerçekliklerdir.
İnsan, bu bakış açısıyla bireysel seçim yapan bir özne değil, büyük bir sosyal organizmanın parçasıdır. Sosyal bağları koparılan bir insanın yaşayamayacağı fikri, onu biyolojik bir sosyal böcek haline getirir. Ancak burada soru şudur: İnsan, içinde yaşadığı koloniye bilinçli olarak mı katılır, yoksa katıldığının farkında bile değildir mi?
Aldous Huxley: Cesur Yeni Koloni
Aldous Huxley, Brave New World (Cesur Yeni Dünya) adlı distopyasında, Wilson’ın biyolojik temellerini attığı sosyal organizasyon düşüncesini, korkutucu bir teknoloji-toplum eleştirisine dönüştürür. Huxley’nin dünyasında insanlar, kültürel değil, laboratuvar ortamında şekillendirilen varlıklardır. Alfa’dan Epsilon’a kadar sınıflandırılmış bireyler, üretildikleri kast sistemine uygun şekilde “programlanır”.
Burada arılar gibi herkesin görevi bellidir: düşünenler düşünsün, çalışanlar çalışsın. Mutluluk bile kimyasal olarak sağlanır; özgürlük, hastalık gibi görülür. Kendi iradesiyle düşünen insan ise sistem için tehlikelidir. Bu yapı, kovan gibi işler: düzen için bireysellik bastırılır, isyan edenler dışlanır. Huxley’nin kurgusu, insanı akıllı ama denetlenmiş bir karınca haline getirir.
George Orwell: Gözetlenen Koloni
George Orwell, 1984 adlı romanında Huxley’nin kimyasallarla uyutulmuş toplumundan farklı bir koloni kurar: korkuyla yönetilen, gözetlenen, cezalandırılan bir toplum. Burada birey, bir görev değil, bir tehdittir. Her birey, Parti için potansiyel bir suçludur. Karınca kolonilerinde disiplinsiz davranan bir böcek nasıl dışlanırsa, Orwell’ın evreninde düşünen birey "yeniden eğitilir", itaat etmeyen yok edilir.
Sistem, bireyin düşüncesini bile kontrol altına almaya çalışır. "Düşünce suçu", Orwell'ın icadı değil; insanın sosyal böcek gibi davranmasını sağlamak için üretilmiş bir araçtır. Bu dünyada özgürlük, önce dilin, sonra zihnin, sonra bedenin kıskacına alınır. Orwell’ın sosyal böceği, koloniye uyum sağlamak için yalnızca işlevini değil, ruhunu da teslim eder.
Koloni mi, Toplum mu?
Bu üç yazarın çizdiği tabloda, insanın bir toplumsal varlık olduğu açıkça görülür. Ancak bu varoluşun sınırları tartışmalıdır. Wilson, doğamız gereği sosyal olduğumuzu savunurken, Huxley ve Orwell bu doğallığın politik ve teknolojik araçlarla nasıl istismara dönüştürülebileceğini gösterir. İnsan yalnızca bir parça mıdır, yoksa bütünün doğasını değiştirebilecek bir bilinç midir?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder